Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Halkın dimağına saldırıyorlar!

Türk insanının kelimelerini yitirdiğini ve kavramların içinin yeniden doldurulması gerektiğini ifade eden Özge Sena Bigeç, Günümüzde şiddet; haberlerle, dizilerle ve sosyal medya ile tüm karanlığı ve vahşetiyle halkın masum dimağına, yorgun ruhuna boca ediliyor. Oysa insanlara hangi kelimeler verilirse onun meyvesi alınır dedi.
Halkın dimağına saldırıyorlar!
03 Ekim 2019 10:46:00
Türk insanının kelimelerini yitirdiğini ve kavramların içinin yeniden doldurulması gerektiğini ifade eden Özge Sena Bigeç, Günümüzde şiddet; haberlerle, dizilerle ve sosyal medya ile tüm karanlığı ve vahşetiyle halkın masum dimağına, yorgun ruhuna boca ediliyor. Oysa insanlara hangi kelimeler verilirse onun meyvesi alınır dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

Balat’ın o kendine özgü sokaklarında dolaşırken önümüze çıkan o eski hava bizi plakların, eski objelerin, vintage ürünlerin satıldığı dükkânlara götürdü. Her biri ayrı bir dünyayı andıran sıra sıra dizilmiş dükkânlar kadar en az nevi şahsına münhasır kafeler de Balat’ı sevenlerin uğrak yeri olmuş durumda. Rafları süsleyen baskıları kalmamış kitaplar, eski Yeşilçam film afişleri, antika fotoğraf makinaları, saatler, rengârenk desenli örtüleriyle masalar, isteyene menengiç kahvesi, tiryakisine çay, fonda genellikle sanat müziği, ünü esnaf lokantalarıyla Balat’ın sokakları cıvıl cıvıl. Yazar Eğitmen Özge Sena Bigeç’le Leblebiciler Sokağı’nın ortalarına doğru ilerlediğimde adı ‘Vefa’ olan yeşil boyalı oldukça ilgi çekici bir dükkândan içeri girdiğimde karşılaştım. Kendisini daha önceden de tanıyordum. Saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacak kadar bağlayıcı sohbeti, ilgiyle okuduğum kitapları, bir antikacı bir sahaf titizliğiyle dizayn edilmiş mekânında kültürümüze, dilimize, gençliğe ve coğrafyamıza dair birçok konuda hasbihal ettik.

Batı Osmanlı’nın değerleriyle ışıldadı

Günümüzde muhafazakâr kesim Osmanlı’ya özlem duyarken Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte başlayan batılılaşma sürecini benimseyenlerin günümüzdeki temsilcileri de Avrupa değerlerini savunuyor. Bu ikilemin ana kaynağı nedir?

Geçmişten bir örnek vereyim; 1781 ile 1786 yılları arasında İstanbul'da bulunan Rahip Toderini Osmanlı saraylarında ve kütüphanelerinde araştırma yapmış. Ona her türlü imkân verilmiş. Osmanlı’nın müfredatından ve ilminden faydalanıp derin araştırmalar yaptıktan sonra hızlı bir şekilde kendi diline tercüme ettirmiştir. Bizim medeniyetimiz, ışığımız, ilmimiz Avrupa’ya buradan alınıp götürüldü. Batı aslında bizim değerlerimizle ışıldadı, ilerledi.

Batı’yı ileri seviyelere taşıyan değerlerimizin farkında mı değiliz? Eksiğimiz nerede?

Saray hocalarının yardımlarına rağmen Toderi’nin muhatabı sadece el üstünde tuttuğu büyükelçiydi. Bizim muhakkiklere ihtiyacımız var. Toderini gibi araştırmacılar kimdir, amacı nedir, yazdıkları gerçek mi ve niyeti nedir, bu soruların cevabını ortaya çıkarak araştırmacılarımız olmalı.

Bizden kavramlarımızı aldılar

Araştırmacılarımız var ama bu minvalde doğru konu üzerinde mi çalışıyorlar?

Bizden kavramlarımız alındı. Muhakkiklerimiz kadar muhaddislerimiz de alındı. Bu hasletlerimize geri dönüp bir fidanı yetiştirir gibi yetiştirmemiz gerekiyor. Osmanlı’yı karalayan her kitaba ve her yazara karşı gerçek belgelerle reddiye sunulmalı. Yoksa karalamadık ne Yunus Emre ne de Mevlana bırakırlar.

Toplumdaki Osmanlı’ya duyulan sevgiyi de baz alırsak Osmanlı’yı bu denli değerli ve hamiyet sahibi kılan nedir?

Osmanlı değerlidir ama Osmanlı’yı değerli kılan İslam’dır. Değerlerimize tekrar tutunup ihya olmak için tahkik ettiklerimizi tatbik etmeliyiz. Hayat zeminden başlıyor. Bulunduğumuz yeri ihya ettikçe topluma yayılacaktır. Biz kerim bir milletiz, elimizdeki değeri paylaşmayı severiz ama yeni nesillere ne yapıldığını da bilmemiz lazım.

Dimağımıza, ruhumuza saldırıyorlar

Yeni nesle ne oldu sizce? Yeni nesil geçmişinden nasıl bu derece ayrılabildi?

Kelimelerimizi yitirdik. Önce kelimelerimizi ihya edeceğiz ki hislerimiz ve fikirlerimiz de güzelleşsin. Kavramların içini yeniden doldurmalıyız. İnsanlara hangi kelimeler verilirse onun meyvesi alınır. Özellikle günümüzde haber sunumları çok sıkıntılı. Sosyal medya da öyle. Her hadiseyi reyting uğruna tüm karanlığıyla, vahşetiyle halkın masum dimağına, yorgun ruhuna boca edip saldırıyorlar. Bazı diziler, kitaplar adeta cinayetin nasıl işleneceğini öğretiyor.

Dil devriminin kelimelerimizi yetirmemizdeki etkisi de büyük öyle değil mi?

Bugün biri gelip harf inkılabı yapıp harfleri değiştirse, Kiril alfabesini zorunlusu kılsa ne tepki verilir, bunu düşünmek lazım. Kazım Karabekir birileri tarafından Arap alfabesinin zor Latin alfabesinin ise kolay olduğunun söylendiğini ifade eder. O dönemin yazarları tarafından karalama çalışmaları yapılmıştır. Çünkü insanlara bir gerekçe sunmaları gerekiyordu, bu yolu buldular. Bir toplumu dilinden koparıp harf inkılabı yapmak millete yapılan zulümdür.

Osmanlıca anne gibi doğurgandır

Osmanlıca ölü bir dil haline mi getirildi?

Osmanlı Türkçesinin yaşadığı yer yine bizim topraklarımız. Osmanlıca ölü bir dil değil, sadece ondan yeteri kadar istifade edilmiyor. Ölen aslında neslin geçmişiyle olan bağları. Osmanlıca anne gibi doğurgan ana bir dildir. Arapça, Farsça ve Türkçe’yle harmanlanan muhteşem bir dile sahiptik.

Bu toprakların dillerini harmanlamış bir Türkçe’yi konuşuyorken şimdi bu coğrafyadan olmayan kelimelerin istilasına uğramış bir Türkçe kullanıyoruz diyebilir miyiz?

Bizden Osmanlıcamız alındığı gibi Araplardan da Kuran Arapçası alınmıştır. Bize yapılan tahribatla, Ortadoğu’da, Asya’da yapılan tahribat aynı doğrultudadır. Fakat Arapça’yı Araplardan daha iyi muhafaza ediyoruz. Çünkü hâlâ dilimiz içinde kullandığımız Arapça kelimeler mevcut. Onların dillerine de sömürü yapılmıştır.

Latin alfabesi Türklerle bereketlendi

Latin alfabesi kendimizi, özümüzü anlatmaya yetiyor mu?

Aslında bizler Latin alfabesinin başına gelmiş iyi şeyiz. Arap alfabesi de bizlere ikramdır. Medeniyetimizle biz de Latin alfabesine ikramda bulunduk, bu dil bizimle bereketlenmiştir. Fakat bizim yolculuğumuz Kuran alfabesine olmalı. Sarraf olup bakırı altından ayırmak gerekiyor. Söz zaten kendisini belli ediyor. O sarraflıkla hangi inci hangi denizde bulabiliriz, bulmalıyız da zaten.

Nasıl bulacağız peki? Sanki üzerimizde ölü toprağı serpilmiş gibi…

Eğer bir yerde tembellik varsa hareketsizlik vardır. Hareketsizliğin sebebi de şevksizliktir. Eğer eğitim sistemini hareketsiz hale getirirseniz bu insanlarda, gençlikte, sosyal hayatta, gelece dair düşüncelerde atalete sebep olur. Gençler hazinedir, içleri madenle doludur. Bu madeni işlemezseniz üstü kapalı bir şekilde kalır. Sanayide, toprakta gençlerin üreterek eğitimlerini geliştirmeleri sağlanmalı. Üzerlerinden sınav kâbusunun alınması lazım. Ancak bu şekilde kalkınırız.

İnsan dışında her şey çok ahenkli

Peki ya teknolojinin dimağlar üzerindeki etkisi nedir?

Teknolojiyi insan etkiledi. Cihazlar masum çocukları öldürmek istemezdi. İnsanların maddeye olan tapınmalarıyla madde de onlara gereken cevabı vererek bombalamıştır. Önce insanı eğitmek lazım çünkü insanın dışında her şey çok ahenkli gidiyor.

Suriye bizim aynamız oldu

Osmanlı’nın torunları olarak Suriye’den gelen mültecilere ilişkin bir sınav yaşıyoruz. Son günlerde Suriyelilere karşı yoğun nefret söylemleri duyuyoruz. Bize ne oldu?

Suriye bizim tarihimizle, dilimizle ve kendimizle yüzleştiğimiz dev bir ayna oldu. O dev aynada kendimizi gördük. Amerika’nın zencilere davranışı gibi içimizdeki bazılarının Suriyelilere muamelesine şahit olduk. Hala içimizdeki Anadolu özünü kaybetmedik fakat Osmanlı’nın yıkılışından sonra başlayan batılılaşma yüzünden zalimin karşısına yürüyelim diyeceğimize mazlumu gönderelim deniyor.

Bu değişimimize bir çözüm var mı?

Reçetimiz İslam ve ihyadır. Güneş tüm karanlıkların üzerine doğar. Anadolu medeniyeti hala bize ait. Önce kendimizden başlayarak ve asla ümitsizliğe düşmeden devam etmeliyiz.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin