Dolar (USD)
34.35
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2964.44
BIST 100
9184.82
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Latin Amerika’nın doğaya karşı mücadelesi ve Kovid-19

19. yüzyılda kavuştukları bağımsızlıklarından bu yana gelir dağılımı eşitsizliği, istihdam, sağlık ve eğitim konularında ciddi sorunları bulunan Latin Amerika ülkeleri bu kez topluca tarihlerinin en ağır krizlerinden birini yaşıyor... Ankara Üniversitesi''nden Prof. Dr. Mehmet Necati Kutlu Latin Amerika''daki durumu değerlendirdi..
Latin Amerika’nın doğaya karşı mücadelesi ve Kovid-19
29 Haziran 2020 20:35:00
19. yüzyılda kavuştukları bağımsızlıklarından bu yana gelir dağılımı eşitsizliği, istihdam, sağlık ve eğitim konularında ciddi sorunları bulunan Latin Amerika ülkeleri bu kez topluca tarihlerinin en ağır krizlerinden birini yaşıyor... Ankara Üniversitesi''nden Prof. Dr. Mehmet Necati Kutlu Latin Amerika''daki durumu değerlendirdi..

Altı Latin Amerika ülkesinin bağımsızlık önderi olan ve bölgede halen “Kurtarıcı” (Libertador) olarak anılan Simon Bolivar önderliğinde İspanyollara karşı verilen mücadelenin en kritik döneminde bölgede beklenmeyen bir doğal afet yaşanmıştı. 26 Mart 1812 tarihinde, bugünkü Venezuela, meydana gelen son derece şiddetli bir depremle sarsıldı ve bazı çevreler bu doğa olayını İspanya Krallığı’na başkaldırmanın ilahî cezası olarak yorumladılar. 20 bin civarında cana mal olan deprem sonrasında bir yandan halkın, diğer yandan birliklerinin moralini düzeltme çabası içindeki Bolivar’ın, bu büyük felaketin ardından söylediği bir cümle halen hatırlanıyor: “Eğer doğa bize karşı çıkarsa, ona karşı da mücadele edeceğiz ve bize itaat etmesini sağlayacağız.” Bölgede sonraları altı farklı ülke haline gelecek olan çok geniş bir toprak parçasını uzun bir mücadele sonrasında özgürlüğe kavuşturan unutulmaz önder, mücadele edilmesi gereken doğanın insan doğası olduğunu ise oldukça acı tecrübeler ve hayal kırıklıklarıyla öğrendi. Bağımsızlık mücadelesini birlikte yürüttüğü generaller arasındaki çekişmeler, iktidar hırsı ve kişisel hesaplar, var etmek için yaşamını ortaya koyduğu “Büyük Kolombiya’yı” paramparça etti. Bolivar’ın 1830 yılında verem hastalığının pençesinde, gözden düşmüş, yalnız bir adam olarak ruhunu teslim ederken “Amerika yönetilemez” dediği rivayet edilir.

Latin Amerika’yı en çok zorlayan şey bugün de “insan doğası”. Sorumluluğunun bilincinde olmayan idareciler, kişisel çekişmeler, hırs ve yolsuzluklar bölgede salgın nedenli krizin yönetilememesinin başlıca nedenleri.

21. yüzyılın en büyük krizini yaşamakta olan Latin Amerika bir kez daha büyük bir afetle karşı karşıya. Ancak olan biten, Bolivar’ın ölümünün ardından tamı tamına 190 yıl sonra Latin Amerika’nın hâlâ yönetilemediğini ortaya koyuyor. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ortaya çıkışının yaklaşık olarak altıncı ayında, daha önceki yazılarımızda yaptığımız öngörüler ne yazık ki gerçekleşti ve Latin Amerika salgının merkezi haline geldi. Dünyada şu ana kadar kaydedilen toplam 10 milyon 249 bin 840 vakanın yaklaşık olarak yüzde 23’ü Latin Amerika’da görüldü. Kaybedilen hasta sayısında da durum çok farklı değil, dünya çapında Kovid-19 nedeniyle meydana gelen ölümlerin yaklaşık yüzde 21’i Latin Amerika’da yaşandı. Daha üzücü olansa bölgede henüz bir iyileşme emaresi görülmemesi ve gerek vaka sayılarında gerekse can kayıplarında henüz bir iyiye gidişin yaşanmıyor olması. Tablonun en kötü yanı ise, bağımsızlığın üstünden iki yüzyıl geçmiş olmasına karşın bölgede bazı açılardan pek bir şeyin değişmemiş olması. Doğaya karşı mücadelede Latin Amerika’yı en çok zorlayan şey bugün de “insan doğası”. Sorumluluğunun bilincinde olmayan idareciler, kişisel çekişmeler, hırs ve yolsuzluklar bölgede salgın nedenli krizin yönetilememesinin başlıca nedenleri.

Latin Amerika'da Kovid-19 bilançosu

Latin Amerika bölgesine toplu olarak baktığımızda yaklaşık 600 milyon nüfusa sahip olan ve 22 ülkeden oluşan bölgede toplam 2 milyon 250 bin 299 Kovid-19 vakası tespit edilmiş olduğu görülüyor. Salgın hastalık nedeniyle vefat edenlerin sayısı ise 103 bin 820 (25.06.2020 itibarıyla). Bu rakamların en çarpıcı yönü son bir ayda vaka sayılarının 4 katına, vefat eden hasta sayılarının ise 3 katına çıkmış olması.

Salgına dair rakamlara ülke bazında bakıldığında vaka sayısı açısından başı, dünyada ABD’nin ardından ikinci sırada yer alan Brezilya çekiyor; ülkede toplam vaka 1 milyon 207 bin 721, vefat eden hasta sayısı ise 54 bin 434. Kovid-19’un bölgede en çok etkilediği ikinci ülke ise Peru; Peru’da vaka sayısı 268 bin 602, vefat eden hasta sayısı ise 8 bin 761. Bu iki ülkeyi 259 bin 64 vakayla Şili takip ediyor ve ülkede kaybedilen hasta sayısı 4 bin 903. Geçtiğimiz ay üçüncü sırada gelen Meksika’daki durum ise vaka sayıları açısından ülkemize benziyor. Ülkede kaydedilen toplam pozitif vaka sayısı 196 bin 847, ancak Meksika’da Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 24 bin 324, yani ülkemize oranla dört kattan daha fazla. Burada dikkati çeken nokta, vaka sayısı açısından bölgede dördüncü sırada yer alan Meksika’nın, vefat eden hasta sayısında Latin Amerika’da ikinci, dünyada ise Fransa ve İspanya’nın ardından yedinci sırada yer alıyor olması.

Bu hazin tablonun nedenlerini sadece bir unsura bağlamak bilimsel düşünceye ve akla uygun olmayacağından burada sebeplerin başlıcalarına değinmek faydalı olacaktır.

Felaket manzarasının başlıca sorumlusu devlet adamları

Latin Amerika ülkelerinin bazılarında en üst düzeydeki devlet adamlarının pandemiyi küçümseyen, önemsiz olduğuna dair görüş ve düşünce beyan etmeleri ve bu istikametteki eylemleri, rakamların bu düzeyde yükselmiş olmasının önemli sebeplerinden biri. Karantina uygulanmasına yönelik karar almayan, toplumsal ve iktisadi yaşamın durdurulmaması yönünde eğilim ortaya koyan, insan yaşamını iktisadi işleyiş karşısında ikincil önemde gören devlet adamları ne yazık ki bu rakamların sorumluluğunu taşıyor.

Kovid-19 salgınını önemsiz görmemekle birlikte, sıkıntının başlangıcı ve yayılımı sırasında gerekli ve yeterli önlemleri zamanında almayan ya da alamayan devlet adamları da bugün yaşanan kritik tablonun sorumluluğunu paylaşıyor. Bu isimler arasında en dikkati çeken kişi olan Brezilya Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro’nun tutumuyla ilgili olarak 23 Haziran 2020 tarihinde ilgi çekici bir gelişme yaşandı. Pandemi sürecinin başından bu yana toplum içinde yer aldığı faaliyetlerde bile maske, eldiven, sosyal mesafe gibi kurallara uymayan başkan hakkında alınan bir karar ülke gündemine oturdu. Federal Mahkeme Hakimi Renato Borelli tarafından alınan karar uyarınca Bolsonaro başkent Brasilia’da uygulanan mecburi maske uygulamasına uymadığı taktirde bundan böyle günlük 2000 Real cezaya çarptırılacak. Şimdi, başkanın bu karara uymayı mı seçeceği yoksa günlük 380 Amerikan Doları tutarındaki cezayı ödemeyi mi tercih edeceği merak ediliyor. Bu gelişmelerin yaşandığı gün Brezilya, pandeminin başından bu yana en büyük sayıda can kaybını yaşadı; ülkede bir günde bin 374 kişi hayatını kaybetti.

Latin Amerika ülkelerinin bazılarında en üst düzeydeki devlet adamlarının pandemiyi küçümseyen, önemsiz olduğuna dair görüş ve düşünce beyan etmeleri ve bu istikametteki eylemleri, rakamların bu düzeyde yükselmiş olmasının önemli sebeplerinden biri.

Sağlık altyapısındaki yetersizlik

Latin Amerika’da yaşanan pandemi kaynaklı sıkıntıların kontrol altına alınamamasının önde gelen diğer bir sebebi de sağlık kurumlarının ve teçhizatın yetersizliği. Neo-liberal politikalar çerçevesinde sağlık sektörünü devletin doğrudan ve büyük oranda yatırım yaptığı alanlar arasından çıkaran anlayış, bazı Latin Amerika ülkelerinde yaşanan Kovid-19 tablosunun büyük ölçüde sorumlusu.

Devletin doğrudan yatırımlarını azaltıp, sağlığa ayrılan reel bütçeyi kısması, buna karşılık özel sağlık kuruluşlarının giderek etkinleşmesi pandemi, doğal afet gibi durumlarda sistemin tıkanmasına neden olabiliyor. Bazı Latin Amerika ülkelerinde uzun zamandır toplumsal rahatsızlık doğuran, özellikle sağlık ve eğitim sektörlerindeki özelleşme bu zor günlerde artı bir olumsuzluk olarak ortaya çıktı. Toplumsal anlamda huzursuzluklar, gösteriler ve çatışmalar yaşanmamasının sebebi bizatihi pandemi tehlikesi olup, sistemde yaşanan tıkanma ve alınamayan sağlık hizmetlerinin kısa ve orta vadede siyasal sonuçlarının olması beklenebilir. Bölgede Brezilya’dan sonra vaka sayısı itibarıyla ikinci sırada gelen Peru’da bu yönde atılan önemli bir adım dikkati çekti. Ülkede özel sağlık kuruluşlarının Kovid-19 konusunda görev almaları için bir süredir yapılan çalışmalar akim kalmış, ücret konusunda devletle anlaşamayan özel sağlık kuruluşlarını pandemiyle mücadele sistemine entegre etme imkanı bulunamamıştı. Peru Devlet Başkanı Martin Vizcarra 24 Haziran 2020 günü yaptığı açıklamayla 48 saat içinde özel sağlık kuruluşlarının Kovid-19 sürecine katılımları ve ücretlendirmeyle ilgili bir anlaşmaya varılmadığı taktirde bu kuruluşlara el konulacağını açıkladı. Zira, Peru Anayasasının 70. maddesi ulusal güvenlik ve kamusal gereklilik durumunda bedeli ödenmek kaydıyla varlığa el konulmasına cevaz veriyor.

Ekonomik daralma beklenenden daha büyük olacak

Bu olağanüstü dönemde, sağlık sektörüne vazgeçilmez bir edinim, ücretsiz ve sosyal bir hizmet bakışıyla yaklaşan sistemler ise Kovid-19 sürecinde daha iyi bir sınav verdiler. Ambargolar, yaptırımlar arasında, iktisadi sıkıntıların tam ortasında yakalandıkları pandemi sürecini değil on binlere, yüze ulaşmayan sayılarla ifade edilen kayıplarla atlatan bu ülkelerin tutumları, yaklaşımları ve sistemleri de bu süreçte dikkati çekti. Bu sistemi temsil eden ülkenin kendi kısıtlı imkânlarıyla yürüttüğü mücadeleyi dünyanın dört bir yanına gönderdiği tıbbi yardım heyetleriyle başka bölgelere yayması ise bizim de içinde bulunduğumuz gözlemcileri şaşırttı. Bu kapsamda Türkiye’nin yardımlarının bölge ülkelerinde ne denli önemli olduğunun ve doğru bir şekilde yürütülen yardım süreçlerinin ülkemiz açısından artı bir puan olarak kaydedildiğinin de altını çizmek gerekiyor. Latin Amerika’da birçok ülkenin yaşadığı, tıbbi tesis, malzeme ve uzman eksikliğinden çıkarılabilecek ders, sağlık, eğitim, savunma gibi sektörlerin gerek iyi günlerde gerekse kötü günlerde ülkeler için hayati oldukları ve büyük ölçüde özel sektör eliyle yürütülmelerinin bazı riskler taşıyabileceği oldu.

Bu değerlendirmeler yapıldığı esnada Latin Amerika ve pandemi süreciyle ilgili büyük haber Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) geldi. IMF bölgeyle ilgili olarak önceki aylarda yayımladığı tahminlerini güncelledi ve tablonun beklenenden de kötü olabileceğini açıkladı. Nisan itibarıyla açıklanan öngörüler Latin Amerika’da yüzde 5’in üzerinde bir daralma beklentisini ortaya koymuş ve Mayıs-Haziran aylarında daralmanın daha büyük olabileceğine dair beklentiler farklı kaynaklarca açıklanmıştı. Bu çerçevede IMF de Haziran sonu itibarıyla daralma beklentisini yüzde 9,4 olarak revize etti. Aynı raporda bölgenin en büyük iki ekonomisi olan Brezilya ve Meksika ekonomilerinin de sırasıyla yüzde 9,1 ve yüzde 10,5 oranında daralabileceklerine dair öngörü yer alıyor.

Sonuç olarak, 19. yüzyılda kavuştukları bağımsızlıklarından bu yana gelir dağılımı eşitsizliği, istihdam, sağlık ve eğitim konularında ciddi sorunları bulunan Latin Amerika ülkeleri bu kez topluca tarihlerinin en ağır krizlerinden birini yaşıyor. Özellikle sağlık ve ekonomi alanlarında büyük ve yıkıcı etkisi olan krizin en azından 2021 yılına dek etkili olması bekleniyor. Açılan yaraların sarılmasının ise yıllarca süreceğini öngörmek mümkün. Esas soru ya da sorun, yetersiz altyapı, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, yetersiz sağlık ve eğitim koşullarıyla iç içe yaşayan Latin Amerika halkının ilave zorluklar karşısında nasıl tepki vereceği. Geçtiğimiz yıl birçok bölge ülkesini kasıp kavuran kitlesel protesto hareketleri ve büyüyebilecek asayiş sorunları ilk akla gelen olumsuzluklar arasında.

[Prof. Dr. Mehmet Necati Kutlu Ankara Üniversitesi, Latin Amerika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi müdürüdür]

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin
ABONE OL
Google News - Milat Gazetesi
202411 - Ziraat - Yeni Nesil Ödeme (300x250)
VakıfMevsimPageSkin