Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.27
BIST 100
9661.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Musevi müdürden Osmanlı dersi

Türkiye'deki azınlık cemaatlerin temsilcileri halk arasında tefrika çıkartmak isteyen fitnecilere set olurken, bu yönde bir açıklama da Musevilerden geldi. Yahudilerin Osmanlı topraklarında her zaman huzur içinde yaşadığını vurgulayan Türk Musevileri Müzesi Müdürü Nisya İşman Allovi, "Osmanlı hoşgörülüydü. Fethettiği her yerde insanların dinlerini özgürce yaşamalarını sağlıyordu" sözleriyle fitnecilere adeta Osmanlı dersi verdi.
Musevi müdürden Osmanlı dersi
02 Ağustos 2018 12:01:00
Türkiye'deki azınlık cemaatlerin temsilcileri halk arasında tefrika çıkartmak isteyen fitnecilere set olurken, bu yönde bir açıklama da Musevilerden geldi. Yahudilerin Osmanlı topraklarında her zaman huzur içinde yaşadığını vurgulayan Türk Musevileri Müzesi Müdürü Nisya İşman Allovi, "Osmanlı hoşgörülüydü. Fethettiği her yerde insanların dinlerini özgürce yaşamalarını sağlıyordu" sözleriyle fitnecilere adeta Osmanlı dersi verdi.

500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Müdürü Nisya İşman Allovi, 1492'de çıkarılan Elhamra Kararnamesi ile İspanya'dan Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalan Yahudilerin, asırlarca huzur içinde yaşadıklarını belirterek, ''Osmanlı kuvvetli millet sistemi ile imparatorluğunu muhafaza edebildi. Kimsenin diline, dinine karışmadan, vergisini ve ticaretini doğru bir şekilde yaptığı müddetçe herkese bu topraklarda yaşama şansı verdi. Bence Osmanlının başarısının kaynağı buradan geliyor.'' dedi.

Yahudilerin İspanya'dan sürgün edilmesinin yıl dönümüyle ilgili AA muhabirine açıklamalarda bulunan Nisya İşman Allovi, 31 Mart 1492 tarihinde, evlilikleri ile İspanya'yı tek bir ülke yapma amacı güden Aragonlu Ferdinand ve Kastilyalı Isabella'nın ülkelerinin birlikteliğini pekiştirmek uğruna Yahudileri İspanya'dan sürdüklerini söyledi.

Yahudilere yönelik çıkarılan Elhamra Kararnamesi doğrultusunda ülkede yaşayan tüm Yahudilere, ''Altı ay içerisinde ya din değiştirin ya da ülkeyi terk edin'' uyarısı yapıldığını anlatan Allovi, ''31Mart 1492 yılında imzalanan Elhamra Kararnamesi Reconquista (Yeniden fetih) hareketi sonrasında, herhangi bir Yahudi'nin İspanya'da kalmasını engelleyecek şekilde kovma fermanı imzalanıyor ve bütün Yahudilerin 2 Ağustos 1492 tarihine kadar ülkeyi terk etmesi isteniyor. İspanya'dan ayrılmak istemeyen ve bu karar sonunda din değiştiren az bir kesim oluyor. Eğer din değiştirirlerse de çok sıkı takipleri yapılıyor. Bu takipler sonrasında engizisyon mahkemeleri kuruluyor, 13 binden fazla kişinin idam edildiği tarihi kaynaklarda yer alıyor.'' diye konuştu.

''2.Bayezit Yahudileri ticarette güven unsuru olarak görüyordu''

Allovi, kararnamenin ardından, dünyanın dört bir yanına dağılan 300 bin Yahudi'nin 150 bini, II. Bayezit'in donanma gemilerini İspanya'ya göndermesi sayesinde güvenli bir şekilde Osmanlı topraklarına ulaştığını hatırlatarak, şu bilgileri paylaştı:

''Çıkan kararname doğrultusunda din değiştirmek istemeyen birçok Yahudi ise ülkeyi terk etmeye ve kendilerine yeni yurt aramaya başladı. Daha çok Hollanda, İngiltere, Portekiz gibi Protestan olan bölgeleri, Güneyde ise Afrika ülkelerine gitmeyi tercih ettiler. Fakat gittikleri ülkelerde de sorunların başlaması ile Avrupa üzerinden Osmanlı topraklarına gelmeye başladılar. Bu ferman sonrasında Padişah, zor durumda kalan Yahudileri, Kemal Reis'in (Piri Reis'in amcası) kumandasındaki kadırgalarla Cadiz ve Sevilla limanına gönderdi.

Oradan da Yahudilerin bir kısmını İstanbul'a getirmeyi başarıyor. II. Bayezit'in İspanya'nın aldığı bu kararı şaşkınlıkla karşıladığı ve II. Ferdinand'a söylediği çok güzel bir sözü var; 'Bir hükümdar, kendi ülkesini fakirleştirirken benim ülkemi zenginleştiriyorsa ona nasıl bilge hükümdar denebilir?' Osmanlı topraklarına ulaşan Yahudiler, mal varlıklarını kaybetmişlerdi ancak kültürlerini ve bilgilerini Osmanlı topraklarına taşımayı başardılar. Dolaysıyla bu ülkeye çok fazla katkıları gerçekleşmiş oluyor."

