İnsanın hoşuna gitmeyen ve kendisini zor durumda bırakan kötü davranışlardan olan ''Gıybet'' İslam dininde de hoş karşılanmayan davranışlar arasında. Ölü kardeşinin etinin yemekle eş günahla karşılanan ''Gıybet'' için insanlar, Gıybet haram mıdır? sorusunun cevabını arıyor.
GIYBET (DEDİKODU) NEDİR?
Arapça, dedidoku demektir. Birinin ardından, olumsuz yanlarını başkalarına söylemeye gıybet denir ki, gıybet haramdır. Allah'ın Settar isminin, kulların ayıplarını örtmekte ilgili oluşu, bu konuda İlahî bir örnektir. Hucurat suresinde dedikodu yapılan kişinin, ölü haldeki etinin yenilişindeki haramın şiddeti, dedikoduya eş tutulmuştur. denilmiştir.
Gıybet, bir müslümanın diğer bir müslüman kardeşinin arkasından konuşarak, duyduğunda üzüleceği veya utanacağı bir kusurundan bahsetmesidir. Allah Teala, insanoğluna öyle büyük bir şeref atfetmektedir ki, onun kusurlarının gıyabında söylenmesini dahî dînen ağır bir suç olarak îlan etmiştir. Bu keyfiyet, rahmeti gazabına galip olan Rabbimizin, günahkar ve kusurlu olan bir kulunu dahî koruyup himaye ettiğini gösterir.
Bununla birlikte gıybetin menedilme sebebi, sadece Cenab-ı Hakk'ın "günahkar bir kulunun bile hakkını muhafaza edip ona sahip çıkma" arzusundan ibaret değildir. Bunun bir sebebi de, gıybetin, cemiyet hayatının muhtaç olduğu sulh ve sükûn ile kardeşlik duygularını zedeleyici bir rol oynamasıdır.
Gerçekten gıybet, İslam kardeşliğini bozan, toplum düzenini altüst eden, birlik ve beraberlik rûhunu öldürerek kalplere kin ve husûmet saçan büyük günahlardan biridir. Böyle olmakla beraber birçok kimse, cahilane bir düşünce ile, söylediğinin gerçek olmasıyla kendisini avutur. Halbuki gıybet, esasen gerçek olan bir kusurun söylenmesidir. Gerçek olmayanı söylemek ise iftiradır. Bunu düşünmeyerek, bir kişinin, sözlerinin doğru olmasıyla tesellî bulması ve yanlış yolda devam edip gitmesi, ne büyük bir gaflettir!
GIYBET İLE İLGİLİ AYETLER
Hucurat Sûresi 12
"Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir."
İsra Sûresi 36
"Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur."
Kaf Sûresi 18
"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın."
Kasas Sûresi 55
"Onlar boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler."
Mü'minûn Sûresi 3
"Mü'minler, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler."
İsra Sûresi 36
Kulak, göz ve gönül, bunların hepsi sorumludur."
En'am Sûresi 68
"Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma."
Yûsuf Sûresi 31
"Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf'a, "Çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. "Haşa! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir" dediler."
GIYBET İLE İLGİLİ HADİSLER
İnsanı Cehenneme Sürükleyen 2 Şey
Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:
– İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir? diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– "Allah'a saygı (takva) ve güzel ahlaktır" buyurdu.
– İnsanları cehenneme en fazla götürecek şey nedir? diye sorulunca da:
– "Ağız ve cinsel organdır" buyurdu. (Tirmizî, Birr 62. Ayrıca bk. İbni Mace, Zühd 29)
Ağız, söyleyeceği güzel sözler, yapacağı zikirler ile insanı cennete gönderebileceği gibi, insanlara ve kendisini yaratana karşı söyleyeceği çirkin sözler, küfürler, gıybet ve koğuculuklar, iftiralar ve daha başka kötülüklerle sahibini cehenneme yollayabilir.
Gıybet Nedir?
Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Gıybet nedir, bilir misiniz?"
– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber:
– "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu.
– Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu.
– "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir," buyurdu. (Müslim, Birr 70. Ayrıca bk. Ebû Davûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 23)
Gıybet Edeni, Allah Teala Evinde Bile Olsa Rezil Eder
Ebû Berze (r.a)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) söyle buyurmustur:
"Ey diliyle iman edip de kalplerine iman tam olarak yerlesmeyen kimseler! Müslümanları gıybet etmeyiniz, onların kusurlarını da arastırmayınız! Kim müslümanların kusurlarını arastırırsa Allah da onun kusurlarını arastırır. Allah kimin kusurlarını arastırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil eder."(Ebû Davûd, Edeb, 35/4880; Tirmizî, Birr, 85/2032; Đbn-i Kesîr, Tefsir, IV, 229)
Peygamberimizin, Gıybet Hususunda Hz. Aişe Annemizi İkazı
Âişe radıyallahu anha şöyle dedi:
-Ey Allah'ın Resûlü! Safiyye'nin şöyle şöyle oluşu sana yeter, dedim. -Ravilerden biri, bu sözle Hz. Âişe'nin, onun kısa boylu oluşunu kastettiğini söylüyor-. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– "Ey Âişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denize karışsa idi onun suyunu bozardı" buyurdu.
Âişe dedi ki, ben bir başka gün de kendisine bir insanın durumunu takliden hikaye etmiştim. Bunun üzerine de Hz. Peygamber:
– "Bana dünyanın en kıymetli şeylerini verseler, ben yine de bir insanı hoşlanmayacağı bir şekilde taklid edip anmayı kesinlikle istemem" buyurdu. (Ebû Davûd, Edeb 35; Tirmizî, Kıyamet 51)
Miraçta, Gıybet Edenlerin Ahiretteki Durumları
Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Mi'raca çıkarıldığımda ben bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir topluluğun yanından geçtim.
– Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir? diye sordum."
– Bunlar, (gıybet etmek suretiyle) insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve namuslarıyla oynayanlardır, cevabını verdi. (Ebû Davûd, Edeb 35)
Ya Hayır Söyle, Ya Sus
Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun." (Buharî, Edeb 31, 85)
Müslümanları En Üstünü
Ebû Mûsa radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ey Allah'ın Resûlü! Hangi müslüman en üstündür? diye sordum.
– "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse" cevabını verdi. (Buharî, Îman 4, 5, Rikak 26)
Önemsemeksizin Söylenen Söz
Ebû Abdurrahman Bilal İbni'l-Haris el-Müzenî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kul, Allah'ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah'ın rızasını kazanacağı hiç aklına gelmez. Halbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur.
Yine bir kul da Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah'ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder." (Muvatta, Kelam 5; Tirmizî, Zühd 12. Ayrıca bk. İbni Mace, Fiten 12)
Diline Dikkat
Süfyan İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ey Allah'ın Resûlü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyle dedim. Efendimiz:
– "Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol!" buyurdu. Ben:
– Ey Allah'ın Resûlü! Hakkımda (zararını göreceğimden) en çok endişe ettiğin şey nedir? dedim. Efendimiz, o güzel dilini eliyle tuttu ve:
– "İşte budur!" buyurdu. (Tirmizî, Zühd 61; Ayrıca bk. İbni Mace, Fiten 12)
Çok Söz Kalbi Katılaştırır
İbn Ömer radıyallahu anhüma "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" dedi:
"Allah'ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah'ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah'dan en uzak kimseler olduğu kesindir." (Tirmizî, Zühd 62)
Dilini Tut!
Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ey Allah'ın Resûlü! Kurtuluş (sebebi) nedir? dedim.
– "Aleyhine olacak sözlerden dilini tut, evinde kalmayı yeğle, kendi günahın için pişmanlık duyarak göz yaşı dök!" buyurdu. (Tirmizî, Zühd 61)
Bütün Organlar Dile Baş Vurur
Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsan sabahlayınca, bütün organları dil'e baş vurur ve (adeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah'dan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz." (Tirmizî, Zühd 61)
Dilini Koru!
Muaz İbni Cebel radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ya Resûlallah! Beni cennete girdirecek, cehennemden uzaklaştıracak bir iş (amel) söyle bana, dedim.
– "Çok büyük bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah'ın kolay kıldığı kişi için pek kolaydır: Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah'a kulluk edersin. Namazı dosdoğru kılarsın. Zekatı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Gücün yeter, imkan bulabilirsen haccedersin" buyurdu. Sonra sözüne devamla:
"Şimdi sana hayır kapılarını haber vereyim mi?: Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahın azabını söndürür. Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür" buyurdu.
Bundan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk ettikleri için vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez" [Secde sûresi (32), 16, 17] ayetini okudu.
Daha sonra Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
– "Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?" Ben:
– Evet, bildiriniz Ya Resûlallah! dedim.
– "İşin başı İslam, direği namaz, doruğu cihaddır" buyurdu.
Sonra:
– "Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi (can damarını) bildireyim mi?" dedi.
Ben:
– Evet, bildir Ya Resûlallah! dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve:
– "Şunu koru! buyurdu. Ben:
– Ya Resûlallah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız? dedim.
– "Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!" buyurdu. (Tirmizî, Îman 8. Ayrıca bk. İbni Mace, Fiten 12)
Gıybet Edebe Karşı Gel
Ebû'd-Derda radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim, (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur." (Tirmizî, Birr 20)
Gıybet Kokusu
Rasûlullah (s.a.v) ile beraberdik. Birden ortalığa kötü bir cîfe kokusu yayıldı. Rasûlullah (s.a.v):
"–Bu kokunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, mü'minlerin gıybetini yapan kimselerin kokusudur" buyurdu. (Ahmed, III, 351)
Gıybetin Affı Var mı?
Gıybet ve iftira kul hakkı olduğu için, onları affettirmeye sadece tevbe kafî gelmez. Rasûlullah (s.a.v) söyle buyurur:
"Gıybet edilen kimse affetmediği müddetçe gıybetçi mağfiret olunmaz." (Heysemî, VIII, 92)
Gıybet Orucu Zedeler
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- birgün:
"Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır." buyurdu. Ashab-ı Kiram:
"(Oruçlu) onu ne ile zedeler?" diye sorunca Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"Yalan ve gıybetle…" cevabını verdiler. (Nesaî; Sıyam, 43)
Gıybet Ederek Orucunu Bozan 2 Kadın
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in azadlısı Ubeyd şöyle anlatır:
İki kadın oruç tutuyorlardı. Öğle üzeri bir kimse Peygamber Efendimiz'e gelerek:
"–Ya Rasûlallah! Şurada iki kadın var, oruç tutuyorlar. Neredeyse susuzluktan ölecekler. (Müsaade buyurursanız oruçlarını bozsunlar.)" dedi.
Allah Rasûlü ondan yüz çevirdi, cevap vermedi. Gelen kimse sözünü tekrar ederek:
"–Ya Nebiyyallah! Vallahi neredeyse ölecekler." dedi. Fahr-i Kainat Efendimiz:
"–Çağır onları!" buyurdu.
Kadınlar geldi. Peygamber -aleyhisselam- bir kap istedi. Kadınlardan birine vererek:
"–İçindekileri çıkar!" dedi. Kadın kabın yarısını dolduracak kadar kan, cerahat ve et kustu. Diğerine de aynı şekilde emir buyurunca o da kabı dolduruncaya kadar kan ve taze et çıkardı. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"–Bu iki kadın Allah'ın helal kıldığı şeylerden kendilerini tutarak, onlara karşı oruçlu oldular, haram kıldığı şeyleri yaparak da iftar edip oruçlarını bozdular. Biri diğerinin yanına oturup insanların etlerini yemeye başladılar (yani gıybet ettiler)." buyurdu. (Ahmed, V, 431; Heysemî, III, 171)
Gıybet Ettiğiniz Kişiden Helallik İsteyin
Selman-ı Farisî Hazretleri, bir seferde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashabından iki kişi ile beraberdi. Onların hizmetlerini görür ve yemeklerinden yerdi. Birgün insanlar yürüdüğünde Selman -radıyallahu anh- uyuyakalmış ve onlarla birlikte gidememişti. İki arkadaşı, onu arayıp bulamayınca çadırlarını kendileri kurarak konakladılar ve:
"–Selman pişmiş yemeğe ve kurulmuş çadıra gelmekten başka bir şey bilmiyor." dediler. Selman geldiğinde de onu, kendilerine katık istemek üzere Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e gönderdiler. Selman, elinde bir kapla Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanına vardı:
"–Ey Allah'ın Elçisi! Arkadaşlarım beni Sana gönderdiler. Şayet yanında katık varsa biraz rica ediyorlar." dedi.
Allah'ın Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"–Arkadaşların katığı ne yapacaklar, onlar katıklarını yediler!" buyurdu. Selman dönerek o ikisine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sözlerini haber verdi. Onlar da kalkıp Allah Rasûlü'nün yanına geldiler ve:
"–Sen'i hak ile gönderene yemin olsun ki konakladığımızdan beri biz herhangi bir yemek yemedik." dediler.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"–Konuşmalarınızla siz Selman'ı katık olarak yediniz." buyurdu. Bu hadisenin peşinden; "…Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?.." (el-Hucurat, 12) ayet-i kerîmesi nazil oldu.
Diğer bir rivayete göre Allah Rasûlü sözlerinin devamında:
"–Ben o kardeşinizin etini, dişlerinizin arasında görüyorum." buyurmuştu. Bunun üzerine o sahabîler:
"–Ya Rasûlallah! Bizim için istiğfar ediver!" dediler. Fahr-i Kainat Efendimiz de:
"–Gıybet ettiğiniz arkadaşınıza rica edin de, sizin için o istiğfarda bulunsun." buyurdu. (İbn-i Kesîr, Tefsir, IV, 231)
GIYBETİN ZARARLARI
Gıybet mühim bir kul hakkı, insanı ahirette iflasa sürükleyen büyük bir günahtır. İnsanlar sohbet ederken farkına bile varmadan gıybet bataklığına düşüverirler. Çoğu zaman günah işlediklerini bile düşünmeden, "Doğruları konuşuyoruz." diye avunurlar. Gıybetin en tehlikeli tarafı da işte burasıdır.
Gafil insanlara tatlı bir mûsikî gibi gelen gıybet, hakîkatte hem dünya hem de ahiret hayatını berbad eden manevî bir hastalıktır. Dünyada muhabbet, hürmet ve kardeşlik duygularının yanında, birlik, beraberlik ve yardımlaşmayı da ortadan kaldırır. Âhirette ise pek çok hayır ve sevabın heba olmasına sebep olmakla birlikte ağır bir günah yükünü de beraberinde getirir. Buna rağmen maalesef pek çok insan, bu günaha kolaylıkla düşmekte ve hatta onu alışkanlık haline getirmektedirler. Bu sebeple gıybet husûsunda son derece hassas ve müteyakkız olmamız îcab etmektedir.
GIYBET EDENİN TÖVBESİ VE GIYBETTEN KURTULUŞ
Gıybet günahına mübtela olmuş biri, muhîtinde bulunan bir Hak dostunun da gıybetini yapmaktan geri kalmıyordu. Bu sebeple de o gıybetçiyi kimse sevmiyordu. Fakat gönül insanı büyük zat, o gıybetçi huzûruna geldiğinde hep tebessümle karşılıyor; "Gel bakalım benim sevgili ortağım!" diye iltifatlarda bulunuyordu. Bu güzel hal sonunda gıybetçiyi insafa getirdi:
"Ben bu zatın orada burada aleyhinde konuşuyorum, o ise bana hep iltifatta bulunuyor. Bundan sonra aleyhinde konuşmayacağım." diye karar verdi. Artık Hak dostunun gıybetini yapmıyordu. Lakin huzûruna vardığında önceden gördüğü iltifatı da göremiyordu. Bunun sebebini merak ederek birgün sordu:
"–Efendi Hazretleri! Bana gösterdiğiniz iltifatı artık göstermiyorsunuz, eski muhabbetiniz kalmadı. Sebebi nedir?" dedi.
Onu ve onun gibi gıybet hastalığına mübtela olanları îkaz için güzel bir fırsat yakalayan Hak dostu tebessüm ederek:
"–Eskiden bir ticarî ortaklığımız vardı. Şimdilerde o ortaklık bitti; iltifat da gitti." dedi. O zat:
"–Ne ortaklığı? Ben öyle bir ortaklığın farkında değilim." deyince büyük velî açıklamasına şöyle devam etti:
"–Sen orada burada benim aleyhimde konuşuyordun; ben de gıybetine gıybetle karşılık vermeyip sabretmeyi tercih ediyordum. Bu sabrımın karşılığı olarak benim günahlarım senin defterine, senin sevapların da benim defterime yazılıyordu. Seninle böyle bir ticarî ortaklığımız vardı. Şimdilerde ise artık sen benim gıybetimi yapmıyorsun. Böylece ortaklığımız da bitmiş bulunuyor…"
Gıybetçi adam düşünmeye başladı:
"–Hakîkaten gıybetçinin durumu böyle midir?" diye sorunca mübarek zat açıklamasına şu misal ile devam etti:
"–İmam-ı Şaranî Hazretleri diyor ki: «Ben ille de birinin gıybetini yapacak olsam önce anamın babamın gıybetini yapardım. Çünkü gıybet yapan insan, evvela kendi sevaplarını gıybetini yaptığı kişiye bağışlamış, sonra da onun günahlarını kendi üzerine yüklenmiş olur.»"
Bu sözler üzerine derin düşüncelere dalan gıybetçinin aklı başına geldi ve bundan sonra hiç kimsenin gıybetini yapmamaya söz verdi…
Gıybetin istisnaî durumlarını şöyle sıralamak mümkündür:
1. Görevli bir adama hakkını almak maksadıyla şikayet etmek: Haksızlığa uğramış bir kimse hakkını alabilmek için yetkili birisine (polis, jandarma vb.) kendi durumunu anlatır. Yalnızca başka şeyler ilave etmeden, mağduriyetini söyler. Burada sınırı iyi belirlemek gerekir. Bu durum bir fırsata dönüştürülmemeli.
2. İş yapmak isteyen bir adamın başkasıyla meşveret etmesi: Günümüz iş dünyasında insanlar birbirleriyle meslekî meşveret ederler. Bundan maksat yanlış karar alıp zarar görmemektir. Mesela, birisi sizinle başkası hakkında bir iş konusunda meşveret etmek ister.
Siz de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için şunu diyebilirsiniz: "Onunla iş yapma. Çünkü zarar göreceksin."
3. Maksadı tarif etmek: Bazı yerlerde (özellikle köylerde) insanları isim ve soyadlarıyla tanımak zordur. Böyle yerlerde kişiler daha çok lakaplarıyla veya sivri taraflarıyla tanınır. Bu durumda söylenecek sözler maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak içindir. Mesela: "O topal veya cüce adam filan yere gitti." denilebilir.
4. Açıkca günah işleyen veya işlediği günahı yaymaktan zevk alan kimseler: Gıybet edilen adam "fasık-ı mütecahir"dir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği günahlarla iftihar ediyor, zulmüyle lezzet alıyor, sıkılmayarak açıktan işleyebiliyor. Meşrû olmayan şeyleri hiç çekinmeden yapan fasık kimselerin bu çirkin hallerini arkalarından söylemek gıybet sayılmaz. Bu sözlerle fena durumlar çirkin gösterilmiş, başkaları bundan korunulmuş olur. Bir İslam toplumuna karşı laübali bir durum ortaya koyarak ahlaksız şeyleri açıkça yapıp duran kişilerin kötülüklerini söylemek, kamuoyunun güzel bir tezahürü demektir. Bunlar yapılırken kişisel kin ve nefrete yer verilmemelidir.
Bir hadis-i şerifte bu konuya şöyle işaret edilmektedir:
"Dîni ölçüyü tanımayarak (açıktan) günah işleyen kimsenin ardından konuşmak gıybet değildir." (Camiü's-Sağir, c. 3, s. 243)
Hadiste fasık bir kimseye dikkat çekiliyor ve onun gıybetinin caiz olduğu bildirilmektedir. Yani içki, kumar, çeşit çeşit ahlaksızlıklar gibi fenalıklardan sıkılmayan, aksine işlediği kötülüklerle iftihar eden, zulümden lezzet alan, sıkılmayarak açıkça işleyen kimselerin gıybetinde bir mahzur yoktur.
Evet, böyle kimselerin arkasından kötülüklerini anlatmak gıybet günahı getirmez. Bu tip insanların kötülüklerine, kötü örnek olmalarına set çekebilmek için teşhir edilmeleri gerekir. Ta ki o günahları tekrar tekrar işleme fırsatı bulamasın, en azından toplumda kötü karşılandığını görsün, cesareti kırılsın, hem de kötülükler kuvvet bulup yayılmasın.
Böyle bir anlatım o kişinin ıslahına veya başkalarının o kötülükten sakınmasına, onun şerrinden emin olmasına vesile olacaksa yapılmalıdır. Yoksa böyle bir maksada hizmet etmeyecek ve aksini netice verecekse, en azından abes/boş bir iş yapılmış hatta batılı tasvir ederek kötülüğün daha da kuvvetlenmesine yardımcı olunmuş olur. Mü'min ferasetiyle durumu güzelce değerlendirmeli ve yapılması gereken en uygun davranış neyse onu yapmalıdır.
Yukarıda gıybetin caiz olduğu durumları açıklamaya çalıştık. Bu durumlarda kişiye belki gıybet günahı kazandırmaz. Ancak sınırları aşmamak gerekir. Bazılarının bizim sözlerimizi senet kabul edebileceklerini de unutmayalım. Yoksa onların günah işlemelerine de sebep olabiliriz. O zaman "Sebep olan işlemiş gibidir" kaidesine dahil oluruz.





