Etkinlikler cehennemi
Var edilmiş olmanın yoklaması gibi duruyor hayat.
Fakat hayatı sahiplerinden önce atmaca takvimlerle kapan ve insanlara
bırakmayan çok. Gündelik değercilik işletmesi gibi duruyor uluslararası takvim.
Günübirlik değercilik piyasası.
Dün "babbababba" dediniz hep bir ağızdan... Bir dünya korosu kurdunuz. Çok uygar köyden gelmiştiniz. Fakat çok detoneydiniz. Coğrafya ve kültür farklarından dolayı uyumsuzdunuz. Veya yöreleri silip geçen küresel bir uyumda…
Zamanınızın soyut
efendisi emretti diye. Bugün ne günü acaba? Bilemiyoruz.
Fakat önceki
yazılarımda da zaman zaman belirttiğim gibi, şimdi de tekrar ediyorum:
Bütün
uyduruk kutlu günler sizin olsun.
Değerleri incitmeyi terk ettiğiniz zaman gereksiz pohpohlama günleriniz de düşecek takviminizden...
Hakikaten hayatınızı bu kadar duvara asmayı kimden öğrendiniz?
Ömrünüzü
takvime kim yazıyor böyle? Kim belirliyor her gününüzü?
Kim yırtıp
atıyor? Yaşamış sayarak...
Kapitalizm dînî günleri bitmek bilmiyor. Guya kıymet bilme müessesesi gibi harıl harıl çalışan sektörleriyle “değer bilme” ye yardımcı oluyorlar. Bir değeri her gün doğal olarak yaşamak, sorumluluklarını sevgiyle eda etmek yerine koydukları alternatife bakınız. Bütün yıl unutturmak için bir gün şok, toptan, tek celsede hatır sayma günleri!
Geçtiğimiz Pazar gününe fikir babaları, ağa babaları, bey babalar filan da dâhil mi, yoksa sadece biyolojik babalar mı giriyor o kutsal takvime... Baba olmamış, babalık yapmak akıllarına gelmemişler ne olacak? Annelik yapmış babalar da var. Veya babalık yapmış anneler? E bitmez bu. Devlet baba, para babaları, mafya babası…
Hangisinin günüydü o Pazar günü?
Değer
gündelikçiliğinde sıra hangisinin?
Gün kimindi,
an kimin..
Etkinlik deyince köşe bucak kaçasım gelir arkama bakmadan. Ruhuma ölü soluklar veriyor çoğunlukla etkinlikler. Bir şeye zamana yaygın ve istikrarlı değerini vermemiş olmanın kefaret anları gibi. Göstermelik heyecanlarla günah çıkartmalar gibi. Birbirine oynamak ve asıl güçsüzlüğü saklamak için güç gösterisi gibi. Tanıştıktan sonra biribirinden hiç sorumlu olunmayan "tanışalım, kaynaşalım" deyip bir daha birbirini görmeyen vesikalıklar gibi...
“Hangi cemaattensin?” dediklerinde etkisiz elemanlar cemaatinden diyesim geliyor o vakit. Gerçi cemaat kelimesi de kirletildi, kirletiliyor. Kayırmacılık ve saltanat kapmaca amaçlı tasarruf hareketlerine dönüştüğü duygusu verir oldu. Grubu, kulübü falan da olur. Israrcı değilim.
Öz öze bakışamadıktan sonra göz göze bakmaya ne hacet. Topluca yüz göz olmak da neymiş, birbirinin derinine usul usul, emek emek yürek çekmesi dururken...
Etkilenmeye gitmek mi oluyor bu etkinlikler. Yoksa etkilemeye mi gidiliyor? Her ikisi de mi?
Birbirimizin gönül tahtına cülus edemediğimiz bir sandalye kapmacasıysa hele... bir meclis kurulamadı, içimizde bir muhabbet harmandalına kaldırılamadı ise öte dursun.
Yeni bir hakikatle müteessir ve müessir olunamadan eli boş, çantasını hırsıza kaptırmışçasına ve imajı akmış gibi bir halde eve dönülüyorsa hele... uzak dursun bize etkinlikler.