II. Bayezit'in, babası Fatih Sultan Mehmet'den dolayı Yahudileri çok iyi bildiğini anlatan Allovi, "Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul'u aldığı zaman özellikle kilit noktalara Yahudileri yerleştiriyordu. Çünkü Yahudileri ticari hayatta hem aktif hem de güven unsuru olarak görüyordu. Dolaysıyla bir kısım Yahudiler kendi istekleri ile gelirken bazı Yahudiler ise Padişahın Anadolu'ya gönderdiği fermanlar ile İstanbul'a getirtiliyordu. II. Beyazit zaten Amasya'da doğmuş ve orada hüküm sürmüş bir padişahtı. Dolayısıyla orada da Yahudilerle çok sıkı ilişkiler içerisindeydi ve Yahudilerin kim olduğunu biliyordu.'' ifadelerini kullandı.

''Osmanlılar fethettiği her yerde milliyet sistemi uygulardı''

Allovi, Yahudilerin sürgünden önce de Anadolu topraklarında yaşadığını belirterek, ''Anadolu'da Romaniov dediğimiz Yahudiler yaşıyordu. 1326 yılında Orhan Bey Bursa'yı feth etmeye geldiği zaman Yahudileri görüyorlar. Ve Etz Ahayim Sinagogu'nu yeniden tamir hakkı tanıyor. O dönemde de Yahudilerle ilişkiler başlıyor. 1326 -1376 yılları arasında Macaristan'dan, Fransa'dan gelen Yahudiler Anadolu topraklarına yerleşiyorlar. İspanya zorunlu göçü dahil Yahudiler Osmanlı topraklarına yerleşmeye devam ediyor. Osmanlılar fethettiği her yerde milliyet sistemi uyguluyordu. İslamlaştırma politikası yoktu. Herkes kendi dil, dinini özgür bir şekilde devam ettiriyordu. Dolaysıyla kendi geleneklerini aynı şekilde devam ettirerek günümüze kadar sürdürdüler." dedi.

''Yahudilerden sonra Müslümanlar da Endülüs'ten çıkarıldı''

Nisya İşman Allovi, Elhamra Kararnamesi ile Hristiyanlaştırılmaya çalışılan Yahudilerden sonra Müslümanların da aynı sebeplerden dolayı Endülüs'ten göç etmek zorunda kaldıklarını söyledi.

Allovi, şöyle devam etti

''Altın Çağ' olarak nitelendirilen yanı Tarık bin Ziyad sonrası İslamlaştırılan Cordoba bölgesinde, İbn Rüşd gibi birçok İslam aliminin yanı sıra Yahudi bilim adamı Maimonides gibi çok önemli bilim adamları yetişiyor. Kültürel anlamda büyük ve zengin bir mozaik var. Doğal olarak bu zenginliğin içinden çıkıp gelen ve Osmanlı topraklarına yerleşen Yahudiler o kültürel zenginliği de beraberlerinde getiriyorlar ve Osmanlı toplumuna büyük bir katkı sağlıyorlar.

Maalesef, Müslümanlar da Yahudilerin göçünden sonra aynı şekilde Endülüs'ten göç etmek zorunda kalıyor. Osmanlının Yahudilere hem güveni var. Ayrıca Yahudilerin mesleklerinde iyi olmaları da bu güvende büyük etmen. Sarayda hekimbaşılık yapan Josef Amon ile oğlu ve torununa kadar dört nesil doktorluk mesleğini gerçekleştiriyorlar. Hatta Josef Amon, Yavuz Sultan Selim ile Suriye, Filistin seferlerinde, dönerken yolda vefat ediyor. Sürekli bu hekimlilik ailede nesilden nesle devam ediyor. Sultan II. Bayezit zamanında ilk matbaa Yahudi Nahmias kardeşler tarafından kuruldu. Aynı şekilde ateşli silahların getirilmesi, ipek böcekçiliği, boyacılık, sarraf, ticaretin çeşitli alanlarda geliştirilmesi, dericilik, tekstil boyacılığı gibi birçok yeni sektör de Yahudilerle birlikte başlıyor.

''Osmanlının hoşgörülüğü çok kültürlülüğünden kaynaklanıyor''

Osmanlının dil, din, ırk ayrımı yapmayan ve çok kültürlü yapısının yüzyıllarca farklı milletleri bir arada tuttuğunu vurgulayan Allovi, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Osmanlının hoşgörülülüğü çok kültürlülükten kaynaklanıyor. Dolayısıyla her milletten insan bir arada barışçıl bir şekilde yaşadı. Osmanlı kuvvetli millet sistemi ile imparatorluğunu muhafaza edebildi. Kimsenin diline, dinine karışmadan, vergisini ve ticaretini doğru bir şekilde yaptığı müddetçe herkese bu topraklarda yaşama şansı verdi. Bence Osmanlının başarısının kaynağı buradan geliyor.

Bugün hala Yahudi ve Türk komşular iç içe yaşıyor. Pesah, Paskalya bayramlarında olduğu gibi Şeker Bayramında da hala herkes birbiri ile iletişimde. Birbirimizin kapısını çaldığımız, yemeklerimizden tattığımız bu güzel bir kültür mozaiği hala devam ediyor. Osmanlıdaki kadar olmasa da bugün de komşuluk ilişkimiz aynı şekilde devam ediyor.''

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin