Dolar (USD)
34.60
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2904.24
BIST 100
9395.39
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Libya'da barış sürecini bekleyen tehlikeler

Birleşmiş Milletler aracılığıyla düzenlenen Libya Siyasi Diyalog Forumu, ülkede yürütme otoritesi temsilcilerini seçme mekanizmasını oluşturmak adına görüş birliğine vardı.
Libya'da barış sürecini bekleyen tehlikeler
03 Şubat 2021 00:17:50
Birleşmiş Milletler aracılığıyla düzenlenen Libya Siyasi Diyalog Forumu, ülkede yürütme otoritesi temsilcilerini seçme mekanizmasını oluşturmak adına görüş birliğine vardı.

Geçtiğimiz günlerde Libya’da Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla düzenlenen Libya Siyasi Diyalog Forumu, ülkede yürütme otoritesi temsilcilerini seçme mekanizmasını oluşturmak adına görüş birliğine vardı. Özellikle Kasım ayının başlarında, Libya’da farklı tarafların bir araya getirilmesine yönelik çabalar, uluslararası basında ve kamuoyunda da gözle görülür hale gelmeye başladı. Libya’da genel seçimlerin Libya Siyasi Diyalog Forumu çatısı altında, ülkenin bağımsızlık gününün yıldönümüne tekabül edecek olan 24 Aralık 2021’de düzenlenmesine yönelik karar alınmış durumda.

Başkanlık konseyinin Libya’da genel kurmay başkanı, devlet kurumları atamaları gibi pek çok kritik yetkiye sahip olacağı düşünüldüğünde, seçilen kişiler konusunda ne denli titiz olunması gerektiği aşikâr.

Darbeci Halife Hafter’in süreci baltalama arzusuna ve Cenevre’de 19-23 Ekim’de düzenlenen 5+5 Ortak Askeri Komite toplantıları sonucunda Libyalı taraflar arasında mutabık kalınan kalıcı ateşkes anlaşmasını ısrarla bozmaya çalışmasına rağmen, başta Libya halkı olmak üzere, çatışmaların ilk gününden beri sürecin içinde yer alan yerel ve uluslararası aktörlerin bir kısmı bu sürecin arkasında duracaklarını beyan ettiler.

Türkiye’nin Libya’nın BM nezdinde tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) verdiği meşru desteğiyle Hafter üzerine kurdukları denklem altüst olan bu ülkelerin Libya’daki sicilleri ve Hafter’le olan işbirlikleri, onları yeni süreçte çok alternatifli bir denkleme girmeye mecbur kılmış görünüyor.

Son olarak 30 Ocak’ta BM tarafından Libya’da ülkeyi seçime götürecek olan üç kişilik başkanlık konseyi ve başbakanlık pozisyonları için başvurusu kabul edilen kişilerin isimleri yayımlandı. Başkanlık konseyine seçilecek 24 kişiden üç isim ve başbakanlık pozisyonu için ise 21 kişi arasından seçilecek olan geçiş hükümeti başbakanıyla ülkenin seçime gitmesi planlanıyor. Bu bağlamda İsviçre’deki görüşmelere katılan kişiler, BM himayesinde, önümüzdeki hafta bu kişileri belirlemek için oylamaya katılacak.

Başkanlık konseyinin Libya’da genel kurmay başkanı, devlet kurumları atamaları gibi pek çok kritik yetkiye sahip olacağı düşünüldüğünde, seçilen kişiler konusunda ne denli titiz olunması gerektiği aşikâr. Her ne kadar bu süreç başından beri Libya’da barışın tesisi adına önemli bir hamle olarak görülse de, ülkede pek çok kesim şu an bu pozisyonlara seçilecek kişilerin yeni çatışmaları tetikleyebileceğinin farkında. Bunun en bariz güncel örneklerinden biri ise darbeci general Hafter’in uzun soluklu destekçisi olan Akile Salih’in başkanlık konseyine yaptığı müracaatın BM tarafından onaylanması ve kendisinin de bu listede yer alması.

Libya’daki pozisyonu ve aktiviteleri uzun zamandır şaibeli bulunan, içlerinde BM ve Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin de bulunduğu uluslararası aktörler, Libya’daki yeni siyasi sürece nasıl ekleneceklerinin hesaplarını da çoktan yapmaya başladılar. Fransa ve Mısır Libya’daki politik sürece yönelik fırsatçı yaklaşımlarıyla darbeci Hafter’in en azılı destekçilerinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Rusya’dan bir noktada ayrılıyorlar. Fakat bunun onlar adına aslında bir mecburiyete tekabül ettiğini söylemek pek de abes kaçmayacaktır. Türkiye’nin Libya’nın BM nezdinde tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) verdiği meşru desteğiyle Hafter üzerine kurdukları denklem altüst olan bu iki ülkenin Libya’daki sicilleri ve Hafter’le olan işbirlikleri, onları yeni süreçte çok alternatifli bir denkleme girmeye mecbur kılmış görünüyor. Zira UMH’nin Hafter’den Türkiye’nin desteğiyle geri aldığı bölgelerde bulunan toplu mezarlarla birlikte, işlenen savaş suçlarının ortaya çıkmış olması ve darbeci generalin politik sürece karşı takındığı tutum, sadece objektif bir soruşturma ve sorgulamayla dahi Fransa, Mısır ve BAE’yi uluslararası arenada fazlasıyla zor bir duruma sokacaktır.

Fransa, Rusya, BAE ve Mısır gibi ülkelerin Libya’daki yıkıcı rollerini böyle kısa bir analizle anlatmak mümkün olmasa da, sadece son yıllarda göze çarpan, bilhassa son zamanlardaki barış görüşmelerine rağmen devam eden pek çok olay, bu ülkelerin Libya konusunda söz söyleyecek en son aktörler dahi olmadığını gözler önüne sermeye yeterli olacaktır.

Fransa, Mısır, BAE ve Rusya’nın Libya’daki illegal faaliyetleri

İlk olarak 2016’da Bingazi’de düşen bir helikopterde bulunan, Hafter’e destek sağlayan, kılık değiştirmiş üç Fransa ajanına dair soru işaretleri uluslararası toplumun dikkatini çekmişti. Macron yönetiminde Fransız dış politikasının mimarı olarak bilinen Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın UMH’ye yönelik Mısır’ın düzenlediği hava saldırılarına aleni destek açıklamasından 2019’da ABD’nin sadece yakın müttefiklerine temin ettiği, tanesi 170 bin dolar değerinde olan anti-tank füzelerinin Hafter’e verildiğini ve bunu Fransa’nın gerçekleştirdiğini ortaya çıkaran Pentagon soruşturmasına kadar, Paris yönetimi pek çok açıdan Libya’da karanlık bir sicile sahip. Hatta pek çok medya kuruluşunun da daha evvel gözler önüne serdiği üzere, Fransa Hafter’e istihbarat sağlayan, onun milislerine eğitim verip silah desteğinde bulunan bir ülke konumunda.

Her ne kadar Halife Hafter bu süreçte seküler söylem ve tutumlarıyla ve DEAŞ karşıtı mücadele görüntüsü altında Fransa, Mısır ve BAE gibi ülkeler tarafından desteklendiyse de, darbeci general Hafter’e bağlı silahlı militan gruplarının yapısı, kendisinin ve ona bağlı bu güçlerin savaş suçlarının ne boyutlara ulaşabileceğini açıkça gösterir nitelikte. Sözde seküler olan Hafter’in silahlı güçleri bilindiği üzere, Tarhuna’da bulunan toplu mezarlardan sorumlu olduğu düşünülen (ve geçtiğimiz günlerde ABD tarafından kara listeye alınan) bölgede etkin Kaniye ailesini, Putin’in yakın arkadaşı olarak bilinen Yevgeny Prigozhin tarafından el altından yönetilen Wagner silahlı unsurlarını, Sudan’da pek çok savaş suçuna karışmış ve “Hemedti” olarak bilinen Muhammed Hamdan Dagalo’nun liderliğindeki Cancavid (Janjaweed) militanlarını ve hatta Hafter’e karşı gelmeyi “şirk” sayan bazı silahlı selefi grupları da içeren çok girift, karanlık bir yapıdan oluşuyor.

Bu husus göz önüne alındığında, henüz 2020’nin Aralık ayı sonuna doğru ortaya çıkan bir diğer gelişme ise Fransa’nın Libya politikasındaki ikiyüzlülüğünü ve darbeci Hafter’in savaş suçlarına ne denli ortak olduğunu bir kez daha gözler önüne serecek nitelikteydi. Buna göre, bir süredir Suriye rejimi, Rus Wagner silahlı askerleri ve Suriye’deki silahlı gruplar üzerinden, içlerinde eski DEAŞ mensuplarının da olduğu ortaya çıkan, Rusya’nın Libya’ya yaptığı askeri sevkiyatlar, iddialara göre Suriye merkezli özel bir havayolu firmasıyla, Şam’dan Bingazi’ye düzenlenen uçuşlarla gerçekleşti.

Hafter’i tahkim amaçlı düzenlenen bu sevkiyatlarda Fransa ve BAE’nin ise önemli bir rolü var. Zira Bingazi’de bulunan Benina uluslararası havalimanı, UMH’nin BM Özel Temsilcisi Cuma el-Gamati’nin de geçtiğimiz günlerde belirttiği üzere, Hafter’e bu ülkelerin sağladığı destekte kilit öneme sahip. Rusya’nın bu iki havalimanını ve Şam merkezli özel havayolu firmasını kullanarak yaptığı bu operasyon ise iddialara göre Benina havalimanı ve çevresinde yıllardır nüfuzu bulunan Fransa ve BAE tarafından görmezden geliniyor. Buna ek olarak, BAE’nin bu sevkiyatları ve paralı askerleri fonladığını, UMH temsilcileri de defaatle belirtmiş durumda. Hatırlanacağı üzere, UMH lideri Fayiz es-Serrac daha önce Fransa’yı Hafter’i, yani bir diktatör ve darbeciyi desteklemesinden dolayı çok şiddetli şekilde eleştirmişti.

BAE’ye, yani darbeci Hafter’in sürecin en başından beri en büyük destekçilerinden olan bir diğer ülkeye gelinecek olursa, BAE’nin de Libya iç savaşında sicili en az Paris’inki kadar kabarık. BAE’nin finansal fonlamaları, Trablus’a yapılan hava saldırılarında kullanılan Wing Loong II insansız hava araçlarını darbeci Hafter’e sunması, Rus yapımı Pantsir hava savunma sistemlerini Garyan kasabası yanındaki kritik öneme sahip Cufra üssüne yerleştirmesi, 2017’den beri Hafter’e destek amaçlı inşa ettiği askeri üsler, geçtiğimiz sene Nisan ayı içinde 5 milyon dolar değerindeki 11 bin ton uçak yakıtını gizlice Hafter’e temin etmesi, bu kabarık sicilin sadece bir kısmı.

BAE’nin içinde olduğu ortaya çıkan en dramatik olaylardan biri ise hatırlanacağı üzere 4 Ocak 2020’de gerçekleşmişti. Trablus’taki UMH’ye bağlı askeri bir akademide eğitim gören 15-16 yaşlarındaki 50 silahsız çocuğa karşı darbeci Hafter tarafından düzenlenen drone saldırısında onlarca masum, silahsız Libyalı genç öldürüldü. Ortaya çıkan raporlara göre, saldırıda BAE’nin Hafter’e temin ettiği dronelar kullanılmıştı.

Her ne kadar bu sırada Mısır ve Fransa gibi ülkeler siyasi sürece vurgu yaparak strateji değiştirseler de, BAE (bunca yatırım yaptığı potansiyel diktatörünün geleceğiyle alakalı endişelerinden dolayı olsa gerek) Paris ve Kahire’nin aksine, son dönemde politik sürece ve Libya’nın siyasi geleceğine dair kesin fikirlerini belirtmekten kaçınıyor. Daha evvel Arif en-Nayid gibi Libya’nın sosyolojik yapısına uygun olduğunu düşündüğü, kendisine yakın isimleri siyasi sürece de hazırlayabileceğine dair pek çok yorum yapılan BAE, şu an bu stratejisinden uzak bir şekilde, Hafter’i Rusya ile beraber finansal ve askeri olarak tahkim etmeye hız kesmeden devam ediyor.

Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Mursi’yi 2013’te askeri darbeyle görevden alan Sisi yönetimi ise Hafter’in Suudi Arabistan ve BAE’nin onayını almasıyla, süreç içinde darbeci Hafter’i sıkıca destekleyen bir diğer ülke oldu. Suudi Arabistan ve BAE ile paralel politikalar izleyen Sisi, son dönemde UMH’nin Hafter’e karşı Türkiye’nin desteğiyle edindiği kazanımları Sirte’ye kadar olan bölge ile sınırlamak istediğini ifade etmişti. Bu bölgeye karşı herhangi bir operasyonu kırmızı çizgisi ilan etti ve Tobruk merkezli parlamentonun önde gelen ismi Akile Salih aracılığıyla askeri olarak da Libya’ya müdahalede bulunacağını ima ederek UMH’ye karşı tutumunu fazlasıyla belli etti. Ayrıca Libya ile olan uzun sınırını ise Hafter’e lojistik ve silah desteği için aktif olarak kullandı. Mısır’ın bu hamleleriyle cesaretlenen, zamanında “Libya’nın Sisi’si” olarak da anılan darbeci Hafter, bu sayede Türk askerlerini ve Türkiye’yi geçtiğimiz aylarda savaşla tehdit edecek kadar haddini aştı. Peki, bütün bu bilgiler ve gelişmeler göz önüne alındığında, Libya’daki pozisyonları bu derece sorunlu, şaibeli olan Fransa, neden son olarak demokratik sürece olan desteğini belirtme ihtiyacı hissetti; diğer taraftan Mısır geçtiğimiz günlerde bir tabusunu yıkarak UMH ile görüşme noktasına nasıl geldi?

Yukarıda belirtilen hususlar göz önüne alındığında, açıkçası bu ikilinin başka alternatifleri kalmamış görünüyor; zira onları bu pozisyonları almaya, darbeci Hafter ve ona bağlı silahlı güçlerin işlediği insanlık suçları ve BM nezdinde tanınan ve uluslararası kamuoyunun tanıdığı resmi hükümete karşı sergiledikleri tutum mecbur kılıyor. Aksi halde, Libya’da demokratik seçimlerin düzenleneceği bir senaryoda asla yeri alamayacak olan Halife Hafter’e verdikleri destek ve işlediği suçlardaki ortaklık, onları ülkede etkisiz kılacak. Çünkü diğer taraftan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bu suçlamalara yönelik başlattığı soruşturma devam ediyor.

Bir NATO, BM Güvenlik Konseyi (BMGK) ve AB üyesi olarak Fransa’nın, kuvvetle muhtemel UMH içerisinden, Mısır ve diğer işbirliği yaptığı ülkelerin de kabulleneceği bir siyasi figürü desteklemek dışında bir alternatifi kalmamış görünüyor.

Şayet Akile Salih gibi Hafter ile uzun zamandır işbirliği içinde bulunan figürler geçiş sürecinde başkanlık konseyi ve başbakanlık gibi kilit pozisyonlarda yer alamazsa, bu durum Fransa’yı Libya’da pasifize edecektir. Özellikle Rusya’nın Hafter lehine BAE ile beraber son dönemde de sürdürdüğü askeri desteği halen görmezden gelen ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Libya konusundaki ikili görüşmelerini artıran Paris yönetiminin de muhtemel başarılı veya başarısız bir siyasi sürece yönelik elinde sınırlı sayıda senaryo kalmış durumda. Ya başarılı bir siyasi süreçte yıpranmamış meşru bir figür desteklenecek ya da başarısız bir senaryoda, çıkan karışıklık içinde Hafter’le devam ettirebileceği bir sürece yönelecek.

Bilindiği üzere, Rusya sıcak denizlerde var olmak adına en ciddi adımını halihazırda Suriye üzerinden atmış ve bu sayede Akdeniz’e kurduğu üslerle bu uzun süreli hayaline kısmen ulaşmış durumda. Bir NATO üyesi olan Fransa’nın, Sirte ve Cufra’daki askeri varlığıyla Akdeniz’deki pozisyonunu tahkim eden Rusya’ya buna rağmen ses çıkarmaması, Paris yönetiminin Libya’da etkisini yitirmemek adına her yola başvurabileceğini fazlasıyla gösteriyor.

Bu bağlamda Fransa, Libya konusunda bugüne kadar bilinen politikalarına ek olarak, UMH içinden pek çok kesimin de desteğini alabilecek muhtemel adaylara yönelme seçeneğini de elbette elinde bulundurmak isteyecektir. Yine Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi kadim Hafter destekçilerinin de benzer senaryolara başvurması muhtemel görünüyor. Bilhassa Mısır’ın bu noktada Fransa’yla daha koordineli bir şekilde ilerleyeceği geçtiğimiz Aralık ayında Sisi’ye Paris ziyareti sırasında Macron tarafından takdim edilen, ülkenin en yüksek nişanı “Legion d’honneur”le bir nevi tescil edilmiş oldu.

Ayrıca UMH içindeki bazı önemli figürlerin geçtiğimiz Kasım ayında Paris’te Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian ile buluşması, bu olayı yine UMH içinden kişilerin Mısır’dan gönderilen heyetle yaptığı “güvenlik” konulu toplantıların izlemesi, bahse konu muhtemel senaryolara dair beklentileri şüphesiz güçlendiriyor. Nitekim Fransa ve Mısır’la dirsek temasına başlayan bu kişilerin bazıları, BM’nin Cumartesi günü yayımladığı listede yerlerini resmen almış durumda.

BM nezdindeki süreç, Hafter ve Akile Salih

Her ne kadar BM nezdinde yürütülen süreç pek çok kesim açısından ümit verici olarak yorumlansa da, aynı BM’nin Hafter’in UMH’ye yönelik saldırıları ve işlediği savaş suçlarıyla ilgili uygulanacak yaptırımlardaki eksiklikleri unutulmamalı. Libya için yürütülen süreç, özellikle son günlerde ortaya çıkan bazı iddiaların gölgesinde, şüpheli bir hale bürünüyor. Zira darbeci general Hafter’in, BM nezdinde ülkeyi seçime götürecek geçici yönetimin başında Akile Salih’in olmasına dair çalışmalar yaptığına dair söylentiler ortalıkta dolaşıyor. Çünkü Hafter adına siyasi süreçte var olmak mümkün değil ve kendisiyle iyi ilişkileri bulunan isimler bu süreçte yer alamazsa, Libya’da özgürce dolaşma şansı dahi kalmayacak.

Bu bağlamda, Salih’in isminin -seçilemese bile- BM’nin son onayladığı listede başkanlık konseyi adaylığı için geçiyor olması dahi, Brüksel’in Libya politikasındaki zayıflığının bir göstergesi. Daha evvel Mısır’ın Libya’ya askeri müdahalede bulunması ve UMH’yi durdurması için girişimlerde bulunmuş olan Salih, Hafter’le arasında sorunlar olduğu iddia edildiğinde, darbeci generalle olan ilişkisinin “her türlü resmi ilişkinin üzerinde” olduğunu belirtmekte beis görmeyen bir figür olarak karşımızda. Aynı zamanda kendisi, Hafter’in UMH’ye karşı yaşadığı kayıplar sonrasında, Mısır ve Fransa gibi ülkelerin, Libya’daki politik sürece hazırlamayı düşündüğü önde gelen adaylarından birisiydi. Nitekim Hafter’in kanlı aksiyonlarına ve savaş suçlarına ses çıkarmayan Salih, “Hafter’in takım elbiseli hali” olarak nam saldı.

Bir yandan Fransa, Mısır ve BM’nin Libya’daki bu ikircikli tavırları, diğer yandan şu anda devam eden görüşmelerde Hafter’e yakınlığıyla bilinen bazı isimlerin de sürece angaje edilmesine yönelik talepler, bize bu sürecin sadece umut değil, yeni kaoslar da barındırabileceğini gösteriyor. Ayrıca son dönemde bazı Libyalı aktivistler, Fransa’nın ülkenin başkentini Trablus’tan Rus Wagner paralı askerlerinin epey etkili olduğu Sirte’ye taşımak için çabaladığını iddia ediyor. İddialara göre, Almanya’nın da desteklediği bu girişimle, Sirte’den Trablus ve Misrata’ya uzanan -yani Rusya’nın nüfuz alanının tam ortasında yer alan- bir sahil yolu açılması planlanıyor. Daha geçtiğimiz haftalarda Sirte’de Rus Wagner ve Hafter’e bağlı illegal grupların kilometrelerce mevzi kazdığı ortaya çıkmasına rağmen, Fransa’nın bu yöndeki lobi faaliyetleri de ayrı bir tartışma konusu olacağa benziyor.

Libya’da gerçekten bağımsız, demokratik seçimler ve yönetim hedefleniyorsa, geçici yönetimin içinde Hafter, Akile Salih ve UMH’ye karşı darbeci generalle bir şekilde yolları kesişmiş hiç kimsenin bulunmaması gerekiyor. Hakeza BM’nin, kendi tanıdığı meşru hükümete karşı sadece muhalefet etmekle kalmayıp kanlı hamlelere başvurmuş hiçbir figürü bu sürece dahil etmemesi, meşru profiller ve sicili temiz siyasiler üzerinden bir gelecek tasavvuru yapması çok net bir zorunluluğa dönüşmüş durumda. Aynı şekilde, Libya’da sicilleri çokça kabarık olan bazı ülkelerin son koz olarak öne süreceği, UMH içinden bazı isimle marifetiyle Libya siyasi sürecinde rol kapma hamlelerine karşı da son derece dikkatli olunmalı. BM’nin yayımladığı listedeki adaylara dikkatli bakıldığında, başbakanlık pozisyonu için UMH içinden farklı kişilerin birbirlerine karşı aday olması bunu doğruluyor.

BM’nin Libya imtihanı, zaten problemli ve eleştiri alan konumunu ve imajını ya başka bölgelerdeki sorunlarda iyice güvenilmez hale getirecek ya da hatalarından ders çıkarıp doğru hamlelerde bulunarak dünyayı, bu keşmekeşe son verebilecek uluslararası bir gücün varlığına tekrar ikna edecek. Daha önce paralı askerlerin Libya’dan çekilmesini talep eden BM’nin, halen Wagner ve Hafter’e bağlı illegal silahlı gruplara, kendi tanıdığı hükümet olan UMH’ye karşı saldırılarına ara vermeyen yerel ve uluslararası aktörlere karşı sergilediği pasif tutum ne yazık ki ortada.

Fransa, Rusya, Mısır ve BAE gibi ülkelerin yaptıklarına karşılık yaptırım görmediği, bilakis siyasi süreçte rol çalmaya cesaret edeceği muhtemel bir sürecin sorumluluğu, bu bağlamda BM’nin de daha ileri boyutta sorgulanmasına neden olacaktır. 30 Ocak Cumartesi günü adaylığını kabul ettiği Akile Salih gibi karanlık figürler, kısa ve orta vadede BM’nin Libya’daki gelecek tasavvuru konusunda iyimser olmayı engelleyen yeni bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.

[Yüksek lisans derecesini İngiltere’nin Bournemouth Üniversitesi’nden alan, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora çalışmalarına devam eden Ufuk Necat Taşçı TRT World’de görev almakta ve araştırmalarını Libya özelinde sürdürmektedir]

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin