Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.32
Gram Altın
2918.78
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Meryem suresi ve Meryem suresini okumanın faydaları

Meryem suresini okuyan korkularından kurtulur. Meryem suresini okuyan fakirlikten kurtulur. Peki Meryem suresinin okunuşu nasıldır? Meryem suresinin meali nasıldır? Meryem suresini okumanın faydaları nelerdir? İşte Meryem suresi ve Meryem suresinin okumanın faydaları...
Meryem suresi ve Meryem suresini okumanın faydaları
21 Haziran 2020 15:32:00
Meryem suresini okuyan korkularından kurtulur. Meryem suresini okuyan fakirlikten kurtulur. Peki Meryem suresinin okunuşu nasıldır? Meryem suresinin meali nasıldır? Meryem suresini okumanın faydaları nelerdir? İşte Meryem suresi ve Meryem suresinin okumanın faydaları...

Meryem suresini okuyan korkularından kurtulur. Meryem suresini okuyan fakirlikten kurtulur. Peki Meryem suresinin okunuşu nasıldır? Meryem suresinin meali nasıldır? Meryem suresini okumanın faydaları nelerdir? İşte Meryem suresi ve Meryem suresinin okumanın faydaları...

Hz. Peygamber (sav); “Ümmetimin en faziletli ibadeti, Kur’an okumaktır? buyurdu. Bizde elimizden geldikçe Kur’anı Kerim sürelerini ayetlerini okumaya gayret edeceğiz inşaallah.

Kur’ân-ı kerîmin on dokuzuncu sûresi.
Meryem sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). Doksan sekiz âyet-i kerîmedir. Hazret-i Meryem ve onun Îsâ aleyhisselâmı dünyâya getirmesi anlatıldığından, sûre bu ismi almıştır. Sûrede; Îsâ aleyhisselâmın, hazret-i Meryem’den babasız olarak dü nyâya gelmesi kıssası, Mûsâ, İsmâil, İdrîs peygamberlerin aleyhimüsselâm medhi ve bunlardan sonra gelen bâzı kavimlerin kötülükleri, inkârcıların kıyâmet günü uğrayacakları azâb bildirilmektedir. (İbn-i Abbâs, Senâullah Dehlevî, Muhammed bin Hamza)

MERYEM SÛRESİ’NİN FAZİLETİ VE YARARLARI

Resulullah (Sallallahü Aleyhçi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim bu sureyi okursa, Zekeriyya, Yahya, İsa, Musa, Hârun, İbrahim, İshak, Yakup ve İsmail (Allah’ın selmâmı onların hepsinin üzerine olsun)’in peygamberliğine iman edenlerin sayısınca on sevap verilir.” (Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri (İrşadü Aklis-Selim), 5/284)

İmam Sadık’tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Bu sureyi okuma noktasında süreklilik gösteren her kes, bu surenin bereketi sayesinde evlat, mal ve can bakımından tamamen ihtiyaçsız olmadığı sürece bu dünyadan göçmez. [ Mekarim Şirazi, Bergozide-i Tefsir-i Numune, h.ş 1382, c 3, s 77.]

Meryem Suresi’nin Sırları Hakkında Rivayetler
✿ Bu Sure yazılır ve bir su içine konulur, daha sonra korkmuş bir kişiye içirilirse, Allah’ın izniyle korkusu gider.

✿ Bu sureyi 41 kere okuyan kimse fakirlikten kurtulur.

✿ Hamile kalamayıp düşük yapan kişiler için , Meryem suresinin 5-15. ayetleri yazılıp zemzem suyuna konulur, yazılar o suda silininceye kadar bekletilir ve o sudan bu ayetler okunarak içilirse Bi-iznillah murad gerçekleşir.

✿ Bir kadın hamile kalmak isterse, hayızdan yıkandığı zaman Meryem Suresi 19,21 ve 22. ayetleri ile Yasin Suresinin 82-83 ayeti kerimelerini yazar, zemzem suyunda yazılar çıkıncaya kadar bekletir ve o suyun şifa vereceğini Allah’ Teladan ümit ederek içerse,
Allah’ın izni ile hamile kalır.

✿ Kolay doğum yapmak isteyen hamile bir kadının, bu sureyi çokça okuması ile bi-iznillah doğumu kolay geçer..

MERYEM SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR?

Ahmed ve Buharî, İbni Abbas’m şöyle dediğini rivayet ederler. Rasulullah (s.a.) Hz. Cebrail’e: “Bizi daha sık ziyaret etmene engel olan nedir?” diye sorun­ca şu: “Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz” ayet-i kerimesi nazil oldu.

İbni Ebî Hatim de, İkrime’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Hz. Ceb­rail kırk gün vahiy getirmekte gecikti…” şeklinde yukardakine benzer bir riva­yet nakletmektedir.

İbni İshak da, İbni Abbas’m şöyle dediğini nakleder: Kureyşliler Ashab-ı Kehf e dair Rasulullah (s.a.)’a soru sorunca on beş gün beklediği halde Yüce Al­lah bu hususta ona bir vahiy indirmedi. Hz. Cebrail inince ona: “Geciktin!” dedi.

İbni Abbas’tan da rivayet edildiğine göre Hz. Cebrail Ashab-ı Kehf, Zül-karneyn kıssası ile ruha dair Hz. Peygambere soru sorulunca bir kaç gün vahiy getirmekte gecikti. Hz. Peygamber de nasıl cevap vereceğini bilemiyordu. O ba­kımdan üzüldü ve bu ona çok ağır geldi. Müşrikler de: “Rabbi ondan uzaklaştı ve onu terk etti.” dediler. Cebrail gelince Peygamber (s.a.): “Ey Cebrail!” dedi. “Bana gelmekte o kadar geciktin ki olumsuz şeyler düşünmeye başladım ve seni özledim.” Cebrail (a.s.) şöyle dedi: “Şüphesiz ben seni daha çok özledim, fakat ben bir emir kuluyum. Gönderilirsem inerim, alıkonulursam gelemem.” İşte bunun üzerine Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi. [85] Bununla birlikte olay­ların ve nüzul sebeplerinin bir kaç defa tekrarlanmış olmasına bir mani yoktur. [Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/374.]

“İnsan der ki…” buyruğunun nüzulü ile ilgili olarak el-Kelbî şöyle der: Bu ayet-i kerime eliyle ufaladığı çürümüş kemikleri alan Übeyy b. Halef hakkında nazil olmuştur. O kemikleri ufalayarak: “Muhammed, sizlere öldükten sonra diriltileceğinizi vaad etmektedir.” diyordu.

İbni Abbas ise ayet-i kerimenin el-Velid b. Muğire ile arkadaşları hakkın­da nazil olduğunu söylemektedir. [Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/378-379.]

Aralarında Ahmed, Buharî, Müslim, Tirmizî ve İbni Hıbbân’m da bulun­duğu hadis imamlarının Habbab b. el-Eret’ten rivayet ettiklerine göre o şöyle demiş: Ben bir demirci idim. As b. Vâil’den bir alacağım vardı. Borcunu iste­mek üzere yanma gittim. Bana: “Hayır, Allah’a yemin ederim, Muhammed (s.a.)’i inkâr edinceye kadar alacağını ödemeyeceğim!” dedi. Ben de: “Allah’a ye­min ederim, sen ölünceye, sonra da diriltilinceye kadar bir zaman geçse dahi Muhammed’i inkâr etmeyeceğim.” dedim. As: “Şayet ben ölür ve sonra da diril­tilecek olursam, sen de yanıma gelecek olursan benim orada malım ve evlâdım olacaktır; o vakit borcumu öderim.” dedi. Bunun üzerine Yüce Allah’ın şu: “Ayetlerimizi inkâr eden… ve diyeni gördün mü?” buyruğu nazil oldu. [Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/391.]

İbni Merdüveyh ve ed-Deylemî, el-Berâ’nın şöyle söylediğini rivayet eder­ler: Rasulullah (s.a.) Ali (k.v.)’ye dedi ki: “Allahım! Benim için katında bir ahit bulundur. Müminlerin kalbinde benim için bir sevgi yarat.” Bunun üzerine Yü­ce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi.” [Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/404]

Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 98 âyettir. Bazı tefsir bilginlerine göre 58 ve 71. âyetler Medine döneminde inmiştir. Sûre, Meryem’in, oğlu İsa’yı nasıl dünyaya getirdiğini anlattığı için bu adla anılmıştır. Sûre de başlıca, tevhit inancını yerleştirmek amacıyla bazı peygamberlerin kıssaları ve kıyamet sahneleri konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on dokuzuncu, iniş sırasına göre kırk dördüncü sûredir. Fâtır sûresinden sonra, Tâhâ sûresinden önce, Mekke döneminin 4. yılında inmiştir. 58 ve 71. âyetlerinin Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (İbn Âşûr, XVI, 57-58).

Konusu

Sûre genel olarak tevhid inancının doğruluğunu ve peygamberlik müessesesinin gerçekliğini ispatlamayı hedeflemektedir. Bu cümleden olarak sûrede yahudilerin Hz. Meryem ve oğlu Hz. Îsâ hakkındaki iftiralarının reddedilmesi, Zekeriyyâ aleyhisselâma –ihtiyar olmasına rağmen– oğlu Yahyâ’nın verilmesi, Hz. Meryem’in –Allah’ın bir mûcizesi olarak– Hz. Îsâ’yı babasız dünyaya getirmesi, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ, Hz. Hârûn ve diğer bazı peygamberlerin hak dine davet yolunda harcadıkları çaba dile getirilmektedir.

MERYEM SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI

Meryem 1 (Mealleri Karşılaştır): Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ كٓهيعٓصٓ
Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd.

Meryem 2 (Mealleri Karşılaştır): Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُۥ زَكَرِيَّآ
Bu, Rabbinin, Zekeriya kuluna olan merhametinin anılmasıdır.

Meryem 3 (Mealleri Karşılaştır): İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ(hafiyyen).
إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥ نِدَآءً خَفِيًّا
Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı.

Meryem 4 (Mealleri Karşılaştır): Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakıyyâ(şakıyyen).
قَالَ رَبِّ إِنِّى وَهَنَ ٱلْعَظْمُ مِنِّى وَٱشْتَعَلَ ٱلرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُنۢ بِدُعَآئِكَ رَبِّ شَقِيًّا
O, şöyle demişti: “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım.”

Meryem 5 (Mealleri Karşılaştır): Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimreetî âkıran feheb lî min ledunke veliyyâ(veliyyen).
وَإِنِّى خِفْتُ ٱلْمَوَٰلِىَ مِن وَرَآءِى وَكَانَتِ ٱمْرَأَتِى عَاقِرًا فَهَبْ لِى مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا
(5-6) “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!”

Meryem 6 (Mealleri Karşılaştır): Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu rabbî radıyyâ(radıyyen).
يَرِثُنِى وَيَرِثُ مِنْ ءَالِ يَعْقُوبَ ۖ وَٱجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا
(5-6) “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!”

Meryem 7 (Mealleri Karşılaştır): Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nec’al lehu min kablu semiyyâ(semiyyen).
يَٰزَكَرِيَّآ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ ٱسْمُهُۥ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَل لَّهُۥ مِن قَبْلُ سَمِيًّا
(Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.”

Meryem 8 (Mealleri Karşılaştır): Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimreetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen).
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِى غُلَٰمٌ وَكَانَتِ ٱمْرَأَتِى عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ ٱلْكِبَرِ عِتِيًّا
Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi.

Meryem 9 (Mealleri Karşılaştır): Kâle kezâlik(kezâlike), kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â(şey’en).
قَالَ كَذَٰلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَىَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـًٔا
(Vahiy meleği) dedi ki: Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: “Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.”

Meryem 10 (Mealleri Karşılaştır): Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ(seviyyen).
قَالَ رَبِّ ٱجْعَل لِّىٓ ءَايَةً ۚ قَالَ ءَايَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ ٱلنَّاسَ ثَلَٰثَ لَيَالٍ سَوِيًّا
Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver”, dedi. Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi.

Meryem 11 (Mealleri Karşılaştır): Fe harece alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukreten ve aşiyyâ(aşiyyen).
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنَ ٱلْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰٓ إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا۟ بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Derken Zekeriya ibadet yerinden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara “Sabah akşam Allah’ı tespih edin” diye işaret etti.

Meryem 12 (Mealleri Karşılaştır): Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh(kuvvetin), ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).
يَٰيَحْيَىٰ خُذِ ٱلْكِتَٰبَ بِقُوَّةٍ ۖ وَءَاتَيْنَٰهُ ٱلْحُكْمَ صَبِيًّا
(12-14) (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

Meryem 13 (Mealleri Karşılaştır): Ve hanânen min ledunnâ ve zekâh(zekâten), ve kâne tekıyyâ(tekıyyen).
وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَوٰةً ۖ وَكَانَ تَقِيًّا
(12-14) (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

Meryem 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ(asıyyen).
وَبَرًّۢا بِوَٰلِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا
(12-14) (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

Meryem 15 (Mealleri Karşılaştır): Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).
وَسَلَٰمٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا
Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selâm olsun!

Meryem 16 (Mealleri Karşılaştır): Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).
وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ مَرْيَمَ إِذِ ٱنتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
(16-17) (Ey Muhammed!) Kitap’ta (Kur’an’da) Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.

Meryem 17 (Mealleri Karşılaştır): Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).
فَٱتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَآ إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
(16-17) (Ey Muhammed!) Kitap’ta (Kur’an’da) Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.

Meryem 18 (Mealleri Karşılaştır): Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte tekıyyâ(tekıyyen).
قَالَتْ إِنِّىٓ أَعُوذُ بِٱلرَّحْمَٰنِ مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.

Meryem 19 (Mealleri Karşılaştır): Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).
قَالَ إِنَّمَآ أَنَا۠ رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَٰمًا زَكِيًّا
Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi.

Meryem 20 (Mealleri Karşılaştır): Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ(bagıyyen).
قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِى غُلَٰمٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِى بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.

Meryem 21 (Mealleri Karşılaştır): Kâle kezâlik(kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin(heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ(makdıyyen).
قَالَ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَىَّ هَيِّنٌ ۖ وَلِنَجْعَلَهُۥٓ ءَايَةً لِّلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا ۚ وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi.

Meryem 22 (Mealleri Karşılaştır): Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ(kasıyyen).
۞ فَحَمَلَتْهُ فَٱنتَبَذَتْ بِهِۦ مَكَانًا قَصِيًّا
Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.

Meryem 23 (Mealleri Karşılaştır): Fe ecâe hel mehâdû ilâ ciz’ın nahleh(nahleti), kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ(mensiyyen).
فَأَجَآءَهَا ٱلْمَخَاضُ إِلَىٰ جِذْعِ ٱلنَّخْلَةِ قَالَتْ يَٰلَيْتَنِى مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا
Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi.

Meryem 24 (Mealleri Karşılaştır): Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen).
فَنَادَىٰهَا مِن تَحْتِهَآ أَلَّا تَحْزَنِى قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı.”

Meryem 25 (Mealleri Karşılaştır): Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ(ceniyyen).
وَهُزِّىٓ إِلَيْكِ بِجِذْعِ ٱلنَّخْلَةِ تُسَٰقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا
“Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün.”

Meryem 26 (Mealleri Karşılaştır): Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).
فَكُلِى وَٱشْرَبِى وَقَرِّى عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ ٱلْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِىٓ إِنِّى نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ ٱلْيَوْمَ إِنسِيًّا
“Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de.

Meryem 27 (Mealleri Karşılaştır): Fe etet bihî kavmehâ tahmiluh(tahmiluhu), kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ(feriyyen).
فَأَتَتْ بِهِۦ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۥ ۖ قَالُوا۟ يَٰمَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـًٔا فَرِيًّا
Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!”

Meryem 28 (Mealleri Karşılaştır): Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki begıyyâ(begıyyen).
يَٰٓأُخْتَ هَٰرُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ ٱمْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
“Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”

Meryem 29 (Mealleri Karşılaştır): Fe eşâret ileyh(ileyhi), kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ(sabiyyen).
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا۟ كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِى ٱلْمَهْدِ صَبِيًّا
Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler.

Meryem 30 (Mealleri Karşılaştır): Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).
قَالَ إِنِّى عَبْدُ ٱللَّهِ ءَاتَىٰنِىَ ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلَنِى نَبِيًّا
Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.”

Meryem 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealenî mubâreken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ(hayyen).
وَجَعَلَنِى مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَٰنِى بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱلزَّكَوٰةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”

Meryem 32 (Mealleri Karşılaştır): Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ(şakıyyen).
وَبَرًّۢا بِوَٰلِدَتِى وَلَمْ يَجْعَلْنِى جَبَّارًا شَقِيًّا
“Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı.”

Meryem 33 (Mealleri Karşılaştır): Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ(hayyen).
وَٱلسَّلَٰمُ عَلَىَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا
“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).”

Meryem 34 (Mealleri Karşılaştır): Zâlike îsebnu meryem(meryeme), kavlel hakkıllezî fîhi yemterûn(yemterûne).
ذَٰلِكَ عِيسَى ٱبْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ ٱلْحَقِّ ٱلَّذِى فِيهِ يَمْتَرُونَ
Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur.

Meryem 35 (Mealleri Karşılaştır): Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhâneh(subhânehu), izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ ۖ سُبْحَٰنَهُۥٓ ۚ إِذَا قَضَىٰٓ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ
Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez. O, bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece “ol!” der ve o da oluverir.

Meryem 36 (Mealleri Karşılaştır): Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
وَإِنَّ ٱللَّهَ رَبِّى وَرَبُّكُمْ فَٱعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَٰطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.

Meryem 37 (Mealleri Karşılaştır): Fahtelefel ahzâbu min beynihim, fe veylun lillezîne keferû min meşhedi yevmin azîm(azîmin).
فَٱخْتَلَفَ ٱلْأَحْزَابُ مِنۢ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ
(Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kâfirlerin hâline!

Meryem 38 (Mealleri Karşılaştır): Esmi’ bihim ve ebsır yevme ye’tûnenâ lâkiniz zâlimûnel yevme fî dalâlin mubîn(mubînin).
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا ۖ لَٰكِنِ ٱلظَّٰلِمُونَ ٱلْيَوْمَ فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ
Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.

Meryem 39 (Mealleri Karşılaştır): Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr(emru), ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne).
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ ٱلْحَسْرَةِ إِذْ قُضِىَ ٱلْأَمْرُ وَهُمْ فِى غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Onları, gaflet içinde bulunup iman etmezlerken işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar.

Meryem 40 (Mealleri Karşılaştır): İnnâ nahnu nerisul arda ve men aleyhâ ve ileynâ yurceûn(yurceûne).
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ ٱلْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz! Ancak bize döndürülecekler.

Meryem 41 (Mealleri Karşılaştır): Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ إِبْرَٰهِيمَ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Kitap’ta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.

Meryem 42 (Mealleri Karşılaştır): İz kâle li ebîhi, yâ ebeti lime ta’budu mâ lâ yesmau ve lâ yubsıru ve lâ yugnî anke şey’â(şey’en).
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَٰٓأَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِى عَنكَ شَيْـًٔا
Hani babasına şöyle demişti: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?”

Meryem 43 (Mealleri Karşılaştır): Yâ ebeti innî kad câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ(seviyyen).
يَٰٓأَبَتِ إِنِّى قَدْ جَآء&

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin