Dolar (USD)
34.64
Euro (EUR)
36.35
Gram Altın
2925.55
BIST 100
9636.12
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Mukallidin imanı sahih mi? Mukallîd ne demektir?

Mukallid kelimesi eskiden daha da çok kullanıyordu fakat günümüzde de artık sıkça duymaya başladığımız ''''Mukallid'''' hem kelime manası bakımından hemde nerelerde kullanılıyor diye insanların merakına gark oldu. Mukallîd ne demektir? Mukallidin imanı sahih mi? Nerelerde kullanılır? Detaylar haberimizde.
Mukallidin imanı sahih mi? Mukallîd ne demektir?
09 Ocak 2019 09:33:00
Mukallid kelimesi eskiden daha da çok kullanıyordu fakat günümüzde de artık sıkça duymaya başladığımız ''''Mukallid'''' hem kelime manası bakımından hemde nerelerde kullanılıyor diye insanların merakına gark oldu. Mukallîd ne demektir? Mukallidin imanı sahih mi? Nerelerde kullanılır? Detaylar haberimizde.

Mukallid kelimesi eskiden daha da çok kullanıyordu fakat günümüzde de artık sıkça duymaya başladığımız ''Mukallid'' hem kelime manası bakımından hemde nerelerde kullanılıyor diye insanların merakına gark oldu. Mukallîd ne demektir? Nerelerde kullanılır? Mukallidin imanı sahih mi? Detaylar haberimizde.

MUKALLİD VE FIKIH

Mukallid olanların, müctehidin (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran âlimlerin) sözüne göre hareket etmesi vâcibdir, gereklidir. (İbn-i Âbidîn)

Bir mukallid ne kadar âlim olursa olsun, önce gelmiş müctehidlerin bildirdiklerinin dışında ayrı bir ictihadda bulunamaz, yâni hüküm veremez. (İbn-i Melek)

Mukallidler için delîl, sened; fıkıh âlimlerinin yâni müctehidlerin sözleridir. (Muhammed Hâdimî)

2. İnanılacak şeylerin delillerini araştırmadan, anlamadan, sâdece anasından babasından duyarak îmân eden.

Mukallidin îmânı sahîhtir (doğrudur). Bunlar, farzı, vâcibi, sünneti, müstehâbı bilmez. Anasından, babasından gördüğü gibi inanır ve ibâdet eder. Bu gibilerin îmânından korkulur. (Kutbüddîn-i İznikî)

3. Fıkıh âlimlerinin yedinci derecesinde bulunan âlim.

Mukallid olan fıkıh âlimleri, mezheb imâmlarını taklid eder. Bu demektir ki, kendiliğinden söz söylemez. Onun sözü mezheb imâmının söylediği sözdür. (M. Sıddîk bin Saîd, İbn-i Âbidîn)

Mukallîd ne demektir?

Günümüz türkçesinde 'Taklîd= Taklit eden; aslolan bir eşyayı, hal ve hareketi, yine belli bir tarz üzre sunan, gösteren veya anlatmaya çalışandır..Bu tarif geliştirilebilir..

Taklitci yani mukallid/ mukallit; yaptığı işte veya harekette asıl hakkında fazla tedkîk/araştırma yapmaz..Tabiri caiz ise bir papağanın ezberlediğini tekrar etmesi, bir aktörün veya aktristin rol yapması gibi..Sadece aslolana yani sahici olana uymaya veya tatbike çalışır..

Birde Dîni istilahte manası vardır ki, bu da yine dünyevî manaya yakındır..

Çok teferruatlı bir mevzû olsa da kısaca şöyle tarif etmek mümkündür...

.... 'Mukallid', mezhep âlimlerine fetva soran ve onların fetvalarına göre amel eden şahıstır... bu genel bir tarifdir..

Biraz daha vazıh olarak şunlar ilave olabilir..Mukteseben;

Mukallid: Taklid eden demektir. Taklid: Hüsn'ü zann edip haklı olduğuna inanmak sebebiyle bir kimseye itikatta, sözde, fiilde, görünüş ve giyinişte, delilsiz olarak uymak, tabi olmak ve ona benzemek demektir.

İslâm'da genellikle taklid caiz değildir. Meselâ sadece görerek veya bazı delillerle izah edilebilecek olan itikâdi usuller ve İslâm esaslarının uygulanmasında, mucizelerle desteklenmiş olan Resul-i Ekrem (S.A.V.) efendimizden başka hiç bir kimseyi taklid caiz değildir. Bu konuda her ferd icmâlen veya tafsilen delil ile anlaşılmış olmak lazım ve vaciptir. Bunun sonucunda delil göstermek kudretinde olmayan kişi günahkar olur.

Fakat halkın işlerinin aksamaması ve âtıl olmaması için yalnız dinin hüküm ve kaidelerinin cüz'i olanlarında yani ibadetler ve muamelatta ictihad derecesine ulaşamayanların, müctehidleri yani ictihad edenleri taklid etmesi zaruri olarak meşru kılınmıştır.

Şu kadar ki dini işlerde itimad olunan şer'î naslara muhalif olan hususlarda (Allah'a (c.c.) isyan edilecek işte, kula itaat olmaz) hadisince, ne bir müctehidin, âlimin, şeyhin, ne de halifelerin, emirlerin, hükemânın, filozofların, itikada, ibadet ve muamelâta, ahlak ve âdaba dair sözlerine, fiillerine tabi olmak, itaat etmek, taklid ve benzemek katiyyen caiz değildir.

EHL-İ SÜNNETE GÖRE MUKALLİDİN İMANI SAHİH Mİ?

Ehl-i Sünnet’e göre ise mukallidin îmânı sahîhtir. Zira îmânda mühim olan, inanılacak hususlara inanmaktır. Delille inanmak tavsiye edilmekle birlikte delilsiz inanan, gerçek mü’min kabul edilir. Hidâyet yoluna taklitle giren, delille giren gibi, cenneti hak eder. Delilini araştırmadan inanan halkın îmânının sahih olduğu icmâ ile sâbittir. Mukallid de İslâmın bütün rükünlerine inandığı için îmânı geçerlidir.[2]

Allah’a ve inanç esaslarına delilsiz inanan kimse, inancında şüpheye düşmedikçe mü’mindir. Ebû Hanîfe (ö.150/767), Şâfiî (ö.204/820), Mâlik (ö.179/795), Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), Evzâî (ö.157/774), Sevrî’ye (ö.161/778) vb. göre mukallidin îmânı sahihtir. Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (ö.324/936)’ye göre de mukallid, mü’mindir. Ancak âlemin hâdis (sonradan) oluşunu ve dolayısıyla Yaratıcı’nın varlığını aklıyla bulması gerektiğinden bu husustaki ihmali sebebiyle günaha girmiş olur. Esasen bu görüş sadece Eş’arî’nin değil Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğunun görüşüdür. Yani Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre bir insan Allah’a ve diğer îmân esaslarına inanmaya götürecek delilleri öğrenme imkânı olduğu hâlde öğrenmekten geri kalırsa günaha girer. Günahının bağışlanması için tevbe-istiğfar etmesi gerekir.[3]

Îmânda mühim olan, tasdiktir. Kendisine îmân esasları bildirilen kişi bunları kabul ve tasdik ederse, mü’mindir ve Allah’ın mü’minlere vâdettiklerini hak eder.

Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (v. 324/936) ve Fahreddin er-Râzî (v. 606/1210), Seyfeddin el-Âmidî (v. 631/1233) gibi bazı takipçileri, her mü’minin âlemin hâdis oluşunu, Yaratıcının varlığını ve Allah için vâcib ve mümtenî olan şeyleri bilmesinin vâcib (farz) olduğunu, taklidin câiz olmadığını söylemiş iseler de bunlara göre mukallid kâfir değil, günahkâr kabul edildiğine göre, bunların görüşleriyle Mâtürîdîlerin görüşleri arasında büyük bir fark olmadığı görülür.[4] Eş’arîler; “İtikâdî meseleleri delilleriyle bilmek her mükellefe farzdır.” derken bunun icmâlen (topluca) olmasını kasdetmişlerdir. Yoksa inkârcıları susturacak ve irşad olmak isteyenleri irşad edecek derecede itikâdî meselelerin ayrıntılarıyla bilinmesi farz-ı ayn değil, farz-ı kifâyedir. [5]

Mârifet (bilgi), îmân değildir. Kur’ân-ı Kerim bize Ehl-i Kitâbın (Yahûdî ve Hıristiyanların) Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hak peygamber olduğunu kesin bildiklerini, fakat hasedlerinden onun peygamberliğini kabul ve tasdik etmediklerini, dolayısıyla mü’min olmadıklarını bildiriyor[6] ki bu, mârifetin îmân olmadığına delildir.

[1] Sâbûnî, Bidâye, 90.

[2] Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 152-153; Nesefî, Tabsıratu’l-Edille, I, 42.

[3] Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, 254-255; Nesefî, a.g.e., I, 42.

[4] Bağdâdî, g.e., s. 255.

[5] Ali el-Kârî, Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber, 264.

[6] Bk. Bakara, 2/146; En’âm, 6/20.

Kaynak: Prof. Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin