Donald Trump 2.0
Donald Trump’ın bir önceki başkanlık dönemi, Türkiye-ABD ilişkilerinde büyük gerilimlerin yaşandığı bir süreç olarak hatırlanıyor. Trump, 2016 yılında başkanlık görevine başladığında, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler zaten son derece gergindi.
TRUMP’IN ESKİ DÖNEMİ
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmeler, bu gerginliği daha da artırdı. Trump’ın başkanlık dönemi, Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi diplomatik krizlerin yaşandığı bir dönem olarak tarihe geçti. Bu dönemde ilişkileri geren en önemli başlıklardan biri, ABD’nin Suriye’de PYD/YPG’ye verdiği destekti. Türkiye, bu desteği, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısına sağlanan yardım olarak görürken, ABD, PYD/YPG’yi DAEŞ’e karşı sahadaki en önemli müttefiklerinden biri olarak savundu. Bu durum, iki ülke arasındaki güven bunalımını derinleştirdi. Trump öncesi başlayan bu sorun, Trump döneminde daha da tırmandı.
RAHİP BRUNSON VE HALKBANKASI KRİZİ
Rahip Andrew Brunson davası da ikili ilişkilerde bir başka büyük krize yol açtı. Türkiye’de casusluk ve terör suçlamalarıyla yargılanan Brunson’un tutuklanması, Trump yönetiminin sert tepkisine neden oldu. Trump, Brunson’un serbest bırakılması için Türkiye’ye ekonomik yaptırım uyguladı, bu durum Türk lirasının büyük değer kaybetmesine yol açtı. Halkbank davası ise ekonomik ilişkilerde yeni bir gerginlik yarattı. ABD’de devam eden davada, Türkiye’nin büyük kamu bankalarından Halkbank’ın İran’a yönelik ABD yaptırımlarını deldiği iddiaları, Türkiye’yi köşeye sıkıştıran bir başka unsur olarak öne çıktı.
FETÖ VE S400 KRİZİ
FETÖ üyelerinin ABD’de bulunması ve iade taleplerinin karşılanmaması, ilişkilerde kalıcı bir sorun olarak yerini korudu. Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında FETÖ terör örgütünün olduğunu belirterek, ABD’den bu konuda adım atılmasını beklerken, Washington bu taleplere olumlu yanıt vermedi. S-400 savunma sistemlerinin Rusya’dan satın alınması, Türkiye-ABD ilişkilerinde adeta bir dönüm noktası oldu. Bu hamle, ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulamasına yol açtı. Trump yönetimi, Türkiye’yi CAATSA (Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarıyla karşı karşıya bırakarak, iki ülke arasındaki savunma iş birliğini ciddi şekilde zayıflattı.
YENİ DÖNEMİN DİNAMİKLERİ
Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturması, Türkiye ile ABD ilişkileri açısından önemli bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Trump’ın dış politika öncelikleri ve Türkiye'nin bölgesel çıkarları, bazı noktalarda örtüşüyor gibi görünüyor. Özellikle Trump’ın Amerikan ordusunu yurt dışındaki çatışma bölgelerinden çekme vaadi, Türkiye’nin Ortadoğu'daki stratejik hedefleriyle paralellik gösteriyor.
Trump, başkanlık kampanyasında ve önceki görev süresi boyunca, Amerikan askerlerini Orta Doğu’dan çekme ve ABD’nin askeri müdahalelere daha az angaje olacağı bir dış politika izleme niyetini sıklıkla dile getirdi. Bu politika değişikliği, Türkiye’nin bölgesel aktör olarak öne çıkmasını kolaylaştırabilir. Özellikle Suriye ve Irak gibi çatışma bölgelerinde ABD’nin askeri varlığının azalması, Türkiye’ye bu bölgelerde daha etkili bir rol oynama fırsatı sunabilir.
ASYA PASİFİK’E YÖNELİM
ABD, uzun yıllardır Ortadoğu’daki askeri varlığını sürdürerek bu bölgeyi küresel çıkar çatışmalarının merkezine oturtmuş durumda. Özellikle enerji kaynakları, bölgedeki jeopolitik dengeler ve terörle mücadele gibi konular, ABD'nin Ortadoğu'daki kalıcı askeri varlığının temel gerekçeleri arasında yer alıyor. Ancak Trump, ikinci başkanlık dönemi için yaptığı açıklamalarda, Amerikan stratejik önceliklerinin değişmesi gerektiğini vurguladı. Ona göre, ABD’nin enerjisini artık Ortadoğu’da değil, Çin ile mücadeleye odaklaması gerekiyor.
Trump’ın bu stratejik kayma vaadi, sadece Çin’e karşı ekonomik yaptırımlar ve ekstra gümrük vergileri gibi önlemlerle sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Özellikle Çin’in artan küresel etkisine karşı koymak amacıyla, ABD'nin Asya-Pasifik bölgesinde askeri varlığını güçlendirme planları gündemde. Bu bağlamda Tayvan’a sağlanan askeri destek önemli bir unsur olarak öne çıkıyor. Tayvan, ABD ile Çin arasında uzun süredir devam eden bir gerilim noktası ve Trump’ın Tayvan’a yönelik askeri yardımları artırma politikası, bu bölgede daha büyük bir güç mücadelesinin fitilini ateşleyebilir.
Ayrıca Japonya ve Güney Kore gibi ABD müttefikleriyle yapılan askeri anlaşmalar da Asya-Pasifik bölgesindeki ABD varlığını pekiştiriyor. Bu anlaşmalar, ABD’nin bölgedeki güvenlik çıkarlarını koruma ve Çin'in etkisini sınırlama stratejisinin önemli bir parçası. Japonya ve Güney Kore’deki askeri üsler ve ittifaklar, ABD ordusuna bu bölgede geniş çaplı operasyonel yetenekler sağlıyor. Trump’ın yeniden başkan olması durumunda, bu ülkelerle yapılan savunma iş birlikleri daha da derinleşebilir ve Amerikan ordusuna Asya-Pasifik’te yeni misyonlar yüklenebilir.
DOĞACAK FIRSATLAR
ABD'nin stratejik kaymasının Türkiye açısından bir dizi fırsat sunduğu söylenebilir. Özellikle ABD tarafından uzun süredir hem askeri hem ekonomik hem de siyasi olarak desteklenen PYD/YPG'nin, Amerikan desteğinin azalması veya çekilmesi durumunda önemli ölçüde güç kaybedeceği aşikardır. Türkiye, bu güç boşluğundan yararlanarak kendi ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda bölgedeki etkinliğini artırma şansına sahip olabilir. Ancak bu noktada önemli bir husus da ABD'nin PYD/YPG'ye yapmış olduğu büyük yatırımlardır. ABD'nin bu vekil aktöre ciddi miktarda maddi ve askeri kaynak ayırdığı, dolayısıyla bu yatırımların karşılığını almadan destekten tamamen vazgeçmesinin düşük bir ihtimal olduğu unutulmamalıdır.
Donald Trump, iş dünyasından gelen bir geçmişe sahip bir lider olarak, ABD politikasına daha ticari ve pragmatik bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Bu yaklaşım, Trump’ın politikalarını şekillendirirken ekonomik çıkarları ve fırsatları ön plana koyduğu anlamına geliyor. Bu durum, Türkiye için bir başka fırsat kapısı aralayabilir. Trump’ın ABD’nin çıkarlarına ticaret ve yatırımlar üzerinden bakması, diplomatik ilişkilerde daha esnek ve müzakereye açık bir tavır sergilemesine neden olabilir.
TRUMP İKNA EDİLEBİLİR BİRİ
Öte yandan, Joe Biden, "Neocon" olarak adlandırılan Amerikan dış politikasının geleneksel yapısına daha yakın bir çizgide hareket eden bir başkan olarak görülüyordu. Biden, Amerikan bürokrasisi ve derin devlet olarak bilinen yapının etkisi altında hareket eden bir lider olarak algılandı. Bu da, Türkiye’nin Biden yönetimiyle ilişkilerini zaman zaman gergin bir zeminde yürütmesine neden oldu. Ancak Trump, Biden’dan önemli bir noktada ayrılıyor: ikna edilebilirlik.
BİDEN DİPLOMATİK AMBARGO UYGULAMIŞTI
Biden, başkanlık döneminde Türkiye ile doğrudan diplomatik görüşmeleri mümkün olduğunca sınırlandırmayı tercih eden bir tavır sergiledi. Özellikle Türkiye'nin stratejik çıkarlarını ve hassasiyetlerini gözetmekten kaçınan bir yaklaşım benimseyen Biden yönetimi, Ankara ile ilişkilerde mesafeli bir duruş sergiledi. Biden'ın başkanlığı boyunca, Türkiye ile ilişkilerde yaşanan bu soğukluk, iki ülke arasındaki diplomatik ve askeri iş birliğini zayıflatırken, bölgesel krizlerin Türkiye'yi daha da zor duruma soktuğu bir döneme denk geldi.
TÜRKİYE’NİN ÇEVRESİ ATEŞ ÇEMBERİ
Bu süreçte Biden yönetimi, özellikle Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail-Hamas çatışması gibi bölgesel krizlerde agresif ve saldırgan bir dış politika izledi. ABD'nin bu politikaları, bölgedeki tansiyonu artırırken, Türkiye'nin doğrudan etkilendiği bir ateş çemberi yarattı. Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında Karadeniz'deki stratejik dengeler açısından büyük bir riskle karşı karşıya kalırken, İsrail-Hamas çatışmasında da bölgede barış ve istikrarı tehdit eden büyük bir gerilim yaşandı.
Trump ise Biden gibi bir lider değil. Bu elbette ki sorunların sihirli bir şekilde çözüleceği anlamına gelmiyor. Lakin Biden yönetiminin Türkiye’ye uyguladığı ‘diplomatik ambargo’ yerine Trump döneminde ‘temaslı’ bir ABD-Türkiye ilişkisi görebiliriz.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.