I. Kılıç Arslan kimdir?
I. Kılıç Arslan, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın oğlu ve ikinci Türkiye Selçuklu Sultanı’dır. Doğum tarihi ve yeri kesin olarak bilinmeyen I. Kılıç Arslan'ın biyografisini araştırdık. I. Kılıç Arslan kimdir? Detaylar haberimizde.
I. Kılıç Arslan ya da Kılıçarslan (Arap alfabesiyle: قلج أرسلان) (1079 - 13 Temmuz 1107), Türkiye Selçuklu Devleti'nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın oğlu ve ikinci Türkiye Selçuklu Sultanı'dır.
I. Haçlı Seferi’nde mağlup olup başkent İznik’i Bizans’a teslim etmek zorunda kaldıktan sonra 1101 Haçlı Seferi’nde üç ayrı Haçlı ordusuna karşı kazandığı başarılarla Haçlı hareketini durdurmuş; İstanbul’dan Suriye’ye giden yolun hem Bizans hem de Haçlı ordularına kapanmasını sağlamıştır.
Kılıç Arslan, Haçlılarla yaptığı mücadelelerin yanı sıra Anadolu’da yaptığı seferlerle devletinin rakibi Danişmendli Beyliği’nin nüfuzunu kırmak için çalıştı; Son döneminde Malatya'yı merkez yaparak devleti Doğu Anadolu'nun en güçlü devleti haline getirdi. Dedesi Kutalmış’tan beri süregelen Büyük Selçuklu tahtını ele geçirme çabasını sürdürerek Musul'u ele geçirdi. Burada Büyük Selçuklu hükümdarı adına okunan hutbeyi kendi adına çevirterek Büyük Selçuklu tahtına adaylığını gösterdi.
Genç yaşta ölümü ile Haçlılar’a karşı yürütülen mücadele ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasi birliği zaafa uğramış, Anadolu Selçukluları fetret devri içine girmiştir.
Yetişkinlik öncesi
Doğum tarihi ve yeri kesin olarak bilinmez. Babası, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tır. Adı Bizans kaynaklarında “Klitziasthlas” olarak geçer; Latin kroniklerinde babasının adıyla (Soliman) zikredilir.
Süleyman Şah'ın 1086 yılında Suriye seferinde Melik Tutuş’la mücadelesi sırasında giriştirkleri Ayn Seylem Savaşı'nda ölümünden sonra oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan, Tutuş tarafından Antakya'ya götürülmüştür. Daha sonra 1087 ilkbaharında bölgeye gelen Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşah ise Kılıç Arslan ve Kulan Arslan'ı İsfahan'a götürmüştür. Böylece Melikşah, ölümüne kadar Süleyman Şah'ın bu iki oğlunu serbest bırakmamış ve 1086 -1092 yılları arasında Kutalmışoğulları'nın Anadolu'da hakimiyetlerini müsaade etmemiştir. Bu yüzden Anadolu Selçuklu Devleti, Melikşah'ın ölümüne kadar altı yıl saltanat naibi Ebu'l-Kasım’ın hükümdarlığında kalmıştır. Kılıç Arslan ve Kulan Arslan; 1092 yılında Melikşah'ın ölümüyle beraber serbest kalmışlar ve İznik'e gitmişlerdir. Kimi kaynaklara göre Melikşah'ın ölümünden sonra meydana gelen taht kavgaları sırasında ortaya çıkan karışıklıktan yararlanarak kaçmışlar, kimi kaynaklara göre Büyük Selçuklu tahtına çıkan Sultan Berkyaruk’un izni ile Anadolu'ya geçebilmişlerdir.
Tahta çıkışı
Kılıç Arslan ve Kulan Arslan İznik'e ulaştıklarında Bizanslılar, şehri kuşatma altına almış durumdaydılar. Süleyman Şah'ın oğulları İznik'e gelince Ebu-l Kasım’ın ölümü üzerine yerine geçen Ebu'l Gazi, idareyi onlara devretmiştir. Büyük kardeş Kılıç Arslan, sultan unvanını almış ve İznik'deki muhariblerin kadın ve çocuklarını getirerek şehirde yerleştirerek şehri kendisine payitaht (başkent) yapmıştır. Bu tedbirleri alan Kılıç Arslan, Ebu'l Gazi'yi başkentin kumandanlığından alarak yerine Muhammed'i beylerbeyi makamına çıkarmış ve diğer beyleri onun idaresine vermiştir.
Kılıç Arslan, sultan sıfatını almasıyla, geçmişte babasına tabii olan Anadolu'daki feodal beyler de kendisine tabii olması lazım gelirken, bu beyler babasının ölümüyle müstakil hareket eder bir hal almıştı. Bu yüzden Kılıç Arslan'ın ilk günlerinde, önce Ebu'l Kasım'ın daha sonra da kardeşi Ebu'l Gazi'nin muhafaza ettiği yerler kendi kontrolünde bulunmaktaydı. Aynı zamanda Kılıç Arslan tahta çıktığında İzmir'de bir beylik kurmuş olan Çaka Bey ile iyi münasebetler kurmuş ve onun kızıyla evlenmiştir.
Bizans ile ilişkiler
İznik' te yönetimi ele alan Kılıç Arslan, bir taraftan babası Süleyman Şah'ın ölümünden beri dağılmış bulunan Devletin birliğini kurmaya çalışırken, bir taraftan da Bizans'a karşı sürdürülen mücadeleyi devam ettirme taraftarıydı. İlk önce İznik’i kuşatmış olan Bizans ordusunu geri çekilmek zorunda bıraktı. Kılıç Arslan, Bizanslılar'ın taarruza geçerek Marmara sahillerini işgale başlamaları üzerine beylerbeyi makamına çıkardığı İlhan lakaplı İlhan Muhammed'i Bizans üzerine göndermiştir. İlhan Muhammed Ulubat Gölü ve Kapudağ havalisini işgal edince Bizans imparatoru I. Aleksios, kendisine karşı denizden bir ordu gönderse de İlhan Muhammed, gölün girişinde şiddetli bir hücum yaparak Bizanslılar'ı bozguna uğratmıştır. Fakat imparatorun karadan gönderdiği ordu İlhan'ı esir ve mağlup etmiştir. Bu sırada Çaka Bey, denize açılarak Çanakkale istikametinde ilerlemiş ve o dönem Bizans'ın doğu gümrüğü sayılan Aydos'u kuşatarak fethetmiştir. Çaka Bey geçmişte de Midilli, Sakız, İstanköy ve Rodos adalarını da fethederek Bizans'ın başkenti İstanbul'u tehlikeye atmış ve Aydos'u alarak da burayı tehdit etmeye başlamıştır. Yine Çaka Bey, geçmişte Peçenekler ile ittifak yapmıştı ki bu ittifak Nisan 1091'de Peçenekler'in Bizans ve Kıpçaklar tarafından katliyle son bulmuştu. Ebu'l Kasım'ın devleti idare ettiği dönemde Selçuklular'la ittifak yapan Çaka Bey; Kılıç Arslan'ın sultan olmasıyla yeniden bir ittifak kurmuş ve kızını Kılıç Arslan'la evlendirmiştir.
Bizans İmparatorluğu'nun bölgedeki baskısını kırmak amacıyla “İlhan” unvanını taşıyan başkumandanı Muhammed'i bir Selçuklu birliğinin başında Marmara'nın güney kıyılarında Bizans'ın elindeki şehir ve kaleleri ele geçirmek üzere bu yörelere yolladı.[kaynak belirtilmeli] Muhammed'in Kyzikos ile Apolyont doğusunda yer alan Apollonias şehirlerini ele geçirmeyi başardı ancak bir süre sonra bu şehirler Bizans kuvvetleri tarafından geri alınınca Bizans'a karşı düzenlenen ilk sefer sonuçsuz kaldı.
Bu sıralarda kayınpederi Çaka Bey, Bizans’ın elindeki Adramytteion (Edremit) kentini ele geçirip Abydos'u kuşattı. Bizans imparatoru I. Aleksios, Kılıç Arslan’ı Çaka Bey’e karşı kışkırtarak kendisine karşı ortak hareket etmelerini önlemeye çalışmıştır. Çaka Bey'in gittikçe güçlenmesini kendisi açısından endişe verici bulan Kılıç Arslan, Bizans ile anlaşarak Çaka Bey üzerine yürüdü. Yeteri kadar askeri gücü bulunmayan Çaka Bey Sultan ile anlaşmak amacıyla onun yanına gitti. Kılıç Arslan kayınpederini güler yüzle karşılamış ancak daha sonra onu öldürtmüştür.
Çaka Bey'in ölümünden sonra Kılıç Arslan ve imparator I. Aleksios aralarında varmış oldukları anlaşmanın devam etmesine karar verdiler. Ancak bu barış dönemi kısa sürmüş olup, Türkler Bitinya bölgesindeki Bizans topraklarına akınlar düzenlemeye başladı. Balkanlarda Kumanlarla savaşmakta olan İmparator, bu savaşı bitirdikten sonra Türk akınlarına karşı Sapanca gölünün güneyinden İzmit körfezine uzanan bir kanal kazdırıp içini su ile doldurarak Türklerin İzmit çevresine girmesini engellemek istedi.Fakat bu işe girişemeden Mayıs 1096’da Haçlı Kuvvetlerinin Tuna’yı aşarak İmparatorluk topraklarına girdiğini öğrendi.
Bu yüzden telaşlanan I. Aleksios, Anadolu'da Çaka Bey'in sultanlık peşinde koştuğu ve çok güçlendiği, ilk fırsatta Kılıç Arslan'ı ortadan kaldıracağı şeklinde dedikodular yaydırmıştır. Ayrıca kendisi de Kılıç Arslan'a bir mektup göndermiş ve Kılıç Arslan'ı, aynı ifadelerle Çaka Bey'e karşı kışkırtmıştır. Halbuki Çaka Bey'in böyle bir niyeti bulunmamaktaydı ve beyliği dünyanın öbür ucuna kadar uzasa yine Selçuklular'a bağlı bir bey olarak kalacağını belirtmekteydi. Nitekim tahtını kaybetmek korkusuyla sarsılan Kılıç Arslan harekete geçmiş ve Çaka Bey, iki büyük ordu ile donanmanın arasında sıkışıp kalmıştır. Bu yüzden Çaka Bey, damadı Kılıç Arslan ile görüşmek için onun ordugahını gitmiş ve burada öldürülmüştür.Çaka Bey'in ölümüyle ilgili üç rivayet vardır ki bunlardan birincisine göre Çaka Bey, ordugahtaki ziyafet esnasında zehirlenmiştir. İkinci rivayete göre bizzat Kılıç Arslan kılıcını çekerek kayınpederini öldürmüştür. Üçüncü rivayete göreyse Kılıç Arslan'ın tuttuğu bir besleme arkadan hançerlemek suretiyle Çaka Bey'i öldürmüştür ki Çaka Bey ölmeden önce son gücüyle bu beslemeyi öldürmüştür.
Çaka Bey'in ölümüyle beraber Kılıç Arslan; Bizans'la sulh yaparak garp sınırlarını güvence altına almış ve İlhan'ı İznik'de bırakarak 1095 yılında şarka yönelmiştir. Aynı yıl Ortodoks Ermeni Gabriel'in hakimiyetinde bulunan Malatya'yı kuşatma altına alan Kılıç Arslan, böylece Danişmed Gümüş-tekin'den (Danişmend Gazi) daha erken davranmış ve mancınıklarla surları dövmeye başlamıştır. Ancak eski surlardan başka Gabriel'in şehri iyi tahkim etmesinden dolayı kuşatma uzamıştır. Gabriel'den nefret eden şehir halkı ise zaten teslim olmak istemekteydi ve bu yüzden Kılıç Arslan'ın veziri, şehrin Süryani patriğiyle görüşerek Gabriel'e birtakım vaatlerde bulunarak teslim olmasını istemiştir. Ama Gabriel bu teklifi reddetmiş ve patriği de öldürtmüştür. Nitekim kuşatma daha da uzamış ve Kılıç Arslan şehrin fethine yakınken Haçlılar ve Bizanslılar'ın İznik'i kuşattıklarını öğrenince Malatya'daki kuşatmayı kaldırarak geri dönmek zorunda kalmıştır.
I. Haçlı Seferi
Türklerin Malazgirt Meydan Muharebesi'ni müteakip Anadolu'da yerleşme ve vatan kurma devresinde başlayan Haçlı seferleri; bu faaliyetleri tehdit edecek bir ehemmiyet taşır. Türklerin Marmara kıyılarına kadar geldikleri ve Bizans'ın tüm Anadolu'ya kaybettiği zaman o dönemin Bizans imparatoru Mihael; yine o dönem Papa olan VII. Gregorius'a 1074 yılında müracaat etmiş fakat yaptığı müracaat sonuç vermemiştir. Lakin Papa'nın giriştiği tahrikler Avrupa'da bir Haçlı havası yaratmış, cehalet ve dini taassup içindeki o dönem Avrupalılarını Selçuklular'a karşı hazırlamıştır. Bizans imparatoru I. Aleksios de zor durumda kalınca 1091 yılında Papa II. Urban'dan yardım istemiştir.
Bu ikinci müracaat sonucunda Hristiyan Batı ve Müslüman Doğu dünyası için önemli sonuçlar doğuran Haçlı seferleri başlamıştır. Bu seferler esnasında, Bizans'ın istediği küçük askeri yardımlar yerine çok büyük kitleler harekete geçmiş ve çoğu disiplinsiz, savaştan anlamayan insanlardan olan kitleler, akın halinde doğuya ilerlemeye başlamışlardır.
Nitekim I. Haçlı Seferi başlamış ve ilk Haçlı kitleleri, Keşiş Piyer'in idaresinde Avrupa'dan yola çıkmıştır. 1096 Eylül ayında Bizans'ın başkenti İstanbul'a ulaşan bu disiplinsiz ve savaştan anlamayan kişilerden oluşan Haçlı kitleleri, Bizans imparatoru I. Aleksios tarafından Anadolu'ya geçirilmiştir.
Halkın Haçlı Seferi
Haçlı Seferlerine çıkan ilk ordu Keşiş Pierre L'Ermite'in idaresinde toplanmış Fransız, Alman, İtalyan ve diğer milletlerden oluşan disiplinsiz bir kitleydi. 1 Ağustos 1096'da İstanbul'a varan bu ordu hemen Boğaz'dan Anadolu'ya geçirilerek Yalova yakınlarındaki Kibotos karargâhına yerleştirildi. Haçlılar böylece Türkiye Selçuklu Devleti'nin sınırına ulaşarak yağma akınları yapmaya başladı. İmparator I. Aleksios’la, Bizans’ın kendilerine sağlayacağı yardıma karşılık Anadolu’da ele geçirecekleri yerleri bu devlete bırakacakları hususunda bir anlaşma yapan Haçlılar, Selçuklu başkenti İznik yakınlarına kadar ilerleyerek buradaki köyleri yağmaladılar.
Eylül ayı sonlarına doğru 6.000 kişilik Alman-İtalyan birliği İznik civarındaki Kserigordon adında bir kaleyi ele geçirdiğini öğrenen Sultan Kılıç Arslan bir ordu göndererek kaleyi geri aldı. Selçuklu karşısında alınan bu mağlubiyetin intikamını almak üzere yaklaşık 20.000 kişiden oluşan Haçlı ordusu Kibitos'tan ayrılarak İznik üzerine yürüdü. Düşmanı karşılamak üzere yola çıkan Selçuklu ordusu Drakon (Kırkgeçit) adlı köyde yapılan savaşta galip gelerek Haçlı karargahını da ele geçirdi. Ancak bunlar, Anna Komnini'ye göre İlhan'ın, İbn ul-Kalanisi'ye göre Kılıç Arslan'ın kardeşi Kulan Arslan'ın (bazı kaynaklarda Davud olarak geçer) komutasındaki Selçuklu ordusu ve Türkmenler tarafından İzmit'e ulaşamadan imha edilmiştir. Bazı kaynaklara göre Anadolu Selçukluları 60.000 Haçlıyı imha etmiştir
Malatya kuşatması
Keşiş Pierre L'Ermite'in ordusuna karşı kazanılan başarı, Kılıç Arslan'ın Haçlılar'ı küçümsemesine yol açtı. Haçlıların İznik'e kadar ilerleyemeyeceğini ve ülkesi için bir tehdit olamayacağını düşünerek Kardeşi Kulan Arslan’ı yerine vekil bırakıp Ermeni Gabriel'in kontrolündeki Malatya üzerine yürüdü; Eski bir Bizans valisi olan Ermeni Gabriel, daha sonra Türk beylerinin hakimiyetini tanıyarak hakimiyetini korumuştu. Kılıç Arslan, Orta Anadolu’da güçlü bir devlet haline gelen Selçukluların rakibi Danişmendliler’in genişlemesini engellemek ve babasının ölümüne neden olan Suriye Selçuk Meliki Tutuş’u ortadan kaldırmak için bu sefere çıkmıştı.
Malatya'yı günlerce kuşatmasına rağmen sağlam şehir surlarını geçemeyen Kılıç Arslan, bu sırada çok büyük ve askeri gücü yüksek bir Haçlı ordusunun İstanbul'dan Anadolu'ya geçerek İznik üzerine hareket ettiğini haber alınca kuşatmayı kaldırdı ve İznik'e dönmek için yola çıktı.[6] Bundan sonra I. Kılıç Arslan uzun süre Haçlılar ile mücadele etmek zorunda kalmış ve 1105 yılına kadar yaklaşık on yıl doğuya karşı bir harekette bulunamamıştır.
I. Haçlı seferi sırasında Anadolu (1097).
Daha sonra kontların ve düklerin komutasındaki, disiplinli ve savaşçı şövalyelerden oluşan asıl Haçlılar'ın sayısı, miğferli ve zırhlı 100.000 askerden başka diğer asker, kadın ve çocuklarla beraber sayıları 600.000'i bulmuştur. Bizans'ın başkenti İstanbul'a ulaşan bu Haçlılar; I. Aleksios ile bir anlaşma yapmış ve Anadolu'ya geçirilmişlerdir. Bu antlaşmaya göre Haçlılar, Anadolu'da ele geçirdikleri yerleri Bizans'a teslim edecek, Bizanslılar da Anadolu'da Haçlılar'a rehberlik yapacaktır. Nitekim bu gelen Haçlılar ve Bizanslılar, Anadolu Selçukluları'nın başkenti İznik'i kuşatmışlardır. İznik'in surlarla ve göl sularıyla çevrili olmasından dolayı kuşatma zorlaşmış ve şehirdeki Türkler, göl vasıtasıyla temel ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Bu sırada Kılıç Arslan Malatya şehrini kuşatmaktaydı ve İznik'ten gelen yardım çağrılarıyla kuşatmayı kaldırarak süratle batıya hareket etmiştir.
Kılıç Arslan Mayıs ayı sonunda, 30 günden fazla süren bir yürüyüşten sonra İznik önlerine varabildi. Mayıs sonlarına doğru İznik’e ulaştığında Haçlı orduları şehri kuşatma altına almışlardı ve gönderdiği öncü birliği de başarılı olamamıştı. Kuşatma, ilk anda kara kesiminden yapılmıştı.
Daha sonra, ilk başta kuşatamadıkları güney kapısını da sarmışlar, ardından kentin İznik Gölü üzerinden erzak sağlayabildiği görülünce göle hafif tekneler getirilmiş, erzak ikmali önlenmişti. Bu yüzden şehrin altındaki ovaya ordugah kuran Kılıç Arslan[, kuşatmayı yarmayı denemiş ne var ki Haçlılar’ın sayıca üstünlüğü yüzünden kuşatmayı yaramamıştır. Bunun üzerine Kılıç Arslan, böyle tepeden tırnağa zırhlı bir ordunun karşısında kendi ordusunu yıpratmamak için geri çekilmiş ve İznik'teki müdafilerin yazdığı mektuplarda istediklerini tercih etmekte serbest bırakmıştır.
Kent komutası, İmparator I. Aleksios’un Haçlılar’la birlik olduğunu, onun tarafından İznik gölüne gönderilen gemilerle kendilerine gelecek yardım yolunun kapandığını ve Haçlılar’ın yeni aldıkları takviye birlikleriyle bir hücuma hazırlandığını görerek, Bizans Kumandanı Manuel Butumites’le canlarını ve ailelerini kurtarmak koşulu üzerinde anlaşarak 19 Haziran 1097 tarihinde şehri ona teslim ettiler. Bizans imparatoru, çoğunu Peçenek Türkleri'nin teşkil ettiği 40.000 kişilik bir orduyu Tadık'ın komutasında şehri teslim almaya memur etmiş ve böylece altı hafta süren şiddetli çarpışmalar sonucunda 19 Haziran 1097'de İznik, Bizanslılar'ın eline geçmiştir. Selçuklu Devleti, böylece Başkentini kaybetti. Kılıç Arslan’ın eşi ve çocukları İstanbul’a götürüldü. Bizans İmparatoru Selçuklu esirlerine çok iyi muamele yapmış; onları fidye karşılığı serbest bırakmıştır.
Kılıç Arslan’ın eşi (Çaka Bey'in kızı) ve çocukları ise fidye almaksızın serbest bırakıldı.Böylece 325 yılında toplanan konsil ile meşhur olan bu şehir tekrar Bizanslılar'ın eline geçmiş ve Orhan Gazi'nin 1331 yılında tarafından ele geçirilmesine (İznik Kuşatması (1331)) kadar onların elinde kalmıştır. Bizans imparatoru I. Aleksios, İznik'in alındığını bütün Avrupa'ya mektuplarla bildirmiş ve Avrupa'da büyük bir sevinç yaratmıştır.
Halbuki Kılıç Arslan, düklerin ve kontların komutasında gelen Haçlılar'a gerekli ehemmiyeti vermemiş ve bunları da Keşiş Piyer'in idaresindeki Haçlılar gibi zannederek İznik'teki adamlarının yardım çağrılarına önem vermemişti. Ayrıca İznik'e doğru gelirken gönderdiği mektuplarda da böyle söyleyerek müdafileri cesaretlendirmekteydi.
Haçlılar ise Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardır
Kılıç Arslan ordusuyla İznik önünden çekildikten sonra Anadolu'daki Türk kuvvetlerini toplamaya çalıştı. Danişmendli Gümüştekin ile Kayseri emiri Hasan'ı (Kılıç Arslan'ın kardeşi Kulan Arslan'ın oğlu olduğu söylenir,)yardımına çağırdı.yardımına çağırdı] ve kuvvetlerini Dorileon'da (Eskişehir) toplamıştır.
Türkler; Bohemond'un kumandasında Dorileon'a (Şarhöyük / Eskişehir) gelen ilk Haçlı kuvvetlerini eski taktikleriyle vurup çekilmişler ve Haçlılar'a kayıp verdirmişlerdir. Fakat Bohemond'dan sonra Godefroi, Hugue, Saint-Gilles, Robert, Tancred ve Etienne de Blois kumandasındaki bütün Haçlılar'ın yetişerek taarruza geçmişlerdir. Temmuz sıcağında cereyan eden Dorileon Muharebesi'ne şahit olan bir Haçlı yazarı; "Türklerin metanet, kahramanlık ve savaş kabiliyetlerini kim tasvir edebilir." der. Ayrıca Türklerin; Arapları, Ermenileri, Süryanileri ve Rumları korkuttukları gibi Haçlılar'ı da tehdit edebileceklerini sandıklarını kaydederek "Onlar Haçlılar ile aynı menşeden geldiklerini ileri sürüyor; Haçlılar ile kendileri müstesna, kimsenin şövalye olamayacağını iddia ediyorlardı. Buna kimsenin itiraz edemeyeceği hakikatini söyleyeceğim. Eğer onlar Hristiyan olsalar idi şüphesiz kudret, cesaret ve muharebe ilminde kimse onlara müsavi olamazdı" diyerek taraflı bir tutum izlemiş ve Türklere olan hayranlığını dile getirmiştir. Haçlılar bu muharebedeki Selçuklu gücünü gayet abartmaktadırlar; ama son araştırmalara göre I. Kılıç Arslan gücünün 6.000-7.000 kişilik bir hafif süvari birliği olduğu kabul edilmektedir. Bu muharebede ana harp gücü zırhlı ağır süvari şövalyelerinden oluşan Haçlı ordusu galip geldi. Bütün gün süren savaşın ardından gece olunca sultan ordusunu daha fazla yıpratmadan geri çekmeye karar verdi.
Kılıç Arslan kuvvetleri Haçlılar ve Bizanslıların ağır süvari taarruzlarını en azından bir süre önlemişler ve 4.000 civarında zayiat verdirmiştirler. Böyle büyük ve baştan aşağı zırhlı bir orduya taarruz durumunda sarılma ve yok olma tehlikesini gören Kılıç Arslan; ordusunu muhafaza etmek ve düşmanı çete savaşlarıyla yıpratmak maksadıyla ricat etmiştir. 4 Temmuz 1097 tarihinde sona eren savaş sonrası Haçlılar; Kılıç Arslan'ın bıraktığı altın, gümüş, çok miktarda at, deve, öküz, katır, koyun ve türlü ganimetleri ele geçirmişlerdir. Bununla beraber Selçuklular hemen hemen hiç esir vermemiştir. Haçlı müelliflerine göre Türkler; savaş sonrası gittikleri şehirlerde Hristiyanlara neşeli görünmüşler ve zafer kazanmış gibi davranmışlardır, Kılıç Arslan'ın esirleri, başka yoldan götürdüğünü belirtmişlerdir. Diğer yandan Türkler bütün yol boyu ile Konya'yı terk ve tahrip ederek Haçlılar'ı yiyecek maddelerinden mahrum bırakmışlar; sıcak, yorgunluk ve ara sıra baskınlarla onlara kayıplar verdirmişlerdir.
Dorileon Savaşı'yla beraber Türkler; Marmara ve diğer sahil bölgelerini kaybederek Orta Anadolu'da toplanmaya başlamışlardır. Haçlılar ise bir-iki gün Dorileon'da kaldıktan sonra Bizans kıtalarıyla beraber harekete geçmişler ve Bizanslılar onları, Emir Dağı ile Sultan Dağı'ndan önce Akşehir'e, oradan Konya'ya ulaştırmışlardır. Kılıç Arslan; Danişmend Ahmed Gazi, Hasan Bey ve diğer beyleriyle Haçlı ordusuna son bir darbe vurmak istemiş ve bu maksatla tüm kuvvetle Ereğli'de toplanmışlardır. Fakat Haçlılar'ın muhafaza ettikleri zırhlı kuvvetlerin karşısında mücadele edilemeyeceği anlaşılınca geri çekilmişlerdir. Haçlılar, Ereğli'de ikiye ayrılarak bir kısmı Gülek Geçidi'ni aşarak Kilikya'ya girmiş büyük kısmıysa kuzeye kıvrılarak Kayseri istikametinde ilerlemiştir. Kayseri emiri Hasan Bey, bu Haçlılar ile çetin bir savaş vermiş ve çekildiği dağ yamaçlarında çok zayiata uğramıştır. Hasan Bey, burada o kadar çok şehit vermiştirki kendi adını alan bu Hasan Dağı'nda onun namına yapılan bir takım türbe ve ziyaretgahlar asırlarca Türklerin hatıralarında yaşamıştır.
Kuzeye kıvrılan Haçlılar; Türklerin tahliye ettikleri Kayseri, Komana (Tokat), Göksun ve Maraş yoluyla güneye ilerlerken, Kilikya'ya giren Haçlılar Tarsus, Adana ve Mamistra şehirlerini hücumla Türkler'den almışlardır. Tarsus'ta zayiat veren Türkler, diğer şehirleri mukavemet etmeden bırakmışlardır. Kılıç Arslan, Buldacı'nın liderliğinde Büyük Selçuklu sultanı Berkyaruk'a gönderdiği bir elçi heyetiyle yardım istemiştir. Berkyaruk ise gülerek "Dünyanın hiçbir milletinin Türklere bu kadar fenalık yapamaz" şeklinde bir yanıt vermiştir. Aynı şekilde Musul atabeyi Kerboğa da Kılıç Arslan'ın bu sözlerine hayret ettiğini, Keşiş Piyer'in İznik önlerinde imha edilen kuvvetlerini ve hala her tarafın cesetlerle dolu olduğunu belirtmiştir.
Büyük Haçlı taarruzu Anadolu Selçukluları'nı büyük bir zaafa ve sarsıntıya uğratmıştır. Bizanslılar, Anadolu'nun tüm sahil bölgelerini işgal etmişler; Çaka Bey'in İzmir'de vücuda getirdiği devleti ortadan kaldırmışlar ve tüm Batı Anadolu ile Karadeniz sahillerini ilhak etmişlerdir. Gülek Geçidi'ni aşıp Kilikya'ya giren Haçlılar sebebiyle şehirler ve ovalarda yerleşen Türklerin çekilmesiyle beraberse Toros Dağlarına sığınan Ermeniler yavaş yavaş şehir ve ovalara inmeye başlayarak bir prenslik vücuda getirmeye başlamışlardır.
Bu mağlubiyetten sonra I. Kılıç Arslan Haçlıların en çabuk bir şekilde Anadolu'dan geçmesine izin vermeyi ve onlarla doğrudan doğruya çatışmaya girişmemeyi tercih etti. Anadolu'da ilerleyen Haçlı ordusu önündeki insan ve hayvan iaşelerini önceden tahrip ederek, onları uzaktan takip etme stratejisini uyguladı. Bundan sonra bu Haçlı ordusunun Anadolu'dan geçişinde Haçlı ordusunun doğrudan doğruya karşısına çıkan Selçuklu ordusu bulunmadı.
I. Haçlı Seferi ordularının Anadolu'dan geçişi Anadolu Selçuklu Devleti'ne büyük bir darbe vurdu. Bizans kuvvetlerinin karşı saldırısıyla Ege ve Marmara kıyılarına kadar ulaşan topraklar kaybedildi ve Selçuklular Orta Anadolu'ya çekilmek zorunda kaldı. Eskişehir ve Akşehir’de savunma hattı kurdu.
Kılıç Arslan bir taraftan Haçlıların topraklarına verdiği zararları gidermeye çalışırken, bir taraftan da Bizans kuvvetlerine karşı da mücadele verdi. Bundan başka, I. Haçlı Seferi arkasından durmadan Avrupa'dan gelen küçüklü büyüklü Haçlı gruplarına da karşı mücadele etmek zorunda kaldı. Bunlar arasında 1099 yılında Danimarka Kralının oğlu Sweyn the Crusader(Svend Korsfarer) idaresindeki orduyu Akşehir ile Ilgın arasında tamamen yok etti.
1101 Haçlı Seferi
Danişmend Gazi; 1100 yılında Suriye'de yerleşmiş bulunan Haçlılar'ı Malatya civarında mağlup ve esir ederek bazı Haçlı prenslerini Niksar'da hapsetmiştir. Bu esnada Kılıç Arslan'ın da Danişmend Gazi ile beraber bulunduğu veya yardım kuvveti gönderdiği bazı kaynaklarda belirtilse de bunlar kesin değildir.[59] Nitekim Danişmend Ahmed Gazi'nin bu zaferi ve bazı Frank prenslerinin esir düşmesi sonucu Avrupa'dan yeni Haçlı orduları harekete geçmiştir. Bu 1101 yılı ek Haçlı seferi İstanbul'dan birbiri arkasından yürüyüşe geçen üç değişik sefer ordusu halindeydi. Birincisi Mayıs 1001'de İtalya'dan Lombardlardan oluşan 20.000 kişilik bir Haçlı ordusu Ankara üzerinden Niksar ve Merzifon'a yürüdü. İkinci ek Haçlı ordusu Haziran sonunda Nevers Kontu Giyom'un komutasında Fransızlardan oluşmaktaydı ve Ankara, Konya üzerinden Ereğli'ye ilerledi. Üçüncü ek Haçlı ordusu Akitanya'lı Giyom idaresinde Fransızlar ve Baverya Dükü Wolf komutasında Almanlardan oluşmakta idi ve ikinci orduyu bir hafta arayla takip edip Bizans topraklarından sonra Anadolu'ya geçen bu Haçlı ordusu, İznik-Eskişehir istikametinde ilerlerken Kılıç Arslan'ın taarruzları karşısında kayıplar vermiştir. Daha sonra bu ordu; Çankırı ve Ankara'yı geçip Niksar'a ulaşmak isterken Kılıç Arslan ve Danişmend Ahmed Gazi tarafından Amasya civarında, 1101 yılında tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu ilk ordunun arkasından gelen; Nevers, Poitier kontları ve Saint Gilles kumandasındaki ordu, Niksar yolunun tehlikelerini görerek Birinci Haçlı Seferi'ndeki gibi Akşehir, Konya ve Ereğli yolunu takip etmiştir. Sultan, bu orduyu Eskişehir, Akşehir, Konya bölgelerinde çok kayba uğratmış ve Ereğli'de tamamen kılıçtan geçirmiştir. Bu zaferle beraber Türkler, Birinci Haçlı Seferi'nin intikamını almıştır. Kaynaklar, I. Haçlı Seferi'ne katılan 300.000 kişiden sadece birkaç bininin Antakya'ya ulaşabildiğini belirtirler.
Birinci Haçlı Seferi’nden sonra uzaktan takip stratejisi uygulayan I. Kılıç Arslan, 1001'deki ek Haçlı seferi için stratejisini değiştirdi. Haçlı ordusunun yolu üzerinde ve yakınlarında bulunan bütün yerleşimleri ve yetiştirilen hububat ve yiyecekleri yakıp yıkmaya; Haçlı ordusuna iaşe ve hayvan yemi sağlanmasını önlemeye çalıştı. Önemli su, kuyu ve kaynaklarını battal etmeye veya zehirlemeye karar vererek Haçlıların susuzluktan zayıf düşmelerini sağladı. Bu yeni strateji daha başarılı sonuçlar verdi ve 1101 yılı ek Haçlı seferine iştirak eden üç Haçlı ordusu da, Anadolu içinde (birincisi Merzifon'da; ikincisi ve üçüncüsü de Ereğli'de) imha edildi. İznik'in kaybı ve Birinci Haçlı Seferi fırtınasından sonra Anadolu Türkleri kendilerini toparlamaya başlamış ve Kılıç Arslan, Konya'yı yeni payitaht yapmıştır. Daha 1102 yılında Konyalı Abdullah (el-Konevi) isminde bir alimin Konya'dan Şam'a gidip vaazlarda bulunması bu şehrin az bir müddet zarfında nasıl bir Türk - İslam şehri haline geldiğini göstermektedir.Kılıç Arslan'ın, Bizans'a karşı savunmada bulunduğu muhakkak olmasına rağmen, bir müddet onun faaliyetleri hakkında tafsilat bulunmamaktadır.
Güney Doğu Anadolu'daki Faaliyetleri
I. Boemeondo'nun serbest bırakılması Gümüştekin Gazi ile Kılıçarslan'ın arasını açtı I. Haçlı Seferi ile beraber Haçlılar; Anadolu'dan geçme ümit ve cesaretlerini kaybetmişlerdir. Yine Bizans imparatoru I. Aleksios; Haçlı seferlerinin artık tehlikeli olmaya başladığını görünce Kılıç Arslan'la temas kurmuştur. Amasya zaferinden sonra Danişmend Gümüştekin Gazi'in Malatya'yı fethetmesi ve diğer meseleler, Kılıç Arslan'ı şarka çekmekteydi. Böylece Anadolu Selçukluları ile Bizans arasında Haçlılar'a karşı bir antlaşma yapılmıştır.[kaynak belirtilmeli] Bu antlaşmayla beraber fiili olarak Bizans işgalinde bulunan Marmara sahilleri, İzmir bölgesi ve Antalya havalisi Bizans'a, geri kalan Anadolu Türklere bırakılmıştır. Ayrıca Müslüman ve Hristiyan kaynaklar, I. Aleksios ile Kılıç Arslan arasında Haçlılar'a karşı bir ittifak yapıldığını doğrularlar ve Bizanslılar'ın, Kılıç Arslan'dan aldıkları destekle Bohemond komutasındaki Haçlılar'ı mağlup ettiğini belirtirler.[kaynak belirtilmeli]
Kılıç Arslan, babası Süleyman Şah'ın fethettiği ancak 1097 yılında Haçlılar tarafından ele geçirilen Antakya'yı geri almak için 1103 yılında sefer düzenledi. Haçlılarla mücadelesi sırasında diğer Anadolu Türk beylerinin yanısıra Danişmend Beyi Gümüştekin’le de işbirliği yapmış olmasına rağmen, Antakya seferine çıktığı sırada Danişmend Beyi ile arası, 18 Eylül 1102’de Malatya’nın Gümüştekin tarafından zapt edilmiş olması nedeniyle açıktı. Gümüştekin tarafından Niksar'da esir tutulan Antakya Kontu I. Boemondo fidyesi konusunda da aralarında anlaşmazlık vardı. I. Boemondo, serbest bırakılması karşılığında fidye ödemeyi teklif ediyor; Kontu kendisi için tehlikeli bulan Bizans İmparatoru ise onun hapiste tutulması karşılığında iki katını öneriyordu. Kılıç Arslan, hem Anadolu Sultanı olması ve hem de Amasya’daki haçlı yenilgisinde Danişmend beyi ile birlikte savaşması nedeniyle teklif edilen tutarın yarısını kendisine istiyordu.Kılıç Arslan, Maraş’a geldiği sırada Gümüştekin’in Boemond’un teklifini kabul edip onu serbest bırakıldığını öğrenince Antakya seferini yarıda bıraktı ve Danişmend üzerine yürümüştür. Kılıç Arslan ve Gümüştekin arasında 1103 yılı ağustos ayında Maraş yakınlarında yapılan muharebede Gümüştekin yenilgiye uğramıştır. Sivas’a çekilen Gümüştekin 1104 yılında ölmüştür.Gümüştekin’le yaptığı muharebeden sonra aynı yıl Maraş’ı ele geçirmiştir. Gümüştekin’in ölümünü ve ardından yaşanan taht kavgalarını değerlendirerek Malatya’yı kuşatmıştır. Kent, 1105 yılı 28 Haziran – 2 Eylül arasında kuşatma altında mücadele eden Gümüştekin’in oğlu Yağı-sıyan, daha fazla direnilemeyeceğini anlayarak şehri teslim etmiştir.
Kılıç Arslan'ın şarkta yayılma siyasetini başlatmasıyla beraber Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki ailevi rekabet tekrar alevlenmiştir. Babası Süleyman Şah gibi Kılıç Arslan ve haleflerini şarka çeken başlıca nedenlerden biri Büyük Selçuklular'la olan ailevi rekabettir. Başka bir nedense İslam medeniyeti hudutları içinde gelişen şarkın, Orta Anadolu'ya göre çok ileri bir medeniyete sahip olmasıdır. Bu dönem Doğu Anadolu'da, Büyük Selçuklular'a bağlı beyler hüküm sürmekteydi. Diyarbakır'da Yınal oğlu İbrahim, Siirt'te Kızıl Arslan, Erzen'de Alp-tekin, Hani'de Şahruh, Ahlat'ta Sökmen (Kutbi), Harput'ta Çubuk oğlu Mehmed ve Meyyafarkin'de (günümüzde Silvan) Ziyaeddin Mehmed hakimdi. Kılıç Arslan buraları almak niyetindeydi ve Muhammed Tapar ile Berkyaruk arasındaki taht mücadeleleri kendisine fırsat vermekteydi. Haçlılar karşısında kazandığı savaşlar ve Malatya'nın ele geçirilmesi Kılıç Arslan'ın bölgedeki itibarını yükseltmişti.
Nitekim Ziyaeddin Mehmed, Sultan'ı Meyyafarkin'e davet etmiş ve Kılıç Arslan onu vezir yaparak Elbistan'ı kendisine ikta etmiştir. Yine aynı yılda, 1105 yılında diğer Doğu Anadolu beylikleri de Kılıç Arslan'a bağlılıklarını bildirmişlerdir. Daha sonra Kılıç Arslan; babasının kölesi ve kendisinin atabeyi Humar-taş'ı (Sıbt, 144a) Meyyafarkin'e vali yapmıştır. Bütün Doğu Anadolu halkı, Haçlılar'a karşı Sultan Kılıç Arslan'ın idaresine girmekten memnun olmuştur. Doğu Anadolu'da sadece Erzurum'a hakim Saltuklu ve Ahlat'a hakim Sökmenli beyleri Büyük Selçuklular'a bağlılığı devam etmişlerdir. Meyyâfârikîn beyi tarafından şehir kendisine teslim edildi. Bölgede etkin beylerin büyük kısmı kendisine itaatlerini bildirdiler. Daha sonra Kılıç Arslan, topladığı Doğu Anadolu emirleriyle beraber Urfa kontu Baudoin'e karşı harekete geçmiştir. Çünkü Baudouin civar bölgelere ve Mardin Artuklu beyi Uluğ-salar'ın memleketine akın yaparak birçok ganimet elde etmişti. Kılıç Arslan 1106 yılında Urfa'yı kuşattı; ancak şehrin sağlam surlarını aşamadı. Bu sırada Musul Valisi Çökürmüş'ün Harran'daki adamları şehri teslim etmek üzere kendisini çağırmasıyla kuşatmayı kaldırdı ve Harran'a giderek şehri teslim aldı. Fakat hastalanan Kılıç Arslan, Malatya'ya dönünce Urfa kuşatması kalmış ve Anadolu Selçukluları'nın şarkta genişleme siyaseti bir müddet ileri gidememiştir.
Kılıç Arslan'ın Güneydoğu Anadolu'daki faaliyetleri Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar'ın dikkatini çekti ve Musul valisi olan Çökürmüş'ün yerine Emir Çavlı'yı görevlendirdi. Çökürmüş Bey, Emir Çavlı tarafından yenilgiye uğratılmasına rağmen şehir halkı Musul'u vermediği gibi Kılıç Arslan'a haber gönderip şehri teslim almasını istediler. Şehir ileri gelenleri yapılan anlaşma uyarınca Kılıç Arslan 22 Mart 1107'de Musul'a girdi. Burada ilk iş olarak Muhammed Tapar adına okutulan hutbeyi kendi adına çevirerek Büyük Selçuklu Sultanlığı'na adaylığını gösterdi.
Bu dönem de Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar, Musul eyaletini Çökermiş'in elinden almış ve yerini Çavlı'yı tayin etmiştir.[82] Emir Çavlı'nın Çökermiş'i öldürmesi üzerine Musul ileri gelenleri Çökermiş'in oğlu Zengi'ye itaat etmişlerdir. Emir Çavlı'nın Musul'u kuşatması üzerine şehrin muhafızı olan Çökermiş'in kölesi Oğuzoğlu (Guzoğlu); şehri müdafaa etmiştir. Kuşatma sürerken Zengi'nin adamları Malatya'ya, Kılıç Arslan'a haber göndererek Musul'u kendisine teslim edeceklerini bildirmişlerdir. Bunun üzerine Kılıç Arslan Musul üzerine hareket etmiş ve Nusaybin'de Çavlı'yı mağlup etmiştir. 22 Mart 1107 tarihinde Musul'a giren Kılıç Arslan; Çökermiş'in oğlu ve adamlarına hilatler vermiş, Sultan Muhammed Tapar adına okunan hutbeyi kendi adına çevirmiştir. Askerlere çeşitli ihsanlarda bulunan Kılıç Arslan, Oğuzoğlu'ndan kaleyi almış ve onu Dizdar (kale muhafızı) yapmıştır. Ayrıca Kılıç Arslan halka adalet dağıtmış ve onların gönüllerini alarak ihdas edilen vergileri kaldırmış; Şehrizur'lu Ebu Muhammed Abdullah bin Kasım'ı Musul kadılığına ve Ebu'l-Berekat Muhammed bin Muhammed'i şehir reisliğine getirmiştir. Bu sırada Kılıç Arslan'ın yanında Diyarbakır beyi Yınal oğlu İbrahim ve Harput beyi Çubuk oğlu Muhammed'de bulunmuştur.
Ölümü
Kılıç Arslan'ın bu başarıları Mardin Artuklu Beyi İlgazi ile Halep Selçuk Emiri Rıdvan'ı rahatsız etti ve bu Beyler Emir Çavlı'ya katıldı. Daha sonra bu destekle kuvvetleri artan Emir Çavlı, Kılıç Arslan'a itaat eden Rahle şehrini kuşatma sonrasında 1107 yılında ele geçirdi. Gelişen bu olayları haber alınca Emir Çavlı'nın üzerine yürümeye karar verdi. Kılıç Arslan, 11 yaşındaki oğlu Mesud'u (veya Şahin Şah) melik ve Bozmış Bey'i kumandan olarak tayin etmiş, yanlarında 6.000 süvari bırakmıştır. Zevcesi de oğluyla beraber Musul'da kalarak Anlaşma gereğince Bizanslılar ile beraber Haçlılar ve Bohemond'a karşı gönderdiği kuvvetlerini kendisine iltihaka çağırmıştır. Düşman kuvvetlerinin sayıca çok olmasına rağmen Anadolu'da dağınık halde bulunan kuvvetlerinin gelmesini beklemeden Halep'den Melik Rıdvan ve Artuklu İl-Gazi'nin kuvvetlerini yanına alarak ilerleyen Çavlı'ya karşı harekete geçmiştir. Kılıç Arslan rakibine nazaran daha az bir kuvvete sahipti ve Bizanslılar'la beraber olan askerleri kendisine henüz iltihak etmiş değildi. Buna rağmen yaz mevsiminin sıcağında, 13 Temmuz 1107 tarihinde Kılıç Arslan başlarda üstünlüğe elinde tutuyordu. Fakat Kılıç Arslan'a bağlılıklarını bildiren Doğu Anadolu beyleri şimdi eskiden bağlı oldukları Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar'ın kumandanı Çavlı'nın askerlerinin sayıca çok olmasından da endişeye kapılarak taraf değiştirdiler ve Sultan'ın bozguna uğramasına sebep olmuşlardır. Bu tehlikeli duruma rağmen Kılıç Arslan atılganlık göstermiş ve bizzat Çavlı'nın üzerine atlayarak onun savaş gömleğini (Kezagand) kesmiştir. Buna rağmen muharebenin sonucu değişmemiş ve Kılıç Arslan çekilmeye karar vermiştir. Bu çekilme sırasında atıyla Habur Çayı'nı geçmek isterken, 14 Haziran 1107 günü kendisinin ve atının zırhlarının ağırlığı sebebiyle boğularak ölmüştür. Birkaç gün sonra kıyıya vuran cesedi; civardaki Şemsaniyye köyüne ve oradan tabuta konarak Meyyafarkin'e (Silvan) götürülerek defnedilmiştir. Meyyafarkin valisi bulunan atabeyi Kılıç Arslan'a bir türbe yaptırmış ve bu türbe "Kubbet us-Sultan" adını almıştır. Daha sonra bu türbeye birçok Türk büyüğü ve bizzat Kılıç Arslan'ın kızı Sa'ide Hatun 1130 yılında defnedilmiş, buraya bir zaviye yapılmıştır. İlerleyen zamanlarda büyüyen bu yere Sultan mahallesi denmiştir.
Emir Çavlı, kazandığı bu zaferden sonra Musul üzerine yürümüş ve mukavemet edemiyeceğini anlayan Bozmış Bey, şehri teslim ederek Kılıç Arslan'ın zevcesi ve küçük oğlu Tuğrul-Arslan'ı Malatya'ya götürmüştür. Kılıç Arslan'ın diğer oğlu Mesud (Şahin Şah) ise Çavlı tarafından yakalanıp Sultan Muhammed Tapar'a göndermiştir.[84][85][86][87][88][89][90] Ahlat beyi Sökmen; 1109 Mayıs ayı esnasında, şiddetli bir kış içinde süren yedi aylık bir kuşatma sonucu Kılıç Arslan'ın atabeyi Humar-taş'ın elindeki Meyyafarkin'i almış ve onun me'un, a'şar, kist, darbhane, ihtisab ve emlak vergilerini kaldırmıştır.[91] Kılıç Arslan; babası Süleyman Şah gibi Büyük Selçuklular'a karşı hakimiyet mücadelesine ve rekabete girişmiş, bu yolda iddialı bir şekilde ilerleyerek Musul'u topraklarına katmış ama daha fazla ilerleyemerek mağlup olmuş ve Habur Çayı'nı geçerken boğularak hayatını kaybetmiştir. Anadolu Selçukluları'nın mağlup olduğu ve Kılıç Arslan'ın, Habur Çayı'nda boğularak vefat ettiği savaştan sonra Büyük Selçuklu ülkesinde, Emir Çavlı'nın yine mağlup olduğu ve Kılıç Arslan'ın Bağdat şehrini işgal ettiği şeklinde bazı dedikodular yayılmış ve bunun üzerine endişelenen dönemin Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar; Haşhaşiler'e karşı ilan ettiği cihad hareketini durdurmuş ama Kılıç Arslan'ın zafer kazandığı şeklindeki haberlerin asılsızlığını öğrenince cihada devam etmiştir.
Kılıç Arslan'ın Anadolu'ya gelişi, Türkler arasında nasıl bir sevinç yarattıysa ölümü de o derece bir hüzün ve matem yaratmıştır. Kılıç Arslan; Türkler arasında nasıl sevildiyse aynı şekilde egemenliği altında yaşayan diğer milletlerce de çok sevilmiştir. Öyle ki Ermeni tarihçisi Urfalı Mathieu; "Ölümü Hristiyanlar için bir yas oldu. Zira bu hükümdar çok alicenap ve hayırseverdi." der [95] Yine Kılıç Arslan'ın, Haçlılar'ın İznik kuşatması öncesinde gerçekleştirdiği Malatya muhasarası esnasında şehrin Süryanileri, şehrin hakimi Gabriel yerine Kılıç Arslan'ı tercih etmişlerdir.[96] Kılıç Arslan'ın ölümüyle beraber memleket, Süleyman Şah'ın ölümünden sonrakinden bile daha beter bir buhran yaşamıştır. Kılıç Arslan'ın ölümü esnasında Şahin Şah, Mesud, Arap ve Tuğrul Arslan adlı dört oğlu bulunmaktaydı. Bazı kaynaklar Göksün adlı bir oğlu daha olduğunu da rivayet etmektedir
Andolu'nun kapılarını Türklere açan Sultan Alparslan kimdir? Selahaddin Eyyübi kimdir? Anadolu Selçuklu hükümdarı I. İzzeddin Keykâvus kimdir? Oğuz Kaan kimdir? Ertuğrul Gazi kimdir? Rükneddin Kılıçarslan kimdir? Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah kimdir? Alaaddin Keykubat kimdir? I. Gıyaseddin Keyhüsrev kimdir?wikizeroo.net
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.