Meryem Suresi mana ve açıklaması ile Arapça ve Latin okunuşu
Meryem Suresi'nin Sırları Hakkında Rivayetler
Bu Sure yazılır ve bir su içine konulur, daha sonra korkmuş bir kişiye içirilirse, Allah'ın izniyle korkusu gider.
Bu sureyi 41 kere okuyan kimse fakirlikten kurtulur.
Hamile kalamayıp düşük yapan kişiler için , Meryem suresinin 5-15. ayetleri yazılıp zemzem suyuna konulur, yazılar o suda silininceye kadar bekletilir ve o sudan bu ayetler okunarak içilirse Bi-iznillah murad gerçekleşir.
Bir kadın hamile kalmak isterse, hayızdan yıkandığı zaman Meryem Suresi 19,21 ve 22. ayetleri ile Yasin Suresinin 82-83 ayeti kerimelerini yazar, zemzem suyunda yazılar çıkıncaya kadar bekletir ve o suyun şifa vereceğini Allah' Teladan ümit ederek içerse, Allah'ın izni ile hamile kalır.
Kolay doğum yapmak isteyen hamile bir kadının, bu sureyi çokça okuması ile bi-iznillah doğumu kolay geçer.
İşte sırasıyla Meryem Suresi Türkçe okunuşu, Meali, Arapça okunuşu ve Tefsiri...
Meryem Suresi Arapça ve Türkçe okunuşu ile mealini aynı anda okumak için ise TIKLYINIZ...MERYEM SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
1.
Kef ha ya ayn sad
2.
Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyya
3.
İz nada rabbehu nidaen hafiyya
4.
Kale rabbi innı vehenel azmü minnı veştealer ra'sü şeybev ve lem eküm bi düaike rabbi şekıyya
5.
Ve innı hıftül mevaliye miv veraı ve kanetimraetı akıran feheb lı mil ledünke veliyya
6.
Yerisüni ve yerisü min ali ya'kube vec'alhü rabbi radıyya
7.
Ya zekeriyya inna nübeşşiruke bi ğulaminismühu yahya lem nec'al lehu min kablü semiyya
8.
Kale rabbi enna yekunü lı ğulamüv ve kanetimraeti akırav ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya
9.
Kale kezalik kale rabbüke hüve aleyye heyyinüv ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey'a
10.
Kale rabbic'al lı ayeh kale ayetüke ella tükellimen nase selase leyalin seviyya
11.
Fe harace ala kavmihı minel mıhrabi fe evha ileyhim en sebbihu bükratev ve aşiyya
12.
Ya yahya huzil kitabe bi kuvveh ve ateynahül hukme abiyya
13.
Ve hananem mil ledünna ve zekah ve kane tekıyya
14.
Ve berram bi valideyhi ve lem yekün cebbaran asıyya
15.
Ve selamün aleyhi yevme vülide ve yevme yemutü ve yevme yüb'asü hayya
16.
Vezkür fil kitabi meryem izintebezet min ehliha mekanen şerkıyya
17.
Fettehazet min dunihim hıcaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşaren seviyya
18.
Kalet innı euzü bir rahmani minke in künte tekıyya
19.
Kale innema ene rasulü rabbiki li ehebe leki ğulamen zekiyya
20.
Kalet enna yekunü li ğulamüv ve lem yemsesnı beşeruv ve lem ekü beğıyya
21.
Kale kezalik kale rabbüki hüve aleyye heyyin ve li nec'alehu ayetel linnasi ve rahmetem minna ve kane emram makdıyya
22.
Fe hamelethü fentebezet bihı mekanen kasıyya
23.
Fe ecaehel mehadu ila ciz'ın nahleh kaletya leytenı mittü kable haza ve küntü nesyem mensiyya
24.
Fe nadaha min tahtiha ella tahzenı kad ceale rabbüki tahteki seriyya
25.
Ve hüzzı ileyki bi ciz'ın nahleti tüsakıt aleyki rutaben ceniyya
26.
Fe külı veşrabı ve karrı ayna fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kulı innı nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya
27.
Fe etet bihı kavmeha tahmilüh kalu ya meryemü le kad ci'ti şey'en feryya
28.
Ya uhte harune ma kane ebukimrae sev'iv ve ma kanet ümmüki beğıyya
29.
Fe eşarat ileyhi kalu keyfe nükelimü men kane fil mehdi sabiyya
30.
Kale innı abdüllahi ataniyel kitabe ve cealenı nebiyya
31.
Ve cealenı mübaraken eyne ma küntü ve evsanı bis salati vez zekati ma dümtü hayya
32.
Ve berram bi validetı ve lem yec'alnı cebbaran şekıyya
33.
Vesselamü aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb'asü hayya
34.
Zalike ıysebnü meryem kavlel hakkıllezı fıhi yemterun
35.
Ma kane lillahi ey yettehıze miv veledin sübhaneh iza kada emran fe innema yekulü lehu küm fe yekun
36.
Ve innellahe rabbı ve rabbüküm fa'büduh haza sıratum müstekıym
37.
Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne keferu mim meşhedi yevmin azıym
38.
Esmı'bihim ve ebsır yevme ye'tunena lakiniz zalimunel yevme fı dalalim mübın
39.
Ve enzirhüm yevmel hasrati iz kudıyel emr ve hüm fı ğafletiv ve hüm la yü'minun
40.
İnna nahnü nerisül erda ve men aleyha ve ileyna yürceun
41.
Vezkür fil kitabi ibrahım innehu kane sıddıkan nebiyya
42.
İz kale li ebıhi ya ebeti lime ta'büdü ma la yesmeu ve la yübsıru ve la yuğnı anke şey'a
43.
Ya ebeti innı kad caenı minel ılmi ma lem ye'tike fettebı'nı ehdike sıratan seviyya
44.
Ya ebeti la ta'büdiş şeytan inneş şeytane kane lir rahmani asıyya
45.
Ya ebeti ninı ehafü ey yemesseke azabüm miner rahmani fe tekune liş şeytani veliyya
46.
Kale erağıbün ente an alihetı ya ibrahım leil lem tentehi le ercümenneke vehcürnı meliyya
47.
Kale selamün aleyk se estağfiru leke rabbı innehu kane bı hafiyya
48.
Ve a'tezilüküm ve ma ted'une min dunillahi ve ed'u rabbı asa ella ekune bi düai rabbı şekıyya
49.
Felemma'tezelehüm ve ma ya'büdune min dunillahi vehebna lehu ishaka ve ya'kub ve küllen cealna nebiyya
50.
Ve vehebna lehüm mir rahmetina ve cealna lehüm lisane sıdkın aliyya
51.
Vezkür fil kitabi musa innehu kane muhlesav ve kane rasulen nebiyya
52.
Ve nadeynahü min canibit turil eymeni ve karrabnahü neciyya
53.
Ve vehebna lehu mir rahmetina ehahü harune nebiyya
54.
Vezkür fil kitabi ismaıyle innehu kane sadikal va'di ve kane rasulen nebiyya
55.
Ve kane ye'müru ehlehu bis salati vez zekati ve kane ınde rabbihı merdıyya
56.
Vezkür fil kitabi idrıse innehu kane sıddıkan nebiyya
57.
Ve rafa'nahü mekanen aliyya
58.
Ülaikellezıne en'amellahü aleyhim minen nebiyyıne min zürriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhıv ve min zürriyyeti ibrahıme ve israıle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayatür rahmani harru süccedev ve bükiyya
59.
Fe halefe mim ba'dihim halfün edaus salate yettebeuş şehevati fe sevfe yelkavne ğayya
60.
İlla men tabe ve amene ve amile salihan fe ülaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune şey'a
61.
Cennati adninilletı veader rahmanü ıbadehu bil ğayb innehu kane va'dühu me'tiyya
62.
La yesmeune fıha bükratev ve aşiyya
63.
Tilkel cennetülletı nurisü min ıbadina men kane tekıyya
64.
Ve ma netezzelü illa bi emri rabbik lehu ma beyne eydına ve ma halfena ve ma beyne zalik ve ma kane rabbüke nesiyya (58. Ayet secde ayetidir.)
65.
Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma fa'büdhü vastabir li ıbadetih hel ta'lemü lehu semiyya
66.
Ve yekulül insanü e iza ma mittü le sevfe uhracü hayya
67.
E ve la yezkürul insanü enna halaknahü min kablü ve lem yekü şey'a
68.
Fe ve rabbike le nahşürannehüm veş şeyatıyne sümme le nuhdırannehüm havle cehenneme cisiyya
69.
Sümme lenenzianne min külli şıatin eyyühüm eşeddü aler rahmani ıtiyya
70.
Sümme le nahnü a'lemü billezıne hüm evla biha sıliyya
71.
Ve im minküm illa varidüha kane ala kabbike hatmem makdıyya
72.
Sümme nüneccillezınet tekav ve nezeruz zalimıne fıha cisiyya
73.
Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezıne keferu lillizıne amenu eyyül ferıkayni hayrum mekamev ve ahsenü nediyya
74.
Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm ahsenü esasev ve ri'ya
75.
Kul men kane fid dalaleti felyemdüd lehür rahmanü medda hatta iza raev ma yuadune immel azabe ve immes saah fe seya'lemune men hüve şerrum mekanev ve ad'afü cünda
76.
Ve yezıdüllahüllezınehtedev hüda vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrum meradda
77.
E fe raeytellezı kefera bi ayatina ve kale leuteyenne malev ve veleda
78.
Ettaleal ğaybe emittehaze ınder rahmani ahda
79.
Kella senektübü ma yekulü ve nemüddü lehu minel azabi medda
80.
Ve nerisühu ma yekulü ve ye'tına ferda
81.
Vettehazu min dunillahi alihetel li yekunu lehüm ızza
82.
Kella seyekfürune bi ıbadetihim ve yekunune aleyhim dıdda
83.
E lem tera enna erselneş şeyatıyne alel kafirıne teüzzühüm ezza
84.
Fe la ta'cel aleyhim innema neuddülehüm adda
85.
Yevme nahşürul müttekıyne iler rahmani vefda
86.
Ve nesukul mücrimıne ila cehenneme virda
87.
La yemlikuneş şefaate illa menttehaze ınder rahmani ahda
88.
Ve kalittehazer rahmanü veleda
89.
Le kad ci'tüm şey'en idda
90.
Tekadüs semavatü yetefettarne minhü ve tenşekkul erdu ve tehırrul cibalü hedda
91.
En deav lirrahmani veleda
92.
Ve ma yembeğıy lir rahmani ey yettehıze veleda
93.
İn küllü men fis semavate vel erdı illa atir rahmani abda
94.
Le kad ahsahüm ve addehüm adda
95.
Ve küllühüm atıhi yevmel kıyameti ferda
96.
İnnellezıne amenu ve amilus salihati se yec'alü lehümür rahmanu vüdda
97.
Fe innema yessernahü bi lisanike li tübeşşira bihil müttekıyne ve tünzira bihı kavmel lüdda
98.
Ve kem ehlekna kablehüm min karn hel tühussü minhüm min ehadin ev temeu lehüm rikza
>>>SAYFA İÇİNDE BUL>>> LATİN OKUNUŞA GİT>>> ARAPÇA OKUNUŞA GİT>>> MEALE GİT>>> TEFSİRE GİT>>>
MERYEM SURESİ TÜRKÇE MEALİ
1.Kaf Ha Ya Ayn Sad.2.Bu, Rabbinin, Zekeriya kuluna olan merhametinin anılmasıdır.3.Hani o Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı.4.O şöyle demişti: "Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım."5, 6."Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankar olmaların)dan korkuyorum. karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!"7.(Allah şöyle dedi:) "Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik."8.Zekeriyya, "Rabbim!" "Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?"9.(Vahiy meleği) dedi ki: "Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: "Bu bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım."10.Zekeriyya, "Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına)bir işaret ver", dedi. Allah da, "Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır" dedi.11.Derken Zekeriya ibadet yerinden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara "Sabah akşam Allah'ı tespih edin" diye işaret etti.12, 13, 14.(Yahya dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) "Ey Yahya kitaba sımsıkı sarıl" dedik. Biz ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah'tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.15.Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selam olsun!16, 17.(Ey Muhammed!) Kitapta (Kur'an'da) Meryem'i de an.Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.18.Meryem, "Senden, Rahman'a sığınırım. Eğer Allah'tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)" dedi.19.Cebrail, "Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim" dedi.20.Meryem, "Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi.21.Cebrail, "Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir" dedi.22.Böylece Meryem çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.23.Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!" dedi.24.Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: "Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı."25.. "Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün."26."Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, "Şüphesiz ben Rahman'a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım" de.27.Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: "Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!"28."Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi."29.Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?" dediler.30.Bebek şöyle konuştu: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı (İncil'i) verdi ve beni bir peygamber yaptı."31."Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekatı emretti."32."Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı."33."Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selam (esenlik verilmiştir)."34.Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur.35.Allah'ın çocuk edinmesi düşünülemez. O bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol!" der ve o da oluverir.36.Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O'na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.37.(Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kafirlerin haline!38.Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.39.Onları, gaflet içinde bulunup iman etmezlerken işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar.40.Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz! Ancak bize döndürülecekler.41.Kitapta İbrahim'i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.42.Hani babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"43."Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim."44."Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahman'a isyankar olmuştur."45."Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahman tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum."46.Babası, "Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!" dedi.47.İbrahim şöyle dedi: "Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır."48."Sizi ve Allah'tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabb'ime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum."49.İbrahim, onları da onların taptıklarını da terk edince ona İshak ile Yakub'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.50.Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik).51.Kitapta, Musa'yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resül, bir nebi idi.52.Ona, Tur dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık.53.Rahmetimiz sonucu kardeşi Harun'u bir nebi olarak kendisine bahşettik.54.Kitap'ta İsmail'i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi.55.Ailesine namaz ve zekatı emrederdi. Rabb'inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.56.Kitap'ta İdris'i de an. Şüphesiz o doğru sözlü bir kimse, bir nebi idi.57.Onu yüce bir makama yükselttik.58.İşte bunlar, Adem'in ve Nuh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim'in, Yakub'un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebilerdir. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.59.Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.60, 61.Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahman'ın, kullarına gıyaben vaad ettiği "Adn" cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz onun va'di kesinlikle gerçekleşir.62.Orada boş söz işitmezler. Yalnızca (meleklerin) "selam!" (deyişini) işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır.63.İşte bu, kullarımızdan Allah'a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.64.(Cebrail şöyle dedi:) "Biz ancak Rabbinin" emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O'nundur. Rabbin unutkan değildir."65.(Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O'nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun?66.İnsan, "Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?" der.67.İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?68.Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz.69.Sonra her bir topluluktan, Rahman'a karşı en isyankar olanları mutlaka çekip çıkaracağız.70.Sonra, oraya girmeye en layık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz.71.(Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir.72.Sonra Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş halde bırakırız.73.Âyetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkar edenler, inananlara, "İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?" dediler.74.Biz onlardan önce, mal-mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helak ettik.75.(Ey Muhammed!) De ki: "Kim sapıklık içinde ise Rahman onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler.76.Allah doğruya erenlerin hidayetini artırır. Kalıcı salih ameller Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de.77.Âyetlerimizi inkar edip "Bana elbette mal ve evlat verilecek!" diyen kimseyi gördün mü?78.Gaybı mı görüp bilmiş, yoksa Rahman'dan bir söz mü almış?79.Hayır! (İş onun dediği gibi değil). Biz onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız!80.Onun (ahirette sahip olacağını) söylediği şeylere biz varis olacağız ve o bize tek başına gelecek.81.Onlar, kendileri için kuvvet ve şeref (kaynağı) olsunlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.82.Hayır! İlahları, onların ibadetlerini inkar edecekler ve kendilerine düşman olacaklar.83.Kafirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?84.Ey Muhammed! Şu halde onların azaba uğramalarını istemekte acele etme. Biz onlar için ancak (takdir ettiğimiz günleri) sayıp durmaktayız.85, 86.Allah'a karşı gelmekten sakınanları Rahman'ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevkedeceğimiz günü düşün!87.Rahman'ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.88.Onlar, "Rahman bir çocuk edindi" dediler.89.Andolsun, siz çok çirkin bir şey ortaya attınız.90, 91.Rahman'a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!92.Halbuki Rahman'a bir çocuk edinmek yakışmaz.93.Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman'a kul olarak gelecektir.94.Andolsun, Allah onları ilmiyle kuşatmış ve tek tek saymıştır.95.Onlar(ın her biri) kıyamet günü O'na tek başına gelecektir.96.İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.97.Ey Muhammed! Biz, Allah'a karşı gelmekten sakınanları Kur'an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık.98.Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor yahut onların bir fısıltısını olsun işitiyor musun?
MERYEM SURESİ TEFSİRİ
Mushaf'taki sıralamaya göre kitabımızın 19, nüzul sıralamasına göre 44, ikinci miun grubunun beşinci ve son suresi olan Meryem suresi Mekke'de nazil olmuş olup ayetlerinin sayısı 98 dir.
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla"
Hamd yalnız ve yalnız alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam Allah'ın Resulüne ve Onun pak aile halkına ve ashabına olsun. Rabbi-miz bizden kabul buyur. Çünkü sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.
Meryem suresi kitabımızın 19. sırasına yerleştirilmiş, Mekke'de Rasulullah efendimizin bi'setinin beşinci yıllarında nazil olmuş 98 ayetlik bir suredir.
Rasulullah efendimizin davetinin önünü alamayacağını anlayan Mekke müşrikleri Ona ve beraberindeki bir avuç müslümana her türlü işkenceyi artırmışlardı. Allah'ın Resulü kafirlerin işkenceleri altında bunalmış müslümanlara bir hicret yurdu arıyordu. İşte böyle bir ortamda Habeşistan'a hicret öncesi bu sure nazil oluyordu. Sanki Habeşistan öncesi bir azık olarak Rabbimiz bu sureyi indiriyordu. Çünkü orada başlarına nelerin geleceğini Rabbimiz çok iyi biliyordu. Habeş kralı Necaşi'nin Meryem anamız hakkında, babasız dünyaya gelmiş u00cesa (a.s) hakkında soracağı soruların çok net ve açık bir şekilde açıklandığı bir sure indiriyordu Rabbimiz. Sanki bu suresiyle müslümanlara diyordu ki: Ey kullarım, sizler, size dininizi yaşama fırsatı vermeyen vatanınızdan bu imkanı bulabileceğiniz bir Hıristiyan ülkeye gidiyorsunuz. Gittiğiniz o ülkede korkmadan, cesurca Benim bu surede anlattığım şekilde Meryem'i ve oğlu u00cesa'yı tebliğ edeceksiniz. u00cesa (a.s) nın Allah'ın oğlu olmadığını, tanrı olmadığını, tanrının yetkilerine sahip olmadığını, Meryem'den dünyaya gelme bir kul ve elçi olduğunu açıkça Hıristiyanlara tebliğ etmelisiniz diye size böyle bir sure indiriyorum.
Arkadaşlar, Rabbimiz bu surede yedi yerde müminlere gündem belirlemesi yapar. Kitapta Zekeriya'yı an, kitapta Meryem'i an, kitapta İbrahim'i an, Musa'yı, İsmail'i, İdris'i an diye gündem maddelerimizi, gündeme almamız gereken imamlarımızı, önderlerimizi hatırlatır. Gündemlerimizi bu elçileriyle bu imamlarımızla oluşturmamızı, onları tanımamızı, onlar gibi bir hayat yaşamamızı ister. Surenin ilk ayeti mukatta ayetiyle başlıyor:
Meryem Suresi 1. "Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad."
Sure huruf-ı mukatta ile başlıyor. Bu konuda önceki surelerde geçmişti.
Meryem Suresi 2. "Bu, Rabbinin kulu Zekeriya'ya olan rahmetini anmadır."
Kulu Zekeriya (a.s)'a Rabbimizin rahmetinin gündemidir bu. Rabbimizin kulu Zekeriya (a.s)'a lütuf ve ikramlarını gündeme alan bir suredir bu. Meryem anamız ve Ona lütfedilen u00cesa (a.s) nın zikri, hatıraları, gündeme alınışlarıdır bu sure. Evet bu sure, Meryem suresi tıpkı Âl-i İmran suresi gibi İmran ailesini, Zekeriya'yı, Meryem'i, Yahya'yı ve u00cesa (a.s)'ları bizim gündemimize getiren bir suredir. Her an bizi ilgilendiren, her an muhtaç olduğumuz Rabbimizin rahmetinin Zekeriya (a.s)'a ulaşması hadisesinin zikri. Acaba Rabbimiz kulu Ze-keriya (a.s)'a diğer insanlardan farklı neler lütfetmiş?
Meryem Suresi 3,4. "O Rabbine içinden yalvarmıştı. Şöyle demişti: "Rab-bim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana yalvarmakla şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım."
Zekeriya (a.s) gizlice, kendi kendine, içinden Rabbine dua et-mişti. Çok yaşlanmıştı Zekeriya (a.s), ihtiyarlık döneminde dua ediyordu Rabbine. Bakın diyordu ki: Ya Rabbi ben çok yaşlandım. Benim kemiklerim gevşedi. Saçlarım da ağardı. Aklar düştü başıma. Ama ya Rabbim, şimdiye kadar ben hiçbir zaman sana dualarımda bedbaht olmadım. Sana dualarımda kem talih olmadım. Senden hiçbir zaman ümitsizliğe düşmedim. Lakin şu anda Senden isteyeceğim şey konusunda duanın şartlarından birisi olan esbaba tevessül imkanım yoktur.
Çünkü isteyeceğim şey konusunda o kadar yaşlıyım ki saçlarım beyazların tutuşturduğu bir alev içindedir. İhtiyarlığın alameti beni çepeçevre sarmıştır. Gücümü kaybettim. Ama ya Rabbi biliyorum ki senden şimdiye kadar ne istediysem beni mahrum etmedin. Tüm du-alarıma icabet buyurdun. Tüm istediklerimi bana verdin. Onun için senin rahmetinden asla ümit kesmeden içinde bulunduğum bu ihtiyarlığım, bu acizliğim, zaaflarım içinde de olsa senin rahmetinin genişliğine tamah ederek Sana dua ediyorum.
Meryem Suresi 5,6. "Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakup aline mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla"
Ya Rabbi ben arkamdan geleceklerden korkuyorum. Arkama kalacak akrabalarımdan endişe ediyorum. Benim varislerimin, akrabalarımın durumunu beğenmiyorum. Onların benim arkamdan dinimi, yolumu değiştirmelerinden korkuyorum. Arkamdan geleceklerin ümmete halifelik görevini yapamayacaklarından endişe ediyorum. Benim dinimin, benim davamın, benim yolumun takipçilerinin biteceğinden korkuyorum.
Onun için ya Rabbi senden sulbümden dinimi ayakta tutacak, yolumu diri tutacak salih bir evlat, salih bir mirasçı istiyorum. Ya Rab-bi ben kendime bir şey isteyecek, bir şey talep edeceğim ama ben çok yaşlıyım, karım da kısır. Bana katından, hazinenden bir veli lütfet. Bana bir dost, bir halef, bir yardımcı, bir evlat ver ya Rabbi. Benim yo-lumu takip edecek, benim davamı sürdürecek, benim dinimi yaşatacak, benim mirasıma sahip çıkıp onu gelecek nesillere aktaracak bir evlat ver ya Rabbi.
Buhari ve Müslim'in birlikte rivayet ettikleri bir hadislerinde Ra-sulullah efendimizin şöyle buyurur:
"Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. Biz peygamberlerin mirasçısı olmaz. Biz arkamızda ne bırakırsak o sadakadır"
Zekeriya (a.s) da: Ya Rabbi bana bir evlat ver ki o evlat bana varis olsun derken elbette malına mülküne değil dinine, yoluna varis olmasını istiyordu. Ya Rabbi bana bir evlat ver ki Yakup ailesine varis olsun, ve de ya Rabbi Sen ondan razı ol. Senin kendisinden razı ola-cağın bir evlat ver bana ya Rabbi. Senin katında ve yaratıklarının ya-nında sevimli olsun. Senin de mahlukatının da sevdiği salih bir kul olsun. Sana ve kullarına karşı zalim ve zorba birisi olmasın. Senden, Sana kulluktan, Senden gelenlerden, Senin hükümlerinden razı ve hoşnut olsun. Yani o peygamber olsun.
İşte evlat bunun için istenecekti. Malıma, mülküme sahip olsun diye değil. Adımı, namımı sürdürsün diye değil. Bana hizmet etsin di-ye değil. Benim dinimi sürdürsün diye, benim yolumu, benim dinimi, benim davamı takip edip devam ettirsin diye istenir evlat.
Evet ihtiyar, karısı da kendisi kadar yaşlı ve kısır. Allah'ın kutlu elçisi içinde bulunduğu Yahudi toplumuna bakıyor, insanların alabildiğine tefessüh ettiğini görüyor ve için için ağlıyor, bu manzara karşı-sında ve Rabbine dua dua yalvarıyordu. Çevresine bakıyor, İsrail oğullarının Davud ve Süleyman (a.s) lar dönemindeki kulluklarının, iz-zet ve şereflerinin zirvedeki durumlarını kaybedip, zilletin, tedenninin en alt sınırına doğru hızla yuvarlanmaya başladıklarını görüyor, böylesine materyalistleşmiş bir toplum içinde davasını, yolunu sürdürecek ciddi, samimi müslümanların azaldığını görüyor ve gelecek ko-nusunda endişe içine düşüyordu.
Allah'ın elçisi hayattayken gözleriyle yolunun takipçisini görmek ve arkasından emin olmak istiyordu. Allah'ın elçilerinin tümünde aynı endişeyi görüyoruz. Kendilerinden sonra kendi misyonlarını üstlenecek, kendi davalarına sahip çıkacak, yollarını kaybetmeyecek bir oğlu, bir varisi hepsi de görmek istemektedirler. Gözleri arkada kalmasın istemektedirler. Çevrelerinde, akrabaları arasında böyle kendi kulluklarını devam ettirecek birilerini göremeyince de üzülüyorlar.
İşte Zekeriya (a.s) da böyle bir halet-i ruhiye içinde Rabbine dua ediyordu. Tek arzusu vardı, o da dininin kıyamete kadar devam ettirilmesi. Gerçi Rabbimiz bu dinin kendileriyle kaim olmadığını, dininin kıyamete kadar yeryüzünde sahipsiz bırakılmayacağını onlara bildirmiş, güven vermiş ama yine de Allah'ın elçisi gözleriyle bunu görmek istiyordu.
Rasulullah efendimizin hayatında da bunun benzerini görüyoruz. Allah'ın Resulü zaman zaman dininin, davasının hakimiyetini ha-yattayken bir an evvel gözleriyle görmek istiyordu. Davasının galibiyetine, düşmanlarının hezimetine şahit olmak istiyordu da Rabbimiz Kur'an'ın pek çok yerinde onu bu konuda uyarıyordu. Mesela bakın Ra'd suresindeki uyarılarından birisi şöyleydi:
"Ey Muhammed! Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göndersek de, senin canını alsak da, vazifen sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek Bize düşer"
(Ra'd 40)
Ey peygamberim! Biz onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını dünyada sana gösteririz, yahut da biz seni onların arasından çekip alırız. Sen bunu hiç düşünmeden, bunun hesabına girmeden tebliğ görevine devam et.
Tabii her dava adamı hayatındayken davasının yeşerdiğini, davasının galibiyetini, davasının önünü kesmek isteyen düşmanlarının mağlubiyetini gözleriyle görmek ister. Bunu dünyada görememeye dayanamaz. Mutlaka bunun için sabırsızlanır.
İşte zaman zaman düşmanlarının zahiren güçlüymüş gibi görünmesi, davasının zahiren hüsnükabul görmemiş gibi görünmesi karşısında Rasulullah efendimiz de sabırsızlanıyor, üzülüyor, sıkıntı çekiyordu. Allah davasının bir an evvel insanlar tarafından anlaşılıp sahiplenilmesini istiyordu. Davasından habersiz insanların cehenneme gidişine dayanamıyordu da Rabbimiz buyuruyordu ki:
Ey peygamberim! Sen bunu hiç düşünme. Davanın galibiyetini hiç kafana takma. Bu dava Benim davamdır ve bu davayı galip geti-recek olan Benim. Ama bu hemen olmayabilir. Dünyada acilen olmayabilir. Bunu sen hayatında görebilirsin de, görmeyebilirsin de. Sen sabret, dayan, diren! Aldırış etmeden yoluna devam et! Bıkma! Usan-ma! Şunu kesinlikle bilesin ki Allah'ın vaadi haktır. Allah seni ve dava-nı mutlaka galip getirecektir. Allah senin düşmanlarını mutlaka mağlup edecektir, bundan en küçük bir endişen olmasın. Sen görevini yap gerisini düşünme. Şunu kesinlikle unutma ki netice sana ait değildir. Bu dava senin davan değil Allah'ın davasıdır ve de bu dava seninle bağımlı değildir buyuruyordu.
İşte Zekeriya (a.s) da kesin biliyor ve inanıyordu ki Allah kendi dinini, kendi davasını yeryüzünde sahipsiz bırakmayacaktı ama yine de bir varis isteyerek bunu hayattayken gözleriyle görmek istiyordu. Çünkü Âl-i İmran suresinde anlatıldığına göre Rabbimizin Meryem'e ihsanlarını görmüş, daha önce yine Rabbimizin yaşlılık döneminde üstelik karısı da çok yaşlı iken ama İbrahim (as)'ın karısı kısır değil, sadece yaşlıydı ona bir evlat lütfettiğini biliyordu. Bunu bildiği için Rabbine dua dua yalvarıyor, bir evlat istiyordu. Bakın Allah'ın elçisinin bu samimi duasının karşılığına:
Meryem Suresi 7. "Allah: "Ey Zekeriya! Sana, Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" buyurdu."
Evet ey Zekeriya, Yahya adında bir oğulla seni müjdeleriz. Yahya ile müjdeler olsun sana. O öyle bir evlat ki şimdiye kadar yeryüzünde bu isim hiç kimseye verilmemiştir. Şimdiye kadar yeryüzünde Yahya isminde bir çocuk dünyaya gelmemiştir. Bu isimde hiçbir kimseye Allah bir çocuk vermemiştir.
Yahya diri demektir. Yahya hayat sahibi demektir. Diri, dirilik, canlılık demektir. Neden böyle bir ismi vermişti Rabbimiz ona? Son derece yaşlı bir babadan, yine onun gibi çok yaşlı, çocuk doğuramayacak kadar ihtiyar ve üstelik de kısır bir anadan meydana gelen, ta-biri caizse, iki kurudan, iki ölüden dünyaya gelecek bir diriydi Yahya. Kemikleri gevşemiş, saçları ağarmış bir babadan ve kısır bir anadan meydana geliyordu Yahya. Yahya ile olmazı olduruyordu Rabbimiz. Yahya ile müstahili, mümkün olmayanı mümkün kılıyordu Allah. Tıpkı daha önce atamız İbrahim (a.s)'a ve hanımı, annemiz Sara'ya çok ih-tiyar hallerinde İshak (a.s)'ı lütfedip olmazı oldurduğu gibi.
Rabbimiz kendisine dua dua yalvaran elçisi Zekeriya'ya bir oğul müjdeliyordu ki bu oğulun adını da bizzat Rabbimiz kendisi koyuyordu. Yahya, yani hayat sahibi, dirilik sahibi bir evlat. Yahya (a.s) nın hayatı, dünyaya gelişi dirilik olduğu gibi vefatı da dirilikti. Genç yaşında, babasından evvel şehadeti yudumlaması sebebiyle vefatı da dirilik olacaktı. Genç yaşında oğlunun Allah yolunda şehadetini gören yaşlı baba da Onun arkasından şehadet şerbetini içecek, O da ölümsüzlük makamına, dirilik makamına erişecek, baba oğul, iki kutlu elçi ebediyen dirilik özellikleriyle cennete kanat açarlarken, peygamberler kanına girenler, müşrik Roma ve onlarla işbirliği eden Yahudi toplumu da kıyamete kadar horluk, hakirlik damgasını yiyecek ve cehennemi boylayacaktı.
Evet Allah'ın bu iki kutlu elçileri kıyamete kadar tüm müminlerin dilinde, gönlünde diriliğini muhafaza ederlerken, sadece onların kanına değil, yüzlercesinin kanına giren bu lanetlik toplum, Allah'ın arzında Allah'ın elçilerine hayat hakkı tanımayan, şu anda da yeryüzünde Allah'a inanan müminlere hayat hakkı tanımamaya çalışan bu lanetlik toplum, daha sonra u00cesa (a.s)'a karşı, daha sonra Muhammed (a.s)'a karşı da aynı şeyi yapmaya çalışan bu lanetlik toplum yeryüzünde en büyük zulmü, en büyük cinayeti işlediler.
Allah, Zekeriya (a.s)'a Yahya adında bir evlat müjdeliyor. Böyle bir durumda, böyle bir ortamda, baba Zekeriya (a.s) nın çok yaşlandığı bir dönemde, ölüme çok yaklaştığı, kendisinden ve hanımından ümidini kestiği bir dönemde, her ikisinden de bir çocuğun dünyaya gelme ihtimalinin adeta imkansız göründüğü bir dönemde Onun duasını kabul ederek Rabbimiz Ona bir oğul müjdeliyordu ki dipdiri, canlı bir Yahya idi O. Doğarken, doğuşu Yahya idi, hayatı, Yahya idi, yaşayışı Yahya idi, ölürken, şehit edilirken, ölümü Yahya idi, Allah'ın selamına, selametine layık oluşu Yahya idi, dirildiği gün Rabbinin Ona selam deyişi Yahya idi. Allah'ın en büyük lütuflarına erişmiş bir Yahya idi O. Rabbinin bu müjdesini alan Zekeriya (a.s) şaşkınlık ve hayret içinde dedi ki:
Meryem Suresi 8. "Zekeriya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir? dedi."
Ya Rabbi, bu durumda benim nasıl bir çocuğum olabilir? Çün-kü ben yaşlılığın zirvesindeyim. Hayatın son merdivenlerine dayanmışım, karım da kısırdır. Onun da çocuk doğurma ihtimali yoktur. Nasıl olacak bu iş? Bizden, bizim gibi iki ölüden, bizim gibi iki ihtiyardan na-sıl bir çocuk dünyaya gelebilir?
Zekeriya (a.s) hem kendisine bir evlat isteyecek Allah'tan, bunun için dua dua yalvaracak Rabbine, hem de hayret ederek diyecek ki: Ya Rabbi, bu yaşta bu şartlarda bizden nasıl bir çocuk dünyaya gelecek? Tabii Onun bu sözleri böyle bir ihtimali uzak görmesi anlamına gelmiyordu. Rabbinin böyle bir şeye gücünün yeteceğine kesin inanıyordu Zekeriya (a.s). Rabbinin olmazı olduracak bir mutlak bir güç ve kudret sahibi olduğunu biliyordu.
Lakin bir insan olarak, bir beşer olarak Allah'ın kendisine müjdelediği o çocuğun nasıl olacağını açıkça öğrenmek için böyle diyor-du. Acaba kendisi ve karısı böyle çocuk doğuracak bir yaşta olmadıkları halde mi çocuğa kavuşacaklardı? Yoksa her ikisi de çocuğa ulaşacak bir yaşa mı indirilecekler, yani gençleştirilecekler miydi?
Anladınız değil mi espriyi? Allah'ın kutlu elçisi önce Allah'tan bir oğul istedi. Yolunu devam ettirecek, dinine inancına, davasına va-ris olacak tertemiz bir varis istedi, bir zürriyet istedi. Hem istedi, hem de Allah'ın müjdesiyle karşı karşıya gelince de sarsılıverdi, heyecanlanıp hayretini izhar ediverdi, Nasıl olacak bu iş diye. İnanıyordu, şekki şüphesi yoktu. Allah'ın olmazı oldurma gücüne sahip olduğunu çok iyi biliyordu.
Ama belki atası İbrahim (a.s) in Bakara 260. ayetinin kalplerin mutmain oluşunun ikinci yolu olarak anlattığına göre meşhud ayetleri görme arzusu içine doğmuştu. Hani İbrahim (a.s): Ya Rabbi ölüleri ölümünden sonra nasıl dirilttiğini görmek istiyorum! demişti de Allah: İnanmıyor musun ey İbrahim? Buyurunca: İnanıyorum ya Rabbi! Ancak:
"Kalbim tatmin olsun için"
(Bakara 260)
İstiyorum bunu! demişti ya. Değilse atamız İbrahim'in insanların diriltileceği konusunda hiçbir şüphesi filan yoktu. Ama işte böyle bir görsel ayete tanık olarak kalbinin itminana kavuşmasını istiyordu. İşte aynen Onun gibi Zekeriya (a.s) da bir benzerini söylüyordu. Onun bu talebine karşılık bakın Rabbimiz de buyurdu ki:
Meryem Suresi 9. "Allah: "Rabbin böyle buyurdu; çünkü bu Bana kolaydır, nitekim sen yokken daha önce seni yaratmıştım" dedi."
Allah buyurdu ki işte böyle. İşte Allah böyle dilediği yapandır ve bu Bana hiç de zor değildir. Bu iş Bana kolaydır. Nitekim sen hiçbir şey değildin. Sen yoktun da; daha önce seni yaratmıştım. Seni daha önce yoktan nasıl var etmişsem bu da bana çok kolaydır buyuruyor Rabbimiz. Senin yaratılışın neyse, senden iznimle bir çocuk yarat-mam da aynıdır.
Durum aynen senin dediğin gibidir. Yani sen bir çocuk dünyaya getiremeyecek kadar yaşlısın, karın da kısırdır. İkinizden de bir ço-cuğun normal şartlarda meydana gelmesi mümkün değil gibidir. Ama Ben istemişsem kendi koyduğum yasaları değiştirir, olmazı oldururum. Benim için her şey kolaydır, hiçbir şey Bana zor gelmez. Çünkü Ben göklerde ve yerde tek egemen olanım. Ben dilediğimi yapanım. Benim dileğimi, Benim emrimi kim engelleyebilir? Benim fermanımın önüne kim geçebilir? Hayat tümüyle Bana aitken, yaratma Bana aitken, Benim yaratma dileğimin önünde kim durabilir? Kim engel olabilir? Dilediğimi dilediğim zamanda, dilediğim biçimde yaratan, dilediğime hayat veren, dilediğimi öldüren Benim. Benim hayat verdiklerimi kim öldürebilir? Benim öldürdüklerimi kim diriltebilir? Var mı Benden başka hayatın sahibi? Var mı Benden başka göklere ve yere egemen? Var mı Benden başka güç kuvvet sahibi?
Allah için yaratıkların büyüğü küçüğü, zoru kolayı olmaz. Şu kainatı, ayı, güneşi, yıldızları, semayı, arzı, dağları, bu muazzam kainatı yaratmaya gücü yeten Allah'ın ihtiyar bir babadan, kısır ve yaşlı bir anadan bir çocuk yaratmaya gücü yetmez mi? Allah'ın azameti ve kudreti yanında daha büyük ve daha küçük diye bir şey olur mu? Allah'a daha kolay, daha zor diye bir şey söz konusu olur mu? Hayır hayır Allah için zor diye bir şey düşünülemez. O ol! der, her şey oluverir.
Yaşlı bir erkeğin ve kısır bir kadının doğuramama yasasını koyan Allah, bu yasaya söz geçiren Allah, elbette bu yasanın tersine de güç yetirecektir.
Evet Rabbimizin bu uyarına muttali olan Zekeriya (a.s) bu konuda Rabbimizden bir alamet, bir işaret istedi.
Meryem Suresi 10. "Zekeriya "Rabbim! Öyleyse bana bir alamet ver" dedi. Allah: "Senin alametin, sağlam ve sıhhatli olduğun halde üç gün üç gece insanlarla konuşmamandır" buyurdu."
Zekeriya (a.s) dedi ki: Ya Rabbi bana bir ayet kıl. Bana bu ko-nuda bir alamet ver. Bu işi takdir buyurduğun zaman, bana oğul ver-me işi gerçekleştiği zaman bana bir işaret ver. Ben ne bileyim? Nasıl anlayayım oğlumun dünyaya geleceğini? Bana bunu anlayabilmem için bir delil, bir işaret ver. Çünkü benim karım hamile olacak, çocuk doğuracak yaşta değildir. Bu konuda senden bir alamet isterim ey Rabbim dedi. Allah buyurdu ki:
Onun alameti, Onun ana rahmine düştüğünün işareti, karıyın Ona yüklü oluşunun delili senin üç gece peş peşe insanlarla konuşamamandır. Azaların, organların yerli yerinde ve sıhhatte olmakla beraber sen bu üç gece içinde insanlarla konuşamayacaksın. Konuşmaktan ala konacaksın.
Âl-i İmran suresinde de üç gün konuşamayacaksın buyurulur. Aslında gecenin zikri gündüzü de kapsar. Yani anlıyoruz ki sen üç gün, üç gece konuşamayacaksın deniliyor. Yine Âl-i İmran suresinin beyanıyla ancak bir işaretle, bir remizle konuşabileceksin, işte senin istediğin alamet, işaret budur buyuruluyor.
Evet Zekeriya (a.s) nın istediği işaret de böylece belirlendi.
Aynen Rabbimizin buyurduğu gibi oldu. Zekeriya (a.s) herhangi bir hastalığı olmadığı halde üç gün üç gece insanlarla, kavmiyle konuşamadı. Ve artık Rabbimizin bu işaretiyle Zekeriya (a.s) ın karısı Yahya'ya hamileydi, Yahya dünyaya gelecekti. Rabbimizin fermanı gereği Zekeriya (a.s) insanlarla konuşamadığı, Rabbi tarafından nutkunun alındığı o üç gün, üç gece içinde elbette boş duracak değildi. Allah'ın elçisi bu süre içinde yine kendisine konuşma yeteneğini veren, onu kendisinden alma gücüne sahip olan Rabbini zikredecek, Rabbini tesbih edecek, Rabbine kulluğa devam edecek ve insanları bu kulluğa davet etmeye devam edecekti. Çünkü Allah öyle istiyordu. O da Rabbinin istediği gibi hareket ediyordu.
Meryem Suresi 11. "Zekeriya bunun üzerine mabetten çıkıp milletine:" Sabah akşam Allah'ı tesbih edin" diye işarette bulundu."
Evet konuşabilecek dili elinden alınmış ne gam? İşaretle konuşmak ne güne duruyordu? Eli kolu da hareket etmiyor değildi ya? Allah'ın emriyle kavmine, insanlara konuşamıyordu ama hareketleriyle, tavırlarıyla, işaretleriyle kavmini kendi kulluğuna, kendi teslimiyetine çağırıyordu.
Tesbih zaten sadece dille olmaz. Bedenle, hareketlerle, ta-vırlarla, amellerle, azalarla da Allah tesbih edilecektir. Malın tesbihatı da o malı verenin, malın gerçek sahibinin bilinip iktisap ve sarf yollarının Onun istediği biçimde ayarlanması, o mal konusunda Allah'ın söz sahipliğinin bilinip Onun yolunda harcanmasıdır.
Evet Zekeriya (a.s) işaretle kavmine sabah akşam Rablerini tesbih etmelerini, Rablerini kendisini tanıttığı gibi tanımalarını, tüm noksan sıfatlardan münezzeh ve tüm mükemmel sıfatlarla muttasıf bilmelerini ve hayatlarını böyle bir Rab adına yaşamalarını öğütlü-yordu. Böylece Rabbine kendisine lütfundan dolayı şükrediyor ve kavmini de şükretmeye davet ediyordu.
Ve işte böylece Yahya (a.s) dünyaya geliyordu. Rabbimiz da-ha gençlik çağında Yahya'ya hikmet verdi, peygamberlik verdi, bilgi verdi. Babası Zekeriya (a.s)ın duasını tümüyle kabul buyurdu Rab-bimiz. Tam Onun istediği bir evlat, tam Onun istediği varis kıldı Onu. Bakın burada Rabbimiz hemen Yahya (a.s)'a sözü çevirerek şöyle buyuruyor:
Meryem Suresi 12,14. "Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl" deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi."
Yahya (a.s) nın doğumu, çocukluğu, büyümesi konusunu hiç anlatmıyor Rabbimiz. Hadisenin ayrıntılarına girilmiyor. Bize lazım da değil zaten. Bize lazım olacak, bizim kulluğumuza örnek olacak bölümü anlatır Rabbimiz. Bize lazım olan yönü neymiş Yahya (a.s) nın? Büyüyüp elçi olunca Rabbimiz buyuruyor ki: Ey Yahya kitaba kuvvetlice sarıl. Kitaba kuvvetlice tutun. İşte Yahya (a.s) şahsında bizden istenen de budur.
Ey Yahya kitaba kuvvetle sarıl. Bu kitabın, Rabbimizin Musa (a.s)'a verdiği ve kendisinden sonra İsrail oğullarının peygamberlerinin tabi olup kendisiyle yol bulduğu Tevrat olduğu söylenir. Peki acaba kitaba kuvvetlice tutunmayı nasıl anlayacağız?
Kitaba sarılmak demek kitabın ayetlerini ve o ayetlerin ortaya koyduğu manayı hiç kaybetmeden hayatta uygulamaya çalışarak onu muhafaza etmek demektir. Ben bunsuz yaşayamam. Ben bunsuz hayatıma çeki düzen veremem. Ben bunsuz yol bulamam. Ben bu kitapsız hayat programı yapamam. Ben bunsuz hayat programı yapıp cennete ulaşamam. Ben bunsuz dünyamı da, ahiretimi de kazanamam, ben bunsuz Rabbimin rahmetine ulaşamam diyerek kitabın ayetlerine sarılıp, kitabın ayetlerini anlayıp sürekli onlar kılavuzluğunda yol bulmak, yolunu onlara sormak ve onlarla bir hayat yaşamak demektir.
Kitaba sımsıkı, kuvvetlice sarılmak demek tüm ciddiyetle, tüm himmet ve dikkatle O kitaba sarılıp onu kendimizden, kendimiz de asla ondan ayırmamak, kitabı her şeyin önüne geçirmek, her şeyden önce onu tanıyıp, onunla amel etmek demektir. Kitaba tüm kuvvetimizle, tüm himmet ve gayretimizle tutunup onu asla elimizden bırakmamak, kitabın sürekli elimizde ve önümüzde olması ve her konuda ona müracaat etmemiz, tüm hayatı onunla düzenlememiz demektir.
Kitaba sarılmak sürekli kitabın ayetlerini konuşmak, sürekli onu gündeme getirmek, sürekli onu zikretmemiz, yani hayatımızı onunla düzenlemek için onu sürekli hafızalarımızda canlı tutmamız demektir.
Kitaba sarılmak demek onu insanlara duyurmak, onu insanların gündemine indirmek ve hayatın her alanında onun uygulanmasını sağlamak demektir.
Evet Rabbimiz Yahya (a.s)'a işte bunu emrediyordu. Allah'ın emriyle kitaba sarılan Yahya (a.s) kitapla dirilik kazanıyordu. Kitapla canlılık kazanıyordu ve Yahya oluyordu. Çünkü kitabın bir adı da ruh-tur, hayattır. Kitabın olmadığı yerde, kitabın olmadığı gönüllerde, kita-bın olmadığı toplumlarda iman yoktur, orada inanç yoktur ve bunun için de orada
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.