Dolar (USD)
33.99
Euro (EUR)
37.82
Gram Altın
2819.67
BIST 100
9577.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

IŞİD adrenalinle besleniyor!

Star Gazetesi Dış Haberler Editoru Yusuf Ozhan ile son günlerde dünya gündemine oturan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün 10 Haziran'da Irak'a ilerleyişini, Hilafet ilan edişini, Maliki'nin Irak politikasını, Suriye'deki muhaliflerin IŞİD'e karşı durumunu konuştuk.
IŞİD adrenalinle besleniyor!
03 Temmuz 2014 16:57:00
Star Gazetesi Dış Haberler Editoru Yusuf Ozhan ile son günlerde dünya gündemine oturan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün 10 Haziran'da Irak'a ilerleyişini, Hilafet ilan edişini, Maliki'nin Irak politikasını, Suriye'deki muhaliflerin IŞİD'e karşı durumunu konuştuk.

Musul neden hiçbir direniş göstermeden teslim oldu?

IŞİD'in Musul'u ele geçirmesi ile birlikte yeniden dünya gündeminde. Maliki hükümetinin anti-sünni uygulamaları ve bölgeyi koruyamaması, 36.Paralel'in kuzeyinde bir boşluk oluşmasına sebep oldu. Bölgede Sünni gruplar, IŞİD ile birlikte hareket ederek, Maliki yönetimine karşı safları sıklaştırdı.

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün 10 Haziran'da Musul'dan başlayarak Bağdat'ın 100 kilometre dışına kadar sürdürdüğü ilerleyişinin kalıcı olup olmayacağı yönünde henüz kesin bir kanıya varmak mümkün değil. IŞİD açısından özellikle Musul gibi El Kaide'nin Irak yapılanması tarafından 2008'den bu yana sosyal hayatta zaten büyük ölçüde kontrol altında tutulan bir şehrin, Irak ordusu tarafından herhangi bir direniş sergilenmeden teslim edilişiyle gelişen bu süreçte, yaşanan gerçeklerin mizansenle fazlasıyla iç içe girdiği de gözardı edilmemeli. Estirdiği terör rüzgarıyla yelkenlerini dolduran bir örgütün, Bağdat'ın yanısıra, Şiiler açısından son derece önemli olan Samarra, Necef ve Kerbela şehirlerini yerle bir edeceğini ilan ederek tüm Iraklı Şiileri cepheye sürmeyi başarmasıyla birlikte sürdürdüğü ilerleyişi esnasında bir yandan ele geçirdiği tüm askeri mühimmatı hiç vakit kaybetmeden Suriye'ye taşıması, bir yandan da Suriye sınırında dozerlerle yapılan 'sınırları yok etme' gösterisinden sonra hilafeti ilan etmesi yaşanan gelişmelerin dikkatle ele alınmasını gerektiriyor.

Kaosun mimarı Maliki

Irak uzun bir süredir çalkantılı bir süreçten geçiyordu. Ancak IŞİD'in başlattığı son operasyon, ülkeyi etnik, mezhepsel ve coğrafi bir bölünmenin eşiğine taşıdı. Her şey nasıl bu kadar çabuk gelişti?

Irak'ta Amerikan işgali sonrasında Saddam Hüseyin'in idam edilmesiyle birlikte Baas yönetiminin tabanını oluşturan Sünni kadroların tümü önce askeri, siyasi ve bürokratik kademelerden silindi sonra sosyal hayattan sistematik olarak dışlandı. Bunda Irak Başbakanı Nuri el-Maliki'nin payı da çok büyük oldu. Devlet kademelerinde boşalan bu alanların ise neredeyse tamamına yakınının yaşanan süreçlerde rol almış Şii çevrelerce kapatılması. Fakat bu süreç 2006 sonrasında Amerikan askerlerine karşı savaşılarak devam etti. Sizin bahsettiğiniz çatışmalar 2006-2007'de Şii'lerin Sünni'ler ile çarpışmaya başladığı bir sürece doğru gitmişti. Çok şiddetli bir savaş vardı, günde 3000 insan ölüyordu. Bu noktada ABD tekrar devreye girdi. Oradaki El Kaide'nin halk tarafından belli bir noktadan sonra Sünni kesime uyguladığı şiddet ortadaydı. Amerika'nın devreye girmesiyle oradaki Sünni aşiretleri örgütleyerek zayıflatıldı ve çökme noktasına getirildi. Ta ki 2010 da Irak'ta El Kaide liderlerinin değişerek yerini bugünkü İŞİD kadrolarına bıraktığı zamana ve 2011'de Suriye'de yaşanan iç savaşın patlak vermesiyle beraber örgütün özellikle Suriye'de 2013'ten itibaren iyice güçlenerek Irak'ta büyük bir taarruz başlatmasına kadar. Aslında burada hep savaş vardı, biz şimdi görüyoruz.

Bu kaos hep vardı yani?

Evet. Belki iç gündem sıcaklığından, belki bir noktadan sonra şiddete karşı oluşan duyarsızlıktan ötürü gelişen kaosun ve hareket eden fayların pek farkına varamamıştık. Özellikle son bir yılda yaşanan şiddet, 2006-2007 yıllarında Şiiler ile Sünniler arasında yaşanan top yekün iç savaş düzeylerine kadar ulaşmıştı. 2013 yılı genelinde IŞİD'ın Irak'ta toplam 10 bin operasyon düzenlediği tahmin ediliyor.

10 Haziran bir açık hava gösterisiydi

Sonrasında da 10 Hazirandaki meseleyi yaşadık. Ve ardından Hilafet ilani.

Uluslararası görünürlüğü açısından çok büyük bir açık hava gösterisiydi 10 Haziran. Bağdat hükümetinin otoritesini paramparça etti. Modern bir ordunun eşine zor rastlanır bir şekilde parçalara ayrıldığı, devletin müdafaasının başkentin 100 kilometre kadar dışına geriletildiği görüldü. Şu anda ise yönünü ağırlıklı olarak sınıra yöneltti. Ele geçirdiği yerlerde kalıcılığı sağlamak üzere vakit kullanıyor. Bağdat'ta bombalı saldırılar yaşandığını görüyoruz. 28 Haziran'da ise başta Suriye'deki muhaliflere olmak üzere tüm dünyadaki cihadi çevrelere yönelik bir adım attı. Aldığı karar, hilafet ilanıydı. Örgütün lideri Ebu Bekir El Bağdadi, halife ilan edildi. "Bugüne kadar El Kaide'ye verilen biatlar geçersizdir. Bundan sonra herkes halifeye biat etsin" açıklamasında bulundu.

El Kaide'ye bağlı olan kayda değer örgütlerin hiçbirisi IŞİD'in çağrısına olumlu yanı vermedi. Şu anda Suriyeli muhaliflerle sınırda çok yoğun bir savaş veriliyor. Suriye'deki bazı cihadi eğilimli ortalama ölçekli grupların ise nasıl yanıt vereceği henüz belli değil.

IŞİD'in hedefi rakiplerini safdışı bırakmak

Duvarlar yıkılıyor hilafet ilan ediliyor. Küresel bir cihad mi bu?

Evet, IŞİD, 2010'dan sonra El Kaide'nin Irak yapılanmasını tümüyle dönüştürerek 2012'de başlattığı "Duvaları Yıkma" operasyonuyla çizdiği ana hedeflerin neredeyse tamamına erişmiş gözüküyor. Irak ve Suriye arasındaki siyasi sınırların fiilen ortadan kaldırılması ve hilafetin ilanı, bu hedeflerin ilk iki ayağını oluşturuyor. Bunu, örgütün, El Kaide'nin merkez yapılanmasıyla giriştiği küresel cihadi iktidar rekabeti ve ele geçirdiği bölgelerdeki tüm rakiplerini saf dışı bırakarak egemenliğini pekiştirme amaçlarının takip edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Suriye'nin Halep kentinden Irak'ın Diyala vilayetine kadar uzanan bir bölgede, yer yer yerel aşiretlerle kurulan pragmatist ilişkilerle desteklenen bu egemenlik alanının ise nasıl kalıcı hale dönüştürülebileceği henüz net değil. IŞİD'in Nisan 2013'te Suriye rejimine karşı savaşma alt metniyle Irak'tan gelerek Suriye iç savaşına katılmasıyla birlikte takip ettiği stratejilerinden de biliyoruz ki, örgüt için kalıcılık sağlamak, tüm rakiplerini egemenliği altına almak anlamına geliyor. Bu yöntem ise, haziran ayına girilirken, örgütü, 6 aydan bu yana rakip muhaliflere karşı girişilen kanlı savaşta birçok bölgeden kovulmasıyla sonuçlanmıştı. Aynı durum Irak için de geçerli olacaktır. 10 Haziran'da Musul'un kontrol altına alınmasıyla başlayan süreçte yer alan grupların sayısına oranı yaklaşık yüzde 30-35 civarında olduğu tahmin edilen örgütün, bu kadar geniş bir alanda, sahip olduğu kısıtlı insan gücüyle, uyguladığı her türlü şiddet yöntemlerine rağmen kalıcı olmayı başarabilmesi güç gözüküyor. Irak'ı parçalanmanın eşiğine getiren bu ilerleyişte, Başbakan Nuri el-Maliki karşıtlığının diğer tüm farklıları gölgede bıraktığı bilinen en net gerçeklerden bir tanesi. Tüm uluslararası dikkati uyguladığı medya stratejileri ile üzerinde toplamayı başaran örgüt, 28 Haziran'da hilafet devleti ilanıyla, kısa süre içinde kendisine rakip olabilecek gruplara karşı da bir gözdağı vermeyi amaçlıyor. IŞİD, ismini İslam Devleti'ne çevirerek ilan ettiği hilafete dünyadan karşılık bulması halinde bunu örgütün küresel cihad çevrelerindeki rakiplerine karşı kalkan olarak kullanacağı daha ilk günden anlaşılmıştı. Şu ana kadar ise, El Kaide'nin klasik yapılanmaları etrafında örgütlenen hiçbir grubun bu çağrıya olumlu yanıt vermediğini görüyoruz. 2007-2008 yılları arasında Irak El Kaidesi'nin Sünni aşiretlere karşı giriştiği egemenlik savaşından aldığı ağır yara ise IŞİD'in de uzun vadede benzer bir süreçle karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.

IŞİD, 28 Haziran'da hilafet devleti ilanıyla, kısa süre içinde kendisine rakip olabilecek gruplara karşı da bir gözdağı vermeyi amaçlıyor. IŞİD, ismini İslam Devleti'ne çevirerek ilan ettiği hilafete dünyadan karşılık bulması halinde bunu örgütün küresel cihad çevrelerindeki rakiplerine karşı kalkan olarak kullanacağı daha ilk günden anlaşılmıştı.

Fazlasıyla tiyatral

IŞİD'in 10-15 bin kişilik muharip gücüyle bölgeyi yeniden dizayn etmesi mümkün mü?

Orta Doğu'da Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Fransa ve İngiltere'nin büyük maliyetlerle inşa ettiği sınır düzeninin, 10-15 bin kişilik muharip güce sahip bir örgüt tarafından dünya standardlarında hazırlanmış video kayıtlarıyla mutlak şekilde çöktüğünü iddia etmek, bana fazlasıyla tiyatral geliyor. Sykes-Picot'nun yıkılışını sergileyen mizansenin bir taraftan hilafetin yeniden inşası için kullanılan en güçlü motivasyon olarak öne sürülmesi de, bu adımın, bende, bölgesel düzeni dönüştürmeyi hedeflemekten çok rakip gruplara karşı atılmış bir ön adım olduğu hissi uyandırıyor.

Bölgede bulunan diğer muhalif grupların IŞİD'e yaklaşımı ne örgüte katılırlar mı ?

Dijital medya ortamında oluşturduğu iletişim stratejisiyle şaşırtıcı verimlilikte mesajlar gönderen örgüt, hilafet ilanıyla da, başta El Kaide olmak üzere rakiplerine karşı kurmak istediği askeri üstünlüğün yanı sıra, küresel cihadi çevreleri de kutuplaştırarak yeni yetişen bireyleri kendi etrafında toplamaya çalışıyor. Bugün IŞİD'in Suriye silahlı muhalefetine vurduğu darbeye tanıklık etmeyen cihadi eğilimli çevreler, örgütün, Musul'dan sonra kurduğu dile kolaylıkla kapılabilir. Bu açıdan IŞİD'in 10 Haziran'dan bu yana askeri, siyasi ve ekonomik arenada nasıl bir sıçrama elde ettiği ortada. Sadece Musul, Selahaddin, Kerkük ve Diyala vilayetlerinde Irak ordusuna ait 5 taburun tamamen ele geçirildiği, 243 muharip bölükten 60'a yakınının bu esnada kamuflajlarını atarak firar ettiği biliniyor. Peşmerge kaynaklarına göre 200 bin kişilik bir orduya yetecek miktarda askeri mühammata el konulduğu öne sürülüyor. Musul'daki bankalardan büyük miktarda nakit para çalındığı da güçlü iddialar arasında yer alıyor. IŞİD'in cihadi çevrelerdeki rakiplerini sevk ve idare etmeye yönelik attığı bu adımların yanı sıra düşmanları nezdinde attığı adımların da ne kadar kritik olduğunu görüyoruz. Bilinçli olarak kurgulanan terör kampanyası ile on binlerce Iraklı Şii'nin, din adamlarının da fetvalarıyla, bir hafta gibi kısa bir süre içinde nasıl silah altına alındığına tanık olduk.

Suriye ve Irak'taki muhalif grupların IŞİD'e karşı somut bir mücadele planları var mı?

Suriyeli muhalifler, yılbaşından bu yana IŞİD ile savaşıyor. Şimdiye bu savaşta tahminlere göre toplam 7 bin kişi öldü. Bunun yaklaşık 4 bini Suriyeli muhaliflerden oluşuyor. Suriye muhalefetinin ise IŞİD'e karşı tek mücadele planı, sonuna kadar savaşmak. Ana akım muhalefet, Mart 2013'te Suriye'ye adımını atan örgütün Suriye devrimini çaldığına inanarak savaşıyor. Cihadi gruplar ise çekinmeden müslüman öldüren örgütün harici olduğuna ve haricilere karşı konulmasının zorunluluğuna inanarak savaşıyor. IŞİD'in Irak'ta ele geçirdiği büyük miktarlardaki para ve silah kaynağını hızlıca Suriye'ye taşındığını düşünecek olursak, önümüzdeki süreçte bu savaş çok daha şiddetli geçebilir.

Bu nokta da şunu sormak istiyorum; IŞİD, Musul'a doğru ilerlerken hiçbir direnişle karşılaşmadı. Bölgedeki Irak Ordusu silahlarını bırakıp kaçtı. Neden?

Buna üç gerekçe sunulabilir: Irak ordusunun merkezden uzaklaştıkça bir ordu olmaktan uzaklaşıp paralı askerler bölüğüne dönüşmesi, komutanların orduyu disiplinli bir şekilde mobilize edememesi ve nihayetinde Musul'un bir Kerbela, Necef ya da Samarra olmayışı. Musul, Bağdat'tan 200 kilometre uzakta kurulu Sünni bir Arap şehri. Bağdat hükümetinin halkıyla bütün bağlarını çok uzun zaman önce kaybettiği bir şehir. Oradaki askerlerin savaşması belki bu açıdan da mümkün olmadı. Uzun süredir yazılan çizilen bir gerçek var: Musul'un IŞİD'in Irak'taki anavatanı olduğu. Örgüt, aşiretlerden, işletmelerden, fabrikalardan ve aklınıza gelebilecek her türlü ticari odaktan kendine mali kaynak oluşturuyordu. Bazı insanlar kurtuluş kapısı olarak gördükleri için bunu gönül rızası ile yaparken, bazıları ise tehdit, şantaj ve infazlarla haraca bağlanmıştı. 2 milyon nufüsa sahip kocaman bir ekonomiden bahsediyoruz. 2008 yılında Bağdat'tan çıkarılan, Enbar ve Selahaddin'deki Sünni aşiretlerin de savaş açmasıyla yer altına inmeye zorlanan zorlanan El Kaide'nin Irak yapılanması, Musul'da yer altına inerek kurtulmuştu. Irak'ta Maliki karşıtlığının her şeyin önüne geçtiği bugünkü koşullarda Musul halkı da buna karşı koymadı. Irak ordusunun neden böyle bir şeyi göze aldığını ise henüz bilmiyoruz. IŞİD'in böyle bir amaçla şehre yöneldiğini bilgisine sahiplerdi. Ama karşı durulmadı.

Saddam'dan sonra Şiiler aktif rol oynamaya başladı. Maliki ile birlikte durum tersine döndü ve şimdi de Şiilerin Sunilere baskı uyguladığı onları tecrit ettiği biliniyor. Bu bir mezhep savaşı ya da genel anlamda bir din savaşı mı?

IŞİD'in öncülük ettiği sürecin başardığı en önemli hususlardan bir diğeri de buydu. Bilinçli ve önceden tasarlanarak atılan provakatif adımlar ve terör propagandası ile desteklenen bir kampanya, Irak'ın Şii milis gruplarını, İran'ın ülkede geliştirdiği bütün inisiyatifleri açık alana taşıdı. Irak'ın önde gelen Şii din adamları Şiileri hızlı bir şekilde silah altına çağırdı. Bağlayıcılığı olan bir fetvalardı bunlar. Uymayanların sorgulanacağı fetvalar. Bütün Şiiler de bunun karşılığında silahlanarak cihad yeminleri etti. Maliki hükümeti her şeye rağmen İran etkisini hükümetin dışında tutmaya çalışmasıyla biliniyordu. Ancak devlet kademelerinde bu kadar başarılı olmadığı anlaşılıyor. IŞİD ile birlikte bu da çöktü. İran'ın bir numaralı ismi Kasım Süleymani'nin tasarımında bundan sonra koca bir güvenlik devleti inşası bizi bekliyor. Süleymani'nin bu krizin başlangıcından bu yana 2 defa Irak'a geldiği ve Maliki ile birlikte operasyonlarda nasıl bir yol izleneceğini görüştüğü biliniyor. Tüm bunlar IŞİD'in Sünni ve Şiileri nasıl mobilize ettiğini, mezhep söylemini nasıl daha da kutuplaştırarak tarafları açık bir savaşa doğru yakınlaştırdığının delilleri. Böyle bir mezhep savaşının ise Irak'ın parçalanmadığı senaryoda gerçekleşme ihtimalini daha yüksek görüyorum. Tüm tarafların Maliki'ye görevi bırak çağrısı da bu yüzden. Ülkenin bir arada tutulabilmesi ve mezhep savaşının engellenmesi için gerekli şey, gerçek bir birlik hükümetinin sağlanabilmesi. Ancak onda da şu ana kadar başarılı olunamadı. İlk oturumda meclis çalışmalarına ara verdi ve yakın gelecekte de bir birlik hükümeti sağlanabilmesi mümkün gözükmüyor.

IŞİD'in hilafet ilanı bölgedeki muhalif gruplarda nasıl karşılık bulacak, Suriye muhalefetine zarar veriri mi bu çağrı?

Suriye, Irak ve diğer coğrafyalarda bulunan ve şimdiye kadar IŞİD'e biat etmeyen cihadi grupların bundan sonra İslam Devleti'ne de biat etmeyeceklerini bekleyebiliriz. İlk işaretler de bu yönde. El Kaide'ye bağlı olan kayda değer örgütlerin hiçbirisi IŞİD'in çağrısına olumlu yanı vermedi. Şu anda Suriyeli muhaliflerle sınırda çok yoğun bir savaş veriliyor. Suriye'deki bazı cihadi eğilimli ortalama ölçekli grupların ise nasıl yanıt vereceği henüz belli değil. Ancak asıl dikkatle takip edilmesi gereken husus, klasik anlamdaki cihadi söylemi tepe taklak etmeye çalışan örgütün yeni gelenlerin aklına girip giremeyeceği. Özellikle yurt dışından gelen savaşçıların hem imaj, hem de sahip olduğu kaynaklar nedeniyle yöneldiği örgüt, El Kaide'nin küresel kaynalarını hayati olarak tehdit edebilir. Ancak her durumda Suriye'de 2011 yılından bu yana Suriye rejimine, 2014 başından bu yana da hem rejimle hem de IŞİD ile savaşan bir muhalefet ile karşı karşıyayız. Bunun yine kısa vadede en büyük maliyetini bu gruplar üstlenecektir.

Saddam'ın ordusundan IŞİD'e destek veren asker ve subaylar var mı?

