Erdoğan: Akan kan duracak
ALİ ADAKOĞLU
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi'de gerçekleştirilen üçlü zirve dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Zirvenin içeriğiyle ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, olumlu kararlar aldıklarını söyledi. Erdoğan, "Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği konusunda mutabakatımız var. Temel amacımız, Suriye halkının kabul edeceği kalıcı ve muteber bir siyasi bir çözümdür. Bu hususları, ortak açıklamaya da yansıttık. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi meselesini detaylı bir şekilde ele aldık. Kongreye kimlerin davet edileceğine, üç ülke beraber karar vereceğiz. Tabii bu üç ülkenin bu kararı vermesinden önce, üç ülkenin dışişleri bakanlıklarının nezaretinde oluşturulacak alt komisyonlar gerekli" diye konuştu.
PYD ile ilgili tavrımızı koyduk
Bundan sonraki süreçlerde birlikte hareket edileceği bilgisini veren Erdoğan, terör örgütlerine yönelik tavırlarında geri adım olmadığını bir kez daha hatırlattı. Erdoğan, "Kongreye Suriye'deki bütün grupların, tüm kesimlerin davet edilmesini öngörüyoruz. Arkadaşlarımız bu konuda çalışmaları olgunlaştıracaklar. PYD-YPG gibi terör örgütleri konusundaki tavrımız kesin. Nitekim bu hususu, hem zirvede hem basın toplantısında açıkça ifade ettim" ifadelerini kullandı.
Suriye konusunda mutabıkız
Kongrenin ateşkes ve çatışmasızlık sürecine katkı vermesini beklediklerini dile getiren Erdoğan, iki hedefi ortaya koyduklarını söyledi: Birincisi, yeni bir Anayasa yazılması, ikincisi ise BM gözetimde adil ve şeffaf olarak seçime gidilmesi. Erdoğan, "Bu konuda mutabıkız. Daha önce bazıları, mevcut anayasa onarılsa yeterli olur gibi bir yaklaşım sergiliyordu. Ama şimdi o görüşü gündeme getirmediklerini gördük. Şimdi, yeni bir anayasa düşüncesi kabul görmüş durumda. Bunun için, dış işleri bakanları, genelkurmay ve milli istihbaratın yapacakları çalışmada, dar kapsamlı bir şekilde de olsa muhtemelen bir teknokratlar heyetini bu konuyla ilgili çalıştıracaklardır. Yeni anayasa için böyle bir hazırlığın da yapılması gerekecek" sözlerine yer verdi.
Kendi geleceklerini kendileri belirlemeli
Soçi'deki üçlü zirveyi ihtiyaç olması halinde tekrar yapabileceklerini söyleyen Erdoğan şunları kaydetti: "Bu süreçte Suriye halkının hür iradesiyle hayata geçirebileceği şartların oluşturulması önem arz ediyor. En geniş manada, Suriye'nin içinde ve dışında nerede varsa, tüm Suriyeliler kendi geleceklerini kendileri belirlemeli. Türkiye olarak, Suriye halkının bu seçimlere katılmalarını, ülkelerinin geleceğini kendi hür iradeleriyle belirlemelerini önemsediğimizi bu zirvede de belirttik. Bu süreçte, tutukluların serbest bırakılması, mayınların temizlenmesi ve insani yardımların ulaştırması gibi güven artırıcı adımların atılmasını da öngörüyoruz."
Erdoğan, bundan sonraki zirvelerin dönüşümlü olacağını ve İstanbul daha sonra Tahran şeklinde dönüşümlü olarak devam ettirmek istediklerini vurguladı.
ABD'nin yaptığını anlamak mümkün değil
Sayın Cumhurbaşkanım, Suriye 6 yıl, 8 ay, 10 gündür iç savaşta. Sorunun çözümü için mesafe katetme bakımından, Astana süreci ve sizin Soçi'deki bu üçlü zirveniz, en olumlu katkıyı sağlamış, en iyimser havayı oluşturmuş gibi görünüyor. Suriye'deki sorun elbette birden son bulmayacaktır ama size göre silahların sustuğunun ve savaşın resmen sona erdiğinin açıklanması size göre daha ne kadar zaman alacak?
Böyle bir süreçte, tarih belirlemek, 'Bu iş şu kadar zamanda olur' demek mümkün değil. Ama gördüğümüz kadarıyla, halihazırdaki durumun memnuniyet verici olmadığını, meseleye bir çözüm bulunması gerektiğini herkes kabul ediyor. Önemli olan bunu sağlayacak somut adımlar atılması. Türkiye, Rusya ve İran, Astana süreciyle belirli bir mesafe kat ettik. Çözüm için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Bu süreçte ABD ve koalisyon ortaklarının ne yaptıklarına, ne yapacaklarına da bakmak gerekiyor. Bir yanda çözüme yönelik belirli adımlar atılırken, diğer yanda ise ABD'nin Suriye'ye neredeyse dört bir tır zırhlı, tank, top, ağır silahlar soktuğunu görüyoruz. Bunlar PYD-YPG'ye parayla getirilen silahlar da değil. ABD ve koalisyon güçleri, silahlarla birlikte bunlara eleman da veriyor. En son, gazetelerden birinde okuduğum veya sabah haberlerinde televizyonlarda izlediğim kadarıyla, PYD-YPG'ye 120 kadar zırhlı Hummer Jip vermişler. Bunların Afrin taraflarına gönderildiğinden bahsediliyor. Bu yapılanları anlamak mümkün değil. Bu arada, ABD Başkanı Trump ile belki bir telefon görüşmesi yapabilirim. Önümüzdeki günlerde dışişlerimiz bu görüşme için ABD'li muhataplarıyla temasa geçebilirler. Gerçi geçenlerde Putin, Trump ile bu konuları ele aldıkları bir telefon görüşmesi yaptı. Ama bizim de ayrıca görüşmemiz iyi olabilir. Kanaatleri nedir? Ne yapmak istiyorlar? Kendilerinden dinleyelim.
DEAŞ temizlendiyse neden silah gönderiyorlar?
Bu silahları hala nereye, niçin getiriyorlar? DEAŞ, DEAŞ, DEAŞ diyorlardı, ama artık DEAŞ diye bir şey kaldı mı? Bölgenin DEAŞ'tan temizlediği söyleniyor. Madem öyle bu silahlar niye geliyor? Hamburg'da bize 'DEAŞ'ı biz oradan söküp attıktan sonra, elimizde bunların seri numaraları var, biz bütün bu bütün silahları toplayacağız' demişlerdi, topladılar mı? Şimdi Rakka'da yeni bir üs meselesi var biliyorsunuz. Bu ABD'nin bölgedeki 14. üssü. Bunların 5-6'sı hava üssü diğerleri de normal üs. Tüm bu konuları bir konuşup, kendileriyle paylaşalım istiyorum. Diğer konuları da bu vesileyle kendileriyle görüşelim istiyoruz Biz teröristlerle aynı masada oturmayız
Sayın Cumhurbaşkanım, bu süreçte Türkiye PYD konusunda kararlı tutumu olan tek ülke gibi gözüküyor. Eğer Suriye'de siyasal sürece geçiş sürecinde Türkiye'nin arzu etmemesine rağmen PYD bu sürece bir şekilde katılacak olursa Türkiye olarak tavrımız ne olacak? Bizim B planımız nedir?
Bizim B planımız, üzerinde durduğumuz konu, terör örgütünün masada olmamasıdır. Soçi'de de açıkça söyledik: Türkiye, olarak biz terör örgütünün olduğu bir masada olmayız. Bu konuda tavrımız nettir. Ayrıca ülkemizi tehdit edecek herhangi bir oluşuma da biz asla sıcak bakmayız.
Masada, PYD veya YPG adının yer almayacağı, mesela şimdilerde SDG adıyla anılan bir oluşum yer alması gündeme gelebilir mi?
Bunlar aslında beraber, hepsi aynı. PYD, YPG, SDG: Bunlar aslında üçlüler. Biz PYD-YPG'nin terör örgütü olduğunu sürekli söylediğimiz için, malum kesimler, 'Bu adı kullanmayın, SDG adını kullanın ki bunu dünyaya yutturabilelim' diye akıl verdiler onlara. Bunu itiraf da ettiler. SDG, dediğim şekilde sonradan icat edildi ama, bunların birbirlerinden farkı yok aslında. Afrin konusunda bir gelişme var mı?
Afrin konusunda, Soçi'deki toplantı bizim için çok çok önemliydi. Gerek Rusya, gerek İran'ın tavrını görmemiz açısından önemliydi. Şimdi, tavırlarını görmemizin ardından, İdlib'teki kontrol ve gözetleme noktalarının Afrin'de de oluşturulması için arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürecekler. Bizler kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Afrin'in asli sakinlerinin yerlerine dönmeye başlamasıyla beraber şehrin demografik yapısı da normele dönüyor. Afrin'in asli yapısında nüfusun yüzde 50'si Araplardan, yüzde 30'u Kürtlerden, geri kalanı da Türkmenler ve diğer gruplardan oluşuyor. Kamplardan oraya dönüşün başlamasıyla birlikte, şehirler asıl sahiplerine kavuşmuş olacak. Bu, İdlib için de geçerli. Türkiye'de yaşayan İdliblilerin topraklarına dönmeleriyle, orası da eski demografik yapısına kavuşacak."
Sayın Cumhurbaşkanım, zirve sonrası basın toplantısında üç garantör ülke Türkiye İran ve Rusya olarak bahsettiniz. Putin de, uluslararası kuruluşların da davet edileceğini söyledi. İleriki safhalarda, bir garantör ülke olarak ABD'nin de sürece katılma durumu var mı? Olabilir mi?
Öyle bir talep olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Biz isim zikretmedik ama buraya dahil etmemiz gereken bir ülke ya da kuruluş olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Bunda mutabıkız.
Basın açıklamasında Cenevre vurgusu da yapıldı...
Doğrudur. Biz, attığımız tüm bu adımları, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararını göz önüne alarak atıyoruz. Astana sürecinde gerçekleştirdiğimiz çalışmaların, Cenevre sürecine de ivme kazandıracağına inanıyoruz.
Efendim, ABD'nin PYD-YPG konusundaki tavrının ne olduğunu biliyoruz. Putin'in, bizim YPG konusundaki hassasiyetimizi paylaştığını söyleyebilir miyiz? Kuzey Suriye'de 60 bin civarında YPG militanı var. Bu sürecin sonunda bunlar nasıl evrilecek? Silahları ellerinden alınsa bile akıbetleri ne olacak? Kandil'e mi dönecekler?
Biz, PYD-YPG konusundaki tutumuzu net olarak ifade ettik. Putin, bizim PYD-YPG konusundaki hassasiyetlerimizi paylaşıyor. Orada bir sıkıntı yok. Paylaşmayan, ABD ve koalisyon güçleri. Ha, PYD-YPG'ye karşı açıkça tavır almaları söz konusu olabilir mi? Orada bizim çizgimiz şu: Türkiye olarak biz, ülkemize yönelik herhangi bir tehdit unsuruna karşı, gerek İran'ın gerekse Rusya'nın bizim yanımızda yer almasını istiyoruz. Bu ne demektir? İlla silah gücü olarak yanımızda yer alınmasını kastetmiyoruz. Diplomasi olarak o noktada bize karşı çıkmamaları yeterlidir. Nitekim, şu anda görünen, herhangi bir ters duruş da söz konusu değil.
Esed de masada PYD-YPG'nin olmasını istemiyor
Sayın Cumhurbaşkanım, Soçi'deki üçlü zirve öncesinde Putin, malumunuz Esad ile de bir görüşme yaptı. Soçi'deki zirvede, o görüşmenin içeriğiyle ilgili size bir bilgi verildi mi? Buna dair bir gelişme oldu mu?
Bazı şeyleri elbette paylaştı, ama tabii ki paylaşmadığı şeyler de vardır. Örneğin PYD-YPG'ye karşı Esed'in de olumsuz baktığından söz etti. Masada, PYD-YPG'nin yer almasını onun da istemediğine değindi. Bu çok da şaşırtıcı değil. Türkiye olarak bizim Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok. Bizim sorunumuz terör örgütleriyle. Suriye yönetimi ise, öteden beri, bırakın YPG gibi bir terör örgütünü, Kürtlerin varlığını bile kabule yanaşmıyordu. Onlara vatandaşlık vermiyordu; kimlik, pasaport vermiyordu. O zamanlar, 'Bunlar senin vatandaşın, niye pasaport kimlik vermiyorsun' dediğim anlar olmuştur kendisine...
Derdimiz Kürtlerle değil terör örgütleriyle
Suriye de Türkiye gibi PYD-YPG'ye karşı olduğuna göre, bu süreç içerisinde, bu konuda Ankara-Şam arasında daha yakın bir temas, ortak çalışma ihtimali düşünülebilir mi?
Dediğim gibi tam aynı şey değil; Türkiye olarak bizim meselemiz Kürtlerle değil, terör örgütleriyledir. Yarın neler olabileceği, o anki şartlarla alakalıdır. Bu konuda bir şey olmaz türünden peşinen kestirip atma türünden bir anlayışın, bir yaklaşımın içinde olmamız çok da doğru olmaz. Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır.
-Suriye'de bundan sonraki süreçte sadece siyasi süreç değil bir de yeniden inşa süreci olacak. O süreçte de bu üç ülke birlikte hareket edebilirler mi? Bir de tabii kafasını uzatan Çin var. Çin oraya ciddi biçimde bir yatırım yapmaya hazır mı?
Çin keşke oraya öyle ciddi bir yatırım yapsa. Zaten burada, mali durum itibariyle biz öyle şu ana kadar sınırlarımızdaki kamplarda yaptığımız harcamayla yapmamız gerekeni zaten fazlasıyla yaptık."
Efendim, ben Suriye'nin yeniden inşa sürecinde Türk firmaları da yer alacak mı anlamında sordum.
O zamanı geldiğinde değerlendirilecek bir konu. Türkiye olarak biz Suriye halkının sadece istikrarını, huzurunu isteriz.
BM gözetiminde Suriye'de bir seçim yapılması mutabakatı var. Ancak Suriyelilerin büyük bölümü dünyaya dağılmış durumda. Seçim öncesinde, Türkiye'nin de oluşturduğu güvenli bölgeler var. Yurdumuzda yaşayanların diğer ülkelerde yaşayan Suriyelilerin yurtlarına dönmeleri hususunda bir takvim belirlediniz mi?
Hayır. Bunlar işte önümüzdeki sürecin işleri. Gerekli çalışmalar yapıldığında, bu çalışmalar muvacehesinde bu ve benzeri konularda neler yapılabileceği hepsi orada belirlenecektir.
Suriye'de artık kan akmasın
Suriye'deki yapılacak seçimler, Esed'in geleceği gibi konularla ilgili olarak gelinen nokta nedir?
Temel hedef, Suriye halkının tüm kesimleri nezdinde kabul görecek kalıcı ve muteber bir siyasi çözüm. Suriye'de artık kan akmasın, ülkenin toprak bütünlüğü korunsun istiyoruz. Yeni bir Anayasa'yla, BM gözetiminde yapılacak demokratik, adil ve şeffaf seçimler, Suriye halkının kendi geleceklerini kendi hür iradeleriyle belirlemelerine imkan sağlayacaktır."
Türkiye'de de sandık kurulabilir mi bu seçim için? Bunları konuşmak için erken. Bunlar teferruat, işin detay kısmı. Çadır bölgeleri olsun, diğer yerlerdeki Suriye halkı olsun, dünyadaki benzer örneklerden hareketle gerekirse sandık da kurulabilir elbet. Ama bu, kimlik tespitlerinin yapılması ve benzeri teferruatların halledilmesinin ardından gündeme gelebilecek bir şeydir.
Türkiye'nin dolaylı aracılarla da olsa, Esed ile iletişim kurmaya başladığını söyleyebilir miyiz?
An itibarıyla o tür bir durum yok ortada.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.