Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2991.49
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Fransa'da bireysel özgürlükler kısıtlanıyor

Macron yönetiminin genel olarak Fransız halkına ve özel olarak Müslümanlara yönelik yeni güvenlik tedbirleri, ülkede hak ve özgürlükleri kısıtladığı gibi toplumda ciddi bir güvensizlik atmosferi de yaratıyor.
Fransa'da bireysel özgürlükler kısıtlanıyor
26 May 2021 04:00:00
Macron yönetiminin genel olarak Fransız halkına ve özel olarak Müslümanlara yönelik yeni güvenlik tedbirleri, ülkede hak ve özgürlükleri kısıtladığı gibi toplumda ciddi bir güvensizlik atmosferi de yaratıyor.

2017 yılında Fransa’da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Emmanuel Macron, seçildiği dönemde Fransız toplumunun kendisine büyük umutlar bağladığı bir isimdi. Fakat göreve geldikten hemen sonra “Sarı Yelekliler” gibi ciddi sokak eylemleriyle karşılaşan Macron yönetimi, bu eylemlere karşı verdiği sert tepkilerle bu umutları boşa çıkardı. Akabinde Fransa caddelerinde güvenlik güçlerinin sokak eylemcilerine uyguladığı şiddet, sadece Fransa’da değil uluslararası kamuoyunda da tepkilere yol açtı. Normal şartlarda ülke içerisinde gerçekleştirilen gösterilerde güvenlik güçlerinin uyguladığı orantısız şiddeti engellemesi gereken Fransız hükümeti, şiddetin gözlerden uzak bir şekilde devam etmesi için düzenlemelere girişti. “Güvenlik güçlerinin tehlikede olduğu ve korunmaları gerektiği” bahanesiyle meşrulaştırılmaya çalışılan “genel güvenlik” yasası da bu gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Tartışmalı güvenlik yasası

“Genel Güvenlik” yasası ile ilgili detaylı bir değerlendirme yapmadan evvel bu yasanın ortaya çıkış sürecini anlamak gerekiyor. Yasanın gündeme geldiği dönem, Fransa sokaklarında polislerce uygulanan şiddet örneklerinin yoğun olarak görüldüğü bir dönemdi. Örneğin, 24 Kasım 2020’de başkent Paris’te toplanan 500’e yakın sığınmacının dağıtılması için gerçekleştirilen müdahalede güvenlik güçlerinin uyguladığı orantısız şiddet kameralara yansımıştı. Bu hadiseyle birlikte uzun zamandan beri Fransa’nın gündemini meşgul eden “Sarı Yelekliler” protestoları, polis şiddetinin en sert ve güncel örnekleri olarak kayıtlara geçti. Tüm yaşananlardan sorumlu tutulan Macron hükümeti ise sadece olaylarda orantısız şiddet uygulayan polisler ve jandarmalar hakkında soruşturma açmakla yetindi.

Fransa genelindeki camiler İslam karşıtı medya organlarının desteğiyle “terörün kaynağı” olarak etiketlendi ve bunlarla sözde mücadele kapsamında sadece Macron döneminde 40’tan fazla cami kapatıldı.

Öte yandan güvenlik güçlerinin uyguladığı orantısız şiddet konusundaki sorumluluğunu üzerinden atmak isteyen Fransız hükümeti, geçen yılın sonuna doğru yeni yasal düzenlemeler için çalışmalara başladı. Güvenlik güçlerine çeşitli ek yetkiler veren ve kamuoyunda büyük tepkiyle karşılanan genel güvenlik yasası da bu zaman diliminde ortaya çıktı. 20 Ekim 2020’de Ulusal Meclis’e öneri olarak sunulan yasa tasarısı, görüşmelerin ardından 7 Nisan 2021’de Senato’da 98’e karşı 241 oyla kabul edildi. Ardından 15 Nisan’da Ulusal Meclis’te de oylamaya sunuldu ve 33’e karşı 75 oyla kabul edildi.

2022'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla radikal sağ kesimin desteğini de almaya çalışacak olan Macron yönetiminin sivil özgürlükleri daha fazla kısıtlayacak adımlar atması uzak bir ihtimal olarak görünmüyor.

Gündeme geldiği ilk günden itibaren eleştirilerin hedefi olan yasa, güvenlik birimlerine bazı yeni yetkiler veren ve sivil özgürlükleri kısıtlayan düzenlemeler getiriyor. Bunların başında ise toplumsal olaylara müdahale eden polis ve jandarmanın, dağıtmaya çalıştıkları grubun görüntülerini drone, sokak kameraları ve helikopter gibi teknolojik araçlar vasıtasıyla kayıt altına alabilmesi geliyor. Yasanın 24. maddesi, olaylara müdahale eden güvenlik güçlerinin görüntülerinin alınmasını engelliyor. Buna göre “görevi başındaki” güvenlik görevlilerinin ne amaçla olursa olsun kayda alınmaları durumunda, 1 yıl hapis ve 45 bin avroya kadar para cezası uygulanması öngörülüyor. Bu da yasanın amacından saptırıldığına dair tartışmalara yol açıyor.

Yasaya yönelik eleştiriler

Tartışmalı genel güvenlik yasasına karşı ülke içinden bugüne kadarki en ciddi tepki bu ay içerisinde bir grup milletvekilinden geldi. “Sosyalist Milletvekilleri ve Müttefikleri” grubu altında birleşen 87 Fransız vekil, polis şiddetine yol açacağı ve vatandaşların özgürlüklerini kısıtlayacağı gerekçesiyle yasanın iptali için 5 Mayıs’ta Anayasa Konseyi’ne başvurdu. Bu gelişmeden bir hafta önce hâkim, avukat ve gazeteci sendikaları da yasanın iptali için Anayasa Konseyi’ne başvuruda bulunmuştu. Ülke içinden gelen bu tepkilerin yanı sıra, uluslararası örgütler ve hükümet-dışı örgütlerden de yasaya tepkiler geldi. Örneğin, üç Birleşmiş Milletler (BM) raportörü yasanın tartışıldığı dönemde kaleme aldıkları raporda, güvenlik güçlerinin görüntülerinin yayınlanmasını yasaklayan düzenlemeyi “insan haklarına ve temel özgürlüklere zarar verdiği” gerekçesiyle endişe ile karşıladıklarını belirtti. [1] Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijotevic de yasa tasarısının tartışmalı 24. maddesini eleştirdi ve yasanın insan haklarına daha saygılı hale getirilmesi gerektiğini ifade etti. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi hükümet-dışı örgütler de kararı eleştirenler arasında yer alıyor.

Fransa’da Müslümanların özgürlükleri de kısıtlanıyor

Genel güvenlik yasası, iç siyasette özgürlük-güvenlik denkleminde ikinci tarafa ağırlık vermeye başlayan Macron hükümetindeki bu yönelimin ne ilk ne de son örneği. Zira görevdeki mevcut yönetim, ulusal güvenlik adı altında bugüne kadar özgürlükleri kısıtlayan birçok düzenlemeye gitti. Örneğin, geçen yıl “Ayrılıkçı Yasa Tasarısı” ile Fransa’da yaşayan milyonlarca Müslüman, “Fransa’dan ayrılarak kendi yönetimlerini oluşturma çabası içerisinde oldukları” gerekçesiyle, bir güvenlik meselesi haline getirildi. Ülkedeki Müslümanlar üzerinden ortaya konulan suni tehdit algısı, kısa zaman sonra büyütülerek yeni düzenlemelerin önü açıldı. Örneğin, artık klişe bir tartışma haline gelen Müslüman kadınların başörtü kullanması laikliğe aykırı olarak değerlendirildi ve ülkede İslamofobik faaliyetlere karşı varlık gösteren Fransa İslamofobi ile Mücadele Kolektifi (CCIF) Paris’te bir öğretmenin vahşice katledilmesinden sorumlu tutularak geçen yıl kapatıldı. Ayrıca bu yıl Mart ayında alınan kararla “kümes hayvanlarının Temmuz ayından itibaren İslami usullere göre kesilmesinin yasaklanacağı” açıklandı.

Ülkede yaşayan Müslümanların ibadet mekanları da bu kapsamda hedef alındı. Somut bir örnek vermek gerekirse; Fransa genelindeki camiler İslam karşıtı medya organlarının desteğiyle “terörün kaynağı” olarak etiketlendi ve bunlarla sözde mücadele kapsamında sadece Macron döneminde 40’tan fazla cami kapatıldı. Güvenlik bahanesiyle Müslümanların inanç özgürlüklerini kısıtlayan bir diğer uygulama Fransa İçişleri Bakanlığı tarafından geçen yıl “radikalleşme ve İslamcılıkla mücadele” amacıyla bir ihbar hattının kurulması oldu. Bu hattın kurulmasıyla Fransız vatandaşlarından, çevrelerinde “İslamcı faaliyetler” yürüttüklerinden şüphelendikleri insanları ihbar etmeleri istendi. Bu şekilde tüm Müslümanlar potansiyel birer tehdit olarak gösterildi ve oluşturulan bu tür suni tehditlerle mücadele için bütün Fransız vatandaşlarına gayriresmi bir yetki verildi.

Fransa’da bireysel özgürlüklere yönelik bu tür somut kısıtlamaların temel kaynağına bakıldığında ise ülkede 2017’de yapılan düzenlemeyle geçici olağanüstü hâl önlemlerinin kalıcı hale getirilmesini sağlayan İç Güvenlik ve Terörle Mücadeleyi Güçlendirme Yasasının (SILT) önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Zira bu düzenlemeyle Macron hükümeti, iktidarının daha en başında özgürlükleri kısıtlamaya yönelik kritik bir fırsat elde etti. Dolayısıyla buraya kadar anlatılanlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde, dördüncü yılına giren Macron yönetiminin Fransa’yı her geçen gün bir güvenlik devletine dönüştürdüğü ve daha fazla güvenlik adı altında sivil özgürlükleri kısıtladığı anlaşılıyor.

Sonuç olarak geçen süre zarfında genel olarak Fransız halkına ve özel olarak Müslümanlara yönelik getirilen yeni güvenlik tedbirlerinin, ülkede insan haklarını kısıtladığı ve daha da önemlisi toplum nezdinde ciddi bir güvensizlik atmosferi yarattığı söylenebilir. 2022'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla radikal sağ kesimin desteğini de almaya çalışacak olan Macron yönetiminin sivil özgürlükleri daha fazla kısıtlayacak adımlar atması uzak bir ihtimal olarak görünmüyor.

[Hacı Mehmet Boyraz Sakarya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeler Koordinatörlüğünce Lisansüstü Tez Projeleri kapsamında desteklenen doktora tez çalışmalarına devam ediyor]


[Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğrenimine devam eden Süheyl Yasir Yıldız Fransa siyaseti üzerine çalışıyor]

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin