''Dilimizi kesmişlerdi, tedavi olduk, tarihi silmişlerdi, yazdık''
RÖPORTAJ: GÜLDALI COŞKUN
ÜLKESİNİN renklerini içinde harmanlamış ama önce epeyce savaşmış ve bakmış ki; bütün savaşlar boş! “Önce kendini yenmeli insan!” deyip ilan etmiş, savaşların en zorunu. Sosyal medyada bir “Çekirgesi” var eşlik eden; çok da konuşkan bir iç sesi. Hani şu meşhur sözü, uygulamaya dökmekte:
“Değişim mi istiyorsun; önce kendinden başla arkadaş!”
Arıza bir adam kimine göre… Ee kolay değil, örtülene ayna tutmak… Almış göze ve çıkmış yola... Yol razı, kendi razı...
Koyulduk muhabbete; keyifle…
****
— “Benim ilk aşkımdı. İlk sinir krizi geçirttiğim kadındı, ilk beni sarıp sarmalayan kadın anneannemdi” diye yazılarınızda bahsettiğiniz kadın, Cumhuriyet’in ilk vali vekillerinden birinin eşi ve sizin anneanneniz… Naçizane derim ki; anneanne, babaanne tedrisatından geçmeyen çocuklar biraz eksiktir. Sizin yazılarınızda hep bir anneannenin, şefkati, sabrı ve sakinleştirici ruhu var. Bazen, hafiften öfkeleniyor “Çekirge” derken, bir bakıyorsunuz, “Jale”yi bile anlamaya çalışıyor. Jale’ler ne istiyor?
— Evet, anneannem ki ben ona yıllarca anne dedim, benim pirimdi. Mora yarımadası Geylani dergâhının postnişinin karısıydı. Dedem 1900’de her şeyini bırakarak en önce buraya gelmek zorunda kaldı, çünkü Osmanlıyı temsil ediyordu. Savaş yıllarında süründü. Cephelerde savaştı. Sonra Mustafa Kemal’in ilk vali vekillerinden biri oldu. Erkenden de vefat etti. Anneannem 32 yaşında dul kaldı ve üç çocuk büyüttü. Haşmetli bir hanımdı. Kulaklarıma fısıldadıklarıyla yolumu buldum. Fatiha’yı öyle hatırladım...
Köşe yazılarımda geçen ‘bağzı’ karakterler var.
Çekirge benim sosyal medyada seslendiğim, nevrotik olduğum için herkese değil, seçtiğim birine konuştuğum bir hayali kişilik. Elbette içimdeki bir persona. Tıpkı ‘İçimdeki İhtiyar’ gibi.
Jale’ye gelince... Ben “Jalelerin” içinde kaldım bir süre, kadın-erkek onları tanıdım. Orada tanıdığım insanlardan da bir Jale karakteri yazdım kendime. Hayata, artistlere, gazetelere, televizyonlara bakarsanız Jaleyi teşhis edersiniz. Her şeye burun kıvıran bir nobranlık haline rastlar, dudaklarının nasıl büküldüğünü, aşağılayıcı, küçümseyici, alaycı kelimelere alışık olduğunu görürsünüz.
Jaleyle pek bir irtibatım yok şimdilik. Onu uzaktan izlemekle yetiniyorum. Çünkü gitgide yabancılaştık diyebilirim. Fakat o da elimin tersiyle ittiğim bir karakter değil. Sizin de dediğiniz gibi anlamaya çalıştığım biri.
Ne istediklerine gelince… Laisizmin değil, radikal, zorlayıcı, totaliter bir laik düşüncenin insanları bunlar. Halktan kopmuşlar. Endişeli ve panik ataklar. İslam onların anlamadıkları bir bilmece. Beyaz ve ecnebi dediğimiz bir tür ‘Turist’ hayatı. Toplumsal yabancılaşma kavramı onların üstüne cuk oturuyor.
Türkiye kendini arıyor, onlar da öyle…
— Kimdir Cem Sancar; derdi nedir? (Hayata bakışı, aşka, dostluğa)
— Devlet okullarında okudum. Orta öğrenimde okul birincisiydim. Birkaç yabancı, özel liseye davet edildim. Babam, Allah taksiratını affetsin, bencil, haz düşkünü bir insandı, rahatı kaçmasın diye izin vermedi. Üniversite hayatım çalkantılı geçti. Birçok işe girdim çıktım. Fırtınalarda savruldum. Kaybolduğum yıllar da oldu, kendimi bulduğum yıllar da.
Kalender meşrep bir hakikat arayıcıyım. Gün geldi büyük cahilliğimi fark ettim, köklerime baktım. O sesi duydum ve öğrencisi oldum. Allah’a aşığım…
İnsanın mevkiine, tipine bakmam, mânâsına bakarım. Medeniyetin serazat bir İstanbullusuyum desem... Bir derdim var, derdimle meşgulüm.
— İstanbul desem...
Cem Sancar’ın kendi facebook sayfasında paylaştığı, özel bir makineyle çekilmiş şahane bir Galata manzarası…
— İstanbul benim mecazi aşkım. Orada doğdum, orda yaşıyorum. Pek fazla çıktığım da söylenemez bu şehirden. Kendimi bulmaya başlamam İstanbul ile ilgili projeler yaparak, kenti tanıyarak, okuyarak, gözlemleyerek başladı.
Bu şehrin bir sesi var, onu dinliyorum…
— Romanınız İndiragandi’nin konusu, bir gözleme mi dayanıyordu, yoksa bir tevafuk mu? Zira, son yıllarda bir takım Müslüman bildiklerimizce, nasıl istismar edildiğimizin bir yansıması var orada. Yine bir roman çalışmanız var; bu kez bizi nerelerde, kimlerle tanıştıracaksınız?
— Hem gözlem, hem de kalbimde yeni bir ses duymam. Tevafuk veya aptala malum olur hadisesi. Abdal diyemem, o isme layık olduğumu düşünmüyorum, Hislerin, sezginin peşinde, ilhamın ayak izlerinde bir dikilmeydi İndiragandi. Beni çok değiştirdi.
Evet FETÖ’yü bilmeden, sanki bir FETÖ anlatıyor o roman. Ben de şaşırıyorum bazen.
— ‘Asmalımescit’te Cinayet’ adlı romanınızdaki kişiler, sanki bir Türkiye panoramasıydı. Eksiğiyle, fazlasıyla, derdi, kederiyle, onları bir çatı altında buluşturuyordunuz ve bu ortak şey, iyi niyetti galiba… Romanın kahramanı Kadir Kıymetbilir, siz misiniz diye sormayacağım, çünkü aslında herkeste biraz çoktunuz biraz az ama vardınız işte; her yazar gibi. Kendisiyle konuşmalarına, cesurca, kompleks duymadan, okuru ortak eden bir tarzınız var. İnsan kendisiyle konuşmadan veya kavga etmeden ilerleyebilir mi?
— İltifatınıza müteşekkirim. Her şey içimizde olup bitiyor. Herkesin içinde bir kalabalık var. Onların farkına varmak bir ferahlama.
Bütün savaş kendimizle yani. İç konuşmalar mühim. Dışarısını suçlayıp durmak, kendine acımak büyük talihsizlik.
Asıl iş kendini bulmasıdır insanın, öyle diyor bizim bilgeler.
Muhiddin İbni Arabi, İslam bilgeliğinin piri, "kendini bilen rabbini bilir" hadisi üstüne şöyle yazmış:
"Kulun takdisi, kendisini bilmesidir. Öyleyse insan ancak 'kendisiyle' temizlenmiştir."
Kişi, kendini çözünce kutsanır diyor pir. Kişi ancak kendisiyle temizlenir, asıl işi kendinle...
Şunu da teyellemek isterim bu noktada: İnsan çok kelime sarf eder, ama hep kendini anlatır finalde...
Kadir Kıymetbilir’e gelince... Benim naçar yolumda bir berzahtır kendisi. Elbette bütün kahramanlarım gibi hem benim, hem de hiç değilim! Fakat severim kendisini.
Karşı mahalleye geçen Boyalı Kuş
— Bulunduğunuz mahalleyi terk edip, karşı mahalleye geçmenin bir bedeli var. Bu bedeli öderken, pişmanlıklarınız oldu mu?
— Hiç olmadı. Zaten orada da bir ‘Boyalı Kuş’tum. Yabancıydım. Kendimi oraya uydurmak için çok zorladım, çok üzüldüm, çok vakitler geçirdim. Ne zaman ki sıkıntım dev gibi şişti, rüyalar gördüm, köklerimi hatırladım, sorunu çözdüm.
Yalnız şimdiki mahallede de çok uyumlu olduğum anlamına gelmiyor bu! Bana göre 15 Temmuz’da devrim yapan milletin oturduğu, Muhafazakâr denilen mahalledeki entelijansiya, yukarı mahalledeki her zaafı taşımakta.
Sadece tipi, şekli, rengi değişmiş olarak. Mesela burada da ‘Jaleler’ var, ‘Beyazlar’ var. Belki iki mahalle de aynı uzayın içinde. Belki de içinden birlikte geçtiğimiz zaman tüneli böyle. Bilemiyorum. Her şey olacağına varıyor finalde.
— Bağımsız, kendi yolunda yürüyen bir haliniz var! Köşe yazılarınızda tespit ettiğim şeyi şu anda görüyorum.
— Bağımsız bir kişiliğim olduğu söylenir. Fakat mesele ülkemizin ayağa kalkışı ve kanatlarını açmasıysa eğer ben de kendi halimce bu silkinişe bir katkım olsun isterim, bir şeyler yapmak isterim. Kendi meşrebimce tabii. Ülkeme, insanlarıma giderek medeniyetime meftunum.
Duruşum böyleyken böyle.
— Yeni Türkiye’de sizin cepheden bakıldığında, birleştirici unsur ne olmalı?
— Birleştirici unsur üst düzeyde siyasal liderliktir her zaman.
Ama esas unsur topraktır. Toprakta olan biten, altta akan büyük nehirler, hazineler, üstü örtülmüş defineler esastır.
Buna da biz İslam’ın büyük irfanı, Anadolu irfanı, evliyalar, bilgeler diyoruz. Sefere çıkan yeniçerilerin heybesindeki İbni Arabi, gazi dervişlerdeki Saltukname, ovalardaki Yunus Emre sesi. Gazali-Rüşd tartışmasındaki hikmet, Celaleddin Rumi’nin sıcak nefesi, Niyazi Mısri’nin cesareti ihtiyacımız olandır.
Bu topraklarda kimseyi ötekileştirmeden tüm mirası, hepsini kucaklamalıyız. Dilimizi kesmişlerdi, tedavi olduk. Tarihi silmişlerdi, yazdık. İnşallah bundan sonra güzel şeyler olacak.
Bu ülke büyük bir kültürün aysbergi!
Altımızda; ırklara, dinlere, meşreplere minarelerin gölgesinde serbestiyet tanımış bir medeniyet. Herkesin kendi inancıyla mutlu yaşayacağı bir beldenin tam üstündeyiz.
Ne zaman ki rotamızı kaybetmişiz, orada çıkmış ‘Çivilizadeler’, bağnazlar, tefrik edici cahiller. Hatalardan, günahlardan öğrenerek gelmişiz ille velakin bugüne! Turgut Uyar da bizdendir, Necip Fazıl da. Sezai Karakoç dağlar yüreğimizi, içimiz yanar. Edip Cansever’le bir martı kanadına benzer halimiz.
Esas mesele kafada biter. Kafamızı genişlettiğimiz zaman önümüz, ferasetimiz, farkındalığımız daha da açılacