İhsan Eliaçık Yusuf suresine baksın
İhsan Eliaçık hoca 23 temmuz günü sahur programında şöyle bir beyanda bulundu. Bir rivayete göre Hz. Ömer'in (r,a.) bir hutbe esnasında çok uzaklar da bulunan İslam Ordusunun Komutanı Sariye'ye hitaben dağı tut diye taktik ve emir verdiğini, Komutanında bu emre uyarak başarı elde ettiğini, bir çok Müslüman'ın da buna inandığını aslında böyle bir şey olmadığını ve bunun bir efsane olduğunu söyledi.
Halbuki bir hususu kabul etmemek veya reddetmek için mukni delillerin ortaya konulması gerekir. İhsan Eliaçığın böyle bir yola baş vurmamış olması ve hemen kestirip atması son derece manidardır. İhsan Eliaçık bu olay bir efsanedir dedikten sonra bu hususla ilgili olarak çakma bir soru soracağını da konuşmasına ilave ediyor.
İhsan Eliaçık kendini haklı çıkarmak için, bu hususla ilgili olarak şöyle bir soru soruyor : Ve delil olarak da, mademki Hz. Ömer (r.a.) Komutan Sariye'ye böyle bir emir vermiş ve bir çok insanda bu emri işitmiştir. Öyle ise Hz. Ömer in (r.a.) yakınında bulunan ve ilerde kendisini katledecek adamı keşfedemiyorsa, bu durum açıkça gösteriyor ki, böyle bir şey yok, bu bir efsanedir diyor
Evvela Bu olay bir Cuma günü mescidin tıklım tıklım olduğu bir zamanda cereyan etmiş ve orada bulunanlardan hiç kimse Hz. Ömerin (r.a.) bu durumuna itirazda bulunmamıştır. Hz. Ömerin (r.a) Kumandan Sariyeye verdiği emir cemaat tarafından da işitilmiştir.
Malum olduğu üzere Peygamberlerden sonra en faziletli insanlar sahabeler olmasına rağmen sahabelere iman etmek diye bir emir yoktur. Ancak onlara karşı saygılı olmaya dair Peygamberimizin ciddi uyarı ve emirleri vardır.
Malum olduğu üzere Kur'anı Kerim kapalı bir kapı bırakmamıştır. Onu dikkatle okuyup mütalaa edenler sıratı müstakimi kolaylıkla bulabilirler.
İhsan Eliaçık hoca ya deriz ki, söylediğiniz hususlar da sizi dikkat ve teemmüle sevk etmek için; Yusuf Suresinin 94 ncü ayetine baktığımız vakit karşımıza bu hususla ilgili olarak açık ve berrak olan İlahi bir mesaj çıkmaktadır.
Bu ayette Rabbimiz bildiriyor ki Hz. Yakup (a.s.) la ilgili olarak "kervan memleketlerine dönmek üzere ayrıldığında, babaları : Doğrusu ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum, ne olur bana bunak demeyin." Evet Hz. Yakup (a.s.) çok uzaklardan gelen Hz.Yusufun (a.s.) gömleğinin kokusunu aldığını bu ayette hiçbir şek ve şüpheye mahal bırakmadan bildirilmiştir.
Oysa Hz. Yakup (a.s) çok yakınında ki bir kuyuya atılan Hz. Yusuf'un (a.s.) durumundan haberdar olamamıştı. Yıllar yılı Hz. Yusuf için göz yaşı döktü.
Bu iki zıt olaydan dolayı Hz. Yakup'a (a.s.) şöyle bir soru sorulmuştu. Ey Yakup (a.s.) sen yanı başında olan Kuyuya evladın Yusuf'un (a.s.) atıldığından haberdar olamadın. Ancak çok uzak yerlerden gelmekte olan O'nun gömleğinin kokusunu aldın? Bu nasıl bir şeydir denilince, Hz. Yakup (a.s.) durumu şöyle izah etmektedir. "Bizim halimiz şimşekler gibidir, bazen ayağımızın ucunu göremeyiz, bazen de çok uzak yerlerde herhangi bir hususu Allah bildirirse biliriz diyerek hem soruyu cevaplamış ve hem de Peygamberi bir mesajı insanlara tebliğ etmiştir.
İhsan Eliaçık Hoca Hz. Yusufla ilgili bu ayeti herhalde bilmektedir, inandığını söylemek de elbette serbesttir.
Sahabeler İslam'ın ilk yayılışı sırasında mallarıyla canlarıyla cansiperane mücadele etmişlerdir. Allahın medhü senasına mazhar olmuşlardır. Kuranı Kerimin Fetih suresinin 29 ncu ayetinde aynen şöyle denilmektedir.
"Muhammed Allah'ın elçisidir. O'nun beraberinde bulunanlar. İnkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu. Onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardır. Filizini çıkarıp onu kuvvetlendirmiş , kalınlaşmış gövdesi üzerine dikilmiş ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir"
Peygamberimizin arkadaşları olan sahabeler Kur'an'da açıkça methedilmekte, Tevrat ve İncilde de vasıfları anlatılmaktadır. Bunlara karşı Müslümanların bakış tarzı nasıl olmalıdır sorusunu sormak elbette hakkımızdır. Allah tarafından methedilen sahabelere bizim de hürmette kusur etmememiz gerekir. Allah'ın sevdiklerini sevmek Allah'ı ve Peygamberi memnun eder.
Gelelim rivayet edilen bazı hadislerin İhsan Eliaçık tarafından yalan diyerek delilsiz beyanına;
Malum olduğu üzere Nübüvvet mucizelerle desteklenmiştir. Kur'anı Kerim de Peygamberlere verilen mucizeler sayesinde Allahın Peygamberlerini onaylayıp desteklediği son derece açıktır.
" Mu'cize davayı Nübüvettin isbatı için, münkirleri ikna etmek içindir. İcbar etmek için değildir." "Akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak" için sırrı teklif iktiza ediyor.
Mucizeler alışık olduğumuz İlahi kanunların Allah tarafından değiştirilmesidir. Nasıl ki bir devlet kendi kanunlarını değiştirir. Allah'ta kendi kanunlarını lüzumu halinde geçici olarak değiştirir. Çünkü bütün mülk Allah'ındır. Allahtan başka hiç kimse sahiplenemez. Sadece Allahın verdiği imkanları helal dairesinde kullanmak üzere insanlara mühlet ve izin verilmiştir.
Velayeti inkar etmek üzere kendini zorlamak hiçbir fayda getirmez. Velayet yoluyla keramet Allahın izniyle gösterilebilir.
Bunun en bariz örneğini Said_i Nurs'i hazretlerinin belki bundan 90 yıl kadar evvel yazdığı Sözler kitabının yirmi dördüncü sözün birbölümünde şöyle bir bahis geçer
" Şimdi sen dahi ey katre içine giren hakim feylesof, senin katre-i fikrin dürbünüyle, felsefenin merdiveni ile kamere (ay) kadar terakki ettin. Kamere girdin. Bak kamer kendi zatında kesafetli zülumatlıdır. Ne ziyası (ışığı) var ne hayatı. Senin say'ın (Çalışman) beyhude ilmin faidesiz gitti.
İnsanlar 1969 da aya ayak bastı, Bediüzzaman hazretleri teknolojinin o kadar geride olduğu bir devirde bunları yazmasını nasıl izah edeceğiz? İhsan Eliaçık bu son derece açık ve berrak olan konuyu okusa, doğrusu ne söyleyecek diye merak ediyorum. Daha bunun gibi çok şeyler yazılmış.
Kahinler yalan söyleyerek gaipten haber verdiklerini söylerler.
Oysa ehli hak hiçbir zaman bu pis ve menhus silaha tenezzül etmemiştir. Hiçbir peygamber veya veli asla kahinlerle kıyaslanamaz.
İlahi lütfü inkar etmek ise Allaha iftira etmektir.
İnsanlar hata yapabilirler, ancak hatadan dönmek büyük bir fazilettir. Şayet enaniyeti hakkaniyetin önüne geçmemiş ise.
Her şey bildiğimize münhasır değildir. Hatta bazen Allahın izin ve lütfuyla yaşadığımız bir çok sıra dışı olaylar vardır.
Bu alem de tesadüf yoktur. Her şey yerli yerine konulmuştur. Akılsız, şuursuz, kör ve sağır maddelerin bir araya gelerek bunları yapması imkansızdır. Yaratılan her şeyi en büyükten en küçüğüne kadar idare edip yerli yerine koyan O'dur. Rahmanın dilediğini yapmasına sınır getirmek haddimiz değildir.
Bülbülü Kur'an olan ve onu bu alemde terennüm eden Hz. Peygamber (a.s.m.) arkadaşları olan sahabeleri ve özelikle ön safta bulunanların teker teker isimlerini zikrederek onların yaptığı fedakara ne hizmet karşılığında Allahın lütuf ve keremine mazhar olduklarını bildiriyor. Hem senai Kur'ana mazhar hem de bizzat Peygamberin (a.s.) dizinin dibinde oturarak ondan feyz ve ders alanları sıradan insanlar gibi değerlendirmek büyük bir gaflettir.
Nasıl ki Kur'anı Kerim bütün semavi kitapların adeta bir özetidir. Hz. Peygamber (a.s.m.) de bütün peygamberlerin özeti gibidir. O Peygamberlere verilen mucizelerin çoğu Hz. Peygambere de (a.s.m.) Cenabı Hak tarafından verilmiştir.
En büyük veliler sahabelere yetişmediğine göre, sahabelerin velayetini kabul etmemek ne kadar doğru olabilir?
Said Nurs'i hazretlerinin Mektubat kitabının Mucizatı Ahmeddiye risalesinde naklettiği İstanbulun fethi ile ilgili ve diğer bazı hadisleri yalan olarak nitelendirdi İhsan Eliaçık,
İstanbulun fethi ile ilgili Peygamberimizin hadisi olmasaydı, sahabeler zamanından beri İstanbul'u feth etmek için neden teşebbüsler yapıldı. Eyyübel Ensari (r.a.) hazretlerinin İstanbul surlarının önünde ne işi vardı ? Neden Çanakkale, Antalya, İzmir veya Trabzon gibi yerlere seferler düzenlenmedi de hep İstanbul hedef olarak seçildi. Çünkü : İstanbul'u feth etmek için sefer yapanların ellerinde güçlü bir gerekçeleri vardı.
Gelelim Hz. Peygamberi tasdik eden bazı hayvanlarla ilgili hadisleri Kur'anın mihengine vurduğumuz zaman bakın karşımıza ne çıkar.
Hüdhüdü Süleymani Kur'anda zikrediliyor, Hz. Süleymanın kuşlarla, karıncalarla konuşması ve bir hurafe olmadığına göre Hz. Süleymana (a.s.) bu yetkiyi veren Hz. Allah en son Peygamber olan Hz. Muhammede (A.s,m) hayvanlar aleminden bazılarını mucizesine mazhar kılarak onu tasdik etmesine neden akıl erdiremiyoruz. Kur'anda Peygamberlere verilen mucizelerle ilgili apaçık ayetler varken, Hz. Peygambere (a.s.m.) mucizelerin verilmesinde bir engel mi var?
Ateş yakıcı olduğu halde Hz. İbrahimi (a.s.) Allahın emriyle yakmadığına dair açık ayet
Yok mu ?
Hz. Musa (a.s.) ya koca denizler Allah'ın izniyle yol verdi.
Allah en son peygamberine Şakkı Kamer mucizesini bir çok insanın görebileceği bir zamanda halk etmedi mi.. Kur'anda peygamberlerin mucizesi ile bir çok ayetler var.
Bir keçiden bir veya birkaç kilo süt alabilirsiniz. Amma Allah isterse istediği kadar onu bir rahmet çeşmesine dönüştüremez mi? Çünkü her şey sadece bir sebeptir. Sebebin arkasında yoktan var edeni görmek ve anlamak gerek. Keçinin süt yapma kabiliyeti yoktur. Ona o rahmeti veren perde-i gayb arkasındaki Allah'tır. Peygamberimizin (a.s.m.) mazhar olduğu bazı mucizeleri yüzlerce insan bizzat görmüş ve yaşamıştır. Onlar bu mucizelere asla itiraz etmemişlerdir.
Aslında yaşadığımız alem bütün keyfiyetiyle mucizeler diyarı olduğunu haykırıyor. Kainat denilen büyük mucize bütün haşmetiyle karşımızda duruyor. İnsan ufacık aklıyla bu muhteşem kainatta ne kadar bilgiye sahip olabilir ?
Onun için hem Kur'anı hem kainatı ve hemde Hz. Peygamberi yani bu üç büyük kitabı doğru okumak gerek.
İhsan Eliaçık' a deriz ki eğer bazı hadisleri ravileri ile çürütebiliyorsanız hodri meydan. Cesaretiniz varsa, hadis alimleri ile bu konuyu tartışabilirsiniz. Yoksa bazı hadisleri yalan diye kestirip atmak bir ilim adamına asla yakışmaz. İtiraz ettiğiniz hadislerin senet ve delillerini de ortaya koymanız gerekir.
Bir hadisi uydurmak ne kadar tehlikeli ise, sahih bir hadisi de inkar etmek son derece tehlikelidir.
Dünya imtihan dünyasıdır, elbette hesabı Allah görecektir. Her kes eylem ve söylemlerinden dolayı sevdikleriyle birlikte olacaktır. Son nefese kadar Allah insanlara hürriyet ve mühlet vermiştir. Ya ondan sonrası..
Abdulkadir İkbal
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.