Dolar (USD)
34.12
Euro (EUR)
38.10
Gram Altın
2876.41
BIST 100
9900.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

DÜCANE CÜNDİOĞLU VE TAKSİM MANİFESTOSU

Şahin DOĞAN Sanat Tarihi Öğretmeni([email protected])
DÜCANE CÜNDİOĞLU VE TAKSİM MANİFESTOSU
10 Temmuz 2013 00:00:00
Şahin DOĞAN Sanat Tarihi Öğretmeni([email protected])

Yaklaşık dört haftadır bütün tartışmaların, köşe yazılarının konusu hep aynı: Taksim gezi parkı olayları. Her eli kalem tutan kendi zaviyesinden bir şeyler yazdı-çizdi. Kimine göre ülke giderek bir kaosun içine yuvarlanıyor, kimine göre demokrasi tehlikede, kimine göre malum 'dış mihraklar' hala iş başında. Yapılan yorumlar içinde en ziyade dikkate (ibrete) şayan olanı Dücane Cündioğlu'nun Hürriyet'te yayınlanan 'Taksim Manifestosu' başlıklı yazısı kanaatimce. Onun için oldukça uzun yazının birkaç bölümünü paylaşmak istiyorum sizlerle. Okumaya başlıyoruz:

'Araftayım ve yalnızım. Aradayım. Lakin ne bir yanım cennet, ne öte yanım cehennem, bilakis iki yanım da tümüyle cehennem! Çünkü yaşamları boyunca hep haklı olanların arasındayım.

u2026Avurtlarını kendi hakikatleriyle, ama hep hakikatleriyle şişirenlerin arasında. Hiç çekinmeden gerçeği insanın yüzüne tükürenler arasında. Asla kuşku duymayanlar, kesinlikle tereddüt etmeyenler, ömürlerinde bir kez bile olsun yanılmayanlar, ne tuhaf değil mi, sanki hatadan beru00ee, kusurdan ari olanlar arasında. Ama yine de meleklerin değil, sözüm ona insanların arasında. İnsanlarım arasında.

Sözcüklerimi özenle ve dikkatlice seçmek zorundayım bu yüzden. Öncelikle kırmadan, incitmeden ifade etmeyi becerebilmeli, bu00eetaraf olan bertaraf olur gibi klişelere yüz vermeden ne yapıp edip kesin inançlılığın o yakıcı alevleri arasından geçebilmeliyim.

Ah, kibir ve tekebbürün halelediği düşünce ve davranışlara yine kibirle karşılık vermekten ne de hoşlanır şu insan nefsi! Hitabetin şehvetine kapılmaktan mesela, hele hele göze göz, diş dişe keskinliğinde naralar savurmaktan!'

'Yaşamları boyunca hep haklı olanların arasındayım.' Ne kendinden emin, ne vakur, ne serbest, ne serazat bir söz! Bu kadar emin bir ifade ve şımarık bir güven duygusu fena fillah makamında seyran halinde olduğunu ima eden birine hiç yakışıyor mu? Üstelik 'Gurur ve kibrin üstesinden gelecek tek hal sadece ve sadece tevazu'dur, yani içtenlik ve alçakgönüllülük' diyor, defaatle. Geçelim. 'Bitaraf olan bertaraf olur' ifadesi, sade bir klişe değil yalın bir hakikat. Hakka taraf, batıla karşı; sahiciye taraf sahteye karşı; güzele taraf çirkine karşı olmak inanmış tüm yüreklerin mümeyyiz vasfı. Zaten islam demek tarafını bilmek, tarafını seçmektir, bitaraf olmamaktır yani. Zira büyük usta Cemil Meriç'in de dediği gibi 'objektiflik namussuzluktur.' 'Hitabetin şehvetine kapılmak' evet bir zaaf belki fakat ondan daha tehlikeli olanı yazının şehvetine kapılmak değil mi? Yazının. Hürriyet'te yazmanın. Kelimelerin. Üslubun. Cerbezenin. Mübalağanın.

Devam ediyoruz okumaya:

'Segui il tuo corso, e lascia dir le genti!

Dante'nin Divina Commediasında yer alan bu öğüdü -ona Das Kapitalinin girişinde yer veren Marx'ın aksine- tutamadığım için mazur görülmek istiyorum. Sen sadece kendi yolunu izle ve bırak onları bildiklerini okumaya devam etsinler!

Bu sefer, yıllardır yaptığım gibi, sadece kendi yolumu izlemekle yetinemem. Hakikatin yolunun tek kişilik olduğunu bilmeme karşın, iki haftadır içim ürpererek izlediğim apaçık olumsuzluklar karşısında daha fazla susamam. İnsanımın insanıma, kardeşlerimin kardeşlerime reva gördüğü o oransız şiddet karşısında gözlerimi kapasam bile, elimi, kalemimi, kırık mızrabımı artık daha fazla tutamam.'

Hakikatin yolu tek kişilik mi acaba? Kesinlikle hayır. Hakikatin yolu bir topluluk, bir cemaat, belki de bir ümmet. Onun için cemaatle hac var, cemaatle namaz, cemaatle cihat, cemaatle dua, uhuvvet ve kardeşlik var. Onun için 'Ey iman edenler' şeklinde çoğul hitaplar var. Siz hiç Kuran'ın 'Ey iman eden' tarzında, bireyselliği, toplumdan yalıtılmışlığı, kopmuşluğu ima eden, tekil bir ifadeyle hitap ettiğini gördünüz mü? İndividualism (bireycilik), bütün 'izm'ler gibi, 'idrakimize giydirilmiş bir deli gömleği', başka değil. Hakikat sade bir yol değil, bir cadde. Caddede tek kişi yürümez, tek kişi için değil. Çok kişi yürür, topluluk yürür, bütün bir şehir yürür. Hepsi için. Bu bir.

İkincisi: Doğuda yıllarca şenaat, denaat ve hıyanetin her türlüsü işlenirken, gözlerini kapadın, elini, kalemini, dilini, kırık mızrabını tuttun. Hep sustun. Ülkenin en büyük meselesi olan Kürt sorununda egemen zihniyet barbarlığın en adisini sergilerken gözlerini kapadın, elini, kalemini, dilini, kırık mızrabını tuttun. Hep sustun. Uludere faciasında bütün ölmemiş vicdanlar ayağa kalkmış feryat ederken gözlerini kapadın, elini, kalemini, dilini, kırık mızrabını tuttun. Hep sustun. Mavi Marmara kıyımında gözlerini kapadın, elini, kalemini, dilini, kırık mızrabını tuttun. Hep sustun. Partiler kapatıldı, muhtıralar verildi, aba altından sopalar gösterildi, ferdi ve içtimai yığınla mağduriyet yaşandı, elini, kalemini, dilini, kırık mızrabını tuttun. Hep sustun. Bununla da kalmadı. Üstten baktın. Küçümsedin. Alaya aldın, tüm soylu ve haklı direnişleri. Kendin susarken tanrının susmasından yakındın. Şehre (yani gerçekliğe) inmeye kendin tenezzül etmezken tanrıyı şehre çağırdın, gelmediği için tanrıya kızdın. En son Taksim Meydanındaki kalabalıkların yüreklerinde tanrının çocuklarının saf yakarışını gördün. Evet tanrı dualarınızı işitti, nihayet şehre indi, saçlarınızı okşadı usulca. Onayladı sizi. Eyleminizi. Molotoflarınızı.

Ah! ne olurdu biraz ilkelilik, biraz dürüstlük, biraz mütevazilik, biraz tutarlılık gibi erdemler uğrasaymış yamacınıza! Ve 'biraz teenni, biraz özen, biraz sükunet'. Keşke bu defa da Dante'nin öğüdünü tutsaydınız. Tam da tutulması gereken bir zamanda. Tutsaydınız: kaleminizi, elinizi, kırık mızrabınızı. Şehre hiç inmeseydiniz. kendi yolunuzu izlemekle yetinseydiniz. Yalnız, arada, araf'ta kalsaydınız. 'İki denizin birleştiği yerde.' Her zaman olduğu gibi. Senelerce yaptığınız gibi. Size yakıştığı gibiu2026