Dolar (USD)
34.62
Euro (EUR)
36.64
Gram Altın
2934.40
BIST 100
9639.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İnsan nasıl ölür?

Ölüm, herkesin karşısına, yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir vasıfta çıkacaktır: Kimine bir bayram sabahı mutluluğu, kimine de kâbuslarla dolu bir azap yolculuğu… Peki insan nasıl ölür? Ölüm anında neler oluyor? Cehennemliklerin ölüm anı nasıl? Allah''a gidiş nasıl olacak? Ayrıntılar haberimizde...
İnsan nasıl ölür?
01 Şubat 2019 14:21:00
Ölüm, herkesin karşısına, yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir vasıfta çıkacaktır: Kimine bir bayram sabahı mutluluğu, kimine de kâbuslarla dolu bir azap yolculuğu… Peki insan nasıl ölür? Ölüm anında neler oluyor? Cehennemliklerin ölüm anı nasıl? Allah''a gidiş nasıl olacak? Ayrıntılar haberimizde...

Ölüm, herkesin karşısına, yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir vasıfta çıkacaktır: Kimine bir bayram sabahı mutluluğu, kimine de kâbuslarla dolu bir azap yolculuğu… Peki insan nasıl ölür? Ölüm anında neler oluyor? Cehennemliklerin ölüm anı nasıl? Allah'a gidiş nasıl olacak? Ayrıntılar haberimizde...

Nitekim melekler, ölüm esnâsında sâlih mü’minlerin canlarını yavaşça, hiç sıkıntı vermeden gâyet hoş bir şekilde alacak ve:

“…Size selâm olsun! Yapmış olduğunuz sâlih amellere karşılık girin Cennet’e!..”[19] diyerek onları müjdeleyeceklerdir.

O esnâda gözlerden perdeler kalkacak, melekler görünecek ve sâlih mü’minlere güzel haberler verilecektir. Âyet-i kerîmede bu hakîkat şöyle beyân edilmektedir:

“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara; «Korkmayın, üzülmeyin, size vaad olunan Cennet’le sevinin!» derler. Biz dünya hayatında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve Rahîm olan Allâh’ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.” (Fussilet, 30-32)

Yine ömrünü Hakk’a itaatle geçirmiş, kalbi zikrullah ile huzura kavuşmuş, yakîn ve kemâle ermiş kullara, öncelikle ölüm ânında, sonra Mahşer’de ve nihâyet Cennet’e girerken şöyle hitâb edileceği bildirilmektedir:

“Ey, (Rabbine itaat edip) itmi’nâna (huzura) ermiş nefs! Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön! (Seçkin) kullarımın arasına katıl ve Cennet’ime gir!” (el-Fecr, 27-30)

Dikkat edilecek olursa âyet-i kerîmede öncelikle kulun Rabbinden râzı olması gerektiği ifâde edilmiştir. Yani kul, Cennet vizesi alabilmek için; değişen şartlar altında ve hayatın med-cezirleri karşısında dâimâ Rabbinin takdîrinden râzı olmalı, sabır ve şükür ile kulluğuna devam etmelidir. Tâ ki Rabbi de ondan râzı olsun.

CEHENNEMLİKLERİN ÖLÜM ANI

Îman nûruyla aydınlanmamış kasvetli gönüllerin ölüm ânı ise tam bir fâciadır. Zira melekler, onların rûhunu şiddetle söküp çıkarır. Ölümün korkunç girdapları arasında, meleklerin azarlama ve darbeleri altında, acı bir şekilde can verirler.

Cenâb-ı Hak bu dehşetli manzarayı da şöyle bildirmektedir:

“Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve; «Tadın yakıcı Cehennem azâbını!» (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin!” (el-Enfâl, 50)

“Kendilerine zulmederken (yani küfürde ısrar ederek kendilerini ebedî azâba müstahak ederken) meleklerin canlarını aldığı kimseler;

«–Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk!» diyerek teslim olurlar.

(Melekler onlara şöyle der:)

«–Hayır, Allah sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir. O hâlde ebedî kalmak üzere girin Cehennem’in kapılarından! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!»” (en-Nahl, 28-29)

“Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak!” (Muhammed, 27)

Zira fâcir bir kimsenin rûhunun cesedinden nasıl çıkarılacağını nakleden bir hadîs-i şerîfteki şu teşbih, ne dehşetli bir îkazdır:

“Ruh(un) cesetten (çıkarılması), kancalı ve çatallı bir şişin ıslak yünün içinden çekilip çıkarılması gibi oldukça zor bir sûrette gerçekleşecektir.” (Hâkim, Müstedrek, I, 93-95/107. Krş. Ahmed, IV, 287, 295; Heysemî, III, 50-51)

Yine Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, müşriklere şöyle seslenir:

“Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can, köprücük kemiğine dayanır; «Tedavi edebilecek kimdir?» denir.

(Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar. Ve bacak bacağa dolaşır.

İşte o gün sevk edilecek yer, sadece Rabbinin huzûrudur.

İşte o, (Peygamber’in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti. Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti.” (el-Kıyâme, 26-33)

Vâkıa Sûresi’nde de âkıbetleri kötü olan insanların ölüm ânındaki hâlleri şöyle haber verilmektedir:

“Hele can boğaza dayandığı zaman! O vakit siz bakar durursunuz. (O anda) Biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.

Mâdemki siz, (dînin emirlerine boyun eğmiyorsunuz ve) cezâ görmeyeceğinizi iddiâ ediyorsunuz; o zaman haydi o (canı) geri çevirin de görelim, şayet iddiânızda doğru iseniz!” (el-Vâkıa, 83-87)

Bütün insanlık, ölüm ânında ister istemez ilâhî takdîre boyun eğecek ve teslim olacaktır. Hayatında ilâhî emirlere karşı çıkıp inatla diklenen zorba ve mütekebbirler bile o an hiçbir şekilde îtiraz edemeyeceklerdir. İdrâki üzerindeki sayısız gaflet perdeleri kaldırılan insan, kâinattaki asıl hükümranlığın yalnızca Allâh’a âit olduğunu, bütün haşmetiyle ancak o an idrâk edebilecektir. Lâkin ne fayda!..

Devam eden âyetlerde ise şöyle buyrulur:

“Fakat (ölen kişi Allâh’a) yakın olanlardan (yani Hak dostlarından) ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm Cenneti lûtfedilir.

Eğer o Ashâb-ı Yemîn’den (sağdakilerden) ise (kendisine):

«Ashâb-ı Yemîn’den sana selâm var!» (denilir.)

Ancak yalanlayıcı sapıklardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet sunulur! Ve (onun sonu) Cehennem’e atılmaktır.

Şüphesiz ki bu (anlatılanlar), kesin hakîkatin ta kendisidir. O hâlde, haydi yüce Rabbinin ismini tesbîh et (tenzîh ile zikret)!” (el-Vâkıa, 88-96)

Bir defasında Resûl-i Ekrem Efendimiz:

“Kim Allâh’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim de Allâh’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!” buyurmuşlardı.

Hazret-i Âişe veya Efendimiz’in diğer zevcelerinden biri:

“–Yâ Resûlâllah! (Ölümden hoşlanmama hâli de buna dâhil mi?) Hepimiz mutlakâ ölümü çirkin görür, ondan hoşlanmayız!” dedi.

Efendimiz şöyle buyurdular:

“–Hayır, kastettiğim o değil. Lâkin kendisine ölüm geldiğinde mü’min; Allâh’ın rızâsı, cömertliği ve sonsuz ikramlarıyla müjdelenir. Artık onun için önündeki şeylere kavuşmaktan daha sevimli bir şey kalmaz. Bu sebeple Allâh’a kavuşmayı ister ve sever. Allah Teâlâ da ona kavuşmayı sever.

Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allâh’ın azâbı ve cezasıyla müjdelenir. Artık onun için önündeki şeylerle karşılaşmaktan daha çirkin bir şey yoktur. Bu sebeple Allâh’a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah Teâlâ da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!” (Buhârî, Rikāk, 41; Müslim, Zikir, 14)

ALLAH’A GİDİŞ NASIL OLACAK?

Emevî halîfelerinden Süleyman bin Abdülmelik, zühd ve takvâ ehli bir âlim olan Ebû Hâzim’e:

“–Allah Teâlâ’ya gidiş nasıl olacaktır?” diye sorduğunda kendisinden şu cevâbı almıştır:

“–İtâatkâr bir kulun Allâh’a gidişi; evinden, ailesinden ayrı düşen bir insanın onu iştiyakla bekleyen ailesine kavuşması gibidir. Ama âsî bir insanın Allâh’a gidişi ise, efendisinden kaçan bir kölenin, tekrar ona dönüşü gibidir.”

PİŞMANLIK

Resûlullah Efendimiz biz ümmetini îkaz sadedinde bir gün:

“‒Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuşlardı. Kendisine:

“‒O pişmanlık nedir yâ Resûlâllah?” diye sorulduğunda Efendimiz:

“‒(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, hayır ehli, sâlih) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını vermişlerdir. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)

Cenâb-ı Hak bu hususta kullarını şöyle îkaz buyurmaktadır:

“Ey îmân edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allâh’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrâna uğrayanlardır.” (el-Münâfikûn, 9)

“Herhangi birinize ölüm gelip de; «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infâk edin.” (el-Münâfikûn, 10)

“(İşte o zaman insan:) «Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!» der.” (el-Fecr, 24)

“Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Münâfikûn, 11)

Öyleyse imkân sahibi bir kul, Allah Teâlâ’nın bahşettiği nîmetleri, fırsat elde iken âhirete göndermeli, kıyâmetin o “zor, çetin, sıkıntılı ve meşakkatli günü” için bugünden hazırlık yapmalıdır. Unutmamak îcâb eder ki, yarın ebedî ikâmetgâha devrolunduğunda, ne zenginin elinde infâk edebileceği bir imkân kalacak, ne de fânî nîmetleri bâkī saâdete sermaye kılmak için bir fırsat olacak!..

Merhum Necip Fâzıl, ne güzel söyler:

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir! Mezarda geçer akçe neyse, onu biriktir!..

HZ. ALİ’NİN TAVSİYESİ

Hazret-i Ali der ki:

“Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Âhiret ise yüzünü dönmüş geliyor. Her birinin kendine has evlâtları (tâlipleri) vardır. Siz âhiretin evlâtları olun, dünyanın evlâtlarından olmayın!

Bugün amel işleme günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap vardır, amel işleme imkânı yoktur.” (Buhârî, Rikāk, 4)

Tıpkı imtihan salonundan çıkan bir talebenin, -imtihanda aklına gelmeyen doğru cevaplar hatırına gelmiş olsa bile- artık imtihana dönüp cevap yazamayacağı, notunu artıramayacağı gibi… Hayat imtihanındaki suallerin doğru cevaplarını öldükten sonra hatırlamak da kişiye bir şey kazandırmaz, bilâkis daha ağır bir pişmanlık sebebi olur.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin