Dolar (USD)
34.15
Euro (EUR)
37.97
Gram Altın
2889.67
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Eski düzen yanlıları uyumuyor

Milat'a konuşan Prof. Dr. Erol Göka, seçim öncesinde bazı çevrelerin Haziran'da yeni bir Gezi hareketini yürürlüğe koyabilmek için ellerinden geleni yapacaklarını belirtti. Göka, "Milletimiz sabırla, kendine özgü bir sessiz devrim gerçekleştirerek vesayet sistemini tarihe gömdü. Ama yeni tehlikeler sürüyor. Şu anda Yeni Türkiye kapısının önündeyiz" dedi.
Eski düzen yanlıları uyumuyor
31 Mart 2015 09:30:00
Milat'a konuşan Prof. Dr. Erol Göka, seçim öncesinde bazı çevrelerin Haziran'da yeni bir Gezi hareketini yürürlüğe koyabilmek için ellerinden geleni yapacaklarını belirtti. Göka, "Milletimiz sabırla, kendine özgü bir sessiz devrim gerçekleştirerek vesayet sistemini tarihe gömdü. Ama yeni tehlikeler sürüyor. Şu anda Yeni Türkiye kapısının önündeyiz" dedi.

EZGİ ÇELİKANKARA

Türkiye'nin 11 yıl sonra geldiği nokta hayal bile edilemezken Eski Türkiye aktörleri kirli hesaplar içinde olmaya devam ediyor. Eski Türkiye sevdalılarınınmilli güçleri parçalamak, birbirine düşürmek için gayretleri ise gözlerden kaçmıyor.Ekonomik krizin, yoksulluğun ve kaosun eksik olmadığı Eski Türkiye'yi bu millet artık istemiyor. Eski Türkiye, Yeni Türkiye kavgası derinleşirken Ak Parti'nin en önemli üç maddesi olan Çözüm Süreci, Başkanlık Sistemi ve Yeni Anayasa'ya dair tartışmalar tüm hızıyla sürüyor.Prof. Dr. Erol Göka, gündeme ışık tutacak analizlerde bulunarak tartışmaları Milat'a değerlendirdi.

"Vesayet sistemi toprağa gömüldü"

Eski Türkiye ile Yeni Türkiye tartışmaları devam ediyor. Katıldığınız bir panelde Yeni Türkiye'nin kapılarının 12 Eylül 2010 tarihinde açıldığını belirtmişsiniz. Eski Türkiye ile geride bıraktıklarımız neler oldu? Yeni Türkiye ile bizi neler bekliyor?

Evet, bu tespiti uzun zamandır yapıyorum, 12 Eylül 2010 Referandumu'yla birlikte bir devrin sonunun geldiğini ve "Post-Kemalist dönem"e girildiğini söylüyorum. Biz böyle tespitler yapabiliriz ama diğer yandan da hayat olanca zenginliğiyle devam ediyor. 12 Eylül 2010 Referandumu'nun en belirgin özelliği sistemin yargı ayağının artık ayakta kalamayacağının ilan edilmesiydi. Ama bu kez aynı yerden, önceden hiç hesapta olmayan "yargı diktatörlüğü" tehlikesi uç verdi. Hayat, bireysel olarak da toplum olarak da sürekli mücadele... Hiç bir zaman mücadeleyi elden bırakmamak lazım... Milletimiz sabırla, kendine özgü bir sessiz devrim gerçekleştirerek vesayet sistemini tarihe gömdü. Ama yeni tehlikeler sürüyor. Şu anda Yeni Türkiye kapısının önündeyiz. Herkes bu binaya kendisine göre şekil vermek, donatmak istiyor. Ben, Yeni Türkiye'de itibarlı, müzakereci, sorun çözücü, kamusal insanı ayağa kaldırıcı bir siyaset, demokrasinin ve özgürlüklerin güçlendiği bir sistem (ki bunun adı Başkanlık'tır), baş tacı edilen bir meritokrasi (liyakat ve emanetin ehline verilmesi), bağımsız ve güvenilir bir hukuk düzeni, dünyaya örnek teşkil edecek, paylaşımda adaleti sağlayacak bir ekonomik ve sosyal düzen, bireyden ziyade aileyi ön plana alacak onarıcı bir toplumsal yapı, mazlumların sığınağı bir esenlik yurdu bekliyorum. Bunlar için çabalıyorum. Darbeye, vesayete, millet düşmanlığına, dünya güç odaklarına yaslanan eski düzen yanlıların da uyumadıklarını biliyorum...

Yeni Türkiye'nin en önemli konularından biri olan Çözüm Sürecinde silahları bırakma çağrısı ile sürecin akışı değişti mi? Newroz, Türkiye'ye yeni bir nefes aldıracak mı?

Çözüm Süreci, yeni Türkiye'nin kapısını açan maymuncuktur. Etnik meselesini çözmemiş bir toplumun demokrasi ve özgürlükler yolunda ilerleyebilmesi mümkün değildir. Nasıl 12 Eylül 2010 Referandumu, Post-Kemalist döneme girildiğinin kerteriz noktasıysa, "Dolmabahçe Mutabakatı" da büyük ihtimalle Çözüm Süreci'nde artık geri dönüş ihtimalinin kalmadığı, kritik eşiğin geçildiği bir viraj olacaktır. Ama henüz kesin konuşmak için erken, çünkü sorunun uluslar arası boyutları var. Ben umutluyum, umut imandan bir parça...

"Eski Türkiye aktörleri hala meydanda"

Eski Türkiye'de başarısızlığı apaçık görünen parlamenter sistemden Türkiye'ye özgü bir Başkanlık Sistemine geçiş yapılmalı mı? Başkanlık sistemine bugün neden ihtiyaç var?

Eski Türkiye'nin üzerine bina olduğu vesayet, kelimenin tam anlamıyla bir sistemdi, yani siyasi, ekonomik, toplumsal ve hatta ideolojik-psikolojik hatlar birbirleriyle kopmaz bağlantılar içeriyor, iş görme biçim ve ritimleri buna göre ayarlanıyordu. Parlamenter demokrasi, vesayet sisteminin bir parçasıydı. Bakın hala ekonomide ve medyada Eski Türkiye aktörlerinin büyük bir ağırlığı söz konusu. Hala sorunları eski sistemin kodlarına ve ritmine göre çözmeye çalışıyoruz. Oysa daha hızlı yol almaya, daha çok özgürlüğe ve demokrasiye, yerinden yönetime, güvenilir bir hukuk ve adalete, şeffaflığa, denetime ihtiyacımız var. Bize bunları Başkanlık sistemi getirecektir. Başkanlık sistemini, lider merkezli bir hareket tarzına sahip olan tarihsel ve toplumsal psikolojimiz de destekliyor. Bir an önce bu sistem tartışmasını bitirmeli, bize özgü yanların neler olması gerektiğini tartışmaya başlamalıyız.

Başkanlık Sistemini Erdoğan düşmanlığı nedeniyle diktatörlük, otoriter tek adam yönetimi gibi göstererek demokratik dönüşüm engellenmeye mi çalışılıyor? Bu konuda neler söylemek gerekir?

Kesinlikle... Aslında kendilerince doğru bir strateji izliyorlar. Erdoğan'ı sözüm ona "diktatör" gibi göstererek hem Başkanlık sistemine karşı çıkmaları için kitleleri uzun zamandır ideolojik olarak hazırlıyorlar. "Başkanlık" dendiğinde, hemen karar verici olarak "tek adam", "padişah", "sultan" çağrışımlarının harekete geçmesini sağladılar bile. Medyalarıyla etkiledikleri insanlarla başkanlık sisteminin ne olduğu konusunda aklıselim bir tartışma yapma imkanı çoktan ortadan kalktı. Aslında Türkiye'nin demokratik dönüşümünün zorunlu bir aşaması olması gereken Başkanlık sistemi tartışmasını, Erdoğan karşıtlığı üzerinden sürdürerek aynı zamanda anti-demokratik emellerini de gizlemiş oluyorlar. Demokrasi yanlılarının en büyük gücü olan Erdoğan'ı ellerinden alarak, yani komutanı saf dışı bırakarak savaşı kolayca kazanmak niyetindeler ama avuçlarını yalayacaklar, zira her tuzakları bozuluyor, kendilerine tuzak haline dönüşüyor.

Mutabakatımızın belgesi yeni anayasadır

Yeni, sivil bir anayasa konusunda da tartışmalar sürüyor. Türkiye'de Anayasa değişikliği ihtiyacı var mı?

Türkiye'de olanlar ancak "devrim" diye anlatılabilir ama bizim devrimimiz de başkalarınınkine benzemez. "Allah devlete zeval vermesin" diye dua eden millet, devletinin ana omurgasını ortadan kaldırmadan sessiz bir devrim yapar. Her devrim sonrası, milletin mutabakatını yenilmesi, yeni bir akit etrafında birliğini pekiştirmesi gerekir. Yeni aktimizin, mutabakatımızın belgesi yeni anayasadır. Evlilik için nikaha ne kadar ihtiyaç varsa, toplumun da yeni anayasaya o kadar ihtiyacı var...

Sandıktan çıkacak sonucu biliyorlar

Son olarak 7 Haziran seçimleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bu seçimlerde beni en çok kaygılandıran husus, Eskinin temsilcileriyle, Türkiye düşmanlarının milli güçlere göre bu seçimin önemini çok daha önceden fark etmiş olmalarıdır. Şüphesiz aynı çevreler, sessiz devrimini sandıkta gerçekleştiren millet karşısında adil bir seçimi asla kazanamayacaklarını da biliyorlar. Seçimin öncesinde ve sonrasında sürekli şüphe uyandırmak ve Haziran'da yeni bir Gezi hareketini yürürlüğe koyabilmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Eskisinden farklı olarak milli güçleri parçalamak, birbirine düşürmek şeklindeki gayretleri de gözlerden kaçmıyor... Biz mi? Görüyoruz, biliyoruz, mücadele edeceğiz ve kazanacağız...