N\u00dbRA BÜRÜNEN MEVTA
Allah-u00fb Teala'nın öyle kulları vardır ki, halk onları bilmez. Hoş bazen kendileri de makamlarının farkında değillerdir. Hulus-u kalb ile boyun büker Ümmet-i Muhammed'e, halifeyi müslimine dua ederler. Samimi niyazları ile zırh olurlar sultana. Bir seher vakti göz yaşı ile yapılan dua, binlerce topun yapamadığını yapar. Kralları yıkar, kaleleri paralar. İşte Nalıncı Baba o adsız şansız Allah dostlarından biridir.
***
Murat Han (3. Murat) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Vezir-i u00c2zam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola sultanım canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah.
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz. Hazırlan dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Hızlı ve kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrekten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Ahali ile aralarında şöyle konuşma geçer:
- Kimdir bu?
- Aman hocam hiç bulaşma, ayyaşın biri işte!
- Nereden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Nalının hasını yapar, lakin...
Bir başkası tafsilata girer. Aslında iyi sanatkardır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine hem de nerede namlı, mimli kadın varsa takar peşine.
Hele yaşlının biri çok öfkelidir; isterseniz komşulara sorun, der, sorun bakalım onu cemaatte bir gören olmuş mu?
Hasılı mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdil-i kıyafet mollalar kalırlar ortada. Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah sorar:
- Nereye?
- Bilmem bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini tamamlasak gerek.
- İyi ya, saraydan bir kaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.
- Olmaz rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam. Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Yapmayın sultanım, bunun yıkanması var. Tekfini, telkini...
- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya'dan Süleymaniye'den, en azından Fatih Camii'nden.
- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Hadi yüklenelim.
Naaş yıkadıkça güzelleşiyor
Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez.
Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar musalla taşına koyarlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha. Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
- Sultanım der, yanlış yapıyoruz galiba! Heyecana kapıldık sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı, yetimleri vardır.
- Doğru öyle ya, neyse, sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.
"Bizim efendi bir alemdi vesselam..."
Padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın aralar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir. 'Hakkını helal et evladım' der. Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöküp ellerini şakaklarına dayar. 'Biliyor musun oğlum' diye dertli dertli söylenir! Bizim efendi bir alemdi vesselam. Akşamlara kadar nalın yapar. Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya.
Sonra malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı diye sorar, onlar da aldın derlerdi. Öyleyse şimdi dinleseniz gerek dedikten sonra çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı ilmihal, Huccet'ül İslam okurdum.
"İş mezarla bitiyor mu?"
- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki.
- Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescitlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki derdi, tekbir alırken Kabe'yi görmeli.
- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
- İşte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya. Hatta bir gün, bak efendi dedim, sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada.
- Doğru öyle ya!
- Kimseye zahmetim olmasın, diye mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim 'iş mezarla bitiyor mu?' dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra 'Allah büyüktür hatun', dedi. Hem padişahın işi ne?
***
Bir Ayet
"Şüphesiz ki iman edip Rablerine tevekkül edenler üzerinde, o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur."
(Nahl 99)
***
Bir Hadis
"Eğer siz Allah'a karşı hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah yuvalarından aç çıkan ve akşam karınları doymuş olarak yuvalarına dönen kuşlar gibi rızıklanırdınız." (Tirmizi)
***
ACILI TEBESSÜM
ALLAH!.. İLLALLAH!..
Bazı siyasetçiler "Allah" lafzını çok sık kullanır kimisi yerinde kullanır, kimisi ise hiç kullanmaz. Eski siyasetçilerden, İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü üçüncü sınıfa dahil olanlardandı. Bir gün Ankara'da partililer özellikle Malatyalı CHP'liler,
-Paşam konuşmalarınız esnasında hiç Allah demiyorsunuz. Bu da siyasi muhaliflerinizin eline koz veriyor, deyince şu karşılığı verir: -Canım, Malatya'dan gelirken Allah'a ısmarladık dedim ya.
Bu anekdotu hatırlatan değerli karikatürist Vahip Sinan bir gazetede şöyle bir karikatür çizmişti: Emel Sayın,"Çile Bülbülüm Çile" şarkısını bir yerde söylerken İsmet İnönü'ye de "Allah" dedirtmiş. Bunu gazeteler haber yapmıştı. Bu olaya ilişkin karikatürde İsmet İnönü, Emel Sayın'a şöyle diyordu: "Kızım bu da bir şey mi, ben yıllarca bu millete illallah dedirttim."
(Tarihimizin Güleryüzü, Mehmet Nuri Yardım)
****
ŞEHİR VE MEDENİYET
Barbaros Hayrettin Paşa'nın taşları
Beşiktaş: İlk görüş semtin ismini Barbaros Hayrettin Paşa'nın gemilerini bağlamak için diktirdiği beş taştan aldığı yönünde. Diğeri ise bir papazın burada yaptığı kiliseye Kudüs'ten getirdiği beşik taşını koyduğu ve ismin buradan geldiği yönünde.
Beyazıt: Sultan II. Beyazıt'ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt Beyazıt olarak anılmaya başladı.
Beyoğlu: Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre İslamiyet'i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse 'Bey Oğlu' diye anılan Venedik Prensi'nin burada oturmasından geliyor semtin adı. Son bir rivayet de burada oturan Venedik elçisine yazışmalarda "Beyoğlu" diye hitap edilmesinden semtin bu adla anıldığını söylüyor.
Bakırköy: Bizanslıların 'Makri Hori'dedikleri semt 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince 'Makriköy'adını aldı. 1925u2032te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Atatürk'ün isteğiyle semt Bakırköy adını aldı.
Bostancı: Semt adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor.
***
TEVEKKÜL
Deveyi sağlam kazığa bağlamak...
Müslümanlar kaza ve kadere itimad ediyorum diyerek sebeplere yapışmayı terk edemezler. İnsanlar evvela sebeplere tevessül eder, sonra da Hakka tevekkül eyler. Mesela ziraat erbabından isek evvela tarlamızı sürer, tohumu eker; icab ediyorsa toprağı sular, zararlı otları da koparırız. Bunlar mahsulatın yetişmesi için birer sebeptir. Bizim elimizden gelen de ancak budur; sonra tohumun büyümesini ve afetlerden korunmasını Rabbimize havale ederiz. Cenab-ı Hakka tevekkül ettim diyerek devesini bir yere bağlamaksızın huzuruna gelen bir zata Peygamber Efendimiz, "Çık deveni bağla da sonra tevekkül et" buyurmuştur.
***
DAĞARCIK
DÜNYANIN EN ESKİ ÜNİVERSİTESİ
* Uzaya ilk defa 12.04.1961 tarihinde Yuri Gagarin uçtu.
* İlk defa aya 21.07.1969 tarihinde Neil Armstrong ayak bastı.
* Eski Roma'da şişeden hazırlanmış kaplar altın ve gümüşten daha değerli sayılırlardı.
* Dünyada en eski üniversitesi 989 yılındaki Mısır'ın El-Ezher üniversitesidir.
* İlk yeraltı tünel 1 km. uzunluğunda olmuş ve bundan 4 bin yıl önce Irak'ta Fırat nehrinin altından geçmiştir.
* Paraguay dünyanın en yağışlı bölgesidir. Bölgede yağmur neredeyse ara vermez.
* Dünyada 2000'e yakın halk ve 3000'e yakın dil var.
* Tarih boyu yapılmış savaşların en uzunu İngiltere ile Fransa arasında olmuştur. Bu savaş 115 sene(1338-1453) sürmüştür.
HAZIRLAYAN: SABRİ GÜLTEKİN
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.