Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2963.66
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Eğitimde kadına verilen değer Avrupa'da yoktu

Osmanlı, kadını eğitme konusuna büyük önem vermiştir. Osmanlı, kadınını kamusal hayatta eğitme konusunda Batılı akranlarının birçoğundan daha erken adım atmıştır. Osmanlı kadını, 1842 yılında kamusal hayatta eğitim görmeye başlarken, Avrupa'yı sarsan bir devrime imza atmış olan Fransa'da kadınlar o tarihlerde böyle bir haktan mahrumdu. Fransız kadını, Osmanlı kadınından yaklaşık 20 yıl sonra kamusal hayatta eğitim görmeye başlamıştır.
Eğitimde kadına verilen değer Avrupa'da yoktu
25 Eylül 2014 10:44:00
Osmanlı, kadını eğitme konusuna büyük önem vermiştir. Osmanlı, kadınını kamusal hayatta eğitme konusunda Batılı akranlarının birçoğundan daha erken adım atmıştır. Osmanlı kadını, 1842 yılında kamusal hayatta eğitim görmeye başlarken, Avrupa'yı sarsan bir devrime imza atmış olan Fransa'da kadınlar o tarihlerde böyle bir haktan mahrumdu. Fransız kadını, Osmanlı kadınından yaklaşık 20 yıl sonra kamusal hayatta eğitim görmeye başlamıştır.

Medreselerin halktan kopuk kurumlar değildi, bilakis aksine halkla bütünleşen kurumlardı. Aynı zamanda kompleks bir yapılanmanın neticesinde sosyal ve ekonomik ilişkilerde de ciddi bir gelişme kaydedildiği görülmektedir. "Medreseler kurulurken cami, darü'ş-şifa, imarethane, kütüphane gibi kompleks bir yapı (külliye) çerçevesinde kurulması, mimaru00ee açıdan sağladığı ayrı bir özelliğin yanında içtimau00ee ve hayatu00ee hizmetlerin yapılmasına çok büyük katkıda bulunmuştur. Ayrıca çarşı ve bedestenlerin, han ve hamamların da bu komplekste bulunması, yine halkın önemli ihtiyaçlarına cevap verirken, buraların bir ticaret merkezi haline gelerek ekonomik hayatın canlanmasına, öte yandan bu tür yerler etrafında yerleşim bölgelerinin doğarak, demografik ve şehir yapısının da değişmesini müsbet yönde etkilemiştir."

Osmanlı, kadını eğitme konusunda da geri adım atmamıştır. Bununla ilgili bilgileri Prof Dr. Ömer Çaha'dan alalım: "Osmanlı, kadınını kamusal hayatta eğitme konusunda Batılı akranlarının birçoğundan daha erken adım atmıştır. Osmanlı kadını, 1842 yılında kamusal hayatta eğitim görmeye başlarken, Avrupa'yı sarsan bir devrime imza atmış olan Fransa'da kadınlar o tarihlerde böyle bir haktan mahrumdu. Fransız kadını, Osmanlı kadınından yaklaşık 20 yıl sonra kamusal hayatta eğitim görmeye başlamıştır. Kadın konusundaki en büyük devrimi hiç kuşkusuz İkinci Abdülhamid yapmıştır. İkinci Abdülhamid yurt sathında açtırdığı sanayi ve muallime mektepleri sayesinde kız çocuklarının yetişmesini sağlamakla kalmamış, bu okullarda yetişen bayanları muallime olarak yurdun dört bir yanında görevlendirerek Osmanlı kadınının eğitilmesine hizmet etmiştir. Eğitim görme imkanına kavuşan kadınlar, Osmanlı'nın son yıllarında, özellikle İkinci Meşrutiyet döneminde, önemli bir kadın hareketi meydana getirmiştir. Kamusal hayatla bütünleşmeyi ön gören kadınlar, hukuki ve sosyal statülerinde erkeklerle eşit olma yönünde önemli bir mücadele vermenin yanında, oy hakkı elde etmek için de, ta 1930'lu yıllara kadar siyasal iktidarla didişmiştir."

Ne var ki eğitimde çok kültürlüğe vurgu yapan bu eğitim anlayışı, dönemin yükselen değeri milliyetçilik ve ulusçuluk gibi millu00ee birlik ve bütünlüğe atıfta bulunan ideolojilerin de etkisiyle ülkede millu00ee bir kültürün oluşmasının önündeki tek engel olarak görülüyordu. Bu sebeple çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla eğitim, politika olarak tek-tipçi bir karaktere bürünmüştür. Bu uygulama aynı zamanda modernleşmenin ve çağdaşlaşmanın da bir gereği gibi düşünüldü. Fakat bundan daha da önemlisi devlet artık her şeyi denetiminde tutmaya ve kendi bildiği yoldan, kendine göre tasarladığı bir vatandaş yaratma yolunu tercih etmiş oluyordu. Türkiye'deki mevcut eğitim sisteminin temel felsefesini oluşturan bu anlayışın tohumları 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla atılmıştır.

Tevhid-i Tedrisat...

Eğitimde kaliteyi düşüren bir yasa

Birçok kesim Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle ülkede eğitim seviyesinin yükseldiğini ve okullaşma oranında da ciddi bir artışın olduğunu ifade eder. Oysa konuyla ilgili yapılan araştırmalar bu tezleri geçersiz kılacak niteliktedir. Örneğin "1924-1925'ten sonra Atatürk'ün ölümüne kadar geçen 13 yıllık sürede açılan toplam yeni ilkokul sayısı 713'tür. Artış oranı toplam yüzde 11,9 olup bu da yılda ortalama yüzde 0,9 (binde dokuz) eder. 1920'lerin sonundan itibaren ilkokul çağındaki çocuk nüfusunda görülen muazzam artışa oranla, ilkokullara yapılan yatırımın son derece yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Okullaşma oranında ciddi bir artış ancak 1938-39 ders yılından itibaren görülmüştür. 1895'teki okullaşma düzeyine ancak CHP iktidarının son yılında tekrar ulaşılabilecektir. Arada geçen 30-40 yıllık dönem Türkiye için "kayıp yıllar" olarak değerlendirilebilir."

17- Abdullah Çangaoğlu, "Osmanlı Medresesine Eğitim Açısından Umumi Bir Bakış," Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 35, Ocak-Şubat-Mart 1997.

18- Ömer Çaha, "Türkiye'nin Siyasi Modernleşmesi", Makaleler, www.fatih.edu.tr/~omercaha/s.11

19- Sevan Nişanyan, Yanlış Cumhuriyet, Everest Yayınları, 2010, s. 223-224.

YARIN: TEVHİD-İ TEDRİSAT, EĞİTİMDE ÇEŞİTLİLİĞİ ENGELLİYOR

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin