Mürselat suresi kaç ayettir?
Mekki surelerden olan Mürselat suresi adını 1. ayette geçen ve gönderilen anlamına gelen mürselat kelimesinden alır. Mürselat suresinde günahkarların akıbeti anlatılmaktadır. İşte Mürselat suresi okunuşu, anlamı, tefsiri ve ayet sayısı...
Mürselat suresi Mekke döneminde inmiştir. 50 ayettir. Sûre, adını birinci ayette geçen “el-Mürselât” kelimesinden almıştır. Mürselat, gönderilenler demektir. Sarede başlıca, kıyametin, hesap ve azabın gerçekleşeceği, Allah’ın kudreti ve günahkarların akıbeti konu edilmektedir.
MÜRSELAT SÛRESİ ANLAMI
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Birbiri peşinden gönderilenlere andolsun ki!
2. Estikçe eserek (zararlıları) savurup atanlara andolsun ki!
3. (Hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara andolsun ki!
4. (Hak ile bâtılın, hakikat ile dalâletin, doğru ile eğrinin) arasını ayırdıkça ayıranlara andolsun ki!
5. (Kalplerde) Allah'ın zikrini uyandıranlara andolsun ki!
6. Gerek (Allah'a yönelenleri) arıtmak, gerek (kötüleri) sakındırmak için olsun.
7. Bilin ki size vaad olunan şeyler mutlaka olacaktır.
8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman.
9. Gök yarıldığı zaman.
10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman.
11. Peygamberlerin belirli vakti geldiği zaman.
12. Hangi güne ertelenmişti?
13. Hüküm gününe.
14. Hüküm gününün ne olduğunu bilir misin?
15. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
16. Biz öncekileri helâk etmedik mi?
17. Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız.
18. İşte biz günahkârlara böyle yaparız.
19. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
20. Biz sizi hakir bir sudan yaratmadık mı?
21. Sonra o suyu sağlam bir karargâh olan rahime yerleştirdik.
22. Belli bir süreye kadar.
23. Biz buna güç yetirmişizdir. Biz ne mükemmel kudret sahibiyiz!
24. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
25. Biz yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?
26. Diriler ve ölüler için.
27. Yeryüzünde haşmetli dağlar meydana getirdik. Size tatlı sular içirdik.
28. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
29. Haydi, yalanlamış olduğunuz azaba doğru gidin!
30. Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidin.
31. O, ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
32. O ateş öyle kıvılcımlar atar ki, her biri bir saray gibidir.
33. Sanki o kıvılcımlar sarı sarı develer gibidir.
34. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
35. Bu, onların konuşamayacakları gündür.
36. Kendilerine izin de verilmez ki mazeretlerini beyan etsinler.
37. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
38. İşte hüküm günü budur. Sizi de sizden öncekileri de bir araya toplamışızdır.
39. (Kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!
40. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
41. Muttakiler ise gölgeler altında ve pınar başlarındadırlar.
42. Canlarının çektiği meyveler arasındadırlar.
43. Yaptıklarınıza karşılık olarak afiyetle yiyin için!
44. İşte biz muhsinleri (iyilik yapanları) böyle mükâfatlandırırız.
45. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
46. Yiyiniz, faydalanınız biraz! Gerçek şu ki sizler suçlusunuz!
47. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
48. Onlara: "Rükû edin!" denildiği zaman rükû etmezler.
49. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
50. Artık onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar?
MÜRSELAT SÛRESİ OKUNUŞU
Bismillahirrahmanirrahim
1. Velmurselati ‘urfen.
2. Fel’asıfati ‘asfen.
3. Vennaşirati neşren.
4. Felfarikati ferkan.
5. Felmulkıyati zikren.
6. ‘Uzren ev nuzren.
7. İnnema tu’adune levakı’un.
8. Feizennucumu tumiset.
9. Ve izessemau furicet.
10. Ve izelcibalu nusifet.
11. Ve izerrusulu ukkıtet.
12. Lieyyi yevmin uccilet.
13. Liyevmilfasli.
14. Ve ma edrake ma yevmulfasli.
15. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
16. Elem nuhlikil’evveliyne.
17. Summe nutbi’uhumul’ahıriyne.
18. Kezalike nef’alu bilmucrimiyne.
19. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
20. Elem nahlukkum min main mehiynin.
21. Fece’alnahu fiy kararin mekiynin.
22. İla kaderin ma’lumin.
