Kölelikten Özgürlüğe Uzanışın Adı: Rabiat'ül Adeviyye
HAZIRLAYAN: SABRİ GÜLTEKİN
Günün Ayeti
"Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. u00c2dil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Maide, 8)
Günün Hadisi
"Ademoğlu karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. Halbuki u00c2demoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Mutlaka yiyecekse hiç olmazsa midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye ayırsın. Kalan üçte biride nefes almak için kalsın." (Tirmizi)
***
Rabiat'ül Adeviyye, tabiin devrinde yetişen büyük hanım evliyalardandır. Basra'da doğan Rabiat'ül Adeviyye'ye, ailenin dördüncü çocuğu olduğundan ismini bu manaya gelen Rabia koydular. Babası çok fakir olduğundan o doğduğu gece evinde ihtiyaç olan şeylerden hiçbiri yoktu. Rabiat'ül Adeviyye biraz büyüyünce anne babası öldüler. Basra'da kıtlık başgösterdi. O da bir ihtiyara hizmete, yani köleliğe başladı. Daraldığı günlerin bir gecesinde, "Ya Rabbi, biliyorsun ki, benim arzum Senin emirlerine uymaktır. Eğer iş benim elimde olsa Sana ibadetten bir an geri kalmazdım fakat ihtiyara hizmet ettiğim için Sana gereği gibi ibadet edemiyorum" yakarışını efendisi duydu ve onun nasıl bir kişi olduğunu anlayarak azad etti. Hatta kabul ederse bundan sonra kendisine hizmet edebileceğini söyledi. Ancak Rabiat'ül Adeviyye kabul etmeyerek onun yanından ayrıldı.
Rabia'nın tek ölçüsü...
Hakkında anlatılanlara göre, Rabia'da bir tek ölçü vardı. O da şu fani ömrün, İslam'a en uygun şekilde yaşanıp yaşanmaması idi. Şayet, dinu00ee emirlere tıpatıp uyan bir hayat yaşanıyorsa, onun nazarında işte bu hayat gayesini bulmuş, hedefine ermişti. İsterse o hayat, hasır üstünde geçsin, isterse hasır dahi bulamasın da toprak üstünde devam etsin. Bundandır ki, Basralı zenginlerden olan Süleyman Haşimu00ee kendisine bir mektup yazıp, kazancını ve ileride daha da çoğalacak servetini izah ettikten sonra: "Bütün bunlar senin emrine amadedir. Yeter ki, beni kabul eyle, nikahım altına girmeye razı ol" deyince, Rabia'nın cevabı sert olmuştur: "Kazancınla mağrur olup, ona güvenme. Bunlar köpük gibidirler. Ne ölüme mani olurlar, ne de başına gelecek bir takdire. Sen yarın varacağın İlahu00ee huzurda sana lazım olana bak, onunla teselli ol. Bir de sakın ben ölürken vasiyet ederim de bu servetimle arkamdan hayır işlerler, diye bir vesveseye de aldanma. Sen kendin kendine vasi ol, servetini kendi elinde İslamu00ee hizmete harca, ölmeden vasiyetini kendin yerine getir. Şunu da unutma ki, emrime amade edeceğini yazdığın şey, gönlüme ağırlık, kalbime karanlık verir. Benim için cazip bir şey olmaktan çoktan uzaklaşmıştır onlar..."
Kefenini daima yaşında taşırdı
Rabia, bütün varlığını imana, İslam'a bağlamış, dinu00ee hayatın İslamu00ee hizmetin dışında hiçbir şeyi düşünemez, kalbine getiremez olmuştu. Bu yüzden evlenmeyi bile düşünmemişti.
Bir gün kendisine, niçin evlenmediğini sordular. Rabia, "Üç şey vardır ki benim bütün dünyamı dolduruyor. Evlenmeyi düşünmeye vakit bırakmıyor" deyince, "Nedir o üç şey?" sorusuna da, "Son nefesimi verirken imanla gidecek miyim? Mahşerde kitabım sağımdan mı, solumdan mı verilecek? Halk, cennetle cehennem yolunda ikiye bölününce, ben hangisinde yer alacağım?" cevabını verdi. Rabiat'ül Adeviyye, günlerini sürekli ibadetle geçirir, geceleri de ibadet ederdi. Kefenini daima yanında taşır, namazını üzerinde kılardı. Kefenini yanına almadan gezdiğini, konuştuğunu kimse görmedi. Çok oruç tutardı.
Rabia'nın kalbine doğan uhrevu00ee ses
Bir gün namazda iken evine hırsız giren Rabia, namazını bitirinceye kadar hırsızın bir şey bulamayıp eli boş döndüğünü anlayınca seslendi: "Ey muhtaç adam, bari ibrikteki sudan abdest alıp iki rekat namaz kıl da emeğin büsbütün boşuna gitmesin..." Hırsız şaşırmış, korkuyla karışık bir ruh haline kapılmıştı. Hemen abdest alıp orada namaza durdu. Rabia bundan sonra ellerini kaldırıp dua etti: "Ya Rab, bu muhtaç, benim evimde alacak bir şey bulamadı, onu Senin kapına gönderdim. Sen elbette benim gibi değilsin. Onu boş çevirmezsin." Namazı bitiren hırsızın, tevbe, istiğfar etmeye başladığını duyunca, bu defa da şöyle yalvardı: "Ya Rab, bu adam kapında birkaç dakika bekledi, hemen kabul ettin; ama bu aciz, bütün ömür boyu kapındayım, hala böyle kabul edilemedim!" Kalbine doğan ses şöyleydi: "Üzülme, onu senin hürmetine kabul ettik!"
Rabiat'ül Adeviyye, miladi 752'de Kudüs'te vefat etti.
***
Ru00c2BİA'NIN ORUCU
Hazret-i Rabia, çok oruç tutardı. Bir defasında bir hafta hiç yiyecek bulamadı. Sekizinci gece açlığı iyice şiddetlendi. Nefsine eziyet ettiğini düşünürken birisi kapıyı çaldı. Bir tabak yemek getirdi, o da yemeği alıp, yere koydu. Mum getirmeye gitti, gelince bir kedinin yemeğini dökmüş olduğunu gördü. Su bardağını almaya gitti. Mum söndü. Su içmek isterken bardak düşüp kırıldı. O da: "Ya Rabbi! Bu zavallı kulunu imtihan ediyorsun, fakat acizliğimden sabredemiyorum" diyerek bir ah çekti. Bu ahtan neredeyse ev yanacaktı. Bir ses duyuldu:
"Ey Rabia, istersen dünya nimetlerini üstüne saçayım. İstersen, üzerindeki dert ve belaları kaldırayım. Fakat bu dertler, belalar ile dünya bir arada bulunmaz." Bu sözü işiten Rabia: "Ya Rabbi! Beni kendinle meşgul eyle ve senden alıkoyacak işlere bulaştırma" diye dua etti. Bundan sonra dünya zevklerinden öyle kesildi ki, kıldığı namazı, "Bu benim son namazımdır" diye huşu00fb ile kılar, hep Allah-u00fb Teala ile meşgul olurdu. Hatta birisi gelip kendisini Allah-u00fb Teala ile meşguliyetten alıkoyar korkusuyla, "Ya Rabbi! Beni kendinle meşgul eyle de, kimse Senden alıkoymasın" diye du00fba ederdi.
Bu Yusuf'un zindandan seslenişidir
(1)
Eğilin önümde çağdaş güneşler!
Kenanlı yıldızlar varın secdeye!
Issız çöllerde, derin kör kuyularda
Ben görürüm camgöbeği düşleri
Ve ben yorarım sırma şafaklarda,
Bulanık, korkulu düşlerinizi...
Tebessümlerimi yollarım vakur kervanlarla
Küfür karanlığı gecelerinize,
Sonra düşüncelerinizi yeşertirim...
İnce belli üç attır Tih sahrasında;
Güzelliğim, sabrım ve yalnızlığım.
Çılgınca yarışırlar kader güzergahımda;
Nalları değer kader çizgilerinize...
Bilemiyorum, bensiz nasıl olursunuz?
Cibril nefesli rüzgarlarda perdelenir gözleriniz,
Körpe bir ceylan gibi kaçıp gider güzellik,
Ateş yağar avuçlarınıza bir yerden,
Nil söndüremez içinizdeki yangınları,
Ağulu bir yılan ölüsü gibi yatar durur öyle
Mu'cizelere gebe Kızıl Deniz...
Dinleyin hele dinleyin çağdaş kadınlar!
Gamzesiz, zülüfsüz, yorgun kadınlar!
Mor mor halkalarda tutsak kadınlar!
Birer bıçak vermedi mi ellerinize Züleyha?
Çizdirmedi mi güzelliği avuçlarınıza?
(DİLu00c2VER CEBECİ)
Esma-ül Hüsna
EL-Bu00c2SIT: Dilediğine bolluk veren, açan, genişleten.
EL-HAFID: Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan, dereceleri düşüren.
EL-RAFİ: Yukarı kaldıran, yükselten, dereceleri yükselten.
Ramazan ilmihali
Öteden beri fıkıh ve ilmihal kitaplarında mekruh olarak nitelendirilen şeylerin bir kısmı, orucun anlam ve gayesine yakışmayan şeyler, bir kısmı da biraz ileri gidildiği takdirde orucun bozulmasına sebep olabilecek şeylerdir. Mesela bir şeyi tatmak ve çiğnemek mekruhtur; çünkü ağza alınan bir şeyin yutulma tehlikesi bulunmaktadır. Fakihler yine aynı gerekçeyle, bir insanın eşiyle öpüşmesini, ona sarılmasını mekruh saymışlardır. Çünkü bu davranış, orucu bozacak bir fiili işlemeye götürebilir. Esasen bir insanın eşiyle öpüşmesi oruca zarar vermez. Nitekim u00c2işe validemiz, Peygamberimiz'in oruçlu iken hanımlarıyla elleşip şakalaştığını ve öpüştüğünü anlatmıştır. (İbn Mace, "Sıyam", 19; Muvatta, "Sıyam", 13).
Oruçluyken güzel koku sürünmek
Aşırı titizlikleri gereği misvak kullanmayı dahi mekruh sayanlar bulunmakla birlikte, alimlerin çoğunluğu bunu mekruh görmemişlerdir. Günümüzde yaygın olduğu şekliyle ağız ve diş temizliğinin diş fırçası ve kullanılarak yapılması da oruca zarar vermez; üstelik aksatılmaması gereken yerinde bir davranış da olur. Ağız ve diş temizliğini gündüz yapmamayı tercih edenler, bunu mutlaka sahurdan sonra yapmış olmalıdır. Oruçlunun normal temizlik için veya cünüplükten temizlenmek için yıkanması mekruh olmamakla birlikte, serinlemek maksadıyla yıkanması oruç esprisine aykırılık gerekçesiyle mekruh sayılmıştır. Oruçlunun güzel koku sürünmesi veya güzel kokan bir şeyi koklaması da mekruh sayılmaz.
Kan aldırmanın hükmü
Ayrıca, esasen orucu bozmamakla birlikte, oruçlunun direncinin kırılmasına ve güçsüz düşmesine yol açan, kan aldırmak vb. şeyler mekruhtur. Daha önce bahsettiğimizç sahurun geciktirilmesi ve iftarın vakit girer girmez yapılmasının anlamına ilişkin olarak söylediğimiz hususlar burada da geçerlidir.
Fıkıh Penceresi
DOÇ. DR. MUSTAFA TEKİN
Oruca başlamış bir kimse gün içinde hastalanırsa orucu bozabilir mi?
- Şayet hastalığı ağır derecede, dayanılmaz düzeyde olursa veya serum vb. tıbbi müdahaleler gerekli olursa, orucunu bozabilir. Sonra kaza etmesi gerekir.
Kan vermek ya da kan aldırmak orucu bozar mı?
- Kan vermek ya da aldırmak orucu bozmaz. Özellikle Ramazan'da acil durumlar için kan vermek gerekebilir. Fakat kişi, kan verdiği taktirde zayıf düşecek ve bedenine bir zarar gelecekse, kan vermeyi iftardan sonraya ertelemelidir.
Sakız çiğnemek orucu bozar mı?
- Normal şartlarda oruç, her türlü yeme ve içmeden uzak kalmayı gerektirir. Şayet sakız şekerli, aromalı vb. türden ise orucu bozar. Aroma ve şekerden arınmış ve özü alınmış sakız çiğnemek orucu bozmaz. Fakat hiçbir mazereti yokken oruçlu iken sakız çiğnemek pek şık bir davranış değildir.
Doktorunuzdan Tavsiyeler
Oruç bedeni dinlendirir
PROF. DR. SEFA SAYGILI
Aşırı beslenme, kuvveti arttırmak şöyle dursun bilakis hem gücümüzü düşürmekte ve hem de iktisadi durumumuzu sarsmaktadır. Bunun sebeplerini üç maddede toplayabiliriz.
l Her türlü fazla gıda sindirim kanalında ve dahili organlarımızda biri-kerek fuzuli bir yer işgal eder. Üstelik uzvun vazifesini gereğine göre yapmasını engelleyerek lüzumlu hücrelerin yeteri kadar ve dengeli beslenmelerinin önüne geçer.
l Vücut, kendisine verilen gereksiz besinlerin zararından korunabilmek için sindirim kanalı organların vazifelerinde azaltma yaparak mide, barsak, karaciğer ve böbrek hastalıklarını benimser ve şikayetlere başlar. Kabızlık, şişmanlık, gut hastalığı, romatizma, damar sertliği ve muhtemelen kanser bunlar arasındadır.
l Fazla olarak alınan besinlerin her molekülü için sindirim kanalının vazifeleri olarak litrelerce sindirim suları ve pek kıymetli enzimler boşa harcanır ve nötralize olarak hiç kullanmaksızın vücuttan atılmasına çok büyük ve gereksiz gayretlerle yüksek bir enerji sarf olunur.
İşte oruç, tabi hakkıyla tutulan oruç bedenimizi dinlendirir ve yorgunluktan korur. Yılda bir ay bedenimizin hakkı olan orucu tutanlara ne mutluu2026
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.