İki otokrat karakter: II. Mahmut ve Kemal Atatürk
Sultan II. Mahmut'un devlet dairelerine kendi resmini astırmasının Mustafa Kemal'in şapka devrimiyle mukayese edilebileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Muharrem Varol, 'Her ikisi de tepeden inmeci bir tavırla hem devleti hem de toplumu dönüştürmek için mücadele etmiş siyasi karakterlerdir' dedi.
Özlem Doğan
Tarikat ve benzeri topluluklar Osmanlı döneminden bu yana günümüzde de hala etkin bir rol oynuyor. Özellikle son dönemde Türkiye'de bir cemaatin siyasetle olan ilişkileri nedeniyle ülke oldukça gergin bir yerel seçim yaşadı. Biz de günümüzden yola çıkarak Osmanlı devletinin tarikatlara yönelik siyasetini, tarikatların tarih disiplini içinde devlet erkanıyla olan ilişkilerini, 'Islahat, Tarikat, Siyaset' kitabının yazarı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Muharrem Varol'la konuştuk.
Önemli bir figür: AZİZ MAHMUT HÜDAYİ
Osmanlı döneminde tarikatlar siyasette ne derece etkiliydi?
Osman ve Orhan Gazi dönemlerine bakıldığı zaman askeri güç olarak abdalan-ı rum olarak kavramsallaştırılan tarikat erbabı var. Yıldırım Beyazıt döneminden itibaren ise kitabu00ee İslam diyebileceğimiz devletin merkezleşmesi, İslami hukukun daha sık uygulanmasıyla eşdeğer olarak sünnu00ee tarikatlarda değer kazanmaya başlamıştır. Mesela 17. yüzyılın başındaki önemli figürlerden biri sekiz padişah dönemini yaşamış olan Aziz Mahmut Hüdayi'dir. Özellikle Sultan III. Murat ve III. Mehmet'le oldukça yakın olduğu biliniyor. Ayrıca Aziz Mahmut Hüdayi'nin siyasete dair bir takım tavsiyeleri olduğu da bilinmektedir. Örneğin III. Murad'a İstanbul'un odun ihtiyacını karşılamasıyla alakalı mektup yazdığı tarihi kaynaklarda yer almaktadır. Bununla birlikte olumsuz ilişki boyutları da var. Bektaşiliğin yasaklanmasının nedeni Osmanlı siyasetine dolaylı olarak müdahalesinin ve istenmeyen evlat olarak görülmeye başlanan Yeniçeriliğin kardeşi mesabesinde oldukları için Bektaşiler siyaseten cezalandırılmışlardır ve tarikat neredeyse 60-70 yıl yeraltına inmek durumunda kalmıştır. Netice itibarıyla Osmanlı tarihi içinde siyasete doğrudan ve dolaylı olarak karışan tekke mensupları vardır, bunlar zaman zaman iltifat görse de zaman zaman tehdit olarak algılanmış ve cezalandırılmışlardır.
Osmanlı döneminde gerek siyasette gerekse halk arasında en etkin tarikat hangisidir?
Klasik dönemde Osmanlının en etkili tarikatı Türk toplumunun sosyolojik karakterine en çok uyan Halvetiliktir. Bektaşilik de öyle ama Halvetilik biraz daha sünni ağırlıklı olduğu için Osmanlı devlet ricali ve toplumu daha çok benimsemiştir. İstanbul'un en önemli tarikat merkezleri Kocamustafapaşa ve Merkezefendi Halveti bünyesinde olan tarikatlardır. Son dönemde ise Bektaşilik Yeniçerilikten ötürü değer kaybetmiştir ve aynı dönemde değeri daha çok artan tarikatlar vardır ki bunlardan en önemlisi Mevleviliktir. Akabinde de Nakşibendilik gelir. Bununla birlikte 1826 sonrası II. Mahmut siyaseti gereği tek bir tarikatı öne çıkarmamıştır. İstanbul'un önde gelen tarikat merkezlerinin şeyhlerini öne çıkarmıştır. Pek çok açılışta, tamir tadilat sonrasında, ziyaret fasıllarında bir Halveti şeyhi ya da diğer tarikatların şeyh efendileri vardır. Sünni bir tarikat olmasına rağmen içerik olarak bir takım gizemli unsurlar taşıdığı ve devlet kademeleri içerisinde çok sayıda kadrolaşma ithamları aldığı için II. Mahmut döneminde Halu00eedilik çok hoş görülmemiştir ama Sultan Abdülmecid döneminde çok değer verilen ve önü açılan bir tarikat haline gelmiştir. Şu an ki Türkiye'nin dini yapısını şekillendiren en önemli oluşumlardan biri neosufizm diye adlandırılan Halidiliktir.
SAYGI VE DESTEK ZİYARETİ
Osmanlı padişahlarının hemen hepsinin bir tarikata bağlı mıydı? Bununla birlikte tarikatlara maddi manevi destek olan saray tarikat ve tekkeleri nasıl kontrol altında tutuyordu?
Padişahların herhangi bir tarikata mensup olup olmadığı tartışmalıdır. Esas olarak dini liderler toplumun nabzını tutan inanlardır. Siyasetçi olarak devlet başkanları da bu hassas yapıya dikkat etmişlerdir. Osmanlı padişahlarının sadece bir tarikata intisap etmiş gibi göstermek tarihsel açıdan mahsurludur. Bununla birlikte Sultan V. Mehmet Reşat'ın Mevlevi meşrep olduğunu biliyoruz. Ama onun haricinde birçok farklı kişinin farklı tarikata bağlı olduğunu iddia ettikleri Sultan Abdülhamid kendi doktoruna verdiği sohbetlerde Kadiri olduğunu söylüyor. Yine de onu bir tek tarikata bağlı görmek yanlış olur çünkü Osmanlı sultanları zaten kendilerini en büyük dini makam olan halifeyi ruyi zemin olarak görüyor. Dolayısıyla altındaki muhterem oldukları şeyhlere intisap edecekleri kanaatte değilim. Bu saygı ve destek siyasetidir.
Bektaşiliği ve dolayısıyla Yeniçeri Ocağını siyaset sahnesinde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bektaşilik Osmanlıya has bir tarikat fakat gayri sünni özellikleri var. 1826 ya gelen süreçte Bektaşiliğin bilhassa devletin menfaatine olduğu düşünülebilir. Çünkü devlet Bektaşilik üzerinden Yeniçerilerin gönlünü almaya çalışmıştır. Bektaşi asitanesinden şeyh efendinin Yeniçerilere nasihat etmesi için İstanbul'a çağrıldığı Müdafaa adlı eserde yer almaktadır. Dolayısıyla devlet bir anlamda Bektaşiliğin gönlünü hoş ederek Yeniçerileri de denetim altında tutmak istiyor. Ama Yeniçerilik siyaseten kaldırıldığı için onunla et tırnak mesabesinde görüldüğü için Bektaşiliğin de faaliyetlerine devam etmesi Osmanlı siyaseti açısından sakıncalı görülmüştür.
Sarayın tekke ve tarikatlarla ilişkilerinin ardında dini sebeplerden ziyade oluşabilecek herhangi bir tehlikeyi önleme çabası da olduğunu söyleyebilir miyiz?
Osmanlı padişahlarının çoğu beş vakit namazlarını kılan ve açıktan açığa haramlar işlemeyen kişilerdi. Bu dini inancın gerektirdiği şekilde tarikat şeyhlerine de hürmet etmişlerdir. Bir tekkeye yakacak yardımı ve birlikte masraflarının karşılanmasında bir manevi sevap beklentisinin yanında şüphesiz bir siyasette gözetiliyor. Çünkü tekkeye gelen yüzlerce kişinin bunun sultan tarafından yapıldığını işitmesi onların sultana olan bağlılıklarının artması demektir.
Kitabınızda sarayın propaganda vasıtası olarak tekke ve tarikatlardan yararlanması hususuna değinmişsiniz. Saray bu propagandayı nasıl gerçekleştiriyordu?
II. Mahmut İslamcılık siyaseti bağlamında 1826 sonrasında sünni tarikatları öne çıkararak ve bunun gazete vasıtasıyla neşredilmesiyle propaganda faaliyeti yapmıştır. Örneğin Ramazan ayında II. Mahmut'un namaz kıldığı camiden, vaazını dinlediği hoca efendiden ve sarayda iftardan sonra zikir icra edildiği haberleriyle devletin başındaki şahsın dini yaşantısı halkın gözünde ete kemiğe büründürülmüş oluyor.
Bir konuşmanızda II. Mahmut ve Mustafa Kemal arasında benzerlikten söz etmiştiniz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?
İkisi de otokrat karakter ve ikisi de tepeden inme devrimlerle hareket etmişlerdir. II. Mahmut'un ulema tarafından sessiz bir şekilde en çok eleştirilen tavrı II. Mahmut'un resimlerinin devlet dairesine asılmasıdır. Ben bunu şapka devrimi ile mukayese ediyorum. Şapka devrimi o dönemdeki Müslüman topluluğa bu şekilde takdim edilmişti. Bu yüzden ikisi de tepeden inmeci bir tavırla hem devleti hem de toplumu dönüştürmek için mücadele etmiş siyasi karakterlerdir. Osmanlı da modernleşme ve batılılaşma sürecinin nihai noktası da Cumhuriyet'in ilanıdır. Bu iki sürecinde baş aktörleri bu anlamda mukayese edilebilir.
*Aziz Mahmut Hüdayu00ee III. Murad'a 'Siz hem yüzbaşı hem de binbaşısınız' (hem yüzyılda bir gelen müceddidsiniz hem de bin yılın beklenen şahsısınız) diye iltifat etmiştir. Bu, sultanlara karşı kullanılan üslubu görmemiz açısından güzel bir örnektir.
*Tekkeye mürid olmuş ya da intisap etmiş insanlar tekke aracılığı ile devlete de intisap edebiliyorlardı. Özellikle son dönemde Nakşibendilik de devlet içerisinde örgütlenme adına kararlı bir tarikattı. II. Mahmut döneminde etkin olan Halvetiliğin önemli bir kolu olan Kuşadalı İbrahim Halveti'nin başlattığı akım da devlet içinde çok etkiliydi.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.