Dolar (USD)
34.51
Euro (EUR)
36.18
Gram Altın
2982.10
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Kavramanın ilk yolu: Görmek ve İşitmek

Kavramanın ilk yolu:  Görmek ve İşitmek
21 Nisan 2015 14:01:00

İbrahim DEMİRKAN / Yönetmen-Yazar

Sinema, televizyondan daha eski bir araç. İnsanlığın sinemayı niçin icad ettiği sorusuna verilen en ilgi çekici cevaplardan birisi, ünlü Fransız sinema kuramcısı Andre Bazin'den gelmiştir.

Andre Bazin'e göre "insan ölümsüzlüğün ardında olduğu için gerçeğin benzerini yaratmaya çalışıyor" ve portre, modeli anımsamamıza yardım ettiğine, onu ikinci bir ölümden kurtardığına inanıldığı için yapılıyor. (Sinemada Anlam Yaratma, Seçil Büker,Milliyet yay.1989.sh 1.)

İnsandaki sonsuzluk arzusu, fıtru00ee bir arzudur. Nitekim Şeytan da Hz. Adem'e "u2026Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (Araf Suresi, 20) düşüncesiyle yaklaşmıştır.

Bu sonsuzluk arzusu, insanlığın sanata dair üretiminde ana motor olmuştur. Fakat sadece bu unutulmama arzusu değil, hakikate ulaşma, benliğinden veya kainattan yola çıkarak gerçeği arama macerasında, kilise resimlerinden tutun filmli üretimlere kadar birçok gösterge insanlığın manevi ve mistik duyguları tatmasında rehber olmuştur.

BAKANLAR VE GÖRENLER

"İnsanlara afakta (ufuklarda, hariçte, evrende) ve kendi nefislerinde (benliğinde) ayetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?" (Fussılet suresi 53.ayet.)

Görüntü yani görünen cihanşumül bir simgedir. Modern tarih anlayışına göre mağara dönemi olarak bahsedilen insanlığın ilk döneminde bile iletişim dilinin mağaralara çizilmiş resimler olduğunu biliyoruz. Tıpkı ilk icat edilen alfabelerden birisi olarak görülen Mısır hiyeroglifleri gibi kadim bir alfabede de resimlilik ön plandadır. Ünlü Arap seyyahı İbn-i Fadlan'ın 10.yy.'daki yolculuğunu anlatan 13. Savaşçı filmindeki şu çarpıcı diyalogda buna örnek verilebilir; İbn-i Fadlan'ın okuma-yazma bildiğini duyan Vikingli barbar şöyle der, -Sen seslerin resmini yapabiliyor musun?

Hakikati ister sinema perdesinde ister tabiatta olsun kavramanın ilk yolu görme ve işitmedir. Burada niyet ve nazar önem kazanmaktadır. İnsanın kendisini anlamlandırması tabiatla beraber bir bütün halinde gerçekleştirmesi gereken bir eylemdir. Çünkü insanın kendisini anlamlandırması, çevresini anlamlandırmasıyla ilintilidir. Bu anlamlandırma sürecinde ise insanın önünde bir çok göstergeler bulunmaktadır. Bu göstergeler Allah'ı gizleyen, önüne perde olan değil, O'na işaret eden O'nu gösteren anlamlı nesnelerdir. Dikkat edilecek olursa İslam kültüründe gerek Kuran-ı Kerim ve gerekse tabiat için "ayet" tabiri kullanılır. Ayet işaret eden gösteren demektir. Yine alem kelimesi de işaret sembol anlamına gelir ve tabiat alemi, hayvanlar alemi diyerek aslında yaratılanların bir şeye alem olduğunu yani işaret ettiğini söylemiş oluruz. u00c2lem, alamet, işaret sembolse neye işaret etmektedir? Elbette ki yaratıcısına. Yine Kur'an-ı Kerim'de bir çok sureye manevi kavramlardan değil maddi nesnelerden ad verildiğini görüyoruz.( 114 surenin sadece 14 tanesi manevi kavrama tekabül eder) Varlık cansız, ölü, camid yığınlar değildir her biri Allah'ı tesbih etmekte onu hatırlayıp hatırlatmaktadırlar.

" Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Hadid suresi.1.ayet) Kuran-ı Kerim'de Fatiha suresindeki 'rabbülalemin' ifadesine dikkat edilecek olursa, "Bu kelimenin sonundaki yalnız i'rab alametidir, gibi; veya cem' alametidir. Çünkü, alemin ihtiva ettiği cüzlerin her birisi bir alemdir. Veyahut, yalnız manzume-i şemsiyeye münhasır değildir. Cenab-ı Hakkın, şu gayr-i mütenahu00ee fezada çok alemleri vardır.

Evet, alemin ihtiva ettiği uzuvların birer akıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmesi, belagatın en makbul bir prensibidir. Zira, kainatın "alem" ile tesmiyesi, kainatın saniine olan delaleti, şehadeti, işareti içindir. Binaenaleyh, kainatın uzuvları da, sanie olan delaletleri, şehadetleri için, birer alem olmaları icab eder. Öyle ise, saniin, o uzuvları terbiyesinden ve o uzuvların da sanii i'lam etmelerinden anlaşılır ki, o uzuvlar birer hayy, birer akıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmiştir; binaenaleyh, bu cem'de kavaide muhalefet yoktur.( Bediüzzaman Said Nursi, İşaratül İcaz, sh.28 Zehra yay.İst.2006)

Evet, konuşan kainatı göstermek gerekiyor. İman sahibi bir insan için tabiatı anlatan bir belgesel; bize Allah'ın kuvvetini, kudretini haykıran Tevhide dair bir derstir aynı zamanda. Tabiat ayetleri, yeryüzünün her yerinde ders vermektedir ve işitilen-görülen malzemeler bunun en güzel örneklerini ayağımıza getirmektedir. "Ne tarafa dönerseniz dönün Allah'ın vechi (yönü, onu hatırlatan zatı) oradadır" (Bakara suresi 115) 15.

Burada salt tabiat görüntüsünün güzel bir formla verilmesinden ziyade bunun ikinci aşaması olan mülkün melekut boyutunu, yani bir de görünenin arkasındaki kudret elini, mistik hadiseleri insanlara hatırlatmak gerekir.

Bu anlamda pedagojik değil ekolojik eğitim sağlam bir tevhidi inancı doğrulacaktır. Tefekkürün nafile ibadetten üstünlüğünün vurgulanmasından tutun Bediüzzaman gibi bir allameyi cihanın dağda ağaç başlarında tefekküre çıkması gösteriyor ki Tevhid sadece kütüphanelerden kitap okumakla elde edilecek bir güç değildir.

Buradan hareketle bir sonraki yazımızda Pedagojik değil Ekolojik Eğitim konusunu ele alacağız inşallah.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin