Kasas Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir?
Dinimizin direği olan namaz için okunması şart koşulmuş, olmazsa olmaz denilmiş sure olan Kasas suresinin iniş (Nüzul) sebebi merak ediliyor. Bu haberimizde, Kasas Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir?sorusunun cevabını bulacaksınız.
Hasen, Atâ, Tavus ve İkrime'den rivayete göre Sûre mekkîdir, Mekke'de nazil olmuştur. İçinde Medine'de nazil olan âyetler de vardır. Mukatil der ki:
"O kendilerine bundan önce kitab verdiklerimiz de buna inanırlar."
"Onlara Kur'ân okunduğu zaman derler ki: "Ona inandık. Doğrusu o, Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz ki biz, daha önceden müslüman olmuş kimseleriz."
İşte onlara sabrettiklerinden ötürü ecirleri iki defa verilir. Onlar, kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler."
"Ve boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Selâm olsun, biz cahilleri aramayız." derler." âyet: (52-55) âyetleri medenîdir, bu âyet-i kerimeler ve Hadîd Sûresinin son âyetleri Hz. Peygamber (sa)'e gelip de Uhud vakasını gören Necâşî'nin ashabı hakkında nazil olmuştur.
İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayette de bu âyet-i kerimelerin Hz. Peygamber (sa) Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicret etmek üzere Mekke'den çıktığında Cuhfe nam mahalde nazil olduğu söylenmiştir.
Medâinî'nin kendi isnadıyla Yahya ibn Sellâm'dan rivayetinde ise Cuhfe'de inen âyetler bunlar değildir. Hicret esnasında ve orada inen âyet bu Sûre'nin 85. âyetidir. Şöyle ki: Allah'ın Rasûlü (sa), Medine-i Münevvere'ye hicret etmek üzere Mekke'den ayrılıp da Cuhfe'ya ulaştığında Cibril geldi ve: "Ey Muhammed, doğduğun yer olan memleketin Mekke'yi özledin mi?" diye sordu. Efendimiz (sa)'in Evet cevabı üzerine de: "Kur'ân'ı sana farz kılan Allah, elbette seni, döneceğin yere döndürecektir...." (âyet: 85) âyet-i kerimesini O'na okudu.[1]
Diğer bazıları da sadece "Kur'ân'ı sana farz kılan Allah elbette seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: "Benim Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini, kimin apaçık bir sapıklıkta bulunduğunu en iyi bilendir" (âyet: 85) âyetinin medenî olduğunu söylemişlerdir.[2]
Nüzul sırası itibariyle Neml Sûresinden sonra inmiştir.[3]
48. (Fakat) kendilerine tarafımızdan hak (Kur’an ve peygamber) gelince: “Musa’ya verilen (mucize)lerin bir benzeri, ona da verilmeli değil miydi?” dediler. Onlar, daha önce Musa’ya verilenleri inkâr etmemişler miydi? (Mekke kâfirleri Tevrat ve Kur’an için “İki sihir birbirine destek oldu.” dediler. Hem: “Doğrusu biz hepsini de inkâr edenleriz.” dediler.
Kelbî der ki: Mekke müşrikleri Hz. Muhammed ve getirdiği din hakkında bilgi toplamak üzere) bir grubu Medine yahudilerine göndermişlerdi. Yahudiler, bu kendilerine gelen heyete: "Evet, biz onu nitelikleriyle belirtilmiş olarak kitabımız Tevrat'ta bulmaktayız." demişler ve heyet Mekke-i Mükerreme'ye dönüp gelmiş, yahudilerden duyduklarını Mekke müşriklerine haber vermişlerdi. Onlar da iman edecek yerde: "Meğer Musa da Muhammed gibi bir büyücü imiş." diyerek küfür ve azgınlıklarına devam etmişler ve işte bunun üzerine "Daha önce Musa'ya verileni de inkâr etmemişler miydi? "Birbirine destek olan iki büyücü." demişlerdi..." âyet-i kerimesi nazil olmuştur.[4]
51. Biz onlara gerçekten düşünsün (ve öğüt alsın)lar diye sözü(müzü vahiyle) birbiri ardınca ulaştırdık.
Rifâa el-Kurazî'den rivayette o şöyle diyor: Bu âyet-i kerime on kişi hakkında nazil oldu ki ben onlardanım."[5] Bu sözü Atıyye el-Kurazî'nin söylediği de rivayet edilmiştir.[6]
Bu Rifâa el-Kurazî, Rifâa ibn Karaza el-Kurazî'dir. İbn Mende onun, Safiyye bint Huyey'in dayısı Rifaa ibn Simvâl (Semev'el veya Şemûyel) olduğunu söyler ki daha sonra Abdurrahman ibn Cübeyr'in evlenmiş olduğu Vehb kızı Temîme'yi boşayan işte bu Rifâa'dır. İbnu'l-Esîr de böyle söylemiştir.[7]
52. Kendilerine bu (Kur’an’)dan önce kitap verdiklerimiz(den bir çoğu) buna inanırlar.
53. Onlara (Kur’an) okunduğu zaman: “O’na inandık. Doğrusu o, Rabbimizden (gönderilen) bir haktır. Şüphesiz biz ondan önce de müslüman olan kimseler idik.” dediler.
54. İşte onlara sabır (ve imanda sebat) etmelerinden dolayı, mükâfatları iki defa verilecektir. Onlar, kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine rızık (olarak) verdiğimiz şeylerden hayra harcarlar.
55. Onlar boş/faydasız ve uygunsuz söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve: “Bizim işlerimiz (amellerimiz) bize, sizin işleriniz de sizedir. Size selam olsun (hoşça kalın), biz cahil(lik eden)leri istemeyiz. (Cahil kimselerle oturup kalkmayız/arkadaşlık etmeyiz.)”
l. Daha önce (Maide, 5/82 âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Beyhakî'nin İbn İshak'tan naklen rivayetine göre Hz. Peygamber (sa) Mekke-i Mükerreme'de iken onun peygamber olarak gönderildiği haberini Habeşistan'a giden müslümanlardan öğrenen 20 kadar hristiyan Mekke-i Mükerreme'ye gelirler. Hz. Peygamber (sa)'i Ka'be'nin yanında bularak onunla konuşurlar. Mekke müşrikleri de kendi meclislerinden onların gelişlerini ve konuşmalarını izlemektedir. Rasûlullah (sa)'e soruları bitince Allah'ın Rasûlü (sa) onları İslâm'a davet eder ve onlara Kur'ân okur. Kur'ân'ı işitince gözleri dolar, Onun, kitablarında verilen vasıfta olduğunu anlar, Hz. Peygamber (sa)'in davetine icabetle iman ve onu tasdik ederler.
Bu hadise Urve ibnu'z-Zubeyr'den de rivayet edilmiş olup bu rivayette bu 20 kişinin Necâşî tarafından gönderildiği ayrıntısına da yer verilmektedir.[8]
Bu grup Hz. Peygamber (sa)'in yanından ayrılır ayrılmaz Ebu Cehl'in de aralarında bulunduğu bir grup Kureyşli müşrik yollarını keser ve onlara: "Ne kadar nasipsiz bir toplulukmuşsunuz! Arkanızda bıraktıklarınız sizi, kendilerine bu adam hakkında haber derleyip götürmeniz için gönderdiler. Halbuki siz, onun yanına oturur oturmaz, onun söylediklerine kanıp hemen dinizi terkettiniz ve onu tasdik ettiniz. Sizden daha aptal bir topluluk görmedik." dediler, onlar ise: "Cahillikte sizin seviyenize inecek değiliz. Sizin işiniz size, bizim işimiz bize. Kendimizi bu hayırdan mahrum etmeyeceğiz." diye cevap verdiler.
Bu topluluğun Necran Hristiyanlarından olduğu söylenir. İşte bunlar hakkında "Peygamber'e indirileni işittiklerinde, hakkı tanıdıklarından dolayı gözleri yaşla dolup taşar da derler ki: "Rabbimiz, biz iman ettik, bizi de şâhidlerle birlikte yaz. Hem Rabbimizin bizi sâlihler topluluğu ile beraber bulundurmasını umarken niçin Allah'a ve bize gelen hakikate iman etmeyelim" (Mâide, 5/83-84) âyetleri yanında bu âyet-i kerimelerin de indiği söylenir.[9]
Mukatil, hepsi de hristiyan olan bu heyetin 40 kişiden oluştuğunu, Ca'fer ibn Ebî Tâlib ile birlikte Hz. Peygamber (sa)'e geldiklerini ve "Ashab-ı Sefine" olarak da anıldıklarını[10] söyler.
Katâde'den gelen başka bir rivayette bu kırk kişiden 32'si Habeşistan'dan, kalan sekizi de Şam'dan gelmiştir. Şam'dan gelenler: "Bahîrâ, Ebrehe, Eşref, Amir, Eymen, İdrîs, Nâfi' ve Temîm'dirler.[11]
Bu gelenlerin sadece İbn Selâm, Temîm ed-Dârî, el-Cârûd el-Abdî ve Selman el-Fârisî oldukları da söylenmiştir.[12]
Saîd ibn Cübeyr'den gelen rivayette ise bu heyetin 70 papazdan oluştuğu ve Hz. Peygamber (sa)'in bunlara Yâsîn Sûresi'ni okuduğu ayrıntılarına yer verilmektedir.[13]
Saîd ibn Cübeyr'in İbn Abbâs'tan rivayetinde Necâşî'nin ashabından kırk kişinin Hz. Peygamber (sa) Uhud Gazvesine çıkmak üzereyken geldikleri, müslümanlarla birlikte Uhud'a çıktıkları ve bu âyet-i kerimenin işte onlar hakkında nazil olduğu ayrıntılarına da yer verilmektedir.[14]
2. İbn Cüreyc kanalıyla Ali ibn Rifâa'dan rivayette o şöyle demiştir: İçlerinde Ebu Rifâa'nın (babasını kastediyor) da bulunduğu ehl-i kitabdan (bir rivayette yahudilerden) on kişi çıkıp Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş ve iman etmişlerdi. Bunlar, imanlarından dolayı eziyete uğradılar da bunun üzerine "Kendilerine daha önceden kitab verdiklerimiz de buna inanırlar." âyet-i kerimesi nazil oldu.[15]
3. Katâde der ki: Hz. Muhammed (sa)'in peygamber olarak gönderilmesinden önce hak bir şeriat üzere olup O peygamber olarak gönderilince de O'nun getirdiği hak dini kabul eden ehl-i kitabdan bir kısım insanlar hakkında nazil olmuştur. Selman, Abdullah ibn Selâm onlardandır.[16]
Ebu Hayyân, bu sayılanların bir temsilden ibaret olduğunu maksadın bunlar ve bunlar gibi kitab ehlinden iman edenler olduğunu söyleyerek rivayetler arasında ihtilâfı kendince gidermiştir (Alûsî, age. xx,94) ki en doğrusunu Allah bilir.[17]
56. Elbette sen, sevdiğini hidâyete ulaştıramazsın ve fakat Allah dilediğine hidâyet eder ve O, hidâyete ermiş olanları da en iyi bilendir.
Saîd ibnu'l-Museyyeb'den rivayete göre Hz. Peygamber (sa)'in, amcası Ebu Talib'in ölüm hastalığı sırasında onun İslâm'a girmesi konusundaki arzusu ile "Amca bir kelimeyi, kelime-i tevhidi söyle ki âhirette sana şefaatte bulunmak için elimde bir delil olsun." diye onun islâmında ısrar etmesi üzerine ve Ebu Talib hakkında nazil olmuştur.[18]
Bu hususta yani Ebu Talib'in ölüm hastalığı sırasında olanlar hakkında anlatılanlar daha önce (Tevbe Sûresi, 9/113 âyetinin nüzul sebebinde geçtiği için tekrarına gerek görmüyoruz.[19]
57. Dediler ki: "Seninle beraber hidayete tabi olacak olursak yerimizden kapılıp alınırız ve yerimizden oluruz." Halbuki onları, katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün toplandığı emniyetli bir Harem'de yerleştirmedik mi? Ama onların çoğu bilmezler.
el-Hâris ibn Osman ibn Abdi Menâf hakkında nazil olmuştur. "Ey Muhammed, biz biliyoruz ki senin söylemekte olduğun şey haktır, gerçektir. Ama bütün Araplar bizim aleyhimize birleştikleri, bütün Araplar putperest oldukları için bizi yerimizden yurdumuzdan çıkarır atarlar ve bizim de topuna birden gücümüz yetmez, hepsine birden karşı duramayız." demiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.[20] İbnu'l-Cevzî bu olayı Mukatil'den rivayetle zikreder.[21]
Neseî'nin İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettiği bir haberde ise bu sözü söyleyen el-Hâris ibn Amir ibn Nevfel olarak verilmekle birlikte ikisi de aynı kişidir.
İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayette bu sözü söyleyenler "Kureyş'ten bir kısım insanlar" olarak verilmiştir[22] ki âyet-i kerimede "Dediler ki..." kavline daha uygundur.[23]
61. Şimdi kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve ona kavuşan kimse, dünya hayatında kendisine bir dünya geçimliği verdiğimiz, sonra kıyamet gününde huzurumuza getirilmişlerden olan kimse gibi midir?
1. Mücâhid'den rivayette o şöyle demiştir: Hz. Ali, Hz. Hamza ve Ebu Cehl hakkında nazil olmuştur.
2. Süddî ise Ammâr ile el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olduğunu söyler. Hz. Peygamber (sa) ile Ebu Cehl hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.[24]
3. Yine Mücâhid'den rivayette o, bu âyet-i kerimenin Hz. Peygamber ile Ebu Cehl ibn Hişâm hakkında nazil olduğunu da söylemiştir.[25]
4. Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den rivayete göre ise Hz. Hamza, Hz. Ali, Ebu Cehl ve Umara ibnu'l-Velîd haklarında nazil olmuştur.[26]
68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onlar için seçim hakkı yoktur. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzeh ve yücedir.
l. Mukatil'den rivayete göre bu âyet-i kerime de "Keşke bu Kur'ân iki kasabadan büyük bir adama inseydi." diyen el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olan âyetlerdendir.[27]
2. "Muhammed'e gelen elçi Cebrail'den başka bir melek olsaydı O'nun söylediklerine iman ederdik." diyen Yahudiler hakkında indiği de söylenir.[28]
85. Hiç şüphesiz bu Kur’an’ı (okuyup amel etmeyi) farz kılan (Allah), elbette seni dönülecek yere döndürecektir.De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de apaçık bir sapıklık içinde olanı da en iyi bilendir.”
Sûrenin başında zikrettiğimiz gibi İbn Ebî Hâtim'in Dahhâk'ten rivayetinde o şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sa) Medine-i Münevvere'ye hicret etmek üzere Mekke-i Mükerreme'den çıkıp Cuhfe'ye ulaştığında Mekke'yi arzuladı, özledi de bunun üzerine Allah Tealâ kendisine: "Kur'ân'ı sana farz kılan Allah, elbette seni, döneceğin yere döndürecektir." âyet-i kerimesini indirdi.[29]
Bu konudaki Mukatil rivayeti biraz daha ayrıntılı olup o şöyle anlatır:
Rasûl-i Ekrem (Sevr) mağarasından çıktıktan sonra bir süre Mekke-Medine yolu dışında araziden yürüdü. Kureyş'in yolu kesmiş olabileceğini, veya yoldan giderse takip edileceğini düşünerek böyle yapmıştı. Cuhfe dolaylarında artık emniyette olduğunu düşünerek yola döndü ve Mekke yolu olduğunu anlayınca Mekke-i Mükerreme, orada doğduğu ev, babasının doğduğu ev gözlerinin önüne geldi ve Mekke'yi özledi. O anda Cibrîl geldi ve: "Ey Muhammed, Beldeni, doğduğun yeri mi özledin?" dedi. Hz. Peygamber (sa)'in: "Evet." demesi üzerine Cibrîl şöyle dedi: Allah Tealâ: "Kur'ân'ı sana farz kılan Allah, elbette seni, döneceğin yere döndürecektir." buyuruyor." dedi (Râzî, age. xxv,2i). İbn Abbâs ise bu âyet-i kerimenin Cuhfe'de nazil olduğunu söyledikten sonra: "Bu âyet-i kerime ne mekkîdir, ne medenîdir." Demiştir.[30]
88.... O’nun zâtından başka (maddî) her şey yok olacaktır..
"Her nefis ölümü tadıcıdır." (Ali İmrân, 3/185 veya Enbiyâ, 21/35 veya Ankebût, 29/57) âyet-i kerimesi nazil olunca O'na: "Ey Allah'ın elçisi melekler ne olacak, onlar da ölümü tadacaklar mı?" diye soruldu da bu: "O’nun zâtından başka (maddî) her şey yok olacaktır." âyet-i kerimesi nazil oldu.[31]
[1] Alûsî, age. XX,41.
[2] Râzî, age. xxrv, 224.
[3] Alûsî, age. xrx,i54.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/679.
[4] Râzî, age. XXIV,260-261.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/680.
[5] İbnu'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, 11,228.
[6] Taberî, age. xx,56.
[7] İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, VI, 253; İbnu'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, 11,228.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/680.
[8] Kurtubî, age. XIII, 196.
[9] Kurtubî, age, VI, 165-166; XIII, 196; İbn Kesir, age. VI.255.
[10] Râzî, age. xxrv,262.
[11] Kurtubî, age. xm,i96.
[12] Alûsî, age. xx,94.
[13] İbn Kesir, age. VI,254.
[14] İbnu'l-Cevzî, age. vi,229.
[15] Taberî, age. XX,56; Alûsî, age. XX,94.
[16] Râzî, age. xxrv,262.
[17] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/681-682.
[18] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 28/1; Müslim, İman, 39; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 28/1, hadis no: 3188; İmam Ahmed ibn Hanbel, Müsned, V,433; Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, Vffl,173.
[19] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/682.
[20] Vahidî, age. s. 239.
[21] Bak: Zâdn'i-Mesîr, vi,232.
[22] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, ıı,49.
[23] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/683.
[24] Vahidî, age. s. 239.
[25] Taberi, age. xx,62.
[26] Kurtubî, age. xm,200.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/683.
[27] Vahidî, age. s. 239; İbnu'l-Cevzî, age. VI,237.
[28] Alûsî, age. XX, 103.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/684.
[29] İbn Kesîr, age. VI.271.
[30] Kurtubî, age. xııı,2i2.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/684.
[31] Alûsî, age. xx,i3i.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/684.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.