Halktan destek görmediler
BAYRAM ZİLAN / SOFYA
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bulgaristan dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu. Karşılama törenine gelen ülkelerin büyükelçilerinin kendilerini onurlandırdığını belirten Davutoğlu, " Katar, Fas, Cezayir, Filistin, Azerbaycan, Lübnan, Pakistan, Sudan... Çok güzel bir sürpriz oldu. Bu aslında tabi hani bütün zorluklara rağmen Türkiye'nin nasıl bir prestij ve itibar sahibi olduğunu ortaya koyan bir tablo. Çünkü birçok ülke halkı artık kaderlerini Türkiye'ye bağlamışlar" dedi.
Paralel devlet artıkları
Sur başta olmak üzere pek çok ilçede ciddi problemler var. Çok vahim şeyler geliyor mesela polisin orada son derece yetersiz kaldığı, hatta zaman zaman elinde kaleşnikoflarla gezen insanlara müdahale edemediğini söyleyenler var. Bu konuda ne diyorsunuz?
Davutoğlu: "4 kademeli, iç içe geçmiş bir mücadele alanı var. Birisi, bütün şeyin lojistik merkezi mahiyetini ve karargahısınır dışındaki Irak'taki Kandil ve oradaki kamplar. İkincisi Türkiye'deki kırsal alan, yani bunların da kritik yerleri bizim için belliydi. Yüksekova, Dağlıca, Çukurca, Beytüşşebap, Ağrı, Tendürek, Diyarbakır'ın kuzey kırsalı, Bingöl-Diyarbakır arası, Amanoslar, Tunceli tabi, Munzur dağı. Zincirin üçüncü halkası şehrin etrafındaki mücavir bölge. Buralarda o dağlardan inip o bölgelerde şehrin kenarlarında mezarlıklar kurmuşlardı, Mezarlık olduğu için kimse dokunmuyordu saygıdan, ama mezarlığın yanına bir bina yapıp haraç topluyorlar, baskı yapıyorlar, hesaba çekiyorlar, mahkeme kendilerince yapıyorlar, paralel devlet yapılarının artıkları. Bir de şehir içinde YDG-H diye artık bilinen şehir milisleri geliyor. Biz bunu bilerek aslıda bir yol haritasına en dış halkadan başladık.
Bunların niyeti iyi değil
Dışarıda üç gün içinde 452 hedef vuruldu. Ve çok ciddi zayiat oldu. Eğer Kandil'de o zayiat verdirilmemiş olsaydı bizim kırsal alanda şu anda çok yoğun bir mücadele yürüyor olacaktı. Kandil'den kırsal alana giriş silah girişi azaldığı için kırsal alanla Kandil arasındaki irtibatları kopardık. Bu Oramar tepe ve İkiyaka tepelerindeki mücadelenin esası burada oradan girişi engellemek. O Irak bağlantılarını kesme niyetine gittik. İçeride de bütün o mezarlık görüntüsü altında yürütülen illegal faaliyetler durduruldu. Bu sefer bunlar daha önce tespit ettikleri belli ilçelere yoğunlaştılar. Geçen sene Kobani olayı olduktan sonra İçişleri Bakanlığı'na gitmiştim, eğer çözüm süreci başarıya ulaşmazsa, bunlar da Kobani benzeri bir olaya yeltenirlerse ne tedbirler almak lazım diye, İçişleri Bakanlığı'nda yaptığımız o toplantıda; Genelkurmay, Jandarma hepsi vardı, Efkan Bey... Yani geçen sene Kasım ayı falandı. O zaman şu talimatı vermiştik; ya çözüm süreci devam eder ve inşallah hayırlı bir şekilde sonuçlanır ve bu dosya kapanır eğer devam etmezse bunların niyeti iyi değil.
Kritik ilçeler seçildi
23 Temmuz'da Genelkurmay Başkanı ile haftalık olağan görüşmesi yaparken, Ceylanpınar bir gün önce oldu, Diyarbakır'da bir şehit haberi daha geldi. DAEŞ de bir askeri şehit etti. O gün orada güvenlik zirvesi toplantısı yaptık. Hepsinin hazırlıkları tamam mı dedim. Mücadelenin nasıl yürüyeceği ile ilgili konsept geliştirmiştik. 12 kritik ilçeyi biz öngörmüştük. Bunların özellikle Suriye bağlamındaki hareketle daha yoğun mücadeleye girecekleri... Şimdi dikkat ederseniz büyükşehirlerde Diyarbakır Sur hariç onu da kendi içinde çok çarpık şehirleşmeden kaynaklanan kontrolü zor bir yapısı var. İki üç ay önceki mücadeleye bakarsanız; Lice, Silvan, Varto, Kulp var, Cizre devam ediyor, Doğubeyazıt, Yüksekova var. Bunların hepsi vardı. Bu kritik ilçelerin çoğunda kontrol sağlandı. Mücadelenin yoğun olarak seyrettiği temelde 4-5 yer kaldı. Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Dargeçit. Bunların özelliği ne. Nusaybin, Cizre, Silopi sınır ilçeleri. Yani Nusaybin Kamışlı'nın devamı. Cizre'de, Silopi'de, Nusaybin'de on adım atsan Suriye tarafına geçiyorsun. Bunun getirdiği mücadelenin bir zorluğu var.
Halktan destek göremediler
Sivil hayatı ve sivil zayiatlar ve asker, polis zayiatına mahal vermemek için daha temkinli yürüdü. Cizre'de Nur mahallesi etrafında yoğunlaştı mücadele diğer mahallelere dokunulmadı. Dün ve bugün başlayan mücadelede mutlak olarak bunlardan temizleninceye kadar mücadele sürecek. Dolayısıyla bütün Türkiye'de yürütülen terörle mücadeleye baktığınızda birkaç alana sıkışmış durumda mücadele, terör faaliyetleri ve halktan da hiçbir destek göremediler. İşte Diyarbakır dışında tahrik yapmaya çalışıyorlar. Bir de Diyarbakır sur içinin zorluğu tarihi eserler, yoğun nüfus, iç içe geçmiş evler, evlerin altından birbirine irtibatlanmış bir takım tüneller. Dolayısıyla zor bir mücadele.
Koordinasyon sağlandı
Zor olmasının sebebi demokratik hukuk kuralları içinde yürüteceksiniz. Hiçbir aksama olmayacak. Yani sağlık hizmeti aksaması, gıda vesaire... Dediğim gibi Suriye sınırı da hemen yanında, buna rağmen çok ciddi bir başarı sağlanıyor. İyi olan taraf asker - polis koordinasyonu mükemmel. Bizzat benim başkanlığımda yapılan güvenlik zirveleri ile hepsinin değerlendirmesini alıyoruz. Çok iyi bir koordinasyon yürüyor. Bu geçmişte kolay olmayan bir şeydi ve tamimiyle demokratik hukuk kuralları içinde asker de buna dikkat ediyor. Sabırla bu mücadelenin etkisini beklemek, görmek lazım" dedi.
Lojistiği Kobani'den mi temin ediyorlar?
Konunun detaylı araştırıldığını belirten Davutoğlu: "Biz Kobani'den mülteci aldık, fakat onların hepsi geri dönmedi biz de zorla geri döndürmedik. Tabi bütün bu unsurları o günkü şartlar içinde bakıldığında; Suriye'den mülteci alırken biz Kürt müsün, Türkmen misin, Arap mısın diye sormuyoruz, sormadık da. Bütün bunların getirdiği, bir taraftan yanı başınızda otorite yokken, mülteci de aldığınızda getirdiği zorlukla var. Ve bazı silahların genellikle Suriye'den Irak'a, Irak'tan Türkiye'ye sokuluyordu. Kanaslar, doçkalar falan. Özellikle doçka hedefleri büyük ölçüde tahrip edildi, yani kalmış olsaydı mücadele zor yürürdü" şeklinde konuştu.
Türkler ile Kürtlerin tarihi ittifakına saldırdılar
Sur'da, hendeklerle beraber 30 bine yakın aile orayı terk etti. Ortada bir dram da var. Bu kesim bir kısmı göç etti, fakat biz bunların aslında nereye gittiğini ve nasıl barındığını bilmiyoruz. Bir de göç etmek isteyenler var. Bununla ilgili bir çalışma var mı? İkincisi Sur çok önemli bir din ve kültür merkezi, buranın bir açık hava müzesine dönüştürülmesi TOKİ marifetiyle bir şeyler yapılması konusunda bir düşünceniz var mı?
Büyük ızdırap duyuyorum diyen Davutoğlu: "Diyarbakır'ı aşkla seven biriyim ve sur içini bilirim. Onun için geçen gün Bıyıklı Mehmet Paşa Camii, Fatih Paşa Camii tahrip edildiğinde bir konuşma yaptım. O Fatih Paşa Camii tarihi bakımdan da çok önemli. Fatih Paşa denmesinin sebebi, Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran sonrasında oraya gönderdiği fetih için gönderdiği paşadır. Diyarbakır, Mardin, Nusaybin o bölgeyi fetheder. Onun için de Kürtler ona Fatih Paşa der. Ve fethederken de kimle işbirliği yapar biliyor musunuz, ilk defa o zaman olur İdris-i Bitlis-i ile. İdris-i Bitlis-i Kürtlerin lideridir, Fatih Paşa da Osmanlı'nın gönderdiği paşa. İkisi birlikte hem Diyarbakır'ı fethederler, hem Mardin, Nusaybin, Musul'a kadar inerler. Onun için adına Fatih Paşa der Kürtler ve o camii de aslında Bıyıklı Mehmet Paşa Camii'dir ve 1516-1521 yılları arasında yapılan bir camii. Dolayısıyla öyle bir yeri tahrip ettiler ki; Türkler ile Kürtlerin tarihi ittifakının başladığı yer. Yani sembolik bakımdan sanki bilerek ve kasıtla biz İdris-i Bitlis-i ile Fatih Paşa arasında kurulan ittifakı yıkmak istiyoruz dercesine saldırıldı.
Halk oyuna gelmedi
Doğu ve Güneydoğu'daki halkımıza müteşekkirim diyen Davutoğlu: "Tahriklere gelmediler. Bunlar halk ile devleti karşı karşıya getirmek istiyorlardı. Halk, karşı karşıya gelmedi. Çünkü o bölge halkı derin irfanı ile bunların niyetini Kürt hakları falan olmadığını zaman içerisinde Türkiye'de Suriye Irak benzeri bir çatışma ortamı meydana getirmek olduğunu halkımız anladı. Onun için 7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar bir taraftan terör ile mücadele ederken yeni bir seçime gittik ve halk seçimde oyların genel trendini değiştirdi orada. Bu da o yöre halkının derin irfanı ile yürüyor" dedi.
Öğretmenlerimiz kahramandır
Bir de öğretmenler meselesi var. Bir tedirginlik meydana geldi bir de yeni bir güvenlik çalışması içindeyiz dediniz biraz bunları açabilir miyiz?
Davutoğlu: "Türkiye'nin herhangi bir okulunda eğitimin bir saat bile durmasından bir öğretmen olarak bir hoca olarak ıstırap duyarım. Ama Varto'da Silvan'da Cizre'de Silopi'de bazı okul binalarını bunlar silah deposu gibi kullanıyorlar. Bu barikatları kurduktan sonra düşünün o barikatların arkasına çocuklar nasıl gidecek, nasıl eğitim yapacak? Orada görev yapanlar öğretmenler, sağlık çalışanları hepsi birer kahramandırlar. O şartlarda eğitime ara verilmedi. Şunu bir teminat olarak söylemek isterim: Bu çocuklarımız eğitimden geri kalmayacaklar. Operasyonlar biter bitmez gerekli telafi dersleri de yapılarak bu öğrencilere sahip çıkılacak. İddialı bir şey olarak söylüyorum; alır onları ülkenin en iyi okullarında yatılı eğitim ile kayıpları telafi ederiz. İstanbul'un, Ankara'nın, İzmir'in en iyi okullarında yazın veya sömestr tatilinde alıp eğitimlerini yaptırırız. Bölgenin çocuklarının hiçbirinin eğitimlerinde geri kalmasına izin vermeyiz. Bu konuda bütün bölge halkının, öğrencilerimizin içlerinin rahat etmesi lazım. Gerekirse hepsine özel eğitim aldırırız" ifadelerini kullandı.
Son olan bitene baktığımızda PKK'ya karşı Kürtlerin eleştirisi arttı. Özyönetim gibi kendileri için rasyonel olmayan bir kararı nasıl verdiler?
Neden şehirleri bu hale soktular? Başka bir motivasyon Suriye'de olan biten ile ilgili motivasyon var mı? Figen Yüksekdağ da 'Direne direne kazanacağız!' dedi. Camilere saldırmaları Kur'an-ı Kerim yakmaları da malum.
7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki süreçte aşırı özgüven ile Türkiye'nin kaosa düşebileceği düşüncesi oluştuğunu belirten Davutoğlu: "DEAŞ'ın Suruç saldırısının hemen ardından PKK'nın harekete geçmesi tesadüf değildi. Ankara saldırısının seçimlerden kısa bir süre önce olması da tesadüf değildi. Dikkat edin o gün 'Katil Devlet, Katil AK Parti' diye bağıran Demirtaş bu oyunun bir parçasıydı. Orada bir zaaf olmuş olsaydı orada bir kutuplaşmaya izin verseydik orada kitlesel karşılık oluşmasına izin verseydik bu netice alınmazdı. Dokunsak sanki Türkiye sarsılacak intibaına kapıldılar. 1 Kasım'dan önce bütün bu tartışma 1 Kasım seçimleri için yapılıyor diye bir söylenti çıkardılar. 1 Kasım sonrası güvenlik zirvesini topladım ve bu mücadele devam edecek dedim. Nihayetinde bu mücadele bizim için arzu edilmeyen bir şeydi. Son ana kadar da sabrettik. Ama müdahale etmek gerektiğinde yarım bırakamazsınız. Şimdi de yarım kalmayacak. Dağlıca'da 16 şehit verdiğimizde ben hatırlarsanız Yüksekova'ya gittim. Dağlıca şehitlerinin birliğine 'Bu dağlar temizlenecek' dedim" ifadelerini kullandı.
Hendek ve barikatlara izin verilmeyecek
'Adı konmamış bir olağanüstü hal var bölgede ve kamuoyundaki algı siz yarım kalmayacak diyorsunuz ama orada bir şeyler ters gidiyor bir türlü sonuç alamayan bir devlet aygıtı varmış gibi bir durum oluyor. Farklı bir güvenlik çalışması konsept değişikliğine mi gidilecek? Askerin daha çok öne çıkması gibi daha etkin bir mücadele gibi farklı bir konsepte mi geçilecek?
Davutoğlu: "Bir ilçeye yoğunlaşmış durumda, orada da salt bir mahalleye yoğunlaşıp başka mahalleye geçiş üzerinden sokağa çıkma yasağının sürekli uzatılmak zorunda kalındığı bir yöntem yerine bütün şehirde, ilçede aynı anda mücadeleyi yürütmek mümkün olduğu kadar netice alıcı bir şekilde, sonuç alıcı bir şekilde bir yöntem benimseme yoluna gittik. Şimdi olacak olan operasyon süresince operasyona hazırlık, operasyon süresince bütün hendeklerin barikatların ve diğer el yapımı bombalardan ilçenin temizlenmesi ve operasyon sonrasında da kalıcı bir şekilde orada bir daha bunların yapılmaması için orada kalıcı olunacak. Yeni karakollar gerekiyorsa inşa edilecek. Gerekiyorsa orada yeni güvenlik birimleri konuşlanacak. Ama kesinlikle yeniden hendek ve barikat kazmalarına izin verilmeyecek" dedi.
Direnç gösteriyoruz
Paralel ile mücadelenin neresindeyiz?
2 yıl geçtiğini söyleyen Davutoğlu: "Yakın dönemde görülmüş en kapsamlı ihanet çalışmalarından biridir. 17 Aralık Türkiye'de vesayetin renginin, tipinin değişebileceğini gösteren bir olay. Vesayetin 27 Mayıs'ta olduğu gibi genç subaylar üzerinden ya da 12 Eylül'de olduğu gibi 5 general üzerinden veya post modern darbe denilerek 28 Şubat'ta veya 27 Nisan'da olduğu gibi değil de farklı formlar da gelebileceğini gösteren bir olayın yıldönümü. 2 yılda devlet de özel de AK Parti de bu konuda çok büyük direnç gösterdi. Sayın Cumhurbaşkanımızın o zaman başbakan olarak dirayetle bunun üzerine gitmesinin Türkiye'de demokrasiyi koruduğu kanaatindeyim.
PDY'nin beli kırıldı, beyni dağıldı diyebilir miyiz?
Tabiiu2026
Tehdit şu anda ne noktada?
Şu anda devlet içinde odaklanma tehdidinin büyük ölçüde bertaraf edildiği kanaatindeyim.
Yargıda yoğunlaşmış durumdalaru2026
Yargıya, birçok yere sirayet etmiş olabilirler. Ama önemli olan bunların tek tek mevcudiyeti değil, toplu hareket edebilme kabiliyetleri. Böyle bir toplu hareket edebilme kabiliyeti önemli ölçüde kırılmıştır. Ama bu bir yerden tekrar çıkmaz anlamına gelmiyor. Onun için bütün toplum kesimlerinin, bütün siyasi partilerin, sivil toplumun benzer vesayet çabasının bir daha ortaya çıkmaması için birlikte çalışmaya ihtiyaç var" dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, anayasanın ilk dört maddesinin kırmızı çizgileri olduğunu belirtti ve "başkanlık sistemiyle gelecekse hiç gelmesin" dedi. Buna cevabınız nedir?
Mülakatı okuduğumda olumsuz yönlerini değil, olumlu yönlerini görmeye gayret ettim diyen Davutoğlu: " Açıklamalarının olumlu unsurlar taşıdığını düşünüyorum. İlk dört madde dışında her şey tartışabiliriz diyor. Hatta destek veririz diyor. Bu önemli bir husus. Eğer sayın Kılıçdaroğlu bu söylediği noktada durursa, bu şu demektir. Meclis çalışmalarının hızlanması için içtüzükte yapılacak değişikliğe birlikte yaklaşabileceğiz demektir. Önümüzdeki günlerde kapsamlı bir demokratikleşme paketini Meclis'e sevk edeceğiz. Kılıçdaroğlu'nun buna da olumlu yaklaşacağı mesajını ben alıyorum. Nelere olumsuz yaklaşacağını değil de nelere olumlu yaklaşacağını çıkardığımızda umarım bu tutumunu sürdürür" dedi.
Cumhurbaşkanıyla aynı kanaatteyim
Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye'nin en önemli meselesinin çift başlılık olduğunu bundan mutlak suretle bundan kurtulması gerektiğini söylediu2026 Ayrı çift referandum olabileceğine işaret ettiu2026
Meselenin önemli olduğunu belirten Davutoğlu: "Çünkü bir sistem meselesidir. Anayasa meselesi önemli bir meseledir. Çift başlılık yeni bir konu değil. Daha önce Evren cumhurbaşkanı iken Evren ile Özal arasında sıkıntı vardı. Özal, Mehmet Keçeciler'i bakan yapamamıştı. Demirel ile Özal'ın yaşadığı süreç de var. Özal'ın ömrünü tüketen bir süreçtir o. Sezer'in ilk dönemde sayın başbakanımızın nasıl engel olduğu, fren yaptığı bir sürü kurumun vekaletle yönetildiğini hepiniz hatırlarsınız. Bu çift başlılık hikayesi sanki daha önce yokmuş da bugün çıkmış gibi bir yaklaşım yanlış. Benim de kanaatim cumhurbaşkanımızla aynı. Hukuki sorumluluk kimdeyse, yetki de onda olmalı. Sorumluluk ve yetki arasında karmaşası ortadan kalkmalı.
Partili Cumhurbaşkanlığı noktasında sayın Cumhurbaşkanı'nın değerlendirmeleri olmuştu. Sizin görüşünüz nedir?
Şimdi benim tercihim, açık söyleyeyim. Türk insanı karakterini, iş tutuş biçimini de bilen biri olarak, sistemin en net sistem olması. Partili cumhurbaşkanlığı veya başka modeller şu anki krizi aştı zannedilir ama 20 sene 30 sene sonra da bu sistem yaşayacak. Yani 30 sene sonra bizler olmayacağız. O zaman Türkiye en iyi şekilde nasıl idare edilir diye düşünüp konuşmamız lazım. Sanki Türkiye'de salt başkanlığı çözdüğümüzde eğer siyasal sistem özünde felsefi olarak anayasanın iç bütünlüğü yoksa bu yolla çözdüğünü zannettiğimiz problem bir gün, bizden sonra başka biri geldiğinde başka şekilde kendini gösterir" ifadelerini kullandı.
Ara formül doğru değil diyorsunuz?
Bence oturup herkes eteğindeki taşı dökecek. Kılıçdaroğlu ne teklif ediyorsa getirsin bana. Başkanlığa hayır diyorsa, ne getiriyorsa getirsin. Başka bir parti ne getiriyorsa getirsin. Sonra toplumun önünde bunları sükunetle, suhuletle konuşalım. Rahatlıkla bunları konuşabiliriz. Partili cumhurbaşkanı da olsa, ara formüller de bile konuşsak, uzlaşma gerekiyor. Tek başına AK Parti'nin yapabileceği bir şey değil bu. Yapabilecek olsak bir gün durmayız. Öyle bile olsa ben muhalefet ile konuşmak yanayım. Ama nihayet yapabilme kapasitemiz olsa yapılır. Peki o zaman ne yapacağız? Bu tartışmayı bir uzlaşı olana kadar sükunetle götürmek. Sayın Cumhurbaşkanımız da diyor. Bunları konuşalım. Kimse kimseye şu anda anayasa dikte ettirecek durumda değil. Onlar da bize edemezler. Bütün liderlere gitme düşüncem var.
Liderlerle görüşeceğim
İnşallah gelecek hafta sayın liderlere şu başlıklarla gideceğim. 1- bütçeyi çıkaralım. Bütçesiz ülke, yönetim olmaz. Bize yardım edin bir an önce çıkaralım. 2- Anayasa değişikliğindeki güçlükleri biliyoruz ama gelin uzlaştığımız reformları geciktirmeyelim. Anayasal reformlar dahil, uzlaştığımız reformları yapalım. 3- Halka verdiğimiz vaatler, sizin de verdiğiniz vaatlerdi. Bir yasa paketi hazırlıyoruz. Emeklilik maaşı dahil olmak üzere bu paketi çıkaralım. 4- Gelin beraber anayasa konusunu ciddiyetle ve derinlikli tartışalım. Neyi yapabileceksek yapalım. Benim için ideal olan özgürlükçü, katılımcı demokrasiyi esas alan, insan hak ve özgürlüklerine dayanan, güçler ayrılığı prensibini esas alan ve başkanlık sisteminin yönetim biçimi olarak ele alındığı bir anayasa. Biz bunu masaya koyarız, alternatif olarak onlar ne diyorsa, onlar da getirirler. Sonra oturur konuşuruz" dedi.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.