Güvenli Liman Bandırma
(BALIKESİR’İN 3 GÜZELİ -1)
Balıkesir tabii ki üç
güzellikle anlatılacak bir yer olmanın ötesinde. Fakat biz Balıkesir’e bağlı
Bandırma, Erdek ve Gönen’in tarihî ve doğal güzelliklerinin yanında kültürel ve
demografik yapısındaki değişimi aktarmaya gayret edeceğiz. Şehit kanıyla
sulanmış Bandırma’nın düşman işgalinden kurtuluşunu simgeleyen Son Kurşun
Anıtı’ı, camiler beldesi Edincik’in rengarenk konaklarını, kaplıcalar diyarı
Gönen’in ovalarında boy atan çeltik tarlalarını, sırtını Kapıdağ’a yaslamış
sahilleriyle ünlü turizm beldesi kadîm Erdek’i anlatmaya devam edeceğiz.
Bakalım Balıkesir’in üç güzel ilçesinde hangi sürprizlerle karşılaşacağız.
Keşif başlıyor, buyurun geçmişten geleceğe efsane, tarih, kültür, doğa, ticaret,
turizm ve medeniyetlerin geçit merasimi yaptığı Marmara’nın incileri arasında
seyahate... Seyahatimizin ilk durağı Bandırma.
*
Dünyamız
iklim değişikliği trendinde “küresel
ısınma”yı bir eşik daha atlayarak “kaynama”
seviyesine evrildi. Anlık yağışların oluşturduğu sel felaketleri, orman
yangınları ve 40 dereceyi aşan sıcaklıklar dünyayı kavuruyor. Gelişen bu
olumsuzluklardan Türkiye de fazlasıyla nasibini alıyor. Karadeniz Bölgesi sele
boyun eğerken, Marmara ve Akdeniz Bölgeleri’ndeki ciğerlerimiz cayır cayır
yanıyor.
İstanbul
ise bu felaketlerin daha katmerlisinin tam merkezinde bulunuyor. Kâdim şehir
yıllanmayan güzelliğinin, her şeye rağmen eksilmeyen bereketinin hoyratça
kullanılmasının sıkıntısını yaşıyor.
İnsan,
güzellikleri saymakla bitmeyecek bu beldeye sırtını döner mi?.. Felaket
haberlerinin her dakika kulak ve ruhlara üflendiği anlara tanıklık ederse
döner!.. Hem de yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını bile bile...
Nereye?..
Ne onsuz, ne de onla olabilme ihtimali arasında sayılabilecek bir beldeye, Bandırma’ya.
BANDIRMA VAPURU YOLCUSU
KALMASIN
Kadıköy’den
sabahın serinliğinde hareket eden Deniz Otobüsü Hızır Bey, Yenikapı İstelesi’ne
yanaşırken görevli “Bandırma Vapuru
yolcusu kalmasın” anonsunu yapıyor. Sabırsızlıkla bekleşen yolcular yer
kapma telaşına kapılmadan aheste aheste koltuklarına yerleşiyor. Kaptanın
dümene geçmesiyle 2 saat 35 dakikaya ayarlı kronometrede geri sayım başlıyor.
Deniz
çarşaf gibi, dingin...
Vapurun
hareketiyle öyle bir muhabbet sofrası kuruluyor ki, sormayın!.. Keyifli bir
tatil yapmanın planını yapan mı, yazlığına başlayacak akraba akınını savuşturma
telaşında olan mı, dedikodunun dibini bulan mı, hayat pahalılığını kafaya takıp
hükümete veryansın eden mi, ağlayan çocuğunu pışpışlayan mı; ne ararsanız var.
Bu
hengame arasında koskoca İstanbul yavaş yavaş gözden kayboluyor. Saatler
ilerledikçe harıl harıl çalışan çeneler kapanıp şekerleme moduna geçiliyor.
Koltuğuna
çivi gibi çakılmış yolcularda bezginlik belirtisi başladığında ise ufukta yavaş
yavaş kara parçaları gözükmeye başlıyor. Yaklaştıkça siluetler belirginleşerek
büyük bir tabloya dönüşüyor. Yemyeşil tepelerdeki onlarca rüzgâr gülü bir
taraftan enerji üretirken, diğer taraftan devasa pervaneleriyle etrafını
serinletiyor.
Sağda
uzayıp giden Kapıdağ Yarımadası,
solda ise hayalleri dumura uğratan “beton
tarlası”na dönüşmüş Bandırma.
İstanbul’dan farkı yok!.. İstanbul demişken, “Altın Boynuz” Haliç’le benzerlik arz eden bir hikâyenin fotoğrafı
var karşımızda. Bakılmaya kıyılamayacak güzelliğiyle arz-ı endâm eden Bandırma
Körfezi, maalesef tıpkı Haliç gibi devasa işletmelerin ürettiği kirli hava ve
atıklarla kirletilmenin sancılarını yaşıyor.
“Bir belde bu kadar mı hor kullanılır!?..”
sorusuyla İDO İskelesi’ne ayak basarken bölgenin en önemli ticaret limanının
yanı başında kurulan işletmeler atıklarıyla hem denizdeki hem de karadaki
ekolojik dengeyi tehdit ediyor.
EYYÂM-I BÂHUR SICAKLARI HER YERİ
KAVURUYOR
Sıcaklığın
etkisiyle kendini gösteren kokuya aldırış etmeyen yolcular Bandırma’nın
topraklarına ayak basmanın heyecanını yaşıyor. İskelede birbirine sarılanlar,
hasret giderenler ve hangi yöne gideceğine karar veremeyenler şehrin kalbine
adımlarını atarken meydandaki devasa Atatürk heykeli Kuvâ-yi Millîye ruhuyla
misafirlerini selamlıyor.
Eyyâm-ı Bâhur (Temmuz sonu ile Ağustos başında yaşanan
aşırı sıcak günler için kullanılan tabir) sıcakları nedeniyle insanların
bedeninden akan ter yere düşerken buharlaşıyor. Yola çıkmadan ne demiştik;
yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak!.. İçinde bulunduğumuz durum tam da buna
tekabül ediyor.
Neyse
ki, güneş çarpmasına ramak kala mihmandarımız çıkageliyor.
Emin Karakaya; bir taraftan ilmiyle yaralı, hasarlı
bedenlere şifâ sunarken, diğer taraftan gönüllere dokunmanın gayreti içinde
olan bir genç... İyi ki, kimsenin kimseden “emin” olmadığı bir zamanda “ensar
ruhlu” insanlar var... “Bir avuç
toprak, biraz da suyum; neyimle öğünleyim işte buyum ben” tevazusu ile
yoğrulmuş güzel insanlar...
ŞEHRİ KEŞFETME ZAMANI...
Ordu
Caddesi’nden ilerleyip şehri ikiye bölen demiryolu raylarından geçerken Âkif’in
“Bu ezanlar ki şahâdetleri dinin temeli,
/Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli...” dediği kutlu çağrı Sunullah
Dersaadet Camii’nin minarelerinden ezanda kulağı, namazda gözü olanların
ruhlarına dokuna dokuna semaya yükseliyor...
Ezanlar
susuyor, çocukluğumuzda yere sırt üstü yatarak gözden kaybolana kadar
dakikalarca izlediğimiz dosta güven, düşmana korku salan jetler Bandırma 6. Ana Jet Üssü’nden havalanarak alçak uçuşlarıyla bütün sesleri
bastırıyor.
Paşabayır
Mahallesi’ne sayılı günleri tüketmek için mitili atıyoruz... Nefeslenip,
dinlendikten sonra hem ruhumuzu, hem de midemizi doyuruyoruz... Şimdi ikindi
serinliğinde(!), şehri keşfe çıkma zamanı...
Sanki
caddeler yaya trafiğine kapalı, araçlar ise zaruret dahilinde yollarda!.. İn
cin top oynuyor!.. Fakat şehrin en güzel ve gölge yerlerine zulalanmış
kahvehaneler arı kovanı gibi kaynıyor. Çayların, meşrubatların biri geliyor,
biri gidiyor.
Yapacak
bir şey var, o da gölgelere sığınarak Eyyâm-ı Bâhur’un kavurucu sıcağına aşırı
şekilde maruz kalmadan menzile varmak. Menzil neresi?.. Bandırma’nın en
bilindik manevî mekanlarından Bandırma
Tekke Hacı Ali Rızâ el-Bezzâz Camii. Caminin haziresinde, Bulgaristan’dan
ailesi ile Bandırma’ya hicret ederek Bent Başı Mahallesi’ne yerleşip burada
halkı irşâd eden Hacı Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri medfun. Tarîkat-ı
Nakşibendi’nin Hâlidî kolunun otuz dördüncü şeyhi Hacı Ali Rızâ el-Bezzâz
Hazretleri’ni (kuddise sirruhû) ziyaret edip ruhunu şâd ediyoruz. Çoğunluğunu
tıpkı İsmailağa’da olduğu gibi cübbeli ve sarıklıların oluşturduğu cemaat
safları sıkılaştırıp çoğalttıkça Tekke Camii şenleniyor. Öyle bir şenlik ki, Cumhuriyet Meydanı’ndaki daha
tadilattan yeni çıkmış Haydar Çavuş
Camii de denizden esen meltem rüzgârıyla bu şenliğe eşlik ediyor.
HER ŞEYE LEZZET VEREN
MUHABBET!..
Güneş
aheste aheste gruba ererken, her yer kızıla boyanıyor. Denizin mavisi, evlerin
çatısı, ormanların yeşili bile... Güneşin batışıyla bütün sokak ve caddelerden
şehir meydanına doğru bir hareketlilik başlıyor. Sahil, sıcaktan bunalanların
akınına uğruyor. Minyatür Boğaz Köprüsü’nde poz verme yarışına girenlere
iskelede yer kapma telaşındakiler eşlik ediyor.
Kafeleri
dolduranlar, banklara oturanlar, çimlere yayılanlar, termusta getirdikleri
çayları yudumlayanlar, kıyıda demlenip sapıtanlar gecenin karanlığında arz-ı
endam ediyor.
Gecenin
sabaha ermesiyle Bandırma sahilinde her zaman olduğu gibi bugün de güneş bir
başka doğuyor. Neşelenmemek, şükretmemek nankörlük olur...
Sabahın
serinliğinde kıtır ekmekle içilen mercimek çorbasının ardından 1917’den beri
geleneksel yöntemlerle üretim yapan Asırlık Hasan Çavuş Helvacısı’nı es geçmeye
gönül razı olmuyor. Yaşı kemâle ermiş ve meslekte 3. kuşak Yekta Argüden
amcayla eskileri yâd ederken kızı Müge hanımefendi bizi hayran hayran dinliyor.
Demek ki, neymiş?!.. Her şeye lezzet veren muhabbetmiş.
BANDIRMA’NIN TÜRKLERLE
TANIŞMASI...
Bu
noktada sıcak gündeme biraz es verip, Bandırma’nın coğrafî, tarihî, kültürel,
ekonomik, demografik yapısına dair kadîm bir yolculuğa çıkalım.
Bandırma,
M.Ö. 8 yüzyılda Antik Yunan Dönemi’nde Kapıdağ Yarımadası’ndaki Kyzikos Antik
Kenti’nin etkisinde kurulmuş ve Panormos ismiyle anılmaya başlanmış. Etimolojik kelime anlamı “güvenli liman” olan Panormos zaman içerisinde Panderma, Banderma ve en sonunda ise Bandırma’ya
evrilmiş.
Tarihin
değişik dönemlerinde pek çok uygarlığın geçiş yaptığı bölgede köprü vazifesi
gören Bandırma; Frigler, Mysialılar, Traklar ve Perslerin egemenliğinde kalmış.
Bölge en kalıcı değişimi M.Ö. 334 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender
tarafından fethedilmesiyle yaşamış. Daha sonraları ise istilalarla Roma ve
Bizans uygarlıklarına ev sahipliği yapmış.
Bandırma
ve yöresi ile Türklerin tanışması ise, Anadolu’da ilk Türk Selçuklu Devleti’ni
kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah döneminde
olmuş. 1076’da Kyzikos’la birlikte Aydıncık ve Bandırma’nın fethiyle başlayan
süreç, 1106 yılında Selçuklu Sultanı 1. Kılıçarslan’ın vefatıyla son bularak
bölge bir süreliğine tekrar Bizans egemenliğine geçmiş. 13. Yüzyıl başlarında
Selçukluların uç beyliği Karesi Beyliği’nin (Oğuz boyları tarafından Balıkesir,
Çanakkale ve Bergama yöresinde kurulan Anadolu Türk beyliği) himayesi altına
giren Bandırma, 1345 yılında Orhan Gazi
zamanında Osmanlıların eline geçmiş.
Orhan
Gazi, bu yıllarda küçük bir balıkçı köyü olan Bandırma ve bölgenin idaresini
büyük oğlu Rumeli Fatihi Gazi Süleyman
Paşa’ya vermiş. Bir süre Aydıncık (Edincik) ve Hüdavendigâr Vilâyeti’ne
(Bursa) bağlı olan Bandırma, 16. yüzyılın ikinci yarısında Galata kazâsı
Kapıdağ nahiyesine bağlı bir köy olarak idari yapılanmada yerini almış.
EVLİYÂ ÇELEBİ BÖLGENİN
GEÇMİŞİNİ ÂDETA RESMETMİŞ...
Evliyâ
Çelebi, Seyahatnâme’sinde Bandırma’dan Anadolu eyâletinde Bursa sancağının
kazâsı diye bahsetmiş. Bandırma’nın
Rum denizinde büyük bir ticaret iskelesi ve güzel bir şehir olduğunu belirten
Çelebi, bu şehirde dört cami ile on üç mescidin bulunduğunu, binalarının
hepsinin kiremit örtülü ve süslü evler olduğunu kaydetmiş. Ayrıca tüccar hanlarının
çokluğu ve çarşısında bütün sanatkârların var olduğunu da belirten Çelebi,
Bandırma halkının ticaret ile geçindiğini, bağ ve bahçelerinin hesapsız, üzümü ve kavununun meşhur olduğunu ifade etmiş.
*
Bandırma,
1830 yılında Erdek ilçesi Kapıdağ bucağına
bağlanmış, Tanzimat’ın ilanından sonra gerçekleştirilen idari yapılanma ile
Erdek kazâsına bağlı bucak olmuş. 1874 yılında büyük bir yangın geçiren
Bandırma’nın tamamına yakını bu yangında harabeye dönüşmüş. Yangın sonrası
Bandırma kısa zamanda yeniden onarılmış. 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı (93
Harbi) sonunda, Karadeniz’in iki yakasından gelen büyük göç dalgaları, Kırım ve
Romanya’dan gelen Tatar ve Pomakların Bandırma’ya yerleştirilmesi, şehirde bir
canlanmaya ve nüfusun artmasına neden olmuş. Bu gelişmelerin ardından Bandırma,
1879 yılında Karesi Sancağı’na (Balıkesir) bağlı bir ilçe merkezi haline
getirilerek belediye teşkilatına kavuşturulmuş.
YUNAN MEZALİMİNDEN 17 EYLÜL
1922’DE KURTARILDI
Osmanlı
Devleti’nin üzerinde kara bulutların dolaştığı dönemde, bölgede yaşayan Rum ve
Ermenilerin istilacılara yardım ve yataklık yapmasını önlemek Millî Mücadele’ye
destek için kurulan Cemiyet-i İslâmiye, Bandırma’da yaşayan Rum ve Ermenilerin
baskıları sonucu istenen başarıyı yakalayamayınca 15 Mayıs 1918’de Kuvâ-yi Millîye Teşkilatı’na katılır.
İşgal
için Bandırma’ya gelen Yunanlılar, Anadolu’dan gelen Türk ordusunun zafer
haberleri karşısında paniğe kapılıp kaçarken, kahpece eylemlerde bulunmaktan da
geri durmaz. Bölgeden topladıkları erkek ve çocukları 16 Eylül günü Haydar Çavuş
Camii’ne kapatıp, buraya koydukları bombalarla masumları insanlık dışı
planlarıyla katletmeye çalışır. Şehri yakarak Erdek’te bekleyen gemilerle
kaçmak üzere yola çıkan hainleri, kahraman ordumuz bugünkü Ayyıldız Tepe’ki Son Kurşun
Anıtı’nın (Bandırma’nın düşman işgalinden kurtuluşunda 61. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin
Vecihi Bey ile birlikte şehit düşen 80 askerin anısına yapıldı) bulunduğu
bölgede son kurşunuyla yenilgiye uğratarak büyük bir zafere imza atar.
Vatanımızın
her karış toprağı gibi Bandırma da şehit kanlarıyla sulanarak 17 Eylül 1922 tarihinde işgalden
kurtarılır. Sadece Bandırma mı, bir gün sonra yani 18 Eylül’de Edincik ve Erdek de düşmanın kirli postalından
arındırılarak özgürlüğüne tekrar kavuşturulur.
*
Balıkesir
iline bağlı bulunan ve 690 kilometrekare yüzölçümüne sahip olan Bandırma,
Marmara Denizi’nin güneyinde, Bandırma
Körfezi’nin en iç kısmında bir ilçe olmanın yanında, aynı zamanda en büyük limanlardan birine de sahip. Türkiye için önemli sanayi, tarım ve
tavukçuluk şehri olan Bandırma, 170 bine yaklaşan nüfusuyla il olmaya aday.
***
BANDIRMANIN SİMGESEL YAPILARI
Kyzikos
Antik Kenti, Daskyleion Antik Kenti, 1873 yılında Haydar Çavuş tarafından
yaptırılan Haydar Çavuş Camii ve Çeşmesi, Sunullah Camii, işgalden kurtuluşun
simgesi Son Kurşun Anıtı, Öğretmenevi Binası, Bandırma Eski İskele Binası, Eski
Gar Binası, Eski Askerlik Şubesi Binası, Duyun-i Umumiye Binası, Eski İskele
Binası (1925 yılında inşa edilen bina, Bandırma Belediyesi Nikah Salonu olarak
kullanılıyor), Bandırma Arkeoloji Müzesi, Bandırma’nın tarihî dokusunu
özetliyor.
***
ÇARŞI PAZAR CAYIR CAYIR
YANIYOR!..
Kelle
ve lor peyniri, lor tatlısı, höşmerimi, kızılcık şurubu, sütlü kadayıfı,
kokoreçi, börülcesi, peynirli patlıcanı ile ünlü gastronomi şehri Bandırma’da “Nerede kalınır, ne yenelir ne içilir?”
soruları bu seyahat yazısında biraz eksik kaldı, farkındayız. Fakat fahiş
konaklama ve gıda enflasyonunun olduğu bir ortamda insanın iştahı kapanıyor;
yemeden, içmeden kesiliyor!.. Eskiden bir şeyin ucuz olduğunu ifade etmek için
“sudan ucuz olduğu” tâbiri
kullanılırdı. Zam fırtınası yüzünden şimdilerde insanlar suyu bile yudum yudum
içiyor. Memlekette sadece ormanlar değil, çarşı pazar da cayır cayır yanıyor!..
Fakat
yine de tadımlık bir paylaşımda bulunalım!..
Bandırma Belediyesi Kapalı
Pazaryeri ve Yaşam Alanı’nda
hizmet veren esnaflar Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri dar gelirlilerin
imdadına yetişiyor. Fiyatlar çok uygun olmasa da, büyüklüğü, ürün
çeşitliliğiyle, temizliğiyle rahat rahat alışveriş yapma imkânı sunuyor.
Mehmed
Âkif Ersoy, Ordu, Cumhuriyet, Atatürk, İsmet İnönü, Ali Hikmet Paşa, Saatçiler,
Hükümet, İstiklâl, Eski İtfaiye, Santral, Vecihi Bey, Kaşif Acar, Ortaokul,
Mücahitler, Kurtuluş Caddeleri Bandırma’nın kalbini 7/24 besleyen ana damarlar
arasında bulunuyor. Şehirde Atatürk Bulvarı’nın Gönen Yolu Caddesi’nin
kesiştiği kavşak hariç, trafik problemi yok denecek kadar az.
Bandırma’da
otel, motel, pansiyon ve dinlenme tesisleri gibi konaklama yeri olsa da bütün
Türkiye’de olduğu gibi burada da barınma problemi var. Bu yüzden talep edilen
ücretler dengesiz. Şehre gelmek isteyenler bu dengesiz fiyatlar karşısında
kapasiteleri küçük de olsa Öğretmenevi ve ETİ Maden İşletmeleri
Misafirhaneleri’nin kapılarını çalıyor. Çünkü bu işletmelerde diğer barınma
yerlerine göre talep edilen ücretler makul seviyede.
Bandırma
Hacıyusuf Mahallesi, Ortaokul Caddesi’ndeki Öğretmenevi Misafirhanesi, 1880 yılından sonra Bandırmada yaşayan
tüccar bir Rum vatandaş tarafından gayrimüslim çocukların okul ihtiyaçlarını
karşılamak için Ruhban okulu olarak yaptırılmış. Yunan işgali sırasında işgal
kuvvetlerine hastanelik yapan okul, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1924 yılında
ilkokul olarak hizmet vermiş.
Öğretmenevine
giden Ortaokul Caddesi’nde öyle bir bayır var ki, affınıza sığınarak ifade
edelim ki, tıpkı Beyoğlu’ndaki Merkep Bağırtan Sokağı’na benziyor. Kalp
problemi olanlara kesinlikle önerilmez, çünkü her an krizi tetikleyebilir. Bu
da yetmez kapısından içeriye girdiğinizde aynı tok satıcı gibi sizi buyur eden
de bulunmuyor. Bir yetkili bulduğunuzda da “maalesef yerimiz yok” cevabıyla karşılaşıyorsunuz. Hele körfez
manzaralı çay bahçesine bir oturuverin, siz o zaman seyreyleyin gümbürtüyü.
Okeye dönen mi dersiniz, gördüklerini, yediklerini anlatan mı dersiniz hepsi
birbirine karışıyor. Arı kovanı gibi kaynayan mekandan çaylarımızı hızla yudumlayıp
kendimizi dışarı zor atıyoruz.
Bandırma ETİ Maden
Misafirhanesi ise 10
ilimizde meydana gelen “Asrın Felaketi”
sonrası depremzedelere tahsis etmiş. Burada zorunlu ikamet eden depremzedeler
hem kuruma, hem burada hizmet verenlere müteşekkir.
İyi
ki varsınız...
YARIN:
EDİNCİK’İN HAZİNELERİ...