Dolar (USD)
34.19
Euro (EUR)
38.19
Gram Altın
2930.89
BIST 100
9744.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İran'da Arap Baharı 2

ABD ve İsrail'in bölgemizdeki en büyük müttefiki olan İran, başta Türkiye olmak üzere, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve Bahreyn'de nüfus alanını genişletip 'Fars İmparatorluğu' kurmak istiyor. Ancak oyuna dahil olan Türkiye, İran'da 'Arap Baharı'nı başlatıyor.
İran'da Arap Baharı 2
15 Ağustos 2015 10:54:00
ABD ve İsrail'in bölgemizdeki en büyük müttefiki olan İran, başta Türkiye olmak üzere, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve Bahreyn'de nüfus alanını genişletip 'Fars İmparatorluğu' kurmak istiyor. Ancak oyuna dahil olan Türkiye, İran'da 'Arap Baharı'nı başlatıyor.

ERDAL ŞİMŞEK

Ahvaz, Arapları yaklaşık 7 milyon nüfusa sahip bir Arap eyaletidir. Huzistan eyaletine bitişik bir bölgede yaşamaktadırlar. Her ne kadar orada Bahtiyariler ve Mandeanlılar gibi gruplar yaşasalar da. Ahvaz Arapların çoğu Şii'dirler ancak İslam'daki parçalanmadan büyük ölçüde kayıtsızdırlar.

Ahvaz kültürü ideolojik veya siyasi olmaktan ziyade geleneksel olarak aşiretsel ve muhafazakardır. Sıkıntıları Nelerdir? Ahvaz Araplarının sıkıntıları tarihi olup İran'ın modern bir devlet olması nedeniyle işlevsel olmayan bir şekilde kökleşmiştir.

İran, İslam öncesi Ari ırkının kültürel ve genetik efsaneleri üzerine dayalı bir milli kimlik inşa etmeye çalıştı. 1979 devriminin akabinde ise Şiilik olarak anlaşılan şeye yaslanmayan herhangi bir kimliği olumsuzlayan Humeyni tarafından ortaya konulan radikal Şii mezhebine bağlı olan bir zihniyete sahip kimlik ortaya kondu.

Arabistan, yerel yönetici olan Muhammere Şeyhi Hazal el Kabi'yi 1925 yılında tahttan indirip bölgenin etnik Arap özelliğini yok etmeye koyulan Şah Rıza Pehveli dönemine kadar dikkate değer bir otonomi yaşadı. Ahvaz Arapları, etnik olarak Ari olmayıp Sami ırkındadırlar. Tıpkı Bedevilerde olduğu gibi onlar da gelenek ve kültürlerini herhangi bir mezhebi dini ilkenin önünde tutmaktadırlar.

FRS MİLLİYETÇİLİĞİ ARAPLARI ASİMİLE EDİYOR

Arabistan resmen Huzistan olarak bilinmeye başladığında Arap kasabaları ve şehirlerinin isimleri Farsçalaştırıldı. Örneğin Muhammere Hürremşehir olarak değiştirilirken Ahvaz Arapları kendi öz topraklarına yabancı hale getirildi. Yaşadıkları kötü durum çeşitli sebeplerle geri kalan Arap dünyasının dikkatini çekmekte başarısız oldu. Ahvaz Araplarının sezilen Şii inançları nedeniyle çoğunluğu Sünni olan Arap dünyasından onların reddedilmesini ve kısmen de İran'dan misilleme korkusu nedeniyle böyle oldu.

Pehlevi Hanedanlığının sürdürdüğü etnik temizlik politikası bu gün de bölgenin gözle görünür şekildeki Suudi Arabistan dışında tüm körfez ülkelerinden daha büyük olan petrol kaynaklarına ulaşmada rejimi güven altına alma gayreti şeklinde devam ediyor. Buna karşın Ahvaz Arapları, yönetici mollaların çıkardığı petrol servetinden çok az pay alıyor. Bazı Ahvazlılar İran'ın diğer kısımlarına yeniden yerleştirilirken bazıları da çiftliklerinden zorla şehir gecekondularına gönderildi.

Öte yandan gecekondular da rejimin saldırıları ve Ahvaz evlerini yok etmesi ile birlikte arazi istimlakı şeklinde hedef alındı. Gecekondular, yerli Arapları yerli olmayan ve imtiyazlı göçmenlerden ayırmak için ayrım duvarları ile birlikte git gide getto haline dönüştüler.

Birleşmiş Milletler Yeterli İskan özel raportörü Miloon Khotari bölgeyi ziyaretinden sonra yaptığı açıklamada binlerce insanın kendi topraklarından sürüldüğünü söyledi. Bunlar çok az veya hiçbir şekilde tazminat almamış, petrol, gaz veya petrokimya endüstrisi alanındaki mevcut iş olanakları, petrol gelirleri ise bölgedeki Arap olmayan kesimlere akmaktaydı.

AHVAZLAR AFRİKALILAR GİBİ AÇLIK ÇEKİYORLAR

Etnik ayrımcılığın direk bir sonucu olarak Ahvazlılar daha çok Afrika'dakine benzer bir açlık seviyesiyle varlığını sürdürmektedirler. Çalışabilecek erkek gücünün yarısı işsiz olup, bunlar milli ortalamanın üstünde ve İran'da en üst düzeydeki işsizlik oranlarına sahiptirler.

Kentsel alanlarda, Ahvaz Arapları Güney Afrika'daki ayrımcı nahiyelere benzeyen gecekondu kasabalarda yaşamaktadırlar. Eyaletlerin tarımdaki verimli ve potansiyel yapısına rağmen aile çiftlikleri yatırım eksikliğinden ve performansın altında çalışması nedeniyle kentsel bir sefalet ortaya çıkmıştır. Birçok Arap köyünde okul bulunmamaktadır. İran'daki cehalet oranı yaklaşık %10 ila %18 iken Huzistan'daki Arap erkekleri arasında bu oran %50'nin üzerinde olup Ahvazlı kadınlar arasında daha da yüksektir.

Ahvazlı öğrencilerin okullardaki sayısı ilköğretimde % 30, ortaöğretimde % 50 ve lisede ise % 70 gibi düşük oranlarda seyretmektedir; zira kendilerine "resmi dil" ile eğitim zorunluluğu dayatılmaktadır. Farsça onların dili değildir. Arapça öğretimi ise dinle sınırlandırılmış olup genel olarak yerel lehçelerden ziyade klasik Arapça öğretilmektedir.

ARAPLARIN KENDİ DİLLERİNDE OKUYUP YAZMALARI YASAK

Doğal olarak Ahvaz Arapları sıklıkla kendi ana dillerini yarım okuryazar haldedirler; buna karşın kendilerine yabancı olan Farsça dilini öğrenmede de mücadele vermektedirler. Her ne kadar tüm İran vatandaşları ifade özgürlüğü ve toplanma noktasında siyasi baskı ve ciddi yasaklamalardan sıkıntı çekseler de Ahvaz Araplarına yönelik devlet şiddeti başkentte oturanlardan çok daha şiddetli bir boyut arz etmektedir.

Şöyle ki herhangi bir Arap siyasi hareketine müsaade edilmemekte, geleneksel Arap kültürünü yansıtan kefiye denilen başa takılan şeyle mücadele edilmekte, azınlık haklarıyla ilgili herhangi bir faaliyete giriştiğinden şüphe duyulan herhangi bir şahıs hükümet tarafından takip ile infaz edilmektedir. Ahvaz Arap azınlık hakları aktivistleri İran hükümetince "şer" olarak tavsif edilip böyle lanse edilmektedir. Tıpkı rejimi eleştiren diğer tüm kesimlere olduğu gibiu2026

AHVAZLILAR NE İSTİYOR?

Farklı talepleri olan çok sayıda Ahvazlı grup var. Bazıları kendi haklarını İran'ın değişik çok etnik yapılı nüfusun dil ve etnik haklarını garanti altına aldığı farz edilen mevcut Anayasa'sı altında savunmaya çalışmaktadır. Ancak rejim herhangi bir Ahvazlı STK veyahut siyasi partinin ortaya çıkmasını engellemekte ve yasal şekilde organize olmalarını imkansız hale getirmektedir. Aynı şekilde birçokları siyasi bir çözüm olması, en azından özgür ve adil seçimlerin gerçekleştirilmesi, teokratik rejimin sona ermesi ve federal sistemli bir hükümet oluşturulması yönünde baskı yapmaktadırlar.

Pehlevi rejimi altında yaşayan Arapların tecrübesi ele alındığında, İran muhalefetinin onların sıkıntılarını ciddi şekilde ele almaktaki başarısızlıkları nedeniyle bazıları Ahvaz Araplarının özgürlüğünün topraklarının İran'ın bir bir parçası olarak kaldığı müddetçe başarılamayacağına inanmaktadır. Onun yerine, onlar bağımsız, objektif bir şekilde Arap hükümetlerinin bazen ve yarı isteklice İran üzerindeki baskıyı sağlamlaştırmayı temin etmek destek vermektedirler.

CIA VE MOSSAD İŞİN NERESİNDE?

Arapları Meselesi İran'ı Bölmek isteyen salt bir CIA/MI5/MOSSAD Komplosu mu?

Elbette hayır. Ahvazlılar yasal ve halen çözüm bekleyen sıkıntılarla karşı karşıyadır. Komplo teoricilerinin yabancı ilişkisi iddialarına gelince; bu komploların elbette bir karşılığı var. Ancak Arapçılığı başlatan ve Arap isyanının yayılmasını sağlayan yabancı istihbarat servisleri değildir. Bunun tek sebebi Fars ırkçılığı ve diktatörlüğüdür.

Başta CIA ve MOSSAD olmak üzere emperyal ve sömürgeci ülkelerin istihbarat servisleri ikinci aşamada devreye grerler. Oluşan halk veya kitle hareketlerini kontrol etmeye yönlendirmeye ve yönetmeye çalışırlar.

Kaldı ki İran ve İsrail'in Humeyni Rejimi'nden bu yana perde önündeki laf didişmeleri, perde gerisinde dostluk, ticaret, silah alışverişi ve teknoloji transferi olarak yürütürler. MOSSAD'ın elbette İran'da faaliyetleri vardır. Ancak MOSSAD ve İran İstihbarat Servisi (VEVAK) partner olduğunu bölgede bilmeyen yok. Lokal olarak ABD Merkezi İstihbarat Servisi CIA ile ortak hareket ettiği bilinmektedir. Irak'ta son operasyonda İran askerleri ile Amerikan askerlerinin omuz omuza DAEŞ'e karşı çarpışması bunun en somut örneklerinden sadece bir tanesidir.

Bunun da ötesinde dünyayı kasıp kavuran Wikileaks belgelerinde; Amerikan diplomatik yazışmalarında bile Ahvaz meselesine yönelik ne herhangi bir bilgi gösterilmiş, ne Batılı bir ilginin olduğu ne de silah temin etme noktasında Ahvaz hareketlerinden herhangi birine yaklaşım söz konusu olmuştur. Bunların hiçbiri olmamıştır. Dış müdahale iddiaları rejim tarafından ve hatta İran milli kimliğine karşı etnik şovenist bir yaklaşımı savunan bazı muhalifleri tarafından dahi kullanılmakta olsa da Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve bunlar gibi Körfez ülkelerinin Ahvaz'da istihbarat servisleri marifeti ile cirit attığını belirtmekte fayda var.

ARAPLARI FARS MİLLETVEKİLLERİ TEMSİL EDİYOR

İran hükümet ve destekçileri her zaman Ahvazlı insan hakları aktivistlerini Şeytani, Vahhabi, Baasçı veyahut yabancı ajanları şeklinde itham ediyor. Her ne kadar Ahvazlı aktivistler mücadelelerinde sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi ayrımcılığa karşı bir kampanya yürütüyorlar. Ancak onların bu insani çabalarını İran rejimi Ahvazlı muhalifleri "Allah'a karşı düşmanlık" suçlamasıyla yargılanmakta ve çoğunlukla ölümle cezalandırılmaktadırlar. Ahvazlıların siyasi partileri olmayıp, onları temsil edecek makamları ve hatta kendi anadillerinde eğitim yapabilecekleri bir mekan dahi bulunmamaktadır.

Birleşik Arap Emirliklerinin en önde gelen ticari şirketlerinden birisi olan al Habtour Group başkanı Alaf el Habtour konuyla ilgili olarak şunları yazdı: Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde yaşayan insanlar siyasi değişim için istekte bulunurken, İran'ın yaklaşık 7 milyon Ahvazlı Arap'a sistematik olarak zulmü bunun kabul edilebileceği anlamına gelmemelidir.

İran'da Huzistan olarak bilinen el Ahvaz bölgesi kuzey ve batından Zagros dağları, batıda Irak ve güneyde Kuveyt ile çevrilidir. Geniş petrol ve gaz yatakları, tarımsal arazileri olan bu topraklardaki Arap nüfusu şaşırtıcı bir şekilde fakirdir. Tahran, Ahvaz Araplarına Şah döneminde topraklarının işgali ve iltihakından bu yana ayrımcılık yapmakta, onlara üçüncü sınıf muamelesi uygulamakta, çok ilkel yaşam standartlarıyla yüz yüze bırakmakta ve dahası en temel siyasi haklardan bile mahrum etmektedir. Ahvaz nüfusun içme suyu, elektrik, su tesisatı, telefon ve kanalizasyon noktasında bırakın dünya standartlarını, geri kalmış İran standartlarının bile gerisindedir.

Nüfusun % 50'si tam bir yoksulluk çekerken çocukların yaklaşık % 80'i ise yetersiz besleniyor.

FARS İSMİ OLMAYANA KİMLİK KATI VERİLMİYOR

Hakları ellerinden alınmış olan Ahvaz Arapları, parlamentoda temsil edilmemekte olup İran hükümetini ırk temelli bir siyaset ve ekonomik önyargılar taşımakla suçlamaktadırlar. Bu da bazı grupların neden Ahvaz'ın kurtarılması ve bağımsız bir Arap devleti olarak tanınması yönünde çağrıda bulunduklarını açıklıyor. Buna karşın hükümet, müstakil çiftlik iskanı tesis edip buralarda çalışmak üzere Fars kökenli ve koyu Fars milliyetçi şahısları bu bölgede milletvekili yapıp parlamentoya gönderiyor. Bu konuda Uluslararası Af Örgütünün raporunda şu görüşler dile getiriliyor:

"Rapor edildiğine göre İranlı makamlar arazilere yaygın bir şekilde el koymaktadır, Arapları kendi geleneksel topraklarından mahrum bırakmayı hedefleyen bir siyasete ciddi yatırım yaptığı gözlemlenmektedir."

Humeyni Rejimi'nin Ahvaz'da yürüttüğü kültürel asimilasyon politikaları Çin'in kültür politikalarından daha şiddetli. Hatta bazı aktivistler Kamboçya'da bir zamanlar kurulu bulunan Pol Pot rejimini andırdığını iddia ediyorlar. İranlı yetkililer, eğer Farsça isim taşımıyorlarsa yeni doğan Arap asıllı çocuklara doğum belgesi kaydı yapmamaktadırlar.

ARAPÇA MEDYA EĞİTİM KESİNLİKLE YASAK

Ahvaz'daki okullarda Arapça öğretimi yasaklanmış olup aynı zamanda parlamento ve bakanlıklarda da yasaktır. Bölgede Arapça medya da yasaktır. Bu kültürel ayrımcılığa karşı yazı kaleme alan gazeteciler rutin bir şekilde hapsedilmektedirler.

2007 yılında altı Ahvaz Arap vatandaşı usulsüz mahkemelerce yargılandılar ve ölüm cezasına çarptırıldılar. Sebebi ise gerçek İslam olan Sünniliğe dönmeleri, çocuklarına Sünni isimleri vermeleri ve beyaz Ahvaz Arap bayrağını dalgalandırmaları ve (sıkça ve her önüne gelene karşı kullanılan) Allah düşmanları olarak idam edildiler. Bu ve benzeri yargılamalar Avrupa Birliği'nce, Birleşmiş Milletler ve çok sayıda insan hakları teşkilatınca kınanmaktadır. Ahvaz Araplarının kendi Arap vatanı olduğuna dair tarihsel iddiaları son derece somuttur. Zira Ahvaz bir zamanlar Müslüman alimleri, şairleri ve sanatkarları ile bilinen Mezopotamya'nın gelişen bir eyaletiydi.

AHVAZ'IN KANLI TARİHİ

7. Yüzyıl ortalarından 13. Yüzyıl ortalarına kadar Ahvaz insanları Emeviler, Abbasi Halifeleri tarafından farklı farklı yönetildiler. Sayıları Arap Yarımadasındaki Arap aşiretler ile gelişti. Moğol istilası çoğu Ahvazlı için felaket oldu. Sonrasında ise Timur İmparatorluğu kurucusu tarafından işgal edilen topraklar onun haleflerine Fars Safevi Hanedan'ı eline düşünceye kadar 16.yüzyılın başına kadar bunların elinde kaldı. Ahvaz güney Iraklı Arap aşiretleri ve Orta Arabistan kökenli güçlü Beni Ka'ab aşiretinden insanların içeriye aktığı 16. Yüzyılın sonlarına doğru yarı özerk Arabistan olarak bilindi. Şeyh Cabir el K'abi liderliğindeki Beni Ka'ab aşireti İngiliz ve Osmanlılara karşı savaştı. Şeyh Cabir aynı zamanda bir hükümet olup hukuk ve düzeni tesis ederek Muhammerah sahil şehrini canlı bir serbest liman haline getirdi. 20. Yüzyıl sonunda İngilizler Anglo-Fars Petrol Şirketini kurduklarında Muhammerah çevresinde petrolü keşfetti ve Şeyh Cabir'in oğlu Hazal ile bir petrol araştırma anlaşması yaptı. İngiltere Arabistan'ın güvenliğini ve hem Şeyh Hazal'a hem de İran Şah'ına ödeme yapılacağını garanti verdi. 4

Ahvaz Arapları için bir rahmet olarak görülen şey aslında bir belaydı. Şah Hazal, Rıza Şah'ın ihtiraslarının Arabistan'ın petrol zenginliğine kadar uzandığını fark ettiğinde İngilizlerden Ahvaz halkını savunmasını ve bir Arap devleti olarak onların vatanının bağımsızlığının verilmesini istedi. Seçime zorlanınca İngiltere Hazal'a verdiği sözden geri döndü ve Şah'ı destekledi. 1924 yılında İngiltere tarafından ihanete uğrayan Hazal meseleyi Cemiyet-i Akvama götürdü ancak reddedildi. Cemiyet-i Akvama Fars'ın üye olduğu Arabistan'dan ayrılmasından önce olduğundan Tahran işgali yasaklayan teşkilatın kurallarına bağlıydı ve karar yeniden düşünülmeliydi. İngiltere'nin yardımıyla Rıza Şah bölge üzerinde tam bir kontrolü sağladı ve buranın ismini Huzistan olarak değiştirdi.

1928'den 1946 yılına kadar dokuz adet başarısız Ahvaz ayaklanması yaşandı. O zamandan bu yana da Tahran'ın yabancı ülkelerin muhbirleri olarak isimlendirdiği çok sayıda ayrılıkçı grup ortaya çıktı. Bugün Ahvaz bölgesi günlük olarak İran petrol üretiminin yüzde 87'sine tekabül eden dört milyon barel petrol üretmektedir. Lakin yerel halk istihdam, altyapı ve refah anlamında petrol gelirlerinden çok az istifade etmektedir.

İran, ülkede yaşayan Araplara yönelik 20. yüzyılın başında yürüttüğü asimilasyon politikasını Molla rejimi ile daha da şiddetlendirdi. Sünni olan Arapları da zorla Şiileştirmeye çalıştı. Baskılardan dolayı Körfez ülkelerine yüz binlerce Arap göç etti. Arap Silahlı direnişi, İran'ın Yemen'e müdahale etmesi ile başladı. İran, Suudi Arabistan'da bulunan Şiileri kışkırtınca, Suud da İran'daki "Arap" kartını devreye koydu. İran'daki esir Araplar, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ülkelerine ziyareti ile birlikte bütün dünyanın dikkatlerinin İran üzerinde olacağını biliyorlardı ve çok ağır bedeller ödeyeceklerini bilerek askeri birliğe saldırının yanı sıra sokak hareketlerini başlattılar. Arapların bu isyanlarının çok kanlı bir şekilde bastırılacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü şimdiden bölgeye gazetecilerin girmesi yasaklanmış, internet bağlantılarını kesiyor.