IŞİD'in dönüştürücü gücü çok kuvvetli. Karşı konulamaz değilse bile çok ısrarcı. Saddam rejiminden kalan Baas elitini kendi içinde eritmeyi, onları cihadi söyleme eklemlemeyi ve cihadi çevreleri bununla dönüştürmeyi başarabilen bir örgüt. IŞİD'in askeri kademelerinde Irak'ın Baassızlaştırılması esnasında saklanan kişilerin yer aldığı biliniyor. IŞİD'in operasyonlarını incelediğimizde de askeri araziye hakım bir stratejik akıl görüyoruz. Bunu da bu subaylara borçlular diyebiliriz. Örneğin IŞİD'in Samarra'ya yönelmesi beklenirken, tüm mesajlar bu yönde olurken, örgüt ilginç bir şekilde yön değiştirirek Rutba'yı ele geçirdi. Ürdün ve Suudi Arabistan'a komşu oldu. Bu ülkelere savaş açacağından değil, örgüt varlığını bu ülkeler nezdinde kabul edilebilir bir aktör kılmak için yapıldı bu. Baas dönemi kadroları olmadan buna benzer başarıda ordu manevralarının gerçekleştirilebilmesini sanırım bekleyemezdik.

ABD, IŞİD'e karşı başlatılacak operasyonlarda koordinasyonu sağlamak amacıyla Bağdat'a 500 askeri danışman gönderdi. 2011'de Irak'tan çekilen Amerikan ordusu ülkeye geri mi dönüyor? ABD'nin Bağdat'a gönderdiği insansız hava araçları ve askeri saldırı helikopterleri IŞİD'e yapılacak operasyonlarda yer alacak mı?

Irak ordusunun IŞİD'e karşı düzenleyeceği operasyonlar askeri açıdan kolay operasyonlar olmayacaktır. Operasyonlara pikaplarla giden, merkezi otoritenin olmadığı bölgelerde nereye girip çıktığı pek belli olamayan bir yapı. Amerikan yönetiminin IŞİD'e karşı verilecek bir mücadelede muharip bir rolle Irak'a dönmesi en azından Obama'nin yönetimde olduğu müddetçe mümkün gözükmüyor. Amerikan yönetiminin nitelikli askeri destek dışında, askerlerini buraya göndermesi şu anki koşullarda söz konusu değil. ABD'nin Irak'ta Irak'taki bütün askeri ve bütün varlıklarının nasıl diskalifiye edildiğini gördük. İran'ın özellikle Bağdat'taki siyaseti şekillendirmek için yılda ne kadar büyük meblağlar harcadığı oradaki siyasi isimlere ve çevrelerine güçlerini kontrol etmesi için ne kadar büyük yatırımlarda bulunduğunu, Suriye'deki Şii milisleri organize etmek için Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut basamaklarında Bağdat ayağını güçlendirmek için nasıl yatırım yaptığını zaten süreç içerisinde gördük. Bu koşullarda ABD oraya girse de hangi sonuçla geri dönecek? Bu tartışmalı. 15 bin kişi dedik ama bu 15 bin kişinin projeksiyonundan söz etmedik. Şu an itibariyle hitap ettiği kitlenin ne kadar büyük bir kitle olduğunu bilemiyoruz. Potansiyel savaşçılarının kimler olduğunu da bilmiyoruz.

IŞİD'in militan kadrosunda sanırım homojen bir yapı yok

Yani bahsettiğiniz rakam Irak için doğru rakam. Kendi askerlerinin Irak'ta 15 bin kadar var olduğu karşılık olarak 5-10 bin kadar da Suriye de militanlarının olduğunu tahmin ediyoruz. Genel olarak ta böyle olduğu düşünülüyor. Bunların ekseriyesi muhacir yani yabancısı da var. Suriye'deki muhaliflerin karakteristik özelliklerine zıt olarak Irak Şam İslam devleti yeni adıyla İslam Devleti'nin militanlarının çoğu yerli değil yabancı. Dünyanın birçok yerinden gelmiş olan kişilerden oluşuyor.

Irak, Suriye'de Beşşar Esed yönetimine destek veriyordu. İran ise Suriye'de 2011'den bu yana devam eden iç savaşa Irak üzerinden her türlü askeri yarımda bulunduğu biliniyor. İran, IŞİD'e karşı bir operasyon düzenler mi? Ya da Maliki yönetimine Suriye'de olduğu gibi askeri destek verir mi?

İran yönetiminin Irak'ın işgalinden bu yana Irak'ta Maliki'den bağımsız olarak son derece faal olduğunu biliyoruz. Dünyanın gündemine oturan Irak'ta bu son gelişmelerden önce de iktidarın paylaşımından kaynaklanan son derece şiddetli bir savaş vardı. Bu olaydan sonra bu savaş daha da şiddetleneceğini açıkça görüyoruz. Özellikle IŞİD'in hem Bağdat yönetimine hem de Bağdat üzerinden İran'a gönderdiği mesaj çok açık: Bölgedeki tüm mezhep unsurlarını açıkça sahaya çekerek savaş düzenine sokmak. Bu öyle bir çağrı ki, ya ülkenin bütünlüğünün korunması için doğrudan savaşa girişilecek ya da ülkenin bölünmesi riskiyle bu savaş ertelenecek. ABD, İngiltere ve Iraklı kimliği daha fazla ön planda yer alan Ayetullah Ali Sistani gibi Şii liderler, ne top yekün bir savaş ne de bu savaştan kaçarken ülkenin bölünmemesi için Maliki'nin gitmesini istiyor. İran'ın da şu anda bu çizgide olduğunu görüyoruz. Rusya ve İran'ın şimdiden IŞİD'e karşı Suriye sınırında aktif olarak kullanılmak üzere savaş uçağı yardımında bulunduğunu görüyoruz. IŞİD'in kontrol altına aldığı geniş bölgelerden çıkarılabilmesi için ise bir ayağı kara operasyonlarına dayanan bir ayağı iktidarın sağlıklı şekilde Sünniler ve Kürtlerle paylaşıldığı siyasi bir planla mümkün gözüküyor. Sünnileri ve Kürtleri içinde barındırmayan hiçbir plan şu aşamadan sonra IŞİD'e karşı galibiyet sağlayabilecek bir sonuç üretmeyecektir. Ocak ayında Enbar vilayetindeki Sünni göstericileri kanlı bir şekilde bastıran ve Sünnileri siyasi arenadan sistematik olarak tecrit eden Maliki'nin içerisinde yer aladığı hiçbir senaryonun şu aşamada IŞİD'e karşı yapıcı bir sonuç üretmeyeceğine tüm taraflar da inanmış durumda.

Her gün bölgenin yeni bir dijital haritası ortaya çıkıyor. 'Algı operasyonu' olarak nitelendirilen bu haritalar ne anlama geliyor? Bu algı operasyonunda amaç nedir?

Orta Doğu'nun mevcut siyasi sınırları, 1916 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya arasında yapılan gizli bir anlaşmayla belirlendiğini biliyoruz. Dünya Osmanlı Devleti'nin sınırları içerisinde kalan bu toprakların nasıl bölüşüleceğini ilk olarak 1917'de Ekim Devrimi'yle iktidara gelen Bolşeviklerden öğrenmiştir. 1920'de uygulamaya konan bu planla birlikte inşa edilen sınır rejimi kurulan askeri iktidarlarla kendisini yüz yıl taşıdı. Medya kimliğinin IŞİD ile tanımlandığı Irak'taki son gelişmeler çerçevesinde çizilen haritalar ise, bu tarihsel akışın kesildiğini anlatan haritalar oldu. IŞİD'in Irak yönetiminin askeri, bürokratik ve siyasi zaaflarından yararlanarak sürdürdüğü bu ilerleyiş neticesinde Suriye ve Irak'ı birleştiren, Kürtlerle Arapları, Şiilerle Sünnileri ayıran haritalar ortaya atıldı. İnşası için bölge ve dünya güçlerinin coğrafyayı kocaman bir savaş cephesine dönüştürdüğü bu sınırların birkaç dozerlerle yıkılacak zayıflığa sahip olmadığını düşünüyorum. Kocaman bir dünya düzeninin kafa yormalarıyla çizilen bu sınırlar ve bu çizime dolaylı olarak kurban edilen hilafetin, dozerlerle açılan bir geçitle ortadan kaldırılarak hilafetin yeniden tesis edilecileceğini fazla adrenalin yüklenmesi olarak görüyorum. Ortada birbiriyle eş değer özelliklere sahip olmayan iki tarihsel gelişme ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. 10 Haziran'dan bu yana çizilen haritaların ise, Suriye ve Irak'ta dünya ve bölge güçleri tarafından geçmişten bu yana desteklenen rejimlerin baskıyla içselleştirmeye çalıştığı ancak bunda başarılı olamadığı bir 'farkına varış' refleksi olarak görüyorum. Sınırların gerçekten yeniden çizildiği ve Sykes-Picot'ların ortadan kalktığı bir değişimin, bölen ve savaştıran bir insiyatifle değil, uzlaştıran ve özgürleştiren bir insiyatifle yaşanacağını düşünüyorum.