Dolar (USD)
35.27
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2978.61
BIST 100
10004.82
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İki ABD'li ve iki Ermeni'nin yalanı

ABD Büyükelçisi'nin kendi yazdığını iddia ettiği hatıratının iki ABD'li ve iki Ermeni tarafından yazıldığını ifade eden Dr. Al-Sharkawy,"Bütün dünyada Osmanlı'ya karşı kamuoyu oluşturmak istediler. Yalan hatırat, Türklere karşı nefret uyandırdı" dedi.
İki ABD'li ve iki Ermeni'nin yalanı
05 Kasım 2017 11:16:00
ABD Büyükelçisi'nin kendi yazdığını iddia ettiği hatıratının iki ABD'li ve iki Ermeni tarafından yazıldığını ifade eden Dr. Al-Sharkawy,"Bütün dünyada Osmanlı'ya karşı kamuoyu oluşturmak istediler. Yalan hatırat, Türklere karşı nefret uyandırdı" dedi.

ÖZLEM DOĞAN

Dolmabahçe Sarayı'nın Medhal ve Meşkhane Salonu'nda ayrı ayrı oturumlarla gerçekleştirilen 'Sultan 5. Mehmed Reşad ve Dönemi Uluslararası Sempozyumu'nda döneme ışık tutacak bilgiler paylaşılıyor. Cuma günü düzenlenen programlarda Birinci Dünya Savaşı ve Cihad-ı Ekber, Amerikan propagandası ve Osmanlı tarihinin çarpıtılması, Sultan Reşad'ın Rumeli seyahati, Osmanlı'nın son döneminde Arap coğrafyasına hakimiyeti, Sultan Reşad ve Şehzadeleri, 31 Mart'ın sonucu ve Balkan savaşları konuları ele alındı.

Tevbe Suresi'ni alet ettiler

Cihad-ı Ekber döneminde en çok dikkat çeken hususların Sultan Abdülaziz ve Abdülhamid'in hal edilmesi, İttihat ve Terakki'nin Osmanlı'yı Birinci Dünya Savaşı'na sokan fetvası olduğunu ifade eden Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Abdülhamid Mithat Paşa'nın telkiniyle 93 Harbi'ne girdi ve düşman kuvvetleri Yeşilköy'e kadar geldi. Sultan, Mithat Paşa ve ekibinin niyetinin farklı olduğunu anladı ve hal edildi. Cihad fetvası çıkarılarak dünyadaki tüm Müslümanlar savaşa çağırıldı. Tevbe Suresi'nin 41.ayeti bu fetvaya alet edilmiştir. Savaştan önce bu hazırlıklar yapılmış, Rusya, İngiltere ve Fransa, Osmanlı'ya saldırmadan Enver, Talat ve Cemal paşa padişaha sormadan hazırlık yapmışlardır. Fetvaya 'Almanlara yardım etmeyen Müslüman, Allah'ın gazabına uğrar' diye madde eklenmiştir" dedi.

Osmanlı garnizon olarak kaldı

Bir devlet için 20 milyon kilometre kareyi idare etmek o günün şartlarındaki zorluğa değinen Prof. Dr. Metin Akis, "İstanbul'da yönetim anlayışı değiştikten sonra toprak kontrolü daha da zora girdi. Arap topraklarına baktığımızda Osmanlı'nın burada bir garnizon olarak kaldığını görüyoruz, yani bir halk temsili yok. Gertrude Bell isimli ajan, kitabında Osmanlı Devleti yönetiminin Irak'ta çok kifayetsiz kaldığını yazmıştır. Durum birkaç memurun keyfiyetine kalmış olsa da kanunlara uymaya çalıştıklarını ifade etmiştir.

Kabile şeyhleri İngilizlerden yardım istedi

Irak'ta, İttihat ve Terakki döneminde bazı duyguların çok fazla abartıldığını, bu yüzden Arap halklar üzerinde bu duyguların yer edip tarifi mümkün olmayan hayallere kapılmalarına eden olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Metin Akis sözlerini şöyle sürdürdü: "Aslında Araplar İttihat ve Terakki'nin vaat ettiklerinden daha fazla şey bekliyorlardı. İngiltere Kut'ül Amare'ye gelmeden önce Irak'ı işgal etmiştir. Osmanlı hakimiyeti 1800'lerin içinde bir tarihte bölgede artık yoktu. Kabile şeyhleri İngiliz yönetimine başvurarak Osmanlı Devleti'nden kurtulmak istediklerini söylüyorlardı. Osmanlı topraklarının bölünmesi diğer devletler tarafından çok önceden planlanmıştır. Osmanlı, İngiliz askerlerini misafir gibi ağırlamışken, İngilizler Osmanlı askerlerini asit havuzlarında, yol yapımlarında madenlerde kullanmıştır ve bu yüzden Türk esirlerden geri dönen olmamıştır.

Bağımsız tek Müslüman ülke Osmanlı'ydı

Prof. Dr. Mustafa Çolak ise İtilaf Devletlerinin 'Cihad-ı Ekber'i bir "made in Germany" ürünü olarak lanse ettiğinin altını çizerek şöyle konuştu: "Bu tanımı diğer devletlere karşı propaganda olarak kullandılar. Cihatta dikkat çeken nokta; Almanya ve Avusturya'nın da gayrimüslim ülkeler arasında olmasına rağmen bu ülkelere karşı cihat ilan edilmemesidir. Tahmini olarak dünyadaki İslam nüfusu 300 milyonken, sadece 20 milyonu bağımsızdı. 1914'te bağımsız tek Müslüman ülke Osmanlı'ydı. Osmanlı ordunun savaş bölgesine gidememesi cihadın başarısız olmasının en büyük nedenidir; Tıpkı Sarıkamış'ta olduğu gibi. Sultan Reşad'ın emriyle 14 Kasım 1914'te cihat ilan edilen fetva okundu. Cihad-ı Ekber 1882 yılından itibaren Kaiser'in kafasına raporlarla sokulmuştu. Fikir Almanlardan çıkmış gibi görünse de uygulama Alman-Osmanlı ortak kararıdır."

Gazete okuması bile yasaktı

Abdülhamid'den sonra bir siyasi fırkanın politikaları iktidara taşındığını, Sultan Reşad'ın da bu fırkanın güdümüne girmiş bir karakter olduğunu söyleyen Prof Dr. Kemalettin Kuzucu, "Sultan Reşad daha veliahtken mahpus hayatı sayılabilecek otuz yıl boyunca hafiyelerin kontrolünde hayat yaşadı. Gazete okunması bile yasaklanmıştı. Tahta çıkmasına çok az kala sosyal faaliyetlere katılmaya başladı. Asıl hayır işleri süreci padişahlığından sonraya tekabül eder. Yaptığı ilk hayırlardan birisi 31 Mart'ta şehit düşenlerin anısına yapılan Abide-i Hürriyet anıtına bağış oldu. Beykoz Kundura Fabrikasına, Erzurum'da siyah kehribarcılar/oltu derneğine, 1909 yılında Londra'daki ilk Osmanlı hocası Halit Bey'in projesi üzerine Londra Camii için para yardımı yaptı. Kendi adına Reşadiye Camii yaptırırken yine birçok camiye yardım bağışında bulundu. Yardımlarında dini ya da etnik ayrım yapmadı.

İttihatçılar elini kolunu bağlamıştı

Doç. Dr. Abdülhekim Koçin, dört yıl boyunca padişahın en yakınında bulunmuş bir kişi olan Serkatip Halit Ziya'nın 'Saray ve Ötesi' adlı eserine değindiği konuşmasında, "Sultan Reşad 31 Mart Vakası'ndan sonra İttihatçılar tarafından 27 Nisan 1909'da padişah ilan edildi. Bunalımlı bir dönemde padişahlık yapan Sultan, geç yaşında tahta çıktı. Halit Ziya'ya 'Ben hiçbir şey değilim. Pek azla idare etmeye alışık bir adam olduğum için gene öyle olmaya devam edeceğim' demiştir. Padişah namazlarına çok dikkat ederdi. Yazı odasının bir tarafında Kuran okurdu. Çocuklarına düşkün müşfik bir babaydı. Hünkar sigara içerdi ama asla alkol kullanmamıştır. İttihat ve Terakki yüzünden eli kolu bağlı bir padişah olmak zorunda kalmıştır" ifadelerini kullandı.

Kasıtlı mektup kamuoyunu etkiledi

1917'nin Kasım ayında Amerikan Büyükelçisi Harry Morgenthau'nun, ABD Başkanı Woodrow Wilson'a bir mektup gönderdiğini ifade eden Dr. Ahmad Abdelwahab Al-Sharkawy,"Mektupta ABD başkanından günlük yazması için izin istiyordu zira bu mektubu yazmasında siyasi bir sebep vardı. ABD halkı ve idaresi Birinci Dünya Savaşı'na karşı ilgisizdi. Başkan da savaşa zemin oluşturmak için bu hatıratların yayınlanmasını onayladı. Bunun için İttihatçılarla iletişime geçildi. Bütün dünyada ilgi ve alakayı savaşa çekip Osmanlı'ya karşı bir kamuoyu oluşturmak istediler. Bu izni aldıktan sonra büyükelçi çalışmalara başladı. Hatıratlar beklenenden daha büyük bir kamuoyu oluşturmuş, Türklere karşı nefret uyandırdı" sözlerini kullandı.

Ermeni soykırımı yalanı bu hatırattan çıktı

Al-Sharkawy, bu hatıratların yazılmasında dört kişinin önemli rol oynadığının altını çizerek sözlerini şöyle noktaladı: "Morgenthau'nun özel kalemi Ermeni'dir. Bu adam onun gözü, kulağı ve ağzıydı çünkü Büyükelçi Türkçe bilmiyordu. Ermeni Aradonyan ise bütün yazışmalardan sorumluydu. Ona tüm yazışmaları yazma yetkisi verilmişti. ABD Dışişleri Bakanı Lansing bu müsveddeleri redakte eden, ekleyen, çıkaran kişiydi. Kitabı yazan dördüncü kişi ise ABD'li bir gazetecidir ve ölümünden aylar önce de kendi yazdığını itiraf etmiştir. Ermeni soykırımı iddiaları iki ABD'li ve iki Ermeni tarafından maksatlı olarak yalan yazılmıştır" dedi.

Abdülhamid aklıyla, Sultan Reşad kalbiyle hareket etti

Dünyada Osmanlı tarihi kadar karalanmış ve yalanlar üzerine yazılmış hiçbir tarih olmadığına dikkat çeken Dr. Attıa Alwıshy, "Nübüvvet tarihini yazarken bile askeri tarafı ön plana çıkarıyoruz. Sanki İslam kan üzerine meydana gelen bir din algısı oluşturuluyor. Dolayısıyla Mehmed Reşad döneminde de böyle bir durum söz konusu. Sultan Reşad istisnai şartlar silsilesinde dünyaya geldi. Siyasi konjonktür çok yoğun baskıdaydı. Kendisi tahta çıkana kadar çok önemli kırılmalar yaşandı. Sultan Reşat Mevlevi dervişidir. Bu mizacı siyasi mizacıyla örtüşmemiştir. Reşad siyasetten uzak durarak zahid bir insan olma yolunu seçti. Abdülhamid aklıyla, Sultan Reşad kalbiyle hareket etmiştir" sözlerini kullandı.

Yangınlardan dolayı yalılar günümüze ulaşmadı

Kuruçeşme'deki tarihi yalıların geçmişini ele alan Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nden Zeynep Emel Ekin, "Önceden mahallerin, camilerin, bağ bahçe, koruluklar ve bostanların yer aldığı Kuruçeşme ve Bebek gözde bir mekan haline geldi. Zira sultanlar evlendiklerinde buraya saray yaptırmaya başladılar. Kuruçeşme Nazime Sultan yalısı Daronco gibi ünlü mimara yaptırılmıştır. Ortaköy'de Beyhan Sultan yalısı, Arnavutköy-Kuruçeşme arasında Memduh Paşa ailesinin kışlık evi ile birlikte burada nüfus artışı başladı. Yangınlardan dolayı birçok yalı günümüze ulaşamadı" şeklinde konuştu.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin