HOŞ GELDİN KUTLU MİSAFİR
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her sene farklı temalarla gerçekleştirilen Kutlu Doğum Haftası, bu yıl 14 -20 Nisan tarihleri arasında "Hazreti Peygamber ve İnsan Onuru"temasıyla kutlanacak. 13 Nisan'da Ankara Arena'da saat 20.00'da gerçekleştirilecek törenle başlayacak olan Kutlu Doğum Haftası boyunca Türkiye'nin birçok şehrinde hüsn-i hat sergisi, konferans ve Kur'an-ı Kerim ziyafetleri gerçekleştirilecek.
HAZIRLAYAN: SABRİ GÜLTEKİN
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Miladi 571 yılı Nisan'ın 20'sine rastlayan Rebiu'l-Evvel ayının 12'nci Pazartesi gecesi tan yeri ağarırken Mekke'de dünyaya geldi. Babası Abdullah, annesi u00c2mine'dir. Babası Abdullah onun doğumundan iki ay kadar önce vefat etmiş bu mutlu güne erişememişti. Dedesi Abdülmuttalip torununa Muhammed adını vermişti. Ataları arasında böyle bir ad yoktu. Bunu duyanlar Abdülmuttalip'e bu adı niçin koyduğunu sordular. Abdülmuttalip şu cevabı verdi: - "Umarım ki, onu gökte Hak, yerde halk övecektir." Tarihçiler, Peygamberimizin doğduğu gece dünyada olağanüstü bazı olayların meydana geldiğini naklederler. O gece İran'da hükümdar Kisra'nın sarayından 14 sütun yıkılmış, Sava gölü kurumuş, bin yıldan beri yanan Mecu00fbsilerin ateşi sönmüştü. Bu olaylar, ilerde İran saltanatının yıkılacağına, Bizans İmparatorluğunun çökeceğine ve putperestliğin ortadan kalkacağına işaret idi ve öyle de oldu. (Şiblu00ee, İslam Tarihi, Asrı Saadet, c. I, s. 188.) Peygamberimizin hem çocukluğu ve hem de gençliği hiç kimsede görülmeyen bir güzellik içerisinde geçti. Herkes ona "Güvenilir Muhammed" diyordu.
"Ben, atam Hz. İbrahim'in duasıyım..."
Bir gün ashab-ı kiram Peygamberimizden hayatının ilk günlerini anlatmasını rica etmişler, O da şu sözleri söylemişti: "Ben, atam Hz. İbrahim'in duası, kardeşim Hz. İsa'nın müjdesi, annem u00c2mine'nin rüyasıyım, annem bana hamile olduğu sırada bir rüya görmüştü. İçinden bir nu00fbr çıkmış ve bu nu00fbr Suriye'deki sarayları aydınlatmıştı." (Şibli, İslam Tarihi, Asrı Saadet, c. II, s. 1643, Şevval, 1330) Evet, işte bu gecenin sabahında Hz. İbrahim'in duasına ve Hz. İsa'nın müjdesine mazhar olan bu son Peygamber, bir güneş gibi doğdu. Bu gecenin sabahı gerçekten feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Hz. Adem'le başlayan tevhid inancı yeniden canlanmış, cehalet ve sapık inançlarla kararan ruhlar, bu doğuşla aydınlığa kavuşmuştu. Gerçekten insanlar Peygamberimizden önce her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Küfür ve zulüm, gönülleri karartmış, Allah'a giden yoldan uzaklaştırmıştı. Hayır ve fazilet namına hiçbir şey kalmamıştı. Sosyal hayat bozulmuş, ahlak bağları tamamen çözülmüştü. Hak, kuvvete boyun eğmiş, merhamet ve şefkat kalplerden silinmişti.
Hira'ya inen nu00fbr...
Nihayet 40 yaşına geldi. İçerisinde bulunduğu toplumdan çok rahatsızdı. Ne yapmalı idi ki bu toplumu içerisine düştüğü bunalımdan kurtarmalıydı. Hep bunu düşünüyordu. Allah'a ibadet etmek için de zaman zaman Mekke yakınında bulunan Hira dağındaki mağaraya çekiliyor, günlerce burada kalıyordu. Miladi 610 yılının Ramazan ayında sözünü ettiğimiz mağarada bulunduğu sırada kendisine Cebrail aleyhi's-selam adındaki melek geldi. Peygamberimize Peygamber olduğu Cebrail adındaki melek tarafından tebliğ edilmiş ve ilk ayetler de vahyedilmiş oldu.
Hz. Muhammed son Peygamberdir. Allah Teala Hz. Adem'den itibaren kesin sayılarını ancak kendisinin bildiği pek çok Peygamberler göndermiştir. Peygamberimiz bunların sonuncusudur. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Muhammed, içinizden her hangi birinizin babası değil, O, Allah'ın elçisi ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir." (Ahzap, 40) Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: "Benimle Peygamberlerin benzeri, şu bir kimsenin benzeri gibidir ki, o kişi bir ev yaptırmış, binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu durumda halk binaya girip gezmeye başlarlar ve eksik yeri görüp hayret ederek: 'Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı' derler. İşte ben o tuğlayım, ben Peygamberlerin sonuncusuyum." (Buhari, Menakıp, 18)
"Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik"
Peygamberimiz yalnız insanlara değil, alemlere rahmet olarak gönderildi. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Ey Muhammed, biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya, 107) Evet, Peygamberimiz sadece insanlar için değil, alemler için bir rahmettir. Peygamberimiz bütün insanlara hatta canlılara şefkat ve merhamet gösterir, bu konuda insanlar arasında ayırım yapmazdı. Müslüman olsun-olmasın; kadın-erkek, büyük-küçük, zengin-fakir, köle-efendi herkese merhamet ederdi. Peygamberimiz anılırken akla ilk gelen, onun, Kur'an-ı Kerim'le övülmüş olan yüksek ahlakıdır. Onu Allah Teala terbiye ettiği için bir insanda bulunması düşünülebilen güzel huy ve davranışların daha mükemmeli onda toplanmıştı. Ahlakının güzelliğine ve her yönü ile güvenilir olduğuna düşmanları bile hayrandı.
"O'nun ahlakı Kur'an'dı"
Hz. Aişe validemize, Peygamberimizin ahlakının nasıl olduğu sorulduğunda, o: "Onun ahlakı Kur'an'dı" demiştir. (Müslim, Müsafiru00fbn, 129) Peygamberimiz, davranışları ve üstün kişiliği ile en güzel örnektir. Esasen Kur'an-ı Kerim tek örnek kişi kabul etmektedir ki, o da Peygamberimizdir. Şöyle buyurulmuştur: ''And olsun ki, Allah'ın Resu00fblü, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnektir."( Ahzap, 21) Peygamberimize göre ahlak her şeydi. O, ahlaka o kadar önem verirdi ki, dinin ne olduğunu soranlara, dinin güzel ahlaktan ibaret olduğunu söylerdi. Hatta ahlakı güzel olmayanın; konuştuğu zaman yalan söyleyenin, söz verdiği zaman sözünde durmayanın, emanete hıyanet edenin -diğer dinu00ee vecibelerini yerine getirmiş olsa bile- olgun mümin olamayacağını söylerdi. Onun hayatını inceleyenler, O'nun ne yüksek bir ahlaka sahip olduğunu göreceklerdir. 0, kim olursa olsun, herkese iyi muamele eder, kimseyi incitmez, ayıplamaz ve kırmazdı.
O'nu anmak O'nun sünnetine uymaktır
Peygamberimizin yüksek ahlakını böyle bir çırpıda anlatmak mümkün değildir. Peygamberimizin doğumunu anarken ne yapacağız? Bazı yerlerde olduğu gibi kaside ve ilahiler söyleyip kandil simitleri dağıtmakla mı yetineceğiz? Elbette bunlar da güzel adetlerdir. Ancak onun doğumunu anmak bu değildir. Onu anmaktan asıl gaye, onun cihanşu00fbmül olan nübüvvet ve risaletini, yüksek ahlakını anmak ve sünnetine uyma azmini tazelemektir. Allah Teala'nın sevgisine ve mağfiretine mazhar olmanın tek yolu, O'nun sevgili Peygamberinin sünnetine uymaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "(Ey Muhammed) de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Al-i İmran, 31)
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.