Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Hani İslamcılık ölmüştü?(1)

Dr.u2008Yunus Çolakoğlu
Hani İslamcılık ölmüştü?(1)
10 Ağustos 2016 10:40:00
Dr.u2008Yunus Çolakoğlu

15 Temmuz gecesi Türkiye'de yaşanan, tüm dünyada ve özellikle İslam dünyasında yakından izlenen gelişmeler, bir çok siyasi ve toplumsal olaya kaynaklık edecek ve siyasi mecrayı değiştirecek mahiyettedir. 15 Temmuz'da yaşananlar, uluslararası hukuksuz müesses nizamın kendisine engel olarak gördüğü bir lidere ve ülkeye karşı iyi hazırlanan ve yerli taşeronlarca maddi tüm ayrıntıları hesaplanan bir çökertme operasyonu idi. Bu girişim liderin kararlı duruşu, halkın lidere ve ülkeye sahip çıkması, asker ve emniyet unsurlarının topyekün bu mel'un kalkışmaya iştirak etmemesi ve yer yer direnmesi (bazı yerlerde iştirak edilmese de ciddi bir karşı koyuş ve direniş yoktu, bekle gör politikası izlendi) sayesinde akamete uğradı. Bugün daha iyi anlaşıldığı şekli ile ülke Mısır'a değil, Suriye'ye dönüştürülmekten kurtuldu. Ülkemizin çok kültürlü yapısı ve etnik çeşitliliği, jeopolitik konumu, darbe sonrası kaos ve iç çatışma ortamından istifade edecek bir çok silahlı unsurun ve piyonun varlığı göz önünde bulundurulduğunda, nasıl bir felaketin kıyısından döndüğümüzü daha iyi anlıyoruz.

Darbe girişimine karşı tavır sergileyen unsurları sayarken, milletin ilk saatlerden itibaren meydanlarda ve stratejik kurumların önünde toplanması ve tekbirlerle darbecilerin karşısına dikilmesi ve şehadete rağmen sinmeyerek mücadele etmesi ve bazı darbeci askerleri derdest etmesi, Türkiye'deki darbeler ve liderler tarihi incelendiğinde rastlanılmayan bir durumdu. Meseleye dışarıdan ve hatta karşı cenahtan bakan bir çok vicdan sahibinin tespitleri, ilk saatlerde ve kontrolün sağlanmaya başlandığı ilk gecenin sabahına kadar meydanlarda mücadele veren farklı kesimlerden az insanımız olsa da, halkın çoğunlukla İslami bir ruh ve mücadele anlayışı ile tanklara ve kurşunlara karşı kendini siper ettiğini, tekbirler ve salavatlarla mücadele ettiğini, amasız ve fakatsız canını ortaya koyduğunu göstermektedir. İlerleyen günlerde tüm vilayetlerde sürdürülen milli irade ve Demokrasi nöbetlerine farklı kesimlerden insanımızın da bu etkinliklere dahil olması ve en son, belki de dünya tarihinin en büyük mitingi olan Yenikapı mitinginde 5 milyon insanımızın bir araya gelmiş olması bu gerçeği değiştirmiyor.

Ne DAEŞ ne de ılımlı İslam?

Klasik cemaat yapılanmalarından farklı olarak, masonik bir tarzda örgütlenen, hedefe giden yolda İslamın temel esaslarına ve prensiplerine muğayyer davranışları ve sinsilikleri dahi müntesiplerinin istifadesine sunan ve şiiliğin batıni, şaz görüşlerine taş çıkaran, sözümona ruhsatlarını takiyye anlayışı ile uygulayan bu yapı üzerinden diğer samimi İslami yapıların taçlanması ve itibarsızlaştırılmasına karşı dikkat etmeliyiz. Toplumun ve neslin ıslahını samimi olarak gaye edinen ve bu uğurda mücadeleye giren, taa cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar laik-Kemalist oligarşinin, siyasi ve askeri Kemalist bürokrasinin zulmüne uğrayan, 90 yıllık tarihimizde yeni ve eski olarak tarif edebileceğimiz İslami yapılar ve yapılanmalara mensup bir çok insanımız 15 Temmuz gecesi canını vererek şehid oldu veya yaralandı.

Ümmetin, son 2 asırdır içerisinde buluduğu yıkılmışlık, yenilmişlik, ezilmişlik ve zillet haline Kuran ve sünnet perspektifinden çözümler arayan, siyasi, iktisadi bağımsızlığı savunan, ümmetin ittihadını grup, meşrep, mezhep, cemaat ve tarikat birlikteliğinden daha yüce ve elzem gören şahsiyetler ve yapılar, kendilerine İSLAMCI ismini vermediler. Ancak sosyolojık ve teolojik çalışmalar içerisinde olan ve meseleye dışarıdan bakanlar, bu çabanın müntesibi şahsiyetleri ve yapıları İslamcı olarak tanımladılar. Bu anlamda İslamcı düşünce ve islamcılık küresel emperyalizme bir meydan okuma ve başkaldırı hareketi, aynı zamanda yerli ve halkın içinden çıkan bir ihya ve inşa gayesi, İlahi/Nebevi ahkamın anlatılması ve yaşanması çabasını adı oldu.

İslamcı düşünce ve İslamcı liderler son 2 asırda küresel emperyalizmin ve sömürü odaklarının daima hedefi oldular. İslam dünyasındaki şizofrenik silahlı hareketler ile sosyal laboratuvarlarda imal edilen DAEŞ, EL-KAİDE, BOKO HARAM tarzı yapıların Batı için uzun vadede hiçbir tehlike teşkil etmediğini, bir medeniyet projesi üretmekten uzak bu tahripkar cinayet şebekelerinin nihai aşamada Batı için çalıştığı gün gibi ortadadır. Bu yapıların segilediği şiddet ve vahşet ortamında Avrupa ve Amerika'da bir çok düşünce kuruluşu ve enstitü, yaptıkları çalışmalarda ve hazırladıkları raporlarda, İslam dünyasındaki etnik seküler ve liberal hareketleri alternatif olarak pazarladılar.

(Yarın devam edeceğiz inşaallah)

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin