Kahve bahane sohbet şahane
Fahri Sarrafoğlu/İSTANBUL SEYYAHI
KAHVE deyince hemen aklımıza
onun kırk yıllık hatırı gelir. Kahvenin pişirilmesi, kokusu, ikramından önce hatır, yani iki kişinin iletişime geçmesi, sohbet etmesidir. Pandemi yasaklarının
kalkması sonrası ilk yapılan işlerden birisi aman bir kahve içeyim iki insan
yüzü göreyimdir. Aslında kahve bahane. İşte
İstanbul’da ilk kahvenin geldiği ve kavrulduğu yer ve kahvenin kısa bir tarihi.
İlk kahve ne zaman geldi?
Kahve, İstanbul’a ilk kez 1543 yılında Kanuni Sultan Süleyman (1495-1566) zamanında getirilir. İstanbul’da ilk kahvehane 1554 – 1555 yılında Tahtakale semtinde, Halepli Hakem ve Şamlı Şems adında, Arap kökenli iki tüccar tarafından açılır. Seyyah Kâtip Çelebi'ye göre “keyf erbabının keyflerini arttıran ve cana can katan” kahve, gerek kahve ağacı, gerek bu ağacın meyvelerini anlatmak için de kullanılır; ancak şöhretini bu tanelerin kavrulup öğütülmesiyle yapılan ve aynı isimle anılan sıcak içeceğe borçludur. Osmanlı saray ve konak haremlerinde misafirlere bir törenle kahve ikram edildiği bilinmektedir. Önce gümüş tatlı takımı ile tatlı (reçel) sunulurdu. Sonra kahve getirilir. Ama bu kahve şimdi ki gibi sunum şekli ile değil en az üç kişinin yardımıyla kahve ikram edilirdi. Kısaca kahve pişirilmesi kadar sunulması da ayrı bir törensel hava içinde gerçekleştirilirdi.
Kahvenin tarihçesi
Kahvenin tarihçesi, M.S. 850 yılına dayanır. Her şey, Kaldi adında, Etiyopyalı bir sığırtmacın, güttüğü keçilerin bir meyveyi
yedikten sonra canlanmalarını fark etmesiyle başlamış. Kendisi de bu meyveyi
denemeye karar vermiş keçi çobanı ve yedikten sonra duyduğu güç ve mutluluk çok
hoşuna gitmiş. Daha sonra keşişler denemiş bu gizemli meyveyi; ancak acı tadını
beğenmediklerinden hepsini ateşe atmışlar. Kısa süre sonra lezzetli hoş koku
burun deliklerine dolunca keşişler çok meraklanmışlar ve kavrulmuş meyvelerden
bir içecek demlemişler. Öylesine güzelmiş ki ortaya çıkan içecek, çok beğenmişler. Böylece kahve tohumunun ünü, kısa süre içinde bölgede yayılmış. M.S.
1000 yıllarında kahve Yemen’de üretilmeye başlanmış. Kahve, Arap asıllı bir
sözcüktür. Kahve adının nereden geldiği hakkında çeşitli efsaneler vardır.
Bunlardan biri, vatanı Habeşistan'da, kahve yetiştirilen bölgeye eskiden
“Kaffa” denmiş olmasıdır. Zamanla Türkçe ‘ye dönüşen sözcük, dünyanın her yerinde
“kahve”ye yakın bir sözcüktür. Fransızlar 'café', İngilizler 'coffee', Almanlar
'kaffe', Macarlar 'kave' olarak kullanırlar .
Kurukahveci Mehmet
Efendi'de bir kahve keyfi.
İbni Sina ve kahve
Kahvenin 1000 yıllarında İran’da çok nadir de olsa bilindiği, ünlü hekim İbn-iSina’nın kahve içtiği söylenir. Kahve, Etiyopya’da (Habeşistan) yetişen fidan boyundaki yeşil ağaçların meyvesidir. Ağacın çiçekleri yasemine, meyveleri kiraza benzer. Çiçekleri döküldükten sonra, ağaçların dallarında çekirdekleri kalır. Bunlar silkelenir, güneşte kurutulur ve tahta tokmaklarla dövülür. Kabukları sıyrıldıktan sonra öz meyve ortaya çıkar. Bunlar kavrulur, öğütülür ve kendine has kokulu, lezzetli kahve elde edilmiş olur. Kahve hakkında yazılmış en eski metinler karşımıza XVI. asırda çıkmaktadır. ElCezirî, Umdetü’s-Saffe fî Hilli’l-Kahve adlı risalesinde İbn Abdülgaffar’dan naklen, kahvenin Yemende bir içecek olarak büyük rağbet gördüğü rivayetinin Kahire’ye kadar yayıldığını ve orada özellikle gece yapılan dini ayinlerde, zihni uyanık tuttuğu için sûfi çevrelerce içildiğini yazar.
KAHVE ÇEŞİTLERİ
-kahvaltı sonrası kahve
-Keyif kahvesi
-Kaynak kahve
-Sütlü kahve
-Yandan çarklı kahve
-Görücü kahvesi.
*****************
Kurukahveci Mehmed Efendi ve Mahdumları
BUGÜN İstanbul’da,
önünde uzun
kuyrukların oluşturulduğu Eminönü'ndeki tanınmış kahve dükkânını kuran
Kurukahveci Mehmet Efendi, Türk Kahvesini ilk kez kavurup öğüterek Türk
toplumuna sunan kişi olarak bilinir. “Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları” adıyla
1871'de kurulan ve modern ortamlarda toptan Türk Kahvesi üreten tesisler,
kahveyi ilk defa depolarda kavurup, geniş çapta üretime geçmiş ve bu lezzeti
teknolojik gelişmelere paralel olarak dünyaya taşımıştır.
Halen devam ediyor
Bu kuruluş bugün Kurukahveci Mehmet Efendi'nin torunları tarafından
yaşatılmaktadır. Tahtakale’yi gezerken önümüze bir han çıktı. Yahu bu han daha
önce var mıydı? Bir gece de han mı yapıldı buraya? Yok, elbette değil. Yüzyıllar
önce vakfedilen bu han şimdilerde tekrar işlevsel hale getirilmiş emeği
geçenlere teşekkür ediyoruz. Bu hanın tarihini araştırınca ortaya hep yaptıran
kişi ile ilgili ilginç bilgiler hem da kahve ile ilgili güzel bilgiler elde
ettik. İşte detaylar:
Kavrulan ilk kahve
1671 yılında Kazasker Abdülkadir Efendi Vakfı tarafından vakfedilen bu hanın en büyük bir diğer
özelliği ise daha önce burada Bizans dönemin de ocak bulunması. Farklı
dönemlerde, Tahmis Han, Emin Han ve Hasırcılar Han olarak da biliniyor. Tarihi
kayıtlara göre bir dönem burada altın da eritilmiş. Yine kaynaklara göre iki kat olduğu
belirlenen yeni adıyla Beta Yeni Han, geçirdiği yangınlarda üst katını önemli
ölçüde kaybetmiş ne yazık ki. İkinci kata işaret eden bazı fiziksel kalıntıları
hala barındırmaya devam eden han, 1894 depreminde de zarar görmüş, tehlikeli
görünen köşeler dönemin belediyesi tarafından yıkılmış. Geçirdiği birçok
tahribat sonrası onarımı yapılsa da günümüze yalnızca tek katı büyük hasar
görmeden gelebilmiş. Peki, hanın en önemli özelliği ne derseniz eğer o dönemde
kahvenin ilk işlendiği, depolandığı, kavrulduğu, öğütüldüğü ve satıldığı yer
olarak biliniyor.
Eski han yeniden ihya edildi
Tahtakale Semti’nde Mısır Çarşısı ve Rüstem Paşa Camisi’ni birbirine Hasırcılar Caddesi’nde yer
alan han, güneyde Tahmis Çıkmazı, doğuda ise Fındıkçılar Sokağı ile
çevrelenmektedir. Vakıflar tarafından geçtiğimiz günlerde tadilat ve yeni
düzenlemeler yapıldıktan sonra açılan han özel bir kuruluşa da kiralanmış.
Burada şu an yine kahve ve çay satışı yapılıyor. Avlusuyla daha ilk bakışta
dikkat çeken han, yaklaşık 1.366 m2’lik bir alana sahip ve 21 bağımsız mağazadan
oluşmaktadır. Mısır Çarşısı’nın batı yönündeki çıkışından, Rüstempaşa Camii’ne
kadar uzanan aksın içinde yer alan şimdiki adıyla BETA Han, yeniden işe yarar
duruma gelmenin mutluluğunu yaşıyor.
*************
Türk kahvesinin özellikleri
Türk kahvesinin, özel hazırlama teknikleri vardır. Kahve hazırlamada kullanılan geleneksel yöntemler, sanatsal değeri olan,
cezve, fincan, havanlar gibi özel araçların ve gümüş takımlarının gelişimine
yol açmıştır. Zaman gerektiren hazırlama teknikleri sayesinde, Türk kahvesi
damağınızda uzun süre tadını ve tazeliğini bırakır. Diğer çeşit kahvelerden
daha yumuşak, hoş kokusu ve yoğundur.
Türk kahvesini kendine özgü olan kokusu, telvesi ve köpüğüyle diğer kahvelerden
ayırmak oldukça kolaydır.
Tahmis Han kahve satılan kavrulan yer
Mısır Çarşısı kuzey çıkışında kümelenen kahvecilere izafen bölgeye kahve satılan
ve/veya kavrulan yer anlamına gelen Tahmis ismi verilmiş. Hanın yanındaki çıkmaz da bu isimle anılagelmiştir. Evliya Çelebi, İstanbul’da
iki tahmisin bulunduğunu bunlardan eski olanın Tahtakale’de yer aldığını, diğerinin
ise Yeni Cami civarında olduğunu bildirir. 1882 tarihli haritada burası
“Tahmishane” olarak isimlendirilmiştir.
Tahmis Han'ı kim yaptırdı mezarı nerede?
Bu hanı yaptıran Babazade Senayî Abdülkadir Efendi diye bilinir. Sinaneddin Yusuf bin Şeyh Mehmed’in oğludur. Tahsilinden sonra müderris ve molla oldu. 1068’de İstanbul kadısı olup senesinde azledildi. 4. Mehmet döneminde İstanbul’da vefat etti. Mezarı Edirnekapı mezarlığındadır. İstanbul’da yine kendi adıyla yaptırdığı cami ve birkaç hayratı daha bulunmaktadır.
En büyük kahve fincanı Amerika'da
DÜNYANIN en büyük kahve fincanı halen Amerika'da bulunuyor. 7 ton
608 litre kahve alan fincan, Las Vegas'taki Blog
World Expo'da dünyanın en büyük fincan kahvesi rekorunu kırmak için
kullanıldı. Bu fincan için kullanılan
kahve, 32 bin 160 fincan kahveye eşdeğerdi.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.