Gezi Olaylarının Gerçek Nedeni
İsmail UĞUR - Gazeteci / Sosyal Medya Uzmanı
Günlerdir Gezi Parkı olayları konuşuluyor. Toplumun kalem tutan aydın kesimi olayları analiz etmeye ve sosyolojik tahlillerini yapmaya girişmiş durumda. Yaşanan olayları her kesim kendi penceresinden ve kendi cephesinden değerlendirmeye çalışıyor. Olayların başlangıcına ve devamındaki sürece ilişkin bu değerlendirmelerin çoğu kısmi olarak doğru noktalar içeriyor. Gerek siyasi gerek sosyolojik analizler ele alındığında; yazılıp çizilenler ve söylenenler, olayların gerçek sebebine ilişkin yeterli bir izahat ortaya koyamıyor maalesef. Toplum olarak bu olayların nedenleri ve sonuçları üzerine önemle kafa yormaya başladık. Sanırım bu anlama ve yorumlama çabası sürekli devam edecek gibi gözüküyor.
Olayların başlamasından bu tarafa Taksim'e eyleme giden lise çağındaki gençlerle uzun sohbetler yapıyorum. Onlara yönelttiğim sorulara aldığım cevaplar, olayların sebebine (başlamasına neden olan kıvılcım her ne olursa olsun, sürecin devamını sağlayan katılımcı gençlerin amaçları ve eylem dinamiklerini bütün olarak ele alıyorum) ilişkin çok ilginç noktalara götürüyor beni. Benim gözlem, araştırma ve değerlendirmelerime göre; olayların sebebinin yüzde 80'inin gençlerdeki fizyolojik ve psikolojik enerji birikmesi olduğunu düşünüyorum. Bu olayları, bir volkanik dağın patlama aşamaları gibi düşünebilirsiniz. Yerin alt katmanlarında biriken gaz basıncının, atmosferde oluşan basınç dalgalanmasıyla birlikte harekete geçmesi ve patlayarak etrafa püskürmesi gibi. Zira son derece apolitik ve okuma alışkanlığı düşük bir gençliğin olaylara bu denli heyecanla yaklaşmasının bana göre daha ağırlıklı başka bir izahı yok.
5-18 yaş aralığı insanın enerjisinin tavan yaptığı bir dönem. Bu yaş aralığında bulunan çocuklar bitmez tükenmez bir enerjiyle hareket ediyor. Bu yoğun enerjinin mutlaka deşarj edilmesi, boşaltılması gerekiyor. Aksi halde bu enerji birikmesi farklı sorunlara yol açıyor. Evdeki eşyaları kıran, kavga eden, zararlı alışkanlıklara bulaşan ve sürekli huysuzluk yapan çocukların bu olumsuz davranışlarının altında yatan sebep de bu işte. Bedensel enerjilerini boşaltacak oyun alanlarından, aile ilgisinden ve arkadaş grubundan yoksunlar. Bu çocuklar anakentlerde bedensel olarak deşarj olamıyorlar. Beton yığınlarının içinde hayatları ev ve okul arasına sıkışıyor. Sabah evden okula servisle gidiyorlar ve sabahtan akşama kadar sınıf içi derslerle vakit geçiriyorlar. Beden eğitimi ve spor derslerinin yetersizliği de cabası. Sonra yeniden yüksek katlı betonarme binalara, evlerine dönüyorlar. Babalar yorgun, anneler yorgun. Çocuklarıyla oyun oynayıp vakit geçiren aileler yok denecek kadar az. Üstüne bir de her gün TV kanallarında yayınlanan diziler eklenince, anne babalar çocuklarıyla oynamak şöyle dursun, dizileri takip etmekten evdeki sorumluluklarını yerine getirmeye vakit bulamıyorlar. Çocuklar da ya anne babaları gibi dizi müptelası oluyorlar ya da internet başında kendilerine ait ayrı bir dünya kuruyorlar.
Aile ilgisi ve enerji harcayan aktivitelerden yoksun kalan bu çocuklar, sanal dünyada kendilerini deşarj edecek oyunlarla meşgul oluyorlar. Bilgisayar oyunlarında dövüşüyor, savaşıyor, yeniyor ve kahraman oluyorlar.(Bu anlamda ileri ülkelerin diğer ülkeler üzerindeki bilimsel yıkıcı faaliyetleriyle ilgili ileri sürülen tezler çok doğru tespitler içeriyor. Çünkü bu oyunlar anarşiye yol açabilir, kitleleri harekete geçirebilir ve gerçekten bir toplumun yıkılmasına yol açabilir.) Ergenlik döneminde ruh dünyalarında yaşadıkları yoğun değişim ve dönüşümün psikolojik basıncını sanal oyunlarla azaltma, psikolojik enerjilerini boşaltma ve kendilerini değerli kılacak bir kimlik ve karakter oluşturma çabasına giriyorlar.
Bu çocukları tam da bu hassas dönemlerinde yalnız bırakıyoruz. Acaba bir baba olarak hangimiz bir akşamüstü çocuğumuzla el ense güreş tuttuk, yastık kavgası yaptık? Kaç kez oyun oynadık çocuğumuzla? Yaz tatili planı yaparken onların fikirlerini aldık mı? Evimizi dekore ederken beğenilerini sorduk mu onlara? Kaç anne kızıyla mutfakta yan yana eğlenerek birlikte yemek yapıyor? Kaç baba oğluyla halı saha maçı yaptı? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz. Hani şu eskilerin "Çocukla çocuk olma" sözü vardır ya, çocuklarımızla yeniden kucaklaşmak için şimdi belki de en çok ihtiyacımız olan şey bu; çocuklarla çocuk olmak. Onlarla oyun oynamak, gezmek, derslerini onlarla birlikte yapmak ve birlikte öğrenmek. Mesela çocuğumuz bize öğretmenlik yapsa, bilgisayar kullanmasını, sosyal medyayı kullanmasını öğretse bize. Hep onlar bizden öğrenecek değiller ya. Modern zamanların gelişmelerine yetişemiyoruz işte, yalan değil. Onlarla birlikte çocuk olsak ve birlikte öğrenerek büyüsek olmaz mı? Maalesef ebeveyn olarak aldığımız kararlarda çocuklarımızın fikrini sormuyoruz. Hangi kıyafeti giyeceklerine, hangi oyuncağı seçeceklerine, odalarının nasıl düzenleneceğine, büyüdüklerinde ne olmak istediklerine bile biz karar veriyoruz. Aslında bu aşamada bize düşen en büyük görev; çocuklarımıza değerler eğitimini doğru verebilmek. Bunu yapabilirsek, çocuklar doğru ve yanlışları ayırt edebilir, kendi kararlarını kendileri verebilirler. Bunları yapamadığımız için biz çocuklarımızdan koptuk. Onları anlamaya, onlarla birlikte vakit geçirmeye zaman ayırmadık. Şimdi bu çocuklar da kendi dünyalarını kurdular ve bize oradan sesleniyorlar. Görmüyor musunuz yazdıkları pankartları. Orada akıl dolu cümleler, hepimizi gülümseten, zekalarına hayran bırakan çizgiler var. Sanki eylem yapmaktan öte eğlenceli bir oyunun içindeler. Sanki biz büyüklere meydan okuyorlar. "Siz bizle ilgilenmezseniz, biz ilgilenmenizi sağlarız, merak etmeyin" der gibiler. Bu çocukların eylemi hepimize verilmiş bir ültimatom gibi. (Elbette ki orada bu çocukların saf duygularını istismar eden, onlar üzerinden bu ülkeye zarar verme amacında olan illegal unsurlar var. Bu unsurlar ayıklanmalı, gerekli cezalara çarptırılmalıdır.) Çocuk gelişimcisi değilim ama yaşadığım ve gözlemlediğim kadarıyla, çocukların bedensel ve ruhsal enerjilerini deşarj eden her faaliyet veya oyun onlara çok iyi geliyor.
Bu nedenle; başta Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere, tüm kamu kurumlarının, gençlerin sosyal ve fiziksel aktiviteleri için daha çok kafa yormaları ve imkan oluşturmaları gerekiyor. Kutuplaştırıcı, yenme-yenilme esasına dayanmayan, takım ruhu ve yardımlaşmayı içeren spor dallarına ağırlık verilmeli, eğitim müfredatı içindeki spor derslerinin ağırlığı artırılmalıdır. Gençlerle ve öğrencilerle ilgili yapılacak yasa düzenlemelerinde, okullarda yapılacak anketlerle onların görüş ve düşünceleri alınmalı, kendileriyle ilgili yönetim süreçlerine aktif olarak katılmaları sağlanmalıdır. Aksi halde kendi çocuklarımız, illegal yapılanmaların masum görünümlü kargaşa oluşturma çabalarına ve yıkıcı amaçlarına alet edileceklerdir.
Gezi eylemlerini yalnızca toplumsal ve dış dinamikler açısından değerlendirmek, bizi gerçekçi ve kesin sonuçlara götürmez. Teknolojik yenilikler ve yeni medya araçlarının toplumsal açıdan zararlı ve yıkıcı yönü varsa da; bu araçlar doğru şekilde kullanıldığında yapıcı bir amaca da hizmet edebilir. Yoğun bir akarsuyun yıkıcı etkileri nasıl ki önüne çekilen bir barajla faydalı bir enerjiye dönüştürülebiliyorsa, teknoloji araçları da doğru şekilde kullanıldığında faydalı sonuçlara imkan tanıyabilir.
Bu aşamadan sonra en önemlisi; çocuklarımızla aramızda oluşan uçurumu nasıl kapatabileceğimizin hesabını yapmaktır. Ailenin korunması, değerler eğitimi ve çocuk yetiştirme gibi konularda genel eğitim programlarına ağırlık vermek, bu konuda aileleri eğitmek için zaman kaybetmeden adımlar atılması gerekiyor.
NOT:
Başbakan yardımcısı Sayın Bülent Arınç'ın eylem platformu temsilcileriyle yaptığı görüşmeye ilişkin de birkaç hususu belirtmek istiyorum. Görüşülen insanlar kesinlikle doğru seçilmemiştir. Bu eylemleri tahrik eden, sahiplenmeye çalışan, bu eylemler üzerinden hükümete yaptırımlar uygulatmaya, dayatmalarda bulunmaya istekli bir grupla görüşüldü. İsteklerine göz atıldığında, referandum seçeneğini kabul etmeyen, dayatmacı bir anlayış göze çarpıyor. Bu insanların amacı, şehirler üzerinde demokratik ve halkın katılımını arzulayan bir anlayışın oluşması değil. Bunların çoğu zaten eylem sürecinde kamuoyunu tahrik eden, CHP veya diğer muhalif siyasi örgütlerin taşeronu gibi görev yapan kurum ve derneklerin temsilcileri ve "Biz istemiyoruz, yapamazsınız" dayatmasıyla hareket eden insanlar. Görüşmelerde esas muhatap alınması gerekenler; orada eylemlere katılan futbol kulüplerinin genç taraftar grupları, liselerden katılan gençlik kulüpleri ve diğer siyaset dışı STK'ların temsilcileri olmalıydı.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.