Laiklik ve Türkiye
LAİKLİK kavramı, cumhuriyetin ilanından sonra Türk cemiyet hayatına hızlı giriş yapan ve günümüzde bile henüz tam ve gerçek manasıyla anlaşılıp tatbik edilemeyen bir kavramdır. Anayasamızın değişemeyen ve değişmesi teklif dahi edilemeyen maddeleri arasında kendine kadim bir yer edinmiş olan bu kavram, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen akıllarda "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" sloganından başka ülkemizde karşılık bulamamıştır.
Çıkış yeri ve esas olarak içerdiği anlam bakımdan laiklik ya da gerçek adı ve kelimesiyle "laisite", Fransız ihtilalinden sonra Fransa'da ortaya çıkan bir kavram olarak kendini göstermiştir. Gerçek çıkış sebebi ise, artık geçerliliği olmayan bir din olan Hristiyanlığın papazlar marifetiyle kullanılarak devlet işlerine müdahale etmesini engellemek, kendisine yakıştırdığı selahiyetler ile devlete karşı yaptığı küstahlıkları ve toplum üzerinde kilise eliyle kurduğu baskıları ortadan kaldırmaktı. Bu sebeple ilk olarak Fransa'da kendini göstermiş olan laiklik kavramı, kiliseye "- vicdanlara baskı yapacaksan kabul edenlere yap!, toplum üzerinde ulviyet kendine büyük bir ulviyet makamı adlederek kurduğun baskı vasıtası ile devlet üzerinde mutlak otorite kurmaya çalışma, devlet işlerine burnunu sokma, git kilisede kendi işlerinle ilgilen-" demek üzereye ortaya çıkarılmıştır. Avrupa'da "laisite" çıkış anından itibaren Avrupa kıtasın da büyük dinsizlik cereyanlarının da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Asıl ve esas olarak "laisite" Hz. İsa ve onun dinine karşı bir akım olarak ortaya çıkıp karşılık görmemiş, kilise eliyle Hz. İsa'nın dini olarak papazların ortaya koyduğu uydurma dine karşıda yapılmamıştır. Laisite, hiç bir şer'i hüküm içermeyen, kilise baskılarına karşı yapılmış ve madem bir hükmün yok; kendi halinle kal denilerek kiliseyi devlet yönetiminden ayırmak için yapılmıştır yani "laisite - laiklik -" budur.
Laiklik dikte edildi
Türkiye'de ise laiklik kavramı cumhuriyetin ilanından bir müddet sonra toplum hayatına dikta edilmiş ve nihayetinde kabul görmeyen müslümanlar tarafından "dinsizlik", toplumun kabul gören tarafından ise ne yazık ki "yeni bir din" olarak algılanmıştır.
Cumhuriyetin ilan edilmesini takip eden ilk beş yıl süresince açıkça görülmüştür ki, toplum yüzyıllar boyu şer'i kaideler ve islami temayüller üzerine yaşamayı benimsemiş ve bunu cemiyet hayatına da bir gereklilik olarak entegre etmiştir. Yine ilk beş yıllık zaman zarfında devleti idare eden ve ulus devletleşmenin bir gerekliliği olarak yeni akımlar üreterek toplumda bunun temayül bulmasını arzu edenler görmüşlerdir ki, islami temayüller, şer 'i kaideler ile yaşamayı seçen toplum tarafından bu idare biçimi ve ikame edilen rejim kabul görmemiş ve destek bulmamıştır. İdare ediciler tarafından ortaya konulan rejimin sahih bir zemine oturabilmesi için toplumun bir bölümü tarafından destek alınması şartına bağlı olarak ise bu temayüller ve şer''i kaidelerin yerine ise "din işlerinin devlet işlerinden ayrılması" sloganı adı altında "laiklik" kavramı halka empoze edilmeye çalışılmıştır.
Esas olarak din ve vicdan özgürlüğünün serbest bırakılması ve devletin dini inanç biçimleri arasında hakemlik yapması prensibini esas alan laiklik, kemalist rejim versiyonunda ise bir anda devletin müslümanlığı kontrol altına alma ve müslümanlığın kamusal alana çıkma yasağına dönüşmüştür. Bunun doğal neticesi olarak ise İslam'ın vicdanlara hapsedilmesi gerçeği ortaya çıkmış ve din bir zihinsel düşünce basitliğine indirgenmek istenmiştir. İslam'ın bastırılması gayretleri içerisinde zamanla evrimleşen laiklik, evrimini tamamladığı kemalist zihinlerde ise, kendine yeni bir din olarak yer edinmiştir.
İtikadı zayıflatma girişimi
Ortaya yeni çıkan ve devlet çevresinde öbekleşen, devletten aldığı güçle yaşam alanı bulan kemalist görüşe haiz bu yeni zümre de ise "laiklik" ayrıca yeni bir akıma öncülük etmiştir. Geliri, inancı ve hayat anlayışı ile devletle doğrudan organik bağ kurarak ortaya çıkan bu zümre ise, çemberin dışında kalan toplum kesimini özellikle de islamiyeti kendisine bir tehlike olarak görmüş ve islamın izlerini kamusal alandan silmek için büyük bir çaba göstermiştir. Bunun bir tezahürü olarak ise müslüman kesimin itikadı zayıflatılmak ve eğer mümkün olursa içi boşaltılarak ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bu çabaların doğal sonucu olarak , Türkçe ezan çalışmaları, Arap alfabesinin ve Kur'an öğrenilmesinin yasaklanması faaliyetlerine girişilmiştir.
Halk kendi seçtiği idareciler eliyle bu faaliyetleri durdurma, hiç olmazsa yavaşlatma ve en aza indirgemeyi hedeflemiş ve bu çabalara gireceğini ifade eden siyasi oluşumlara da çoşkulu bir biçimde destek vermiştir. Bunun doğal sonucu olarak Menderes iktidarını bir ilk olarak gösterebiliriz. Devletten beslenen ve islami temayülleri benzemeyen kemalist cemiyet ise bu faaliyetlerin gerçekleşmesinin karşına her fırsatta dikilmiş ve gerekçe olarak da yine "lakiklik" ilkesini göstermekten ileriye gidememiştir. En nihayetinde bir siyasi çaba ve baskı sonucunda bunun mümkün olmadığını idrak ettiği zamanlarda ise açıkça - ihtilal - ve - darbelere - destek olmakta bir sakınca görmemiştir.
Laiklik ilkesini kendine kalkan eden ve devlet tarafından beslenmeye alışmış olan zümreyi izah ederek laikliğin gerçek manasını gözler önüne sermeye çalıştık. Özgürlük ve eşitlik iddiasıyla yeni bir rejim türetenlerin ve türeyen rejimin bekçilerinin iş başkasının ve özellikle de toplumun islamiyeti yaşayan kesimlerinin özgürlük ve eşitliklerine geldiğinde nasıl "rejim canavarı"na dönüştüklerini görüyor ve bu durumdan da hicap duyduğumu belirtmek istiyorum.
Mustafa ALPAY
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.