İslâmiyet tarihinde öne geçen hanımlar
MİLAT Gazetesi olarak,
özellikle gençlerimizin tasavvuf ve maneviyat konusunda kaynağından
bilgilenmeleri konusunda yaptığımız mülakatlara devam ediyoruz. Osman Nuri
Topbaş Hocaefendi ile bugünkü mülakatımızda İslam tarihinde öne çıkan hanımlara yer verdik.
-Muhterem Efendim, zaman
zaman Batı dünyasından bize karşı hanımlarla ilgili suçlamalar var. İslâm’da kadının
rolü nedir?
Bismillêhir rahmênir rahîm. Çok muhterem kardeşlerimiz! Cenâb-ı Hak, hanımı ve erkeği ayrı kâbiliyetlerde
ve ayrı istîdatlarda yaratmıştır. Dînî hayat da bu ölçülere göre tanzim
edilmiştir. Âile hayatında, toplum hayatında birbirini tamamlayan unsurlardır
kadın ve erkek. Yaratılış olarak kadın, erkeğin nefsine süslü gösterilmiş ve
câzip kılınmıştır. Bu “cezb ve incizab” kânunu, müsbet mâhiyette, yani nikâh
muhtevâsında ise, neslin devamı, âile müessesesinin saâdeti, toplumun huzur ve
neşesi için bir huzur kaynağıdır. Fakat âile, nikâh hudutlarının dışına çıkarsa,
ahlâkî vasfını kaybeder ve iffetsizliğe yol açar.
-İffet konusunu biraz daha
açıklayabilir miyiz?
İffet, insanı hayvandan ayıran en mühim bir vasıftır. Mâlum,
hayvanlarda nikâh yoktur. Onlara Allah utanma ve hayâ duygusu vermemiştir. Batı
dünyası -maalesef- İslâm dünyasına bugün haksız, kastî suçlamalarda bulunmaktadır.
Hâlbuki Batı toplumuna nazar ettiğimiz zaman, önce Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-’ın
dînini tahrif etti. Saint Paul, akâidi bozdu. Ondan sonra, akâid konsillerle tespit edildi. Muâmelât
ve ukubat kaldırıldı. Ondan sonra Yahova Şahitleri tarafından bir darbe daha
yedi. Bugün de Batı dünyasında dinden uzaklaşma revaç buldu.
-Batıda aile gücünü kaybetti bunun
sebebi iffetin kaybolması mı?
Bu anlayış ve sistem içinde iffet kayboldu. Âile gücünü kaybetti.
Hicap kalktı. Maalesef kadın bir metâ hâline geldi. Pragmatist, oportünist,
menfaate dayalı bir hayat tarzı yaşanıyor bugün Batı dünyasında. Erkek ve hanımın
hayat tarzları hemen hemen aynı hâle geldi. Yani elma ile armut, terazide aynı
kefeye konuldu. Geçmişte o tahrif edilmiş kitaplara bakıyoruz. Kadına çok ağır
hakaretler var. Maalesef öyle ithamlar ki, kadın şeytanlaştırılmıştır. Bütün
suç ve günahlar kadının sırtına yüklenmiştir.
KADIN FITRATTAN UZAKLAŞTIRILDI
-Günümüzde kadına değer
verildiği söyleniyor, hatta özel günler, haftalar var ama
gerçek hayata baktığımız zaman bunun böyle olmadığını görüyoruz, bunun sebebi
nedir?
İslâm, fıtrat dînidir. Kadın ve erkeğe fıtratlarına göre uygun vazifeler
verir. Batı, bugün kadına değer verdiğini söylüyor. Fakat kadını fıtratından
uzaklaştırarak kadına asıl şiddeti Batı uygulamaktadır. Çünkü kadınla erkeği
ayrı fıtratlarda oldukları hâlde, aynı mesleklere ve aynı sorumluluklara sevk
etmektedirler. Evvelâ kadın ve erkek, Cenâb-ı Hakk’a karşı îman mes’ûliyetinde,
takvâ mes’ûliyetinde eşittir. Îman ve takvâda eşittir.
Ahzâb Sûresi’nde Cenâb-ı Hak, meâlen: “Müslüman erkekler
ve müslüman kadınlar, Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, Tâate devam eden
erkekler, tâate devam eden kadınlar, Doğru, sâdık erkekler, doğru kadınlar,Sabreden
erkekler, sabreden kadınlar, Mütevâzı erkekler, mütevâzı kadınlar, Sadaka veren
erkekler, sadaka veren hanımlar…” (el-Ahzâb, 35) buyrulmaktadır.
ÖNEMLİ OLAN TAKVA SAHİBİ OLUNMASI
-Ayetin de belirttiği gibi
hiç ayrım yapmıyor, devam eden, erkekler-kadınlar, erkekler-kadınlar,
beraber gidiyor.
Yani “…Allah indinde sizin en keremliniz
(Allâh’a en yakın olanınız) takvâ sahibiniz…” (el-Hucurât, 13) Âyet-i kerîmenin sonunda: “…İşte Allah,
bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (el-Ahzâb,
35) Erkeğin kadına üstünlüğü, kadının
erkeğe üstünlüğü diye bir şey yok. Üstünlük takvâda… Lâkin mes’ûliyetlerin
maddelerine gelince, orada Cenâb-ı Hak, erkek ve kadına, kendi yaratılışlarına,
fıtratlarına uygun hizmetler veriyor.
Meselâ, erkek güçlü kuvvetli, yaratılış itibarıyla. Ona ailenin geçimi,
korunması, muhafazası vazifeleri veriliyor. Askerlik vazifesi erkeğe
yükleniyor. Tebliğ, emr-i bi’l-mârûf, nehy-i ani’l-münker, birinci derecede
erkeğe veriliyor.
Diğer taraftan, kadın ise yapısı çok nârin ve hissî çok, duygulu… Zaten aksi hâlde evlât yetiştiremez o duygu olmasa, o muhabbet olmasa. Ona da neslin yetiştirilmesi, Cenâb-ı Hak o vazifeyi veriyor.
Vakıf Guraba Hastanesi, Bezmialem Valide Sultan vakfıdır.
HANIM ŞAHSİYETLERİN HER BİRİ BİRER EĞİTMEN
-İslâm tarihinde hanımların
katkıları konusunda neler söyleyebiliriz? Özellikle asr-ı saâdetten ve Osmanlı döneminde...
İslâm bir bütündür. İslâm’dan önce de sonra da, hak dinler içinde, bizlere
örnek, mühim hanım şahsiyetler görülüyor. Meselâ birkaçını sayarsak: Asiye Vâlidemiz görülüyor. Cenâb-ı Hak onu
tekrim ediyor. O, Firavun’a karşı îmânından bir tâviz vermedi, sonuna kadar.Ve
şehîd oldu.
Meryem Vâlidemiz’i görüyoruz. Otuz küsur yerde, Îsâ -aleyhisselâm-’dan
bahsedilirken, çok yerde Meryem Vâlidemiz’den bahsediliyor. Ve, “iffetini koruyan
Meryem” buyruluyor. (Bkz. el-Enbiyâ, 91) Öyle bir mesaj var. Demek ki kadının
en büyük haysiyeti, izzeti ve şerefi; iffetini korumakta.
Hacer Vâlidemiz: İbrahim -aleyhisselâm-’ın eşi, İsmail -aleyhisselâm-’ın
annesi. Onun tevekkül ve teslimiyeti…“‒Yâ Rabbi, ben Sen’den râzıyım.” demesi. İnsanlar
yok, uçan bir kuş yok, su yok… Böyle bir zor durumda, ağır bir imtihan; “Yâ
Rabbi, Sen’den râzıyım.” diyor.
Hatice Vâlidemiz var.Peygamber Efendimiz’in eşi. Daha -sallâllâhu aleyhi ve
sellem- Efendimiz’e daha nübüvvet gelmeden evvel, 15 sene evvel, O’nun ahlâkına
Hatice Vâlidemiz hayran oldu. Efendimiz de onun vefat ettiği seneye “hüzün
senesi” dedi. Efendimiz yedi yavrusundan altısını kaybetti. Uhud’da ciğerpârelerini
kaybetti. Fakat hiçbir zaman “hüzün senesi” denmedi. Hatice Vâlidemiz’in vefat
ettiği seneye “hüzün senesi” denildi.
Yine annelerden devamla; Âişe Vâlidemiz var. “İlmi ondan öğreniniz.” buyuruyor.
(Bkz. Deylemî, II, 165/2828) Bilhassa o, yeğenlerini yetiştirdi. Rivâyete göre
de 300 tane talebesi vardı Âişe Vâlidemiz’in. Genç olarak Efendimiz’le
evlenmesinin demek ki bir hikmeti de budur.
Ümmü Seleme Validemiz var. O da Hudeybiye’de teselli etti Efendimiz’i, o çok
zor durumda.
Zeyneb Vâlidemiz var. O da çok cömertti. Saymakla bitiremeyiz.
Hansa Vâlidemiz vardı. Bunun Kadisiye’de dört oğlu şehid oldu. “Yâ Rabbi dedi,
Sana şükürler olsun, kıyamet günü dört şehid annesi olarak kalkacağım.” dedi.
Ondan sonra Allah dostlarından Râbiatü’l-Adeviyye Vâlidemiz var. Mekke’ye hacılara suyu getiren Zübeyde Hanım var halife Harun Reşit’in hanımı. Ayn-ı Zübeye suyunu o getirtmiştir. Osmanlılarda çok var. Pertevniyal Hâtun vs. çok çok var. İnşaallah…
VAKIF MEDENİYETİNDE HANIMLARIN YERİ AYRIDIR
-Osmanlı’da kurulan vakıflar
arasında hanımların vakıfları daha çok. Bunun
mikmeti nedir?
Osmanlı’da hanımların kurduğu bin 300 kadar
vakıf var. O da bilinenler. O da padişah hanımlarının vesâirenin, paşaların hanımlarının
kurduğu. Bir de halkın kurduğu vakıflar var. Vakıf medeniyetimizde, hanımların
vakıfları mühim bir yer tutar. Malûmdur
ki, normalde kadınlar ziynet eşyalarını ve takılarını, mücevherlerini çok
severler. Fakat bizim medeniyetimizdeki hanım sultanları görüyoruz ki, hayır-hasenâtı
daha çok seviyorlar ziynetlerinden. Gelen ziynetleri bile bozdurup hayır-hasenâta
sevk ediyorlar. Bilhassa Vâlide Sultanlar, yani sarayda yetişen Sultan hanımları,
bu vakıflarda en ön sırayı almış oluyor.
İstanbul’da birçok eser görebiliyoruz, hanımların yaptırdığı.
Meselâ Osmanlı örfünde iki minareli
camiler, ekseriya padişah ve padişah hanımlarınındır. Meselâ Üsküdar’ımızda
bizim, dört tane çift minareli cami vardır, dördü de hanım sultanlarındır. Buna
göre bir âbideleşmiştir bunlar hayır-hasenatta. Bu hanım annelerimiz, paralarını
israf etmediler. Topluma saray lüksü ve saray modası getirmediler. Bugün
maalesef, dünyada bir reklâm, modalar vs… Hâlbuki bunlar, bunlar gayet mütevâzı
annelerimizdi. Mütevâzı yaşantıları vardı. Lüksleri yoktu. Öyle lüksü de bir
moda hâline getirmediler.
Eminönü'ndeki Yeni Cami'nin yapımında Mahpeyker Kösem Sultan'ın katkıları çok fazla olmuştur.
-Osmanlı döneminde öne çıkan hayırsever hanımlardan
biraz misal verebilir miyiz?
Nûr Bânû Vâlide
Sultan var. İstanbul’da, Anadolu ve Rumeli yakasında birçok eserleri var.
Üsküdar’da Toptaşı’nda Atik Vâlide Câmii, imâreti, medresesi, dâru’ş-şifâsı,
çifte hamamı, zikre şâyân olan vakıflardan bazılarıdır. Düşünüyoruz ki Hürrem
Sultan’ın gelini olan bu kadın, menşe itibâriyle gayr-i müslim. Sistem o kadar
onu bir karaktere, şahsiyete getiriyor ki, İslâm ahlâkıyla, İslâm haysiyetiyle
derinleşiyor. Yani gayr-i müslim menşeden gelen Nur Bânû Sultan, İslâm’ı ve İslâm’ın
merhametini, kendine hayat tarzı olarak alıyor. Takvâ ile hayatını mezcediyor.
Hayır-hasenât üzere devamlı.
Mâhpeyker Kösem Vâlide Sultan var. Bir
hanım sultan annemiz. Bu meselâ Yeni Câmi’nin temelini atıyor. O zaman Yeni
Câmi tam sahilde. Yani öyle bir temel attırıyor ki… Hattâ kayıklarla giriliyor
bir taraftan câmiye giriliyor. O ne güzel bir estetik… Yani o saraydaki olan, o
zarâfet, yaptıkları eserlere de aksediyor. Yani o denizden geçenler, o güzel
mîmârîyi seyredecekler.
Üsküdar’da Çinili Câmii vardır. Mektebi vardır. Dâru’l-hadîsi vardır, çifte hamamı vardır, sebili vardır. Bir de yetim kızların çeyizlerinin hazırlama şeyidir. Yani yetimlere bir gönül vermiştir. Yetimlere hizmet etmek, onların çeyizlerini hazırlamak. Yine bu Kösem Sultan’ın temelini attığı Yeni Câmi’ye, ömrü kâfi gelmemiştir, onu Hatice Turhan Sultan tamamlamıştır.
HAYIRDA YARIŞMAK AMA GÖNÜL YAPARAK
-İslam’da hayırda ismi geçen hanımların en büyük özelliği sanırım anne gibi düşünmeleri, Allah’ın
yarattığını anne şefkati ile sarmaları ve yaratılanı sevmelerinden mi kaynaklanıyor
acaba?
Bir annenin merhameti bu. Yani ümmete bir anne olabilmek. Bezmiâlem Vâlide Sultan var. Bu da 2. Mahmud’un hanımı. 40 küsur yaşında vefât etmiş, çok genç vefat etmiştir. Bu, Vakıf Guraba Hastahanesi’ni tesis eden annemizdir. Herhâlde 1840’larda, yani 170 küsur sene oldu, devam eden hastahanenin. Hâlâ. Yani 170 küsur sene taksimetre çalışıyor. O hastalardan aldığı dualar… O kadar bir merhametli ki; “Şayet diyor, bir hastanın iyileşmesi için limon gerekirse, limonun değeri bir altın olsa yine o hastaya verilecek. “ Pertevniyâl Vâlide Sultan var. Onun da Aksaray’daki o güzel “Vâlide Câmii” var, “Yâ Vedûd Câmii” var. Velhâsıl yani saymakla bitiremeyiz bu vâlide sultanların yaptığı hayırları.
GIDAYA DİKKAT EDİLECEK
-Efendim, son bir sorumuz
olacak. İslâm’da hanımların yerinden bahsettik. Osmanlı’da hanımlardan bahsettik. Özellikle
mütevâzı olmaları, tutumlu olmalarından bahsettik. Günümüz hanımlarına sizin ağzınızdan
mesaj alabilir miyiz? Onlara ne tavsiye edersiniz?
Hem hanımlara, hem erkeklere. Bir defa gıdâya dikkat edilecek,
haram gıdâ olmayacak. Gözler, nazarlar değmiş gıdâlar alınmayacak. Bugün baktığımız zaman devamlı kebapçılar vs.
şu bu, kokuları ortalığa yayılıyor. -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz,
yemek kokularıyla komşulara eziyet etmeyin buyuruyor. Fakirler, garipler,
yetimler o vitrinlere bakıyorlar, içlerini çekerek gidiyorlar. Bu, yiyene
-Allah aşkına- şifa olur mu bu? Feyz olur mu?
Onun için ne görüyoruz? İbadetlerde feyz azaldı, rûhâniyet azaldı,
muâşeret gitti. O bizim ecdâdımızın o
zarifliği, inceliği vs. onların yerine kabalık geldi, güç gösterme geldi, israf
geldi.
Ömür israf ediliyor. Zamanın kıymeti
bilinmiyor. En çok muhtaç olduğumuz, kıyâmet günü, o zor gün, zamandır. Zamanı ben nasıl
harcadım?.. Zamanı geri almak mümkün değil.
Satın almak mümkün değil. Borç vermek mümkün değil. Borç almak mümkün değil.
Zaman, en kıymetli sermayemiz. Zaman ziyan oluyor. İsraf ekonomisi var; kendini
gösterme, eşyâ ile kendini gösterme. Bu da aşağılık duygusunu (bastırmak için)
kendini gösterme meylidir bu da. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede:
“İsraf edenler, şeytanların arkadaşlarıdır…”
(el-İsrâ, 27) Bu nedir? Allâh’ın verdiği nîmetleri ziyan
etmektir.
İki husûsiyet vardır İslâm’ı yaşamakta: Bir; “Tâzim li emrillâh”: Allâh’ın emirlerini
en güzel, kalp ve beden âhengi içinde îfâ edebilmek. İkincisi; “Şefkat alâ halkıllâh”: Hep
evliyâullâha baktığımız zaman, hepsi bir şefkat âbidesi.
Allah cümlemize -inşâallah- cemâlî sıfatlardan nasipler ihsan eylesin.
Osman Nuri Topbaş hocaefendi, İstanbul Seyyahı Fahri Sarrafoğlu'na , İslam tarihinde öne geçen hanımları anlattı.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.