Fransız malı değerler daha zararlı değil mi?
Türkiye’de yapılan uluslararası toplantıda bir Amerikalı akademisyen İbn-i Haldun ile Adam Smith’i karşılaştırdıktan sonra konuşmanın sonuna doğru bizimkilere şöyle bir cümle kuruyor; “dininizle iftihar edin”.
Ardından salonda büyük bir alkış kopuyor. Neredeyse herkes
ayakta. Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay’a göre bu durum Amerikalının bize ait olan
bir şeyi onaması ile oluşan bir iftihar duygusuydu. Nedendir bilinmez hep
onanma ihtiyacı hissediyoruz.
Hatırlayınız, Yeni Zelanda Başbakanı Hanımefendiye yapılan
övgüler neredeyse kurbanların yasının önüne geçmişti. Bu gayet insani tavrı
elbette takdirle karşılıyoruz ancak sorun bu takdir duygusunun
abartılmasındaydı.
Asıl sorun, Müslümanların bilhassa batıya karşı kabul görme
ve onanma ihtiyaçlarının hiç bitmeyecekmiş gibi olmasıdır.
Oysa Charlie Hebdo dergisine yapılan terör saldırısından
sonra eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Paris’te katıldığı mitinge hiçbir
Fransız medyası “Müslüman bir başbakan terörü lanetlemek için bizi desteklemeye
geldi” şeklinde tek bir haber bile girmedi.
Kimse Ahmet Davutoğlu’nun Paris’teki mitinge katılmasını
konu eden bir değerlendirme yapmadı. Biz
ise Yeni Zelanda Başbakanını neredeyse geleceğin lideri ilan edip bakın nasıl
da terörü lanetliyor diyerek haftalarca üzerinde konuştuk.
Bunu eziklikle, geri
kalmışlıkla ya da insani hassasiyetlerle izah edebilirsiniz meselenin o
kısmıyla ilgilenmiyorum. Demek istediğim batının Müslümanlara karşı olan tavrında
pek bir şey değişmediğidir.
Ve asıl meselenin medeniyet değerlerinin
içselleştirilmesiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Batılı siyasetçiler,
aydınlar kendi medeniyetlerinin ürettiği tüm değerleri içselleştirmişler ve bu
konuda pek de onanmaya ihtiyaç duymuyorlar.
Ali Yaşar Sarıbay’ın dediği gibi; Bir medeniyetin bilinçli
bir mensubu olmak kendi değerlerimizin başkaları tarafından onanmasına ihtiyaç
duyurmamalıdır
Türkiyeli entelektüeller de şunu çok iyi bilmeliler; Batıya
yaranma adına ne yaparlarsa yapsınlar bunun herhangi bir karşılığı
olmayacaktır.
Batılı bir aydının ya da sıradan bir siyasetçinin
Müslümanları değerli göstermesine pek de gerek duymadan fikri anlamda kendi
ayaklarımızın üzerinde durmasını artık öğrenmeliyiz.
Fransa’da yükselen İslam karşıtlığını da tüm Batı
toplumlarına mal edip fevri davranışlar sergilemenin de bir anlamı yoktur.
Evet, o coğrafyada maziden kalma bir İslam karşıtlığı var.
Ne var ki Batı deyince toptancı bir bakış açısından da
uzaklaşmalı ve orada da erdemli insanların yaşadıklarını göz ardı etmemeliyiz.
Şimdilerde moda, üslupsuz, vurdulu, kırdılı, gidiyor
biliyorum. Lakin kendi medeniyetinin mensubu bir birey tam da şöyle bir zamanda
olgun bir şahsiyet olarak belirmelidir.
Yani ne batıdan bir övgüye ihtiyacımız olmalı ne de batıyı
topyekûn küfürler eşliğinde dövme gibi bir adabımız olmalı.
Bilirsiniz bizler CHP yüzünden Fransız değerleriyle
kendilerini makbul vatandaş statüsüne sokan garip bir ülkeydik. İdari
hukukumuzun bile hala Fransız malı olduğu söylenir.
Fransız mallarını boykot etmeden zihin dünyamızı
şekillendiren yabancı değerleri gündemimize alsaydık belki bu konuda bir mesafe
kat edebilirdik. Yani Fransız orijinli bir değeri içselleştirmek bir Fransız
oto lastiğinden daha zararlıdır demeye getiriyorum.
Buna rağmen illa Fransız mallarını boykot edecekseniz edin.
Bu ayrı bir mesele.
Macron gibi seviyesiz bir adama elbette karşılık verilmeli
ve Müslümanlar peygamberlerine sahip çıkmalıdır.
Yalnız bunu yaparken kadim medeniyetin bilinçli bir mensubu
olarak da artık yeni bir zihin dünyası inşa edilmelidir.
Ve elbette pozitivizmin tüm engellemelerine rağmen dünyayla barışık, toptancı bakış açısından sıyrılmış, oturaklı ve kendinden emin olgun şahsiyetler olarak artık yerimizi sağlamlaştırmalıyız.