Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​İran'da yeni bir dönemin başlangıcı

Türkiye ile İran arasında Türklük üzerinden uzlaşım sağlandığı takdirde güçlü ve müreffeh Türk Birliği devrin gerçeğine dönüşeceğini savunan Rahim Cevadbeyli; "İran, Ne Mutlu Türküm Diyebilecek bir Cumhurbaşkanı çıkarmıştır. Şimdi sıra, kardeş Türkiye'dedir."
​İran'da yeni bir dönemin başlangıcı
02 Ağustos 2024 12:48:50
Türkiye ile İran arasında Türklük üzerinden uzlaşım sağlandığı takdirde güçlü ve müreffeh Türk Birliği devrin gerçeğine dönüşeceğini savunan Rahim Cevadbeyli; "İran, Ne Mutlu Türküm Diyebilecek bir Cumhurbaşkanı çıkarmıştır. Şimdi sıra, kardeş Türkiye'dedir."

Analiz Haber: Rahim Cevadbeyli

Türklerin asli kurucu unsur olduğu Horasan/Azerbaycan odaklı uygarlık üreten medeniyet havzası, medeni ve siyasi cihetten 15. yüzyılın ortalarına kadar küresel boyutta medeniyetçe en etkin faktör olmuştur. Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının 15. yüzyılın ortalarından itibaren Rum medeniyet havzası karşısında yenilgiye uğraması ve yenilgiyi müteakiben çöküşe geçmesine bakılmaksızın Türk ve Türklük, 1925’e kadar günüz İran’ın asli kurucu hakim unsuru olarak hayatını sürdürmeyi başarmıştır. İran, 1925’e kadar Türk ve Türklüğün esas kalesi olarak kendi kimliğini korumayı başarmıştır. Büyük oranda bölgemize tahmil edilmiş olan modern ulus-devlet döneminden itibaren İran’ın Türk ve Türklüğünün rafa kaldırılması tabiri caizse küresel siyasetin birer gereksinimi olarak tahmil edilmiştir.

19. yüzyılın başlarından itibaren varisliğin İstanbul ve Moskova’dan devralınmasıyla, Venedik-Florans merkezli yeniden yorumlanmasına ve inşasına başlanmış olan Rum medeniyet havzasının küresel boyutta hakim olması için Rum-Yunan karşıtı Horasan/Azerbaycan medeniyet havzsının merkezi konumunda olan İran’ın gayri Türk kimliği ile, daha net olarak Pers/Perso olarak tanımlanması ön plana alınarak üleye dayatılmıştır.

İran’ın Persliği, Osmanoğullarının Hektor neslinden oldukları kadar gerçektir

Yahudi, İbri ve onu müteakiben Rum ve Yunanların İslami metinlerde ‘Acem’ olarak tanımlanan toplumun, ‘Persiyus’ adına ‘Pers’ olarak adlandırdıkları tarihi metinlerinden bilinmektedir. ‘Perse’ kelimesinin hiçbir bilimsel esası olmayıp, daha çok 15. yüzyılın ortalarından itibaren kurgulanmış olan Yunan kökenli mifolojik verilere dayanır. Bu mifik verilere göre, Yunanlı Zeus’un oğlu ‘Persiyus’un İranlı/Acem ‘Andrumda’nın kızı ‘Kasiupiya’ ile evlenmesi ve doğulan çocuğun ‘Persiyus’ şerefine ‘Pers/Perso’ olarak anılması söz konusudur. Tibkı buna benzer şekilde 15. yüzyılın ortalarından itibaren Osman/Otman oğullarına yönelik kurgulanmış olan Hector'un oğlu Turcus hikâyesi gibidir. Bu hikâyeye göre Troya’nın Hektor’dan sonra en büyük kahramanı sayılan Aeneas aynı zamanda dişi kurtun emzirdiği Romus ve Romulus’un atasıdır. Frankların atası olan Aeneas’ın yeğeni Francion ve Türklerin atası olan Troilus’un oğlu Turcus. Hektor neslinden sayılan Frankların babası Francion ve Türklerin babası Turcus/Turcs mifik anlayışının ön plana alınması ile Hector'un oğlu Turcus, Osmanoğullarının dip atası olarak gösterilmiştir.

Türklerin asli kurucu unsur ve esas yerli toplum olduğunu ve Pers/Perso’nun sadece İbri metinlerinden esenlenen ve siyasi amaçlar doğrultusunda yeniden tahrif edilerek yorumlandığını gösteren bir çok tarihi metinler mevcuttur. XIV. yüzyılın başlarında İspanyollu bir Francıskan/ Francıscan tarafından kaleme alınan ve Londora’da 1877 Marcos Jımenez De La Espada ve 1912’de Sır Clements Markham, K.C.B. tarafından yayınlanan nüshalarında da, Aşık Paşazade’nin Türk ve Yafes oğlu olarak tanımladığı Acem’lerin Yahudi’lerin israrı üzerine Pers/Perso adlandırılmak istendiği açık şekilde görülmektedir. İspanyollu Francıskan şöyle der: “...yerlilerin Karadeniz/Black Sea adlandırdıkları körfez, Yahudiler tarafından Persian Sea/Pers denizi olarak adlandırılır...”. Yahudilerin Pers Denizi/Körfezi olarak adlandırmakta israr ettikleri bölge ve deniz, yerliler tarafından Karadeniz olarak anılmış ve bilinmiş ve buda Deşt-i Kıpçak Türklerinin güneylerindeki denize Karadeniz adı verdikleri gibi yerli Türkler tarafından şöyle anıldığına dair onlar tarihi ispatlardan sadece biridir. Yerigelmişken kaydedilmelidir ki, Kara rengi bazı esassız iddalara bakılmaksızın, Türkler için kuzeyi değil tam tersine güneyi simgeler.

Görüldüğü gibi İran’ın ve Acem’lerin Pers/Perso olması, Osmanoğullarının Hektor neslinden Frankların kardeşi Turcus/Turcs türemesi olacağı kadar geçerlidir. Ve Pers-Perso sadece Yahudilerin israrı üzerine Rum medeniyet havzası üzerinden dikte edilmiş ve hiç bir tarihi esası olmamıştır.

İran Persliği resmen reddeder, ancak Rum medeniyet havzası dikte eder

İran Pehlevi döneminde, 1935’te ,‘Pers’ adının kaldırılması ve ülkenin yerel tarihi metinlerde olduğu gibi ‘İran’ olarak tanımlanmasına dair almış olduğu resmi karara rağmen 19. yüzyılın başlarından itibaren Venedik-Florans merkezli küresel boyutta yeniden yorumlanmasına başlatılan Rum medeniyet havzasının siyasi iradesi tarafından inadına Pers/Perso olarak anılmasının sürdürülmesi istenmiştir.

Görüldüğü gibi İran’ın Persliği siyasi bir revayetten öte bir şey değildir. İran’ın aslı kurucu unsuru Türktür. Kullanılan Fars diline gelindiğinde ise kaydedilmelidir ki, Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının tarihen ortak üç dilinden biri Derice/Farsça’dır. Günümüz Çin Halk Cumhuriyetinin kuzey batı bölgesinden başlayarak Hindistan yarım adası, kuzey Afrika dahil günümüz Rusya toprakları üzerinden Arkhangelsk limanına kadar uzanan Kültür havzaasında Türkçe, Farsça ve Arapça esas üç dil olarak kullanılagelmiştir. Türkçe Mektep ağırlıklı, Farsça Medrese ağırlıklı, İlahiyat alanı Arapça ağırlıklı olarak kültür havzasının esas dillerini teşkil etmiştir. Türklerin asli kurucu unsur oldukları Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının devlet, saray ve ordu dili de temel itibarıyla Türkçe olmuştur. İran’da bu kültür havzasının en önemli birer parçası olarak diğer bölgelerde olduğu gibi Türkçe ve Farsça hakim olmuştur. 1925’e kadar da bu böyle devam etmiştir. Mesela, Türkçe bilmeyenlerin İran’da saraya alınmaması veya devlet görevine getirilmemesine dair yüzler elimizde belge ve bilgi mevcuttur. Onlardan sadece biri Mehdi Nevvab Tehrani tarafından hk. 1260/m. 1844 tarihinde yazılmış olan ‘Destur’ul-A’gab’ adlı eserde değinildiği gibi, Eşref Han Demavendi’nin Türkçe bilmediği için Feth Ali Şah Gacar tarafından ağır şekilde cezalandırıldığını ve 40 gün içinde – gelecek görüşe dek Türkçeyi öğrenmediği takdirde Sagt سقط/ (değersiz, seviyesiz, rusvay olmak, başı aşağı düşmek), Mehtمحط/ (düşmek, aşağı düşmek) ve Sugut سقوط/ (yenilmek, düşmek, ezilmek) edeceğini bildirmiştir... (Tehrani, 1376/1997, s. 132).

İran’ın Türklüğü ile ilgili diğer çalışmalarımıza müracaat edilebilir.

İran’ın etnik yapısı ile ilgili; https://twitter.com/RCavadbeyli/status/12726255793...

Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası ile ilgili “Dünya Türklüğüne Müracaat”; https://twitter.com/RCavadbeyli/status/17429509456...

Başka bir ifade ile Türklüğünün en az tartışılabilecek yer Acem yurdudur, dersek asla yanılmamışız...

Tabiri caizse Atatürk’ün “Ne Mutlu Bana Türküm Diyene” şiarı ile ülkenin Cumhurreisi olan hürmetli Prof. Dr. Mesud Pezeşkian/Tabiboğlu’nun hakim konuma gelmesi ile İran Türklüğünün uluslararası boyutlarda hükümet politikasına yön verecek düzeyde bir etki gösterebilir mi sorusuna yanıt olarak söylemem gerekiyor ki, İran, yeniden Türk olmuyor, aksine klasik gerçek milli kimliğini yeniden ihya sürecine girme teşebbüsünde bulunmuştur. Tabı bu teşebbüs, yalnız İran için değil, bölgesel ve küresel boyutta beklenilen stratejik değişikliklerde en önemli etmen ve etkin faktörlerden biri olma olasılığı oldukça yüksektir. Bu tarihi olgunun yeniden ihya edilmesi süreci, hem siyasi, hem ekonomik hem jeosiyasi hemde uygarlık üreten medeniyet savaşı açısından bölgemiz ve özellikle Türk Birliği için oldukça büyük önem arz eder.

ran-cumhurbaskani-mesud-pezeskiyan1-1_bc42691dbc045df7312a46e79a0938c8.jpg

Mesud Pezeşkian, Türk Dünyasında Mesud Tabiboğlu olarak anılmasını çok ister

Hürmetli Prof. Dr. Mesud Pezeşkian, asıl soyadını almış olduğu ihtisasa göre değiştirmiştir. Pezeşkian, Farsça kelime olup, Tıp fakültesini bitirdikten sonra Tabib/Hekim anlamında Fars dil kurumu tarafından yeni üretilen ‘Pezeşk’ kelimesini soyadı olarak kabul etmiştir. Türkoğlu Türk olduğunu ve bununla gurur duyduğunu beyan ettiğine göre bundan sonra yüz milyonlarca kardeş Türk tarafından Prof. Dr. Mesud Tabiboğlu olarak anılmasından da çok sevinecektir, diye düşünüyorum. Bizimde bundan sonra Prof. Dr. Mesud Tabiboğlu olarak anmamızda yarar vardır.

Hürmetli Prof. Dr. Mesud Tabiboğlu’nun (Masoud Pezeshkian), İran’da Cumhurbaşkanı olarak seçilmesine dair 6 Temmuz 2024 tarihli “Güneş Balçıkla Sıvanmaz!” başlıklı resmi bayanatım yayınlanmıştır;

(1) X'te Rahim Cavadbeyli رحیم جوادبگلی: "1. Güneş balçıkla sıvanmaz! İran Seçimleri ile ilgili Beyanatım https://t.co/JHeBNkQIJf" / X (twitter.com)

https://twitter.com/RCavadbeyli/status/18095529303...

bayanatta da kaydedildiği gibi, bu adım sadece İran Türkleri için değil, ülkenin asli kurucu unsuru olan Türklerin yanı sıra Lar, Lor, Lek, Gilek, Kırmanci, Surani, kelhur, Arap, Beluç ve diğer yöresel, bölgesel mezhepsel ve etnik azınlıkların yöresel ve bölgesel haklarının dile getirlmesi açısından da oldukça büyük önem arz eder. Bu süreç, İran ve bölgemiz açısından başarılı olup olmamasına bakılmaksızın ciddi biçimde sancılarla seyir edilecek ve ardınca yeni değişiklikler getirecek yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul görülebilir.

Cumhurbaşkanı Tabiboğlu, ülkedeki reformist kesimin önemli şahsiyetlerinden biridir. Reformist olmanın yanı sıra Velayet-i Fakih ilkesinin, Dini rehber Hameneli Seyid Ali’nin ve Devrim Muhafızları'nın esas savunucuları arasında yer alır. Cumhurbaşkanı Tabiboğlu, Velayet-i Fakih ilkesinden şüphe etmenin ve onu dini açıdan sorgulamanın caiz olmadığına inanıyor.

İran 1980’lerden İtibaren Ümmülkura Teorisi ile Osmanlı’nın Tarihi Misyonunu Üstlenmiştir.

Ülkede kadın hakları ve sekülerleşme açısından baş verecek değişiklikler muhakkak kaçınılmazdır. Ancak bu değişiklikler, tedrici şekilde yumuşak bir süreçle takip edilerek uygulanacaktır. Fakat unutulmamalıdır ki, önümüzdeki süreç, İran İslam Cumhuriyeti için sadece reform değil, reform dahil restorasyon, onarım ve en önemlisi sistem içi evrilme dönemidir. İran İslam Cumhuriyeti, kurucu lider Ayetullah Humeyni döneminde Muhammed Cavad Erdeşir Laricani adına 1980’lerde gündeme taşınan Ümmülkura/ أمّ القرى teorisi ile Osmanlı İmparatorluğunun İslamiyet adıyla Türk karşıtı tarihi misyonunu devlet kimliği ve stratejisi olarak benimsemiştir. Mevcut süreç, büyük oranda bu evrilmenin başlangıcıdır. Bireysel hak ve hukuklar ve bir oranda da toplumsal açıdan sekülerleşme bu sürecin birer parçası olacaktır.

Bilindiği üzere ülkelerin dış politikalarını büyük oranda hükumetler değil, ülkenin jeopolitik konumu belirler. Ancak ülkelerde sistem değişimi ve sistem içi evrilmeler veya medeniyetçe eksen değişimi söz konusu olduğunda siyasetçe ve medeniyetçe eksen kayması yaşanır. İran İslam Cumhuriyeti, devlet stratejisini esasen 1988’de Tebrizli Hameneli Seyid Ali’nin dini rehber olduğu dönemden itibaren belirlemiştir. Bu Avrasya eksenidir. Ancak şu an baş veren stratejik değişiklik, sistem içi evrilmeden kaynaklanan medeniyetçe eksen değişimidir. Başka bir ifade ile Ümmülkura/ أمّ القرى teorisi üzerinden Osmanlı İmparatorluğunun İslamiyet adıyla Türk karşıtı tarihi misyonundan tedrici uzaklaşma ve naçizane tarafımızca gerekli alanlarda ve mevkilerde masaya yatırılan ve kabul görülen Türklerin asli kurucu unsur olduğu Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının yeniden ihya ve inşasına yönelik ciddi bir teşebbüstür.

Tabiboğlu, ABD ve AB ile masaya oturacak, ancak sonuçlar ABD ile AB’ye bağlı

Cumhurbaşkanı Tabiboğlu’nun gelecek faaliyet mikanizmasıyla ilgili son günlerde Tehran Times’da yayınladığı yazının içeriğinden de görüldüğü gibi Avrasya ekseni temel siyasi eksen olarak vurgulanmış, Türkiye başta olmakla diğer Türk ve komşu kardeş devletlerle ittifaka yönelik ciddi imalarda bulunulmuş, ABD ve AB ile karşılıklı ilişkilerin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için gerekli çabayı göstereceği söz konusu yapılmıştır. Tabiboğlu, beraber hukuklu taraflar olarak hem ABD ile hem de AB ile ciddi biçimde dialoglara başlayacaktır, ancak alınacak sonuçlar büyük oranda AB ile ABD’nin tutumuna bağlı olacaktır.

Gözlemlediğimiz ve zamanında düşünüp masaya yatırdığımız gibi İran İslam Cumhuriyeti, Türkiye, Azerbaycan başta olmakla kardeş Türk devletleri ile çok sahalı daha derin bir ilişkiyi ciddi biçimde devlet masasına yatırmış ve karşı taraftan atılacak adımları bekliyor. Ve hatta beklemeksizin ciddi biçimde ciddi teklifleri masaya yatıra bilir. İran İslam Cumhuriyeti’nin Ermenistan Büyükelçisi Sn. Süphani’nin 14 Temmuz 2024 tarihinde ‘Azadlık Radyosuna’ ve onu müteakiben ‘Azatutyun’ haber ajansına vermiş olduğu söyleşide Azerbaycan ile Ermenistan’ı bir birine bağlayacak koridora yönelik ılımlı yaklaşarak, ülkelerin arazi bütünlüğüne dokunulmayacak bir şekilde iki ülkenin süveren hakkı olduğunu beyan etmesi, ABD’nin ‘Şeytan’ olarak karakterize edilmesi, Güney Kafkasya’nın bölge devletlerine karşı savaş ocağına çevrilme cehtlerinin mevcut olduğunu beyan etmesi bu söylediğimize açık bir örnektir. İran’ın Filistin, Lübnan, Yemen ve diğer bölgelerdeki İslami Direniş Cephesindeki siyasetinde ise şimdilik bir değişiklik beklenilmiyor.

İran’da sistem içi evrilme başta olmakla reform, restorasyon ve onarım söz konusudur. Türk karşıtı Osmanlılık misyonundan tedrici şekilde uzaklaşmak ve Türklerin asli kurucu unsur olduğu Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasına yönelik ciddi bir eğilim mevcuttur. Başka bir ifade ile Azerbaycanı, Tebriz’den ödünç alındığı düşünülen Bakü’ye ve Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının siyasi iradesini temsil eden Selçuklu, Çengizli, İlhanlı, Timurlu gibi devletlerin 1925’e kadar hukuki varisi olduğu düşünülen ve 20. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’da ittihatçılar ve ardınca Atatürk tarafından yenice ön plana alınan Türklüğün, ata beşiğinin kendisi olduğuna inanan bir yaklaşımla hem Azerbaycan’ı hemde Türkiye’yi Türklük ve Azerbaycanlılık açısından masaya davet edebilir. Diğer bir değimle Bakü’nün Tebriz’den ödünç aldığı Azerbaycanı, Azerbaycançılık adıyla İran’a karşı siyasi vasıta olarak kullanması ve Türkiye’nin Selçuklu, İlhanlı, Timurlu ve onu müteakiben Türk ve Türklüğü esas siyasi çizgi olarak kabul eden devletlerin 1925’e kadar esas merkezi yurduna karşı siyasi vasıta olarak Türklüğü kullanmasına yönelik ciddi manevra imkanlarını sergileyecektir. Türk Birliği ile ilgili kardeş Türkiye yönetiminden istenilen olumlu yanıt alınmadığı takdirde amiyane tabirle Türkiye’siz kardeş Bakü yönetimi ile bir süreç söz konusu yapılacaktır.

cumhurbaskanlari_f57dac9996c3e8786c2b4b9ed2f4619a.jpg

Türkiye İle İran arasında Türklük üzerinden uzlaşım sağlandığı takdirde güçlü ve müreffeh Türk Birliği devrin Gerçeğine Dönüşür.

Bu süreç, naçizane fikri cihetten mimarı olduğum Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasında ulus-devlet dönemi yaşanmış olan birçok adaletsizliklerin giderilmesine yönelik ciddi bir teşebbüs olarak kabul görülebilir. Başka bir ifade ile bu süreç, Türklerin asli kurucu unsur olduğu Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının yeniden ihya ve inşasına yönelik bir teşebbüstür. Ülke ve bölgemizde iktisadi ve siyasi cihetten etkin güç odakları ve merkezleri tarafından benimsenilmesi, destek ve himaye edilmesi halinde Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Hindistan ve Kuzey Afrika’yı da doğrudan olumlu anlamda etkileyecek Orta Şeridin – Türk devlet ve akraba toplumlarının birlik ve bütünlüğü adına Horasan/Azerbaycan kültür havzasının sosyopolitik açıdan tarihi olgu ve gerçekliklere dayalı bir biçimde yeniden ihyası ile bölgemizde güçlü, müreffeh, özgür ve demokratik bir birliğin oluşması söz konusu olabilir. Bu daha çok Türkiye ile İran’ın Türklük üzerinden uzlaşmasına bağlıdır. Uzlaşım olduğu takdirde güçlü ve müreffeh Türk birliği devrin gerçeğine dönüşür.

İran, şu an ilk adımı atarak, tabiri caizse Türk Dünyasında mevcut durumda örneği olmayan “Ne Mutlu Türküm” diyebilecek bir Cumhurbaşkanı çıkarmıştır. Şimdi sıra, son yüz yılda Türk kimliğini ulus-devlet kimliği olarak belirlemiş, Türk bayrakdarlığını üstlenmiş ve Türklüğün ağır yükünü yalnız başına omuzlanmış olan kardeş Türkiye’dedir.

Mesud Tabiboğu, Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk seferlerini Ankara, Bakü Başta olmakla diğer Türk Cumhuriyetlerine yapmalıdır

Benim naçizane kanaatime göre Türkiye’miz için ne merhum Turgut Özal’ın başdanışmanlık görevini de bir süre üstlenmiş olan merhum Dimitri Kitsikis’in ‘Arabölge Gerçeği’ olarak karakterize etmek istediği Rum/Yunan kardeşliği veya Rum Osmanlısı nede merhum Kadir Mısıroğlu gibi yeni Osmanlıcı teorisiyenlerin Osmanlı ülküsü iyi bir gelecek vaad edebilir. Rum Osmanlı kimliği, Türkiye’yi Doğu Avrupa ülkeleri durumuna düşürür, Osmanlı İmparatorluğunun yeniden ihyası fikri ise Türkiye’yi tedrici şekilde ulusal kimlik parçalanmasına götürür. Türkiye için en makul olanı, Atatürk dönemi esası konulan Türklük ilkelerine bağlı kalmak ve Türk bayrakdarlığını savunmasının yanı sıra ülke ve bölgedeki mevcut etnik ve sosyopolotik sorunların giderilmesi ve güçlü Türk birliğinin oluşturulması için İran tarafından başlatılan mevcut siyasi gidişi, Türklük açısından altın fırsat olarak değerlendirip, Horasan/Azerbaycan medeniuyet havzasını içtenlikle benimseyip, onun yeniden ihyası için İran’la stratejik ittifak oluşturmasıdır. Türkiye yönetiminin verecek bu olumlu kararı, kardeş İran Türklüğü için unutulmayacak bir fırsat oluşturur. Bunun için ilk adım olarak İran’ın resmen Türk devletleri birliğine davet edilmesi ve gereğinin yapılmasıdır. Hürmetli Mesud Tatibolğu’nunda Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk seferlerini Ankara, Bakü başta olmakla diğer Türk Cumhuriyetlerine yapması oldukça iyi bir başlangıc olur. Umit ederim Türkiye, İran ve Bakü’nün güçlü ve müreffeh Türk Birliği için yeni bir parlak dönemi birlikte başlatmış oluruz...

Türklerin asli kurucu unsur olduğu Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının yeniden ihyası, bölgenin – Orta Şeridin bütün unsurlarını içtenlikle benimseyen medeniyet inşasına esaslanan ortak milliyet anlayışının özeyini oluşturur.

Sn. Recep Tayyip Erdoğan zati alilerinden temennim şudur ki, İran İslam Cumhuriyeti’nin, TDT resmen davet sürecini başlatması ve bendenizin İran ve Türk Dünyasına yönelik tarihi misyonunu hayata geçirebilmesi için önünde oluşmuş olan suni engellerin kaldırılmasıdır.

Son söz olarak değerli büyüğümüz Türk ve İslam dünyasının birlik ve bütünlüğü uğrunda tarihi cihetten unutulmayacak müstesna rol üstlenmiş olan hürmetli Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan zati alilerinden temennim; İran İslam Cumhuriyeti’nin, Türk Devletleri Teşkilatına resmen davet sürecini başlatma talimatını vermesi ve bizim naçizane İran ve Türk Dünyasına yönelik tarihi misyonumuzu hayata geçirebilmemiz için önümüzde oluşturulmuş olan suni engellerin kaldırılmasına dair verecekleri unutulmaz destekleri yönündedir.

40 yıl ömrünü bu davaya adamış bir dava adamı olarak, en büyük dileklerimden biri bayrağımızın TDT’daki diğer Türk bayraklarının yanında tarafımca dikilmesidir.

İran Türklüğünün ön plana alınması için gereken stratejik alt yapıyı çalışan, yüz yıldan sonra onu resmen yeniden siyasi müsteviye taşıyan, davasını yürüten, yıkıcı, dağıtıcı ve parçalayıcı milliyetçiliğe karşı bütün unsurları kardeşçe kucaklayan, medeniyet inşasına ve ihyasına esaslanan Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının fikri mimarı olan bir nefer olarak hürmetli büyüğüm Sn. Cumurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zati alilerinden temennim İran’ı Türk Devletleri Teşkilatına resmen davet sürecini başlatarak, 21. yüzyılın en önemli tarihi olayına kendi imzasını atması ve naçizane benim de 40 yıl ömrünü bu davaya adamış bir dava adamı olarak, bütün büyüklerimizin izni ve müsaadesi ile İran İslam Cumhuriyeti’nin kutsal bayrağını Türk Devletleri Teşkilatında diğer kutsal Türk bayrakları yanında dikmenin nasip olmasını dilerim...

Mevcut durumda bölgemiz, güçlü ve müreffeh Türk Birliği için en hayırlısı olan budur...

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin