Mülteci karşıtı siyasiler vandalizmi kışkırtıyor
HABER: ÖZLEM DOĞAN
CHP’nin sürekli körüklediği mülteci düşmanlığı sonunda
şiddete dönüştü, ırkçı vandallar tarafından masum Suriyelilerin binaları
basıldı, taşlandı, kundaklandı, soyuldu. Çocuklar yaralandı, mültecilerin
malları yağmalandı, dükkanlarına zarar verildi. CHP’li ve İyi Partili
siyasetçilerin kışkırtmasıyla, sosyal medyada paylaşılan eski tarihli yalan
yanlış görsel ve videolarla halkı sokağa dökmeye çalışan güçler Türkiye’yi
karıştırmaya çalışıyor. Sınırdan geçenleri bahane ederek uzun zamandır
kaşıdıkları mülteci sorunun tehlikeli bir yere gitmesi ve toplumun geneline
yayılması tehlikesine rağmen muhalefet düşmanlaştırıcı dilden vazgeçmiyor.
Suriyeli sığınmacılara yönelik olarak muhalefetin ırkçı tavrını ve sokaklarda
kaos çıkarmak isteyenlerin söylemlerini Akademisyen Yazar Ufuk Uras Milat’a
değerlendirdi.
Irkçı söyleme caydırıcı cezalar şart
Siyasi meseleleri sığınmacılar üzerinden tartışmanın doğru olmadığını
vurgulayan Ufuk Uras, “Pandemi sıkıntılarını kurbanlardan çıkarmak köle
sahiplerinin siyaseti olabilir. Nefret söylemiyle ilgili yasal düzenlemeleri
ağırlaştırmak lazım. Ne kadar caydırıcı kılınabilirse o kadar iyi. Bolu
Belediye Başkanı Tanju Özcan’a yönelik soruşturma ve suç duyurularını son
derece olumlu buluyorum. Bunu artık bir iktidar muhalefet kavgasından çıkarmak gerekiyor.
Muhalefetin ‘mültecileri geri göndereceğim’ sözünden başka bir hiçbir önerisi,
çözüm yolu yok” dedi.
Kışkırtılan saldırganlar sabıkalı
Sığınmacılara saldıranların içinde hırsızlıktan sabıkalı
gaspçıların, uyuşturucu kullananların yer almasının durumu özetlediğini ifade
eden Ufuk Uras, “Mülteci karşıtlığını meslek edinen siyasetçiler bu kesimlerin
vandalizmini kışkırtmış oluyor ve bunun çok büyük siyasi sorumluluğu var.
Mülteci sorunu ayrı, mültecileri hedef göstermek ayrı bir şey. İkisini
birbirine karıştırınca Ankara Altındağ’daki manzaralarla karşı karşıya
kalınıyor” diye konuştu.
Aylan’a üzülenler, hayattaki Aylan’lar ölsün istiyor
Esed’le görüşülsün diyenlere dikkat çeken Uras, “Esed’le
zaten görüşüldü ve taahhüt ettiği 14 maddeden birini bile yapmayıp karadan,
havadan halkını bombaladı. İnsanlar ‘kıt’ kanaat önderlerinin genel olarak ön
yargıları pekiştiren söylemleri üzerinden gidiyorlar, kendileri düşünmüyorlar. Hayatlarında
bir mülteci bile tanımamışlar. Aylan bebeğin fotoğrafını görüp ağlayanlar, yaşayan
Aylan bebeklere tekme vurmakta beis görmüyor” ifadelerini kullandı.
Suriye’de kimin kiminle savaştığı belirsiz
Suriye iç savaşı başladığında sınırlardan kitlesel geçişler
olduğunu kaydeden Uras, “Türkiye bu durumu kaldıramayacak bir vaziyette ama
kucağında buldu. Terör örgütü DEAŞ’ın ve PYD’nin elinde olan, merkezi
otoritenin elinden çıkan bir Suriye var. Kemal Kılıçdaroğlu Suriye’deki sorunu
konut olmaması sanıyor. Suriye’de kimin kiminle savaştığı belli değil, halkın
üstüne sürekli varil bombaları yağıyor” şeklinde konuştu.
Muhalefet tribünlere sesleniyor
Bayramda Suriye’ye gidenlerin hâlâ şehitlerin verildiği
güvenilir bölgelere ziyaret gerçekleştirip döndüğünü belirten Uras, “Bir suçlu
bul, günah keçisi haline getir ve üstünde tepin; bazıları için bu kadar kolay.
Uluslararası insan hakları normları açısından mültecileri zaten
gönderemezsiniz. Bunu muhalefet de biliyor ama tamamen tribünlere seslenip
siyaseten sonuç alacağını sanıyor” açıklamasında bulundu.
Arapça’ya düşmanlık İngilizce’ye hayranlık
Arapça konuşanlardan ve Arapça tabelalardan rahatsız
olanlara dikkat çeken Uras sözlerini şöyle noktaladı: “Araplardan ve Arapçadan
nefret edip İngilizce konuşana hayranlık duymak, bir Norveçli ile bir Afgan’a
eşitlerarası ilişki yönüyle bakamamak ve buna rağmen ırkçı, faşist olmadığını
iddia etmek gibi bir garabet içinde yaşıyoruz. Arapça gibi edebiyatı güçlü bir
dilden yararlanmak yerine bir nefret dili haline dönüştürmek, Türkiye’de bu
aydınlanmacılık; Batı merkezli kompleks, kendi toplumunun değerlerine
yabancılık gibi bir sürü faktörle iç içe geçen bir durum söz konusu.”