Lozan Barış Antlaşması'nın karanlık yüzü
ÖZLEM DOĞAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından İsviçre'nin Lozan şehri Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması, tarihçiler tarafından yıllardır tartışılıyor.
Kasım 1922'de İsviçre'nin Lozan şehrinde başlayan konferansta, İsmet İnönü başkanlığındaki bir heyet Ankara Hükümeti'ni temsil ediyordu. Bu konferans hakkında halka, İsmet Paşa'nın konferansta masaya yumruğunu vurup ülke lehine olan tüm isteklerini kabul ettirdiği empoze ediliyordu. Oysa antlaşma maddeleri Lozan'ın bir zafer olmadığının kanıtı niteliğindeydi.
Lozan'da İngiliz hakimiyeti
Konferansın son bölümüne katılma gereğini dahi duymayan Lord Curzon, İngiltere'de ülkeye itibarını yeniden kazandıran adam olarak kutlamalarla karşılandı. Çünkü İngiltere Lozan'daki diplomatik savaşı kazanmıştı. Diğer yandan Venizelos, Batı Trakya ve adaları sınırları içinde tutarak hiçbir savaş tazminatı ödemeden savaş suçlusu olan Yunanistan'ı kendileri açısından sorun çıkmadan kurtardı. İskenderun, Antakya, Suriye'nin tamamının hakimiyetinin Fransa'ya bırakılması da onlara adeta bir telafi ödülüydü.
Tarih nasıl yargılayacak?
Peki ya Türkiye Lozan'da ne kazandı? İnönü tarafından zamanın parasıyla 5 bin liraya yazdırılan Ali Naci Karacan'ın "Lozan Konferansı ve İsmet Paşa" adlı kitabından bir alıntı da İsmet Paşa 8 Aralık 1922'de verdiği bir demeçte şöyle diyordu:
"Başka milletleri memnun etmek için savunma araçlarından vazgeçen Türkiye'yi tarihin nasıl yargılayacağını bilmiyorum. Askerden tecrit adı altında kabul ettiğimiz fedakarlıkların, hakiki dokunulmazlığımızı ağır surette baltaladığını görüyorum. Ümit ederim ki bu beyanat, Türk heyetinin yeni bir fedakarlığı olarak kabul edilecektir. İtilaf devletleri ne istiyor? (u2026) İşte biz onları tamamen kabul ediyoruz."
İsmet Paşa 4 Şubat 1923 tarihinde yaptığı bir konuşmada Lozan hakkında yeniden konuşarak şu sözleri sarf ediyordu:
"Eğer dünyada tek kimse çıkıp da bana 'Daha yapılacak fedakarlıklar vardı, şu kararı almalıydınız' diyebilirse onları yapmaya razı olurum. Ben fedakarlığı en son haddine vardırdım. Toprak meselelerinde kendi zararımıza ve müttefiklerin lehine kararlar aldık. Azınlıklar meselesini müttefiklerin dilediği gibi hallettik. Boğazların serbestliğini kabul ettik. Düyun-u Umumiye yönetiminin faaliyetinin devamına razı olduk."
Boğazlar'da 18 yıl İngiliz gölgesi
Lozan'da yaşananları Rıza Nur dışında kaleme alan olmadı. Konferansta yaşananlara yabancı kaynakların gözüyle bakılınca da İngiltere'yi temsil eden Lord Curson'ın konferansı baştan sona idare ederek, istediklerini elde ettikten sonra da Türk heyetini Fransızlarla baş başa bırakarak çekip gittiği anlaşılıyordu. Musul sorununu erteleterek azınlıklar, Trakya sınırı, adalar ve Yunan tazminatı gibi sorunları kendi çıkarları doğrultusunda halletti. Boğazlar ve silahsızlandırılmış bölgeler sorununu kendi lehine çözdü. Sovyetler ve Türkiye arasındaki gerginliği de tırmandırarak yeni bir düşmanlığa kapı araladı. Lozan'da imzalanan Boğazlar sözleşmesiyle birçok kritik noktaya Türk askerinin girmemesi şartı getirildi. Türkiye savunma ve güvenlik alanında bu bölgelerde tedbir alamayacaktı. Lozan'ın 129. Maddesinde Boğazların İngiliz İmparatorluğuna terk edileceği yazıyordu. Türkiye'nin boğazlar üzerinde hiçbir hakkı kalmıyordu. Boğazlar, Montrö'ye kadar 18 yıl boyunca İngilizler'in hakimiyeti altında kaldı. 24 Temmuz 1923'te imzalar atılarak Lozan Barış Antlaşması kesinleşti. 6 Ağustos 1924'te İtilaf Devleri, 5 Eylül 1924'te de Cemiyet-i Ahvam tarafından tescil edildi.
***Boğazlar askersiz hale getirilerek geçiş Türkiye'ye bırakılmadı ve boğaz komisyonu kuruldu. Bu komisyon geçiş düzenlemeleri ve diğer konularda diğer milletlere bilgi vermekle görevliydi. Milletler Cemiyeti tarafından tanınmıyor olması bahanesiyle Boğazların güvenliği İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya'ya bırakılıyordu. Bu ülkelerden üçü Türkiye topraklarını işgal eden güçlerdi.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.