23. Fekaderna feni’melkadirune.
24. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
25. Elem nec’alil’arda kifaten.
26. Ahyaen ve emvaten.
27. Ve ce’alna fiyha revasiye şamihatin ve eskaynakum maen furaten.
28. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
29. İntaliku ila ma kuntum bihi tukezzebune.
30. İntaliku ila zıllin ziy selasi şu’abin.
31. La zaliylin ve la yuğniy minellehebi.
32. İnneha termiy bişererin kelkasri.
33. Keennehu cimaletun sufrun.
34. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
35. Haza yevmu la yentıkune.
36. Ve la yu’zenu lehum feya’tezirune.
37. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
38. Haza yevmulfasli cema’nakum vel’evveliyne.
39. Fein kane lekum keydun fekiyduni.
40. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
41. İnnelmuttekıyne fiy zılalin ve ‘uyunin.
42. Ve fevakihe mimma yeştehune.
43. Kulu veşrebu heniy’en bima kuntum ta’melune.
44. İnna kezalike necziylmuhsiniyne.
45. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
46. Kulu ve temette’u kaliylen innekum mucrimune.
47. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
48. Ve iza kıyle lehumurke’u la yerke’une.
49. Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.
50. Febieyyi hadiysin ba’dehu yu’minune.
MÜRSELAT SÛRESİ TEFSİRİ
1-6 ayetleri
İlk üç âyette üzerlerine yemin edilerek muhatapların dikkatleri çekilen şeyler bazı tefsircilere göre rüzgâr, fırtına, bulut gibi tabiat olaylarıdır (bk. Zâriyât 51/1-4). Diğer tefsircilere göre ise daha sonraki üç âyette olduğu gibi bunlarla da Cebrâil, melekler, vahiy ve kitap kastedilmiştir.
Melekler, vahyi getirirken rüzgârlar gibi esmişler, yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlar, getirdikleri vahiy sayesinde inkârcılık ve cehalet yüzünden ölü hale gelen ruhlar dirilmiş, hak ile bâtıl birbirinden ayrılmış, insanların tövbe edip arınmaları sağlanmıştır.
7-15 ayetleri
Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek kozmik çöküşü (meselâ bk. İbrâhim 14/18; Tâhâ 20/105; Müzzemmil 73/14) özetleyen açıklamaların ardından 11-13. âyetler, Allah Teâlâ’nın peygamberlerle ümmetleri arasında dünyada yaşanmış olan olumlu veya olumsuz ilişki hakkındaki nihaî sorgu, yargı ve kararını vereceği zamanı ifade eder ki bu zaman da kıyamet ve âhiret günüdür. Nitekim başka bir âyette de Allah’ın o gün peygamberleri toplayıp onların tebliğ ve davetlerine insanların nasıl cevap verdiklerinin sorulacağı haber verilmiştir (Mâide 5/109). İşte “ayırım günü”nden maksat bu sorgu ve yargı günü yani peygamberlerle onları yalancılıkla itham edenlerin arasında hükmün verileceği ve hak ile bâtılın ayırt edileceği kıyametin kopmasıyla başlayacak olan âhiret günüdür. 14. âyetteki soru cümlesi, o günün, Allah bildirmedikçe hiç kimsenin mahiyetini bilemeyeceği, tasavvur edemeyeceği olağanüstülüklere sahne olacağını ima eder. 15. âyet ise kıyamet ve âhireti yalan sayanların başlarına gelecek olan felâketin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Bu ifade kalıbı sûrede on defa geçmekte olup her defasında izlediği âyetlerle ilgili özel bir anlam içerir. İnkârcılar, yalan saydıkları her ilâhî bildirim sebebiyle ayrı ayrı cezalandırılacakları için bunlar hakkında aynı ifade kalıbı tekrar edilmiştir.
16-19 ayetleri
Buradaki soru, âyetlerin ilk muhatabı olan Mekke müşriklerinin, Allah’a isyanları yüzünden helâk edilen Âd, Semûd vb. kavimlerin kötü âkıbetlerinden az çok haberdar olduklarını gösterir. Buna rağmen kendileri de peygamberi yalancılıkla itham edip ona isyanda ısrar ederlerse öncekiler gibi cezalandırılacakları hatırlatılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber’e isyanda direnen müşrikler Bedir Savaşı’yla başlayan kesin bir yok oluş sürecinden geçirilerek cezalandırılmışlardır (bk. Râzî, XXX, 272); âhiretteki cezaları da ayrıca verilecektir. 18. âyette “suçlular” diye çevirdiğimiz mücrimîn kelimesi Kur’an’da genellikle müşrikleri ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. Âyetin bağlamından kelimenin burada da aynı anlamda kullanıldığı anlaşılmakta; bu âyette hangi dönemde olursa olsun bütün “mücrimler”in, müşriklerin, inkârcı ve isyankârların aynı şekilde cezalandırılmalarının, yüce Allah’ın bir yasası olduğu hatırlatılmaktadır.
20-24 ayetleri
“Önemsenmeyen bir su”dan maksat sperm (bk. Kıyâmet 75/37), onun yerleştirildiği “sağlam yer” ana rahmi, “belli bir süre” ise hamilelik dönemidir. Âyetlerde insanın hangi maddeden ve nasıl yaratıldığı açıklanarak Allah’ın neleri yapmaya, yaratmaya kadir olduğuna dair en dikkate değer örneklerden biri ortaya konmuş; böylece yeniden dirilmeyi inkâr edenlere bu inkârlarının temelsiz olduğu gösterilmiştir. 23. âyette insanın yaratılışındaki akıllara durgunluk veren inceliklere, mükemmel düzen ve uyuma, ölçüye ve sonuçta onu yaratan ilâhî ilim ve kudretin genişliğine dikkat çekilmiştir. Böylece insan iki yönden uyarılmaktadır:
a) Allah insanı basit, zayıf, genellikle bir sudan yani meniden yaratmış, ana rahminde onu çeşitli aşamalardan geçirerek, maddî ve mânevî kabiliyetlerle donatarak yeryüzünün en mükemmel varlığı haline getirmiştir. Ama insanoğlu nankörlük ederek kendisine paha biçilmez nimetleri lutfeden Allah’a isyan etmektedir. İşte bundan dolayı “O gün inkârcıların vay haline!” buyurularak insanlar uyarılmıştır.
b) Âyetlere göre öldükten sonra dirilme olayı mutlaka gerçekleşecektir. Zira basit bir sudan böyle mükemmel insanı yaratıp meydana getiren yaratıcı kudret onu öldükten sonra diriltmeye de kadirdir.
25-28 ayetleri
Arzın, jeolojik yapısı ve bilhassa su kaynakları sayesinde canlılar için uygun ortam ve şartlarda yaratılmış olduğuna dikkat çekilmekte, böylece dolaylı olarak bunun, aklını işletip ibret nazarıyla görenler için, yeniden dirilme olayından daha şaşırtıcı ve daha büyük bir olay olduğu ima edilmektedir
29-34 ayetleri
O gün hesaplar görülüp herkesin gideceği yer belli olduktan sonra görevliler inkârcılara, dünyada yalan saymış oldukları cehenneme doğru yürümeleri için âyetlerde geçtiği gibi hitap edeceklerdir. Müfessirler “üç bölüklü gölge”den maksadın cehennem yakıtlarının çıkardığı, üçe ayrılmış yoğun duman olduğunu söylemişlerdir (Taberî, XXIX, 146). Âyetlerde cehennemin fırlattığı kıvılcımların benzetildiği “kasr” kelimesinin farklı anlamları bulunmakla birlikte (bk. Râzî, XXX, 277; Şevkânî, V, 415-416) bunlar içinde cehennem tasvirine en uygun olanı “hurma kütüğü” olduğu için meâlde bu anlam tercih edilmiştir. Kıraat farkları dikkate alınarak 32 ve 33. âyetlere şöyle de mâna verilmiştir: “Cehennem, kütükler gibi kocaman kıvılcımlar fırlatır. Her bir kıvılcım birer sarı (kızgın) deve gibidir” (Şevkânî, V, 416).
35-37 ayetleri
Bu âyetlerde kıyamet ve mahşer gününde suçluların konuşmalarına ve mazeret göstermelerine izin verilmeyeceği bildirilirken başka âyetlerde onların konuşacakları ve tartışacakları belirtilmiştir (meselâ bk. En‘âm 6/23; Zümer 39/31; Fussılet 41/21). Ancak bunu, âyetler arasında çelişki bulunduğu şeklinde yorumlamamak gerekir. Zira bu farklı âyetlerde âhiretin farklı sahneleri tasvir edilmektedir.
38-40 ayetleri
“Ayırım günü”nden maksat hakkın bâtıldan, haklının haksızdan, inananın inkâr edenden ayırt edileceği yargı günüdür. Allah o gün gerek Kur’an’ın hitap ettiği topluluğu ve sonraki nesilleri, gerekse Kur’an’ın inmesinden önce gelip geçmiş bütün insanları mahşerde toplayıp aralarında hükmünü verecektir (krş. Vâkıa 56/49-50). Bir yoruma göre “siz ve sizden öncekiler” ifadesiyle bilhassa Hz. Peygamber’in muhatapları olan Arap müşrikleriyle önceki dönemlerin inkârcıları kastedilmiştir. Âyetin özellikle tehdit ve uyarı amacı taşıdığı dikkate alındığında bu yorum daha isabetli görülebilir. Nitekim 39. âyet de bu yorumu desteklemektedir. Burada inkârcılara, “Bir planınız varsa haydi bana karşı uygulayın planınızı!” denilerek hak ettikleri cezadan kurtulma hususunda bir çareleri varsa onu kullanmaları istenir; ancak bu istek, gerçekten onların bir çare bulmaları için değil, içine düşecekleri çaresizliği ortaya koymak içindir.
41-45 ayetleri
Râzî, Şevkânî gibi müfessirler, sûrenin bütünündeki konuların uyumunu dikkate alarak bu âyetlerde âhiretteki durumları özetlenen “takvâ sahipleri” ile bilhassa Allah’a ortak koşmaktan sakınan müminlerin kastedildiğini belirtirler. Râzî âyetteki takvâ kelimesinin itaatkâr olan ve olmayan bütün müminleri kapsadığını önemle hatırlatır (XXX, 281-282; Şevkânî, V, 417). Ancak gerek takvâ kavramının Kur’ân-ı Kerîm’deki genel anlamı gerekse burada “takvâ sahipleri”nin niteliğini ve ödüllerini açıklayan 43-44. âyetler, kavramın burada da hem imanı hem itaati kapsadığını göstermektedir.
46-47 ayetleri
Takvâ sahiplerini öven ve onlara âhiret mutluluğunu müjdeleyen ifadelerin ardından, putperestlere yöneltilen “... yiyin, biraz daha faydalanın!” şeklindeki tehdit ifadesiyle –takvâ sahiplerinin duyarlı ve sorumlu yaşayışlarının aksine– yiyip içmenin ötesinde bir kaygı taşımadan sorumsuzca geçirilen bir hayatın gerçekte ne büyük bir ziyan olduğu anlatılmaktadır. Dünya nimetleri ne kadar bol olursa olsun insan ömrü kısa, dünya ise fânidir; sonuçta suçluların gideceği yer cehennemdir. Bu nedenle onlar hakkında da, “Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!” buyurulmuştur.
48-50 ayetleri
Bu âyetle ilgili üç yorum yapılmıştır: 1. Sakifliler hakkında inmiştir. Hz. Peygamber kendilerine namazla ilgili âyetleri tebliğ ettiğinde onlar, “Namazı bizden kaldır; biz eğilemeyiz, bu bizim için bir ardır” demişler. Hz. Peygamber de “Rükûu ve secdesi olmayan dinde hayır yoktur” buyurarak onların yersiz isteklerini reddetmiştir (Şevkânî, V, 417). 2. İman etmeden ölenlere âhirette, “Allah’ın huzurunda eğilin” denilecek, fakat kendilerinde eğilme gücü bulamayacaklar. 3. Âyetteki “eğilme” (rükû) kelimesiyle genel olarak Allah’a itaat ve saygı kastedilmiştir.
“Bu” zamiriyle Kur’ân-ı Kerîm kastedilmiştir. İman edilecek en doğru söz Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kuşkusuz bütün sözler içerisinde en doğrusu, en aydınlatıcısı, en inanılır ve güvenilir olanı, ayrıca inanıp izleyenlere en yararlı ve kurtarıcı olanı Allah’ın sözüdür. Çünkü En‘am sûresinin 115. âyetinde “Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır” buyurulmuştur. Sûrenin genelinde inkârcıların yanlış inanç ve tutumları ve bu yüzden uğrayacakları uhrevî cezalar hakkında bilgi verildikten sonra kurtuluş yolunun Kur’ân-ı Kerîm’e inanıp onu izlemek olduğunu bildiren âyetle sûre son bulmaktadır. Her yönüyle mûcize olan Kur’an’a iman etmeyen inkârcıların, artık iman edecekleri herhangi bir sözün veya bir kitabın bulunmadığına işaret edilmektedir.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.