Kültler ve Dini Cemaatler
Şaban Bıyıklı
1930'lardan itibaren sosyolojik araştırmalara konu olan kültler, toplumun yerleşik dini inanç ve kurumlarına nazaran sapkın veya yeni inanç ve pratiklere sahip dinsel veya başka türden sosyal örgütlenmeler olarak tanımlanmaktadır. Sosyologların 1980'lerden sonra Yeni Dinsel Hareketler (New Religious Movements) veya Alternatif Dinler (Alternative Religions)başlığı altında incelemeye başladıkları bu tarz örgütlenmelerin ülkemizde de varlık gösterip göstermedikleri sorusu bilebildiğimiz kadarıyla hiçbir zaman sorulmamış; dolayısıyla bu kategoriye girebilecek örgütlenmeler bu yöndeki bilimsel (sosyolojik veya dini) araştırmalara konu olmamıştır.
Oysa Türkiye'nin kültlerin varlığı bakımından dünyanın geri kalan ülkelerinden çok farklı olmadığı ortadadır. Nitekim bugün sıradan bir insanın bile sorulduğu anda hemen birkaç Mesih, birçok mehdi ve bu türden kutsal adam taslaklarının adını sayabilmesi ve üstelik bunlardan bir kısmının şu veya bu düzeyde örgütlü bir görünüm sergilemesi ülkemizde kültik yapılanmaların mevcudiyetini göstermektedir. Hemen belirtelim ki ülkemizdeki kült yapılanmaları örgütlenme tarzları ve kitleyle iletişim kurma hususlarında Batı'daki benzerleriyle paralellik göstermektedir. Örneğin bu yapılanmaların çoğu ülkemizde de Batı'da olduğu gibi kendi medya kuruluşlarına sahiptir. Hatta bunlardan bazıları salt kendilerine ait medya kuruluşları etrafında örgütlenmiş gibi görünürler. Öte yandan medya dışındaki yasal organizasyonların tercih edildiği de görünmektedir. Buna bağlı olarak bazı mehdi veya Mesih taslaklarının tarikat şeyhi, holding patronu ve hatta (seçimlerde binde bilmem kaç oy alabilen) kültik partilerin başkanları olarak faaliyette bulundukları konuyla ilgilenenlerin bildiği bir durumdur.
Bütün bunlarla, bireysel ve toplumsal ruh sağlığı ile toplum güvenliğini tehdit eden örgütlenmeler olarak kültlerin ülkemizde de faaliyette bulunduğunu; buna karşın bu konuda yetkilileri ve tüm toplum katmanlarını uyarıcı ciddi akademik çalışmaların olmadığını söylemek istiyoruz. Bu bizce tuhaf olduğu kadar oldukça ürkütücü bir durumdur ve ancak bu problemle ilgili olması beklenen kişi ve kurumların (üniversiteler, entelektüel camia, diyanet teşkilatı, dini kanaat önderleri vs) söz konusu problem karşısında yaşadıkları bir nevi gaflet veya aymazlıkla yahut daha genel bir ifadeyle söylersek, yaygın bir ilgisizlikle izah edilebilir. Bu sorunun nedenlerine başka bir yazıda değinme fırsatı bulacağımızdan burada sadece bu tür ilgisizliklerin toplumsal ruh sağlığımız ve güvenliğimiz bakımından, özellikle de toplumumuzun geleceğini oluşturan genç nesillerin ruh sağlığının korunması açısından zararlı ve tehlikeli olabileceğinin altını çizmekle yetiniyoruz. Buna bağlı olarak meşum 17 Aralık hadisesinin toplumun tüm kesimlerinde yarattığı derin şok etkisine biraz da bu ihmalden kaynaklanan bilgi ve malumat eksikliğinin neden olduğunu da eklemek istiyoruz. 17 Aralık'ı eğitim, ticaret ve medya gibi sosyal alanlara dal budak saran, bir yandan da ordudan adliyeye ve emniyete dek çeşitli devlet kurumlarının kontrolünü ele geçirmeye çalışan ahtapotvari bir örgütün gerçekleştirdiği göz önüne alınırsa; bu ihmalin olası tehlikelerine işaret ederken neyi kastettiğimiz oldukça net ortaya çıkmış olacaktır.
Öte yandan açık veya örtük bir mehdilik veya mesihlik iddiası etrafında teşekkül eden (dolayısıyla liderliğini sözde mehdi veya Mesihlerin yaptığı) bu tür örgütlenmelerin hemen tamamı kendilerini topluma dini cemaatler olarak sunmaktadır. Türkiye'deki kültleri, UFO grupları gibi din dışı kültlerin de oldukça fazla olduğu Batı'daki benzerlerinden ayıran bu husus, örneğin 17 Aralık operasyonunu gerçekleştiren örgütün kendisini o tarihe kadar kamufle edebilmesine de zemin oluşturmuştur.
Biz özellikle 17 Aralık tarihinden sonra başlarında mehdi veya mesih taslaklarının bulunduğu kült yapılanmaların dini cemaatlerden hassasiyetle ayrılmasının bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz. Sosyolojik ve psikolojik ve hatta teolojik açılardan sapkın ve zararlı olabilecek bu türden organizasyonların, toplumun manevi ve sosyal yaşantısının zenginliği açısından vazgeçilmez unsurlar olarak gördüğümüz dini cemaatlerden ayrılması, hem asli vazifelerini yapmak hususunda dini cemaatlerin hem de bu örgütlerden gelebilecek muhtemel tehlikelere karşı toplum düzeninin korunması bakımından bize birinci öncelikli bir iş gibi görünmektedir. Aksi takdirde kültlerin (ve tabii hastalıklı zihniyete sahip kült liderlerinin) toplumun ve bireylerin dini inanç ve yaşantılarını sömürerek, çeşitli örgütlenmelerle toplumun ruh sağlığı ve güvenliği aleyhinde tehdit oluşturmalarının önüne geçilmesi zor olacaktır.
17 Aralık'ta akim bıraktırılan darbe teşebbüsü, kültlerin ve kült liderlerinin toplumsal düzenin yanı sıra devlet için de ne denli tehlikeli olabileceğini gayet net olarak ortaya koymuştur. Ancak her bakımdan olumsuz olan bu hadisenin, Başbakan Erdoğan'ın isabetle belirttiği gibi "her şerden bir hayır" çıkarılması ilkesiyle toplumsal sağlığımız ve düzenimizin korunup geliştirilmesi yolunda kimi çalışmalara vesile olduğu da ortadadır. Biz de 17 Aralık'ı gerçekleştiren örgütlü yapının ülkemizde bulunan diğer kült gruplarının tanınması bakımından başta üniversitelerimiz ve diyanet teşkilatımız olmak üzere tüm entelektüel camiamıza büyük bir fırsat sunduğunu düşünüyoruz. Bu örgütün ve liderinin motivasyonu, stratejileri, endoktrinasyon (beyin yıkama) taktikleri ve diğer hususiyetleri açısından kültler hakkındaki geniş literatürün ışığında değerlendirilmesi bu konuda yapılabilecek en hayırlı iş olacaktır.
* Ülkemizdeki kült yapılanmaları örgütlenme tarzları ve kitleyle iletişim kurma hususlarında Batı'daki benzerleriyle paralellik göstermektedir. Ayrıca bu yapılanmaların çoğu ülkemizde de tıpkı Batı'da olduğu gibi kendi medya kuruluşlarına sahiptir.
* Bazı mehdi veya Mesih taslaklarının tarikat şeyhi, holding patronu ve hatta (seçimlerde binde bilmem kaç oy alabilen) kültik partilerin başkanları olarak faaliyette bulundukları da konuyla ilgilenenlerin bildiği bir durumdur.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.