Mehmet Görmez: Müslümanların ekseni kaydı
ANKARA
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Hakkın, hakikatin, adaletin, şefkatin, merhametin olmadığı, insana değer verilmediği, insan onurunun ayaklar altına alındığı, kadınların aşağılandığı, kız çocuklarının hala hor görüldüğü, küçük kız çocuklarının zorla evlendirildiği bir dünya, İslam'ın dünyası sayılır mı" dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen İl Müftüleri İstişare Toplantısı saygı duruşu, İstiklal Marşı ve Kur'an-ı Kerim okunmasıyla başladı.
Toplantıda, "İnsan Yetiştirmek" konulu açılış konuşmasını yapan Görmez, küresel ölçekte insanlığın, İslam dininin, İslam dünyasının, dünyadaki Müslüman azınlık ve toplulukların, ülkenin ve milletin içinden geçtiği gerçek süreçleri anlamadan, her bir alanda yaşanan değişim ve dönüşümleri tespit etmeden din, diyanet hizmetlerini değerlendirmenin, gelecek stratejilerini ortaya koymanın mümkün olmadığını belirtti.
Maneviyattan uzak değerler sistemi, yaşam biçimi ve ilişkiler düzeninin insanoğlunu varlığa, tabiata, diğer insanlara hatta kendisine yabancılaştırdığını ifade eden Görmez, "Yaralı bilinç, bölünmüş benlik ve parçalanmış kişilikle insanoğlunun anlamsızlığın girdabına doğru nasıl sürüklendiğini bütün hizmetlerimizde dikkate almak zorundayız" diye konuştu.
İnsanoğlunu içine sürüklendiği girdaptan kurtaracak, yaralı bilincini tedavi edecek, kendine ve tabiata yabancılaşmasına son verecek yegane reçetenin İslam'ın evrensel rahmet mesajlarında bulunduğunu vurgulayan Görmez, "Müslümanların da çağın bütün illetleriyle muallel olmanın yanı sıra savaşların işgallerin, sömürgelerin ve despot yönetimlerin gölgesinde bilinçlerinin yaralandığını, benliklerinin parçalandığını ve İslam'ın rahmet mesajını temsil etmekten uzaklaştıklarını itiraf etmek zorundayız" değerlendirmesinde bulundu. Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün İslam, akıllı düşmanlarından çok, cahil dost ve müntesiblerinin saldırılarına maruz kalmıştır. Şiddet ve terörü cihad zanneden cahil güruhlar, bitmek tükenmek bilmeyen kabile savaşları, mezhep çatışmaları, mezhebi, meşrebi dinin yerine ikame eden sığ anlayışlar, değer üretmeyen dindarlıklar yahut dini darlıklar İslam'ın kendi medeniyet kökünden uzak anlayışlar, yorumlar, dini metinlere indirgeyen ve o metinleri de okumaktan aciz neo selefi akımlar, bütün bunlar İslamın asrın idrakine söz söylemesi önündeki en büyük engelleri oluşturmaya başlamışlardır. Bütün bunları fırsat bilen çağdaş dünya ise İslam'ın rahmet eczanesinde hastalıklarına şifa arayacağına, yeni endüstrisi de olan küresel bir hastalık üretti. Bu hastalığın adını da "İslamofobya" koydu."
"Bugün 'İslam dünyası' dediğimiz dünya gerçekte İslamın dünyası mıdır"
İslam'ın barış ve selamete davet ettiğini vurgulayan Görmez, "Bugün çevremize bakarak her gün camilerinde bombaların patladığı, nereden ve kimden geldiği belli olmayan kurşunlarla masum insanların katledildiği, çocukların, kadınların yaşamlarını yitirdiği, kitleler halinde insanların yaşama umuduyla yaşadıkları yerleri terk ederek göç ettiği bir manzara İslam dünyasında yaşanıyorsa bu dünyaya 'İslam dünyası' diyebilir miyiz" diye sordu. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şunları kaydetti:
"Bugün İslam dünyası dediğimiz dünya gerçekte İslam'ın dünyası mıdır? Tarihte İslam'ın, Kur'an'ın bu coğrafyada nazil olması, İslam medeniyetinin temellerinin bu topraklarda atılması bu dünyayı İslam dünyası yapar mı? Darusselam olmayan beldeler, İslam'ın beldesi olur mu? Darul eman olmayan, can, mal, namus, emniyetin her açıdan ihlal edildiği şehirler imanlı şehirler, erdemli şehirler adledilir mi? Hakkın, hakikatin, adaletin, şefkatin, merhametin olmadığı, insana değer verilmediği, insan onurunun ayaklar altına alındığı, kadınların aşağılandığı, kız çocuklarının hala hor görüldüğü, küçük kız çocuklarının zorla evlendirildiği bir dünya, İslam'ın dünyası sayılır mı?
Birlikte yaşama ahlakının yok edildiği, birlikte yaşama hukukunun çiğnendiği, mezheplerin din haline geldiği kendi mezhebinden ve meşrebinden olmayanların hunharca katledildiği bir dünyaya, İslam'ın dünyası demeye devam edecek miyiz? Hayatın dünyevileştiği, erdemin örselendiği, emeğin sömürüldüğü, zayıfın ezildiği, azınlığın ötekileştirildiği bir dünya, İslam'ın dünyası olabilir mi? Ahlakın zayıfladığı, kadının metalaştığı, tüketimin yaygınlaştığı, diğergamlığın garipsendiği bir dünya, İslam'ın dünyası sayılabilir mi? Sevginin yok olduğu, güvenin zedelendiği, kişilerin bireyselleştiği, toplumsal dayanışmanın ortadan kalktığı, ailelerin parçalandığı, cinselliğin istismar edildiği, iradesi olmadan küçük kız çocuklarının zorla evlendirildiği, kötülüğün, fahşanın reklamının yapıldığı, şiddetin, baskının, zulmün sıradanlaştığı bir dünyaya İslam'ın dünyası demeye devam edecek miyiz?"
Bu durumlar karşısında herkese büyük sorumluluklar düştüğünü belirten Görmez, "Bugün İslam dünyasında yaşananlar, hatta kendi ülkemizde yaşanan gerilimler ve çatışmalar karşısında bizler kendi vazifemize müdrik miyiz? Hangi İslami öğreti, bilgi ve bilinç, bu manzaraları doğurmaktadır? Toplum olarak hangi değerlerimizi kaybettik de vahdeti, uhuvveti ve muhabbeti esas alan İslami anlayışımız nasıl oldu da bizi tefrikaya, çatışmaya ve kargaşaya sevk etmektedir" diye konuştu.
"Her il, ilçe müftümüz, camideki din görevlimiz ciddi bir özeleştiri yapmalıdır"
Bugün topluma karşı din hizmeti yürütenlerin hem içinden geçtikleri eğitim düzeneklerini hem de millete verdikleri hizmetleri gözden geçirmek zorunda olduğunu anlatan Görmez, "En büyük muhasebeyi de başta, bu onurlu görevi yürütmeye çalışan kurumun Başkanı şahsım olmak üzere bütün Diyanet personeli yapmak zorundadır. Her il müftümüz, ilçe müftümüz, her camideki din görevlimiz ciddi bir özeleştiri yapmalıdır" ifadelerini kullandı.
"İslam'ın satırlardan sudurlara, kitaplardan hayata, teoriden pratiğe yansıması için yeni bir dile ve söyleme ihtiyaç vardır" diyen Görmez, şunları kaydetti:
"Aksi takdirde öğretilen İslam'la yaşanılan hayat çelişkisi ortadan kalkmadığı müddetçe ikiyüzlülüğe kapı aralayan bir din eğitimi yaptığımızı, yaptırdığımızı bilmeliyiz. Gelecek nesillerin bizlerin bu ikiyüzlü hali karşısında ciddi savrulmalar yaşayacağı ve bu savrulmaların, onları İslam'ı sorgulamaya götüreceği tehlikesi göz ardı edilmemelidir. İslam her türlü grupçuluğun, tarafgirliğin, menfaat elde etmenin, kişisel nüfuz aracı yapılmanın üstünde görülmedir. Aksi takdirde bütün bunların aracı haline dönüşen meta olursa, bu da her türlü bilgiye ulaşma becerisinde olan ufku açık, aklıyla muhakeme etme yetisine sahip insanları hayal kırıklığına uğratacak derin yaraların oluşmasına neden olma ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Dün bir direnme ve savunma dili kullanan Müslümanlar duyarlılık oluşturabiliyor ve kendilerini bir şekilde koruyabiliyorlardı. Bugün ise bütün İslam dünyasında ya egemen olmaktalar ya da egemen olmanın eşiğindeler, bu egemenlik halinde İslam'dan kaynaklı değer üretilemez, toplumsal yapılar inşa edilemezse ve sadece mevcut değerler tüketilirse İslam dünyası Batı'daki dini tecrübenin yaşadığı evreyi yaşama ihtimaliyle karşı karşıya gelecektir."
"Ben de gençlere diyorum ki sizler İslam'ı bizimle değerlendirmeyin"
Gençlere ve gelecek nesillere de seslenen Görmez, "Bizlere, dini vazife yaptığını söyleyenlere ve birçok dini yapıya bakarak İslam'ı değerlendirmeye tabi tutmayın. Bizler her yönüyle hataların içine düşmüş olabiliriz" dedi.
Mehmet Akif'in 'Ben İslam'ı ve Müslümanlığı eğer bugün hocalara bakarak değerlendirecek olsaydım, şu an revaçta olan gençlerin dine mesafeli duruşuna kapılırdım. Ancak ben İslam'ı Kuran'dan ve sahih kaynaklardan öğrenerek kendimi koruyabildim' sözlerini hatırlatan Görmez, şöyle konuştu:
"Ben de gençlere diyorum ki sizler İslam'ı bizimle değerlendirmeyin. Biz bunu temsil hakkına sahip değiliz. İslam'da din adamı sınıfı ve dini temsil etme iddiası kimsede yoktur. Herkes İslami ahlaki vecibeleri yerine getirmede eşittir ve aynı sorumluluğa sahiptir. Hiç kimse aklını, kalbini ve vicdanını herkes gibi beşer olan, zaafları bünyesinde barındıran ve ölümlü olup hesap verecek birilerine teslim edemez, etmemelidir. Baki hakikatler fani şahsiyetler üzerine bina edilmez. Mükellefiyet ve mesuliyet her birimiz için aynıdır ve birdir. Kimsenin kimseden ayrıcalığı yoktur. Kişiler sadece bizler için bir öğretici olmanın ötesinde değildir. Elbette dini bilginin öğreniminde alimlerden ve ariflerden yararlanacağız, ancak bunların bizatihi kutsallığı ve masumiyeti yoktur, sorgulanamaz değildirler.
Bugün gerek İslam dünyasında ve gerekse ülkemizde yaşanan İslam üzerine tartışmalar, İslam'ı temsil iddiasında bulunan yapılar, mekanizmalar ve İslami referanslarla vicdanların kabul edemeyeceği gerek şiddet barındıran ve gerekse toplumsal ayrıştırmayı körükleyen her türlü siyasi ve sosyal yapılar, Müslümanlık algısı ve İslam tasavvurunun sorgulanmasını kaçınılmaz kılmaktadır. İslamın bireysel ve toplumsal ahlaki yapısını hayatımıza aktarmaktan uzaklaşarak, İslam'ı bir çıkar ve güç elde etme mekanizması haline getirmek biz Müslümanların topyekün olup bitenleri sorgulamamıza neden olmalıdır."
Diyanet Akademisi
Diyanet İşleri Başkanlığına her zamankinden daha fazla görev düştüğünü belirten Görmez, bunun için köklü reformların yapılmasının gerekliliğine değindi.
Başkanlığın dini, ilmi ve idari bakımdan daha özerk bir kuruluşa dönüştürülmesi gerektiğini aktaran Görmez, "Din, milletimizin kimliğini oluşturan ortak değerler manzumesidir. Günlük siyasi tavır ve tutumların üzerinde bir dil ve üslupla milletimizin birliğini ve beraberliğini temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığının, her türlü günlük siyasetin üstünde olacak bir yasal zemine kavuşması gerekmektedir" dedi. Din hizmetleri ve din eğitimi kapsamındaki vakıf değerlerinin yeniden Diyanetle ilişkisinin kurulmasını isteyen Görmez, "Özellikle cami dernekleri başta olmak üzere diğer dini hizmet vakıf ve derneklerin çalışmaları bir şekilde Diyanetin işbirliğine ve denetimine açık hale gelmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı bir şekilde üst kuruluş haline getirilerek diyanet hizmeti içerisinde olan sivil çalışmaların koordinasyonunu sağlamalıdır" ifadelerini kullandı.
Din görevlilerinin hizmet planlamalarının nüfus dağılımına göre belirlenmesinin önemine değinen Görmez, camilerde açılan kurslar ve Kur'an kurslarına yönelik daha verimli ve kalıcı programların oluşturulması gerektiğini söyledi. Diyanet teşkilatına yönelik Diyanet Akademisi kurulmasını talep eden Görmez, başkanlığın çalışmalarının ülke sınırlarını aştığını da vurguladı.
Her dinin, inancın, farklı dini tezahürlerin veya kanaatlerin inançları doğrultusunda din hizmetlerini ifa edebilmeleri için kamu düzeni içinde imkanlar sağlanmasının önemli olduğunu ifade eden Görmez, "Diyanet kapsamı içerisinde kendini gören tüm anlayışlar ve farklı dini yorumlar her türlü mezhepler üstü anlayışıyla diyanet bünyesinde bulunmalıdır. Kendisini diyanet kapsamında görmeyen dini anlayış ve yaklaşımlara ise hukuk çerçevesinde hizmet yapabilme imkanı verilmelidir" dedi.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.