Kitabeler ve mezar taşlarından mesaj var
ÖZLEM DOĞAN'ın kalemindenu2026
İstanbul adeta canlı bir tarih. Yaşayan; nefes alan, ağlayan, gülen, kızan, doğumlarla gençleşen, ölümlerle ihtiyarlayan bir insan gibi. Ölümle yaşam nasıl iç içeyse, tarihle bugün de aynı bu samimiyetle hemhal aslında. Osmanlı döneminden kalma her yapıt, günümüze ulaşan bir ulak, bir mesaj, tabi okuyan ve anlayabilene. Her bir mezar taşının, çeşme ve sebilin, cami ve tekkelerin üzerinde yazan Osmanlıca yazıların dili olduğunun kaç kişi farkında kiu2026 Bu yazıları okumayı hocalara bırakan ve hiç ilgilenmeyen bir nesil geçmişin dilinden anlayabilir mi? Bu yazımda; Osmanlı'nın ilmek ilmek işli olduğu Sur İçi'nde kısa bir yolculuk yaparak tarihten günümüze kalan birkaç mezar taşı birkaç kitabeyle konuşarak size onların mesajını ulaştırmaya çalıştım.
Pek bilinmeyen eserlerden biri
1511 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın Kürkçübaşısı Ahmet Bey tarafından yaptırılan cami avludaki kapısı üzerinde sülüs hattıyla yazılan kabartma 'Besmele' Hattat Halim Efendi'ye ait. Yine caminin içerisinde büyük çini tablolar üzerinde 'Allah', 'Muhammed' ve dört halifenin isimleri yer alıyor. Şu an restorasyonda olan cami şehrin kalabalığından payını alıyor. Göz önünde olmasına rağmen pek fazla bilinmiyor.
Oruç Baba'nın istirahatgahında
Suriçi'nde hemen aynı civarda bulunan Oruç Baba türbesi ise özellikle ramazan ayının ilk günü ziyaretçi akınına uğrayan türbelerden biri. Oruç Baba olarak anılan kişinin, eski zamanlarda yine aynı semtte yaşayan, çok fakir olduğu halde orucunu tutup, iftarını da bir parça kuru ekmek ve sirkeyle açan bir derviş olduğuna inanılıyor. Yine bir rivayete göre Oruç Baba, 1453 yılında İstanbul kuşatmasında savaşan bir asker olarak askerlere su ve yemek tedarik etmekle görevli imiş. Ayrıca su kıtlığında bile askerlere su dağıtmayı sürdürdüğü için ona 'baba' dendiği de bir başka inanış. Ramazan ayının ilk iftarını Oruç Baba Türbesi'nde yapan vatandaşlar bir hurafe olarak burada dileklerinin gerçekleşeceğine inanıyor. Bu umutla türbeye gelen vatandaşlar bir şişe sirke ve ellerindeki bir parça ekmekle iftar ediyorlar. Ramazan ayının Kadir Gecesi'nin gününde birkaç ziyaretçinin mezarı başında dua ettiğine şahit olduğum Oruç Baba'nın mezar taşında 'Arif-i Billah, Mürşid-i Agah, Şeyh'ül Kamil, İlm'ül Amil, Şeyh Mustafa Zekai Halutu00ee, Şabanu00ee, Üsküdaru00ee (K.S.)' yazıyor.
Boğdurulan bir paşanın türbesi
Sur içi gezisine devam ederken Topkapı surlarına çok yakın bir mahalde Kara Ahmet Paşa Camii ve türbesine uğramamak olmazdı. Türbe oldukça bakımsız ve ziyaretçilere kapalı. Sultan Süleyman'ın sadrazamlarından Kara Ahmet Paşa boğdurularak öldürülen devlet adamlarından biri. Şehzade Mustafa'nın boğdurularak öldürülmesinde büyük payı olan Rüstem Paşa veziriazamlıktan azledilmeyi içine sindiremezken yerine geçen Kara Ahmet Paşa onun ve Hürrem Sultan'ın hedefi oldu. Paşa yaptırdığı camiyi göremeden, Mısır halkını ağır vergiye mahku00fbm ettiği, Düzme Mustafa vakasında parmağı olduğu gerekçesiyle 29 Eylül 1555'de boğdurularak öldürüldü. İşte bu bakımsız türbede, yatmakta ve önünden geçip gidenlerden bir Fatiha bekliyor.
Boynu bükük mezar taşları
Kara Ahmet Paşa'nın türbesinin yakınlarında bulunan, kendi adına yaptırdığı ama ölümünden sonra yapımına ara verildikten sonra tamamlanan Kara Ahmet Paşa Camii'ne doğru yol aldım. 17. ve 18.yüzyılların sonlarında onarım gören caminin kapısından girer girmez ilk dikkatimi çeken, sağ tarafta bulunan hazire oldu. Yüzyıllardır berzah aleminde yatan bu kabirlerin sahipleri de bir zamanlar tıpkı bizim gibi hayattaydılar. Kah neşeli kah hüzünlü, kah telaşlı kah öfkeli idiler. Çocukları olanlar, evlilik hazırlıkları yapanlar, ahir ömrünün sonuna yaklaşanlar ve yahut yeni doğanlaru2026 Mezar taşlarına bir sanat eseri gibi kazınmış Osmanlıca yazıları okumaya çalışırken kilitli kapısından ötürü içeri giremediğim için demir parmaklıkla çevrili taş pencereden içeriye bakıyordum. Zamanın yıprattığı mezar taşları pencereden uzanan boynu bükük garipler gibi geldi bana. Tabi, burada yatanların en yenisinin en az 300 yıllık olduğunu varsayarsak artık hiçbir yakınları ve tanıdık ziyaretçileri olmadığını tahmin etmek zor değil.
Cami avlusunda top koşturan çocuklar
Mimar Sinan'ın bu güzel eseri olan camide erkek ve kız çocuklarına eğitim veren kurslar yer alıyor. Beni en çok memnun eden görüntü ise çocukların neşe içerisinde cami avlusunda top koşturmaları idi. Çocukların aralarında gezinip fotoğraf çekerken, ders molasında cami avlusunda top koşturan bir neslin varlığına şükrettim.
yüzyılın güzide mirası Kara Ahmet Paşa cami, medrese, türbe ve sıbyan mektebi ile birlikte 7 yılda tamamlanmış. Üstelik bu güzel yapı Osmanlı döneminin büyük mimarı, Mimar Sinan'ın eseri. Medrese ile çevrili avlunun ardından beş büyük kubbe ile örtülü, cami sınırından taşan son cemaat yeri bulunuyor. Cami kapısı kırmızı-beyaz geçmeli ve mermerden müteşekkil. Mihrap duvarında alt pencerelerin alınlıkları ve dolap alınlıkları çini süslemeli. Ana kubbeye açılan 18 pencere ile yapının hem ağırlığı hafifletilmiş ve hem de bol ışıkla aydınlatılmış. Minber dantel gibi bir oyma tekniği ile süslenmiş. Vaaz kürsüsü, cümle kapısı ve pencerelerin ahşap kanatları 16.yy'ın geçmeli ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini teşkil ediyor. Kesme taştan minaresini de es geçmemek lazım. Hafif loş bir havanın hakim olduğu caminin içinde ramazanın rehavetine yorgun düşmüş bir ziyaretçi hemen sol pencerenin altında uykuya dalmıştı.
'Top Kapı'nın fetihteki büyük rolü
Eyüp'e gitmek üzere yola revan olduğumda öncelikle geçmem gereken ve Top Kapısı olarak adlandırılan surlar, Bizans'tan günümüze kalan en önemli izlerden sadece biri. Sur kapısının iki yanına yerleştirilmiş Yeniçeri heykelleri oldukça dikkat çekici. Bir zamanlar çevresi surlarla çevrili İstanbul'da bulunan 60 kapının birçoğu, bugün artık yok. Topkapı Sarayı'nı korumak için yerleştirilen toplardan adını alan 'Top Kapı', Osmanlı padişahı 2. Mehmet'in İstanbul'un fethi sırasında ordularını konuşlandırdığı bir kapı olarak günümüzde de kentin önemli merkezlerinden birini oluşturuyor. Fatih, kuşatma sırasında karargahını Bizans'taki adı 'Ayios Romanos Kapısı' olan 'Top Kapısı' önüne kurdu. En ağır top atışları da buradan yapıldı. 'Topkapı' ve biraz daha ileri de yer alan 'Edirnekapı', İstanbul'un fethinde önemli rol oynamıştır. Yeniçeriler, şehre bu 2 kapı arasında açılan gediklerden girdi. Son Bizans imparatoru Konstantin'in de Topkapı'nın iç taraflarında yapılan çarpışmalarda öldüğü biliniyor.
Eyüp Sultan'ın huzur dolu maneviyatı
'Top Kapı'sından çıktıktan ve kısa bir yolculuk yaptıktan sonra Eyüp Sultan'a kavuştum. Eyüp'ün maneviyatının Peygamber efendimizi görme ve evinde misafir edebilme şerefine nail olmuş aziz sahabe Ebu Eyyüp El Ensari'nin mübarek kabirlerinin mevcudiyetinden kaynaklandığını herkes bilir. Bu geziyi Kadir Gecesi günü gerçekleştirdiğim için Eyüp muazzam bir kalabalıkla hemhal idi. Dualar, Kur'an okumaları, iyi niyet dilekleri arşa yükseliyordu. Herkesin elinde tesbih ve Kur'an, dillerde dua bin aydan hayırlı bu geceyi ifa etmeye çalışıyorlardı. Hazirelerin arasında dolaşırken bir sebil çıktı önüme. 'Mustafa Ağa Merhumun zevcesi ve şair Saffet'in validesi Fatma kadının ruhuna ihlas ile' yazıyordu. Herkes gibi bu hanımda gelip geçmişti cihandan.
Mezar taşlarının bize mesajı var
Osmanlı döneminden kalma mezar taşlarının adeta bir dili ve bize bir mesajı var. Her birinin üzerinde yer alan çiçeklerin bir anlamı olduğu gibi, kiminde bulunan beyitlerde neden öldüğü ve kim olduğunu şiirleş üslupla anlatılıyor. İşte bu yazılardan bir örnek: 'El çekip cihandan ettim bekayı rahmeti. Bıraktım geriye malı, memleketi, devleti. Gelip kabrimi ziyaret eden ihvanımız okusunlar rahmet ile kulhuvallahu ehad ayeti. Bakıp geçmeyin; ricam budur ey Muhammed ümmeti. Ölünün derdi bir Fatihadır memnuniyeti. Şerife Ganime hanımın ruhuna Fatiha'
Kırık bir sebilin anlattıkları
Eyüp Sultan'ın arka kapısından çıkışta bulunan hazirenin önünde artık akmayan bir sebil dikkattimi çekti. Sebil taşında: 'İş bu türbede medfun olan sahib'ul hayrat, Hacı Ayşe Mihr-i Kadın bu sebili fisebilillah ahar eyledi, Hak Teala kabul eyleye, amin. Ruhu için el-Fatiha' yazıyordu. Yine aynı yolda yer alan bir başka mezarlıkta hicri 1181' de vefat eden bir devlet adamının mezar taşına şu sözler not düşülmüştü: Rumeli Kazaskeri'yken terk-i can-ı fena-yı azim-i diyar-ı irtihal-i beka eden, esbak-ı Şeyhülislam, Muhammed Efendi Zade merhum ve mağfur leh Feyzullah Nafiz efendinin ruhuna Fatihau2026' Çeşit çeşit mezar taşları; denizci oymalı, adeta gerdanlık kabartmalı, hurmalı, narlı, üzüm salkımlı, her biri bir başka anlama gelen sanat eserlerine bakıp da şu an üzerindekileri okuyamayan bir neslin yetiştiğini görmek çok üzücü.
Feyzullah Efendi Çeşmesi
Eyüp'teki kısa gezintinin ardından Sur İçi'nin en gözde semtlerinden Fatih'te aldım soluğu. Fatih Camii'yle özdeşlemiş bu muhafazakar semtte Osmanlı döneminden kalma birçok yapı bulunuyor. Bunlardan biri de Feyzullah Efendi Medresesi, şimdiki Millet Kütüphanesi. Feyzullah Efendi Sokağına bakan yan cephesindeki köşede bulunan çeşme oldukça kalabalık olan Fatih sokaklarında dolaşanların ne kadar dikkatini çekiyor bilinmez. Medrese ile birlikte çeşmeyi de yaptıran II. Mustafa'nın hocası ve Şeyhü'l-İslam'ı Erzurumlu Seyyid Feyzullah Efendi'dir ve çeşmenin kitabesinde şunlar yazılıdır:
Hace-i hakan-ı a'zam hazret-i fetva-penah, Seyyidü'l-afak Feyzullah kudsiyyü'l-hisal
Bu nümudar tahuru su-be-su icra edüb, Eyledi asar-ı pür-envarını cennet misal
Cuşu00eeş-i ma'ü'l-hayatıdır ferah-bahşa-yı can, Hod-be-hod olmuş sada-yı kalkalu00ee zib-i makal
Lule gördüm kamiya tarih için atşane der: Gel gel, iç bu çeşme-sar-ı nurdan ab-ı zülal
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.