Dolar (USD)
34.59
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
2986.24
BIST 100
9646.35
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İran ancak sembolik misilleme yapar

ABD’nin İslam ülkelerinde demokrasiyi asla desteklemeyeceğini ifade eden Fehmi Ağca, “Demokrasiden uzak olan Ortadoğu’da mezhep çatışmaları, İsrail’in güvenliğini sağlayan ABD’nin işine geliyor. Bu gerilim ve çatışma ortamı hem İran’ın hem de ABD’nin uzun vadeli hedef ve stratejilerine hizmet ediyor. Süleymani için de İran ancak sembolik misilleme yapar” dedi.
İran ancak sembolik misilleme yapar
06 Ocak 2020 00:02:00
ABD’nin İslam ülkelerinde demokrasiyi asla desteklemeyeceğini ifade eden Fehmi Ağca, “Demokrasiden uzak olan Ortadoğu’da mezhep çatışmaları, İsrail’in güvenliğini sağlayan ABD’nin işine geliyor. Bu gerilim ve çatışma ortamı hem İran’ın hem de ABD’nin uzun vadeli hedef ve stratejilerine hizmet ediyor. Süleymani için de İran ancak sembolik misilleme yapar” dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

ABD’nin, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı ve İran’ın dini lideri Hamaney’in sağ kolu olarak bilinen Kasım Süleymani’yle İran yanlısı Haşdi Şabi örgütünün Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis'i füze saldırısıyla öldürmesinin yankıları sürüyor. Süleymani’nin katledilişinin ardından İran’ın intikam adına harekete geçip geçmeyeceği, bölgede büyük bir krizin tırmanma riskini, ABD ve İran ilişkilerini Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve PAMER (Postkolonyal Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi) Müdürü Dr. Fehmi Ağca’yla konuştuk.

Yaşanan son gelişmeler çerçevesinde genel tabloya bakarsak Irak’ta neler oluyor? ABD’nin hedefi nedir?

ABD ve Batı’nın Ortadoğu’daki hedeflerinin-dış politikasının iki temel önceliği var. İlki İsrail’in güvenliği, ikincisi de Ortadoğu’daki petrol ve doğalgaz rezervlerinden üretilenlerin ABD ve Avrupa pazarlarına serbestçe ulaşmasını sağlamak. İsrail’in güvenliğinin sağlanabilmesi için çevresinde hiçbir gücün oluşmasına müsaade edilmemesi gerekiyor. Potansiyel olarak da İsrail’i tehdit eden ülkeler doğrudan komşu olduğu için Mısır ve Suriye, ikinci çerçevede ise Suudi Arabistan ve Irak. ABD bütün bu tehditleri ustaca manevralarla bertaraf etmeyi başardı.

İran’ın politikası İsrail’e hizmet ediyor

Peki ya İran ABD’nin İsrail güvenliği politikasının hangi noktasında yer alıyor?

İran’ın mezhepçi ve yayılmacı politikası İsrail’in güvenliğine hizmet eden bir politikadır. 1979 İslam devriminden itibaren İran ve ABD arasındaki tüm gerginlik ve çatışmalardan anlaşılması güç bir şekilde süper güç ABD’ye rağmen İran’ın kazançlı çıktığını görüyoruz. Bu üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Devrimden sonra Batı’nın teşvikiyle İran-Irak savaşı yapıldı. Sonucunda yine İran rejimi güçlendi. Bu da Batı ve ABD için elverişli bir durum.

Sürekli tehdit edip yaptırım uyguladıkları İran’ın güçlenmesinden neden endişe duymuyorlar? Özellikle İsrail için bu durum bir tehdit sayılmaz mı?

İsrail’e asıl tehdit İran’dan değil Sünni Arap ülkelerinden gelir. Bu ülkelerin güçlenmesine asla müsaade edilmez. En son olarak İran’ın da güçlenmesini istemezler ama göreceli olarak İran’ın yükselmesi Batı ve ABD bir avantaj. Çünkü Ortadoğu’nun değişik ülkelerinde yaşanan Şii-Sünni çatışmaları İran’ın gücünü artırıyor. İran, Arap dünyası karşısında totalde zayıf olmasına rağmen geldiğimiz aşamada oldukça güçlü görünüyor. Bu da güç dengesi kurulmasını sağlıyor. ABD’nin İsrail’in güvenliğini sağlaması doğrultusundaki dış politika hedefine hizmet ediyor.

Suriye katliamlarının baş sorumlusu İran ve ABD

Öldürülen Kasım Süleymani’nin Suriye’de yaşanan iç savaştaki rolü nedir?

Suriye ve Yemen’deki tüm katliamların sorumlusu İran ve Kasım Süleymani’dir. Bahreyn’de de aynı mücadeleyi verdiler ama başarılı olamadılar. Türkiye olarak Suriye krizinin başında Esed’le iyi ilişkilerimiz vardı ve Esed’i son aşamaya kadar demokratik bir dönüşüme ikna etmek için çok uğraştık. Fakat İran burada çok olumsuz bir rol oynadı, Esed’i kışkırttı. İran, ABD ile beraber Suriye’deki katliamların baş sorumlusudur.

Trump, Süleymani’yle seçim yatırımını yaptı

Süleymani’ye yapılan saldırı sadece ABD Büyükelçiliğine yapılan baskına bir cevap niteliği mi taşıyor yoksa Trump’a politik olarak da bir getirisi olur mu?

Irak’taki ABD büyükelçilik baskını akıllara Tahran krizini getirdi. Bu yüzden ABD’nin buna kayıtsız kalması düşünülemezdi. Eğer bu yıl ABD’de başkanlık seçimleri ve Trump gibi bir lider olmasaydı belki cevap Süleymani’nin öldürülmesi olmayabilirdi. Bu saldırı elbette Trump için bir seçim yatırımıdır.

İntikam yeminleri eden İran’dan büyük çapta karşı bir saldırı bekliyor musunuz?

İran mutlaka bir misilleme yapacaktır ama Kasım Süleymani seviyesinde bir kişiye suikast ya da ses getirecek bir eyleme asla dönüşmeyecektir çünkü cezası çok daha ağır olur. İran da bundan büyük bir zarar görür. Fakat kamuoyunu tatmin etmek için de bazı şeyler yapılacaktır. ABD tarafından bunların bir kısmına göz yumulacaktır. Sonuçta bu gerilim ve çatışma ortamı hem İran’ın hem de ABD’nin uzun vadeli hedef ve stratejilerine hizmet ediyor. Ortadoğu’daki Sünni-Şii mezhepler arasındaki çatışmalı ortam, bölgenin parçalı halde kalmasına olanak tanıyor. İşte İsrail’in güvenliğini sağlayan tam da budur.

İsrail, ABD ve Batı, İran’ı kendilerine tehdit olarak görmüyor sanırım öyle değil mi?

İran coğrafyası Batı için tarih boyunca asla tehdit olmamıştır hatta doğal müttefiktir. Her yükselen çatışma İran’daki halkın bütünleşmesini sağlıyor. Muhtemelen bir süredir devam eden protestolar da kesilecektir. Krizlerin hepsi fırsattır. Zaten bu krizler onlardan istifade edecek olan ülkeler tarafından bizzat çıkarılır, ortamı oluşturulur. ABD’nin desteğiyle ortaya çıkan DEAŞ, El-Kaide gibi örgütler buna en büyük örnek.

Biz bu olayda taraf olmayız

Kasım Süleymani saldırısına Türkiye’nin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye olması gereken yerinde bir tepki verdi. Biz elbette bu olayda taraf olmayacağız. Başta Mısır, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan olmak üzere bu ülkelerde demokrasi kurulursa dengeler yerine oturur. Halkların iradesi doğrultusunda gerçek iktidarlar oluşturuluşa gerçek güç dengeleri de oluşur.

Ortadoğu’da demokrasi ABD ve Batı’nın işine gelmez

Ortadoğu’daki mezhep çatışmalarının ve İslam ülkeleri arasında bir birlik sağlanamamasının ana nedeni nedir?

ABD ve Batı, İslam ülkelerinde demokrasiyi asla desteklemez. Bu onlar için bir tehdit olarak algılanır. Çünkü demokrasi, halkın iradesinin yönetime yansıması demektir. Ancak Müslüman bir ülkede demokratik sistem içinde ABD, Avrupa yanlısı politikalar izlenirse demokrasiye müsaade edilir. Türkiye’de olduğu gibi bağımsız bir demokrasi olursa düşman olarak görülür, diktatörlükle suçlanır, kendi işbirlikçileri ile manipüle edilir. Önemli olan ABD’nin, Batı’nın menfaatleri ve İsrail’in güvenliğidir.

Özellikle Arap dünyasında büyük bir ayrımcılık ve her açıdan dengesizlik söz konusu. Bu da bölgeyi daha da büyük bir istikrarsızlığa itiyor diyebilir miyiz?

Arabistan Yarımadası’nda bir tek Arap milleti yaşıyor ama 12 devlet var. ABD ve Batı bu ülkelerin birleşmesine asla müsaade etmeyecektir. Bu parçalanmış yapı fakirliğin ve iç karışıklığın da kaynağı. Oluşan büyük servetin küçük bir kesim tarafından kullanılması Irak, Suriye ve Mısır’daki milyonlarca insanın bundan mahrum kalması demek. Hâlbuki tek bir devlet olsa gelir yayılacak, böylece bütün insanlar kalkınacak.

Sadece Türkiye’de köklü bir demokrasi var

Demokrasinin oturtulamamış olması ve gelir dağılımındaki eşitsizliğe bir de Arap yönetimlerin ABD, İsrail köleliği eklenince Ortadoğu’da şu anki durum ortaya çıkıyor sanırım…

Büyük ekonomiler, ileri teknolojiler, büyük coğrafyalarda ve büyük nüfuslu ülkelerde oluşturulup geliştirilir. Bu yüzden Ortadoğu’nun bu yapısıyla gelişme sağlaması çok zor. Mısır’ın bu potansiyeli vardı ama yüzde 55’le seçilmiş Mursi’yi darbeyle devirip demokrasiyi yıktılar. Batı, diktatör Sisi’yi destekliyor. Sadece Türkiye’de ABD güdümündeki darbelerle sürekli sekteye uğratılmaya çalışılsa da işleyen çok köklü demokratik bir gelenek var.

DR. FEHMİ AĞCA KİMDİR?

1958 Ordu doğumlu Fehmi Ağca, 1979 yılında Kara Harp Okulu’nda Elektrik-Elektronik Mühendisliği lisans eğitimini tamamladıktan sonra, 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. 1991 yılında Kara Harp Akademisi’nde Yüksek Lisansını tamamlayan Ağca, 2007 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Avrupa Birliği Programı’nda Doktora eğitimini bitirmiş ve Doktor unvanını kazanmıştır. 2013 yılında ise International Balkan University’den Uluslararası İlişkiler alanında Doçent unvanını almıştır. Ağca halen Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliğini sürdürmektedir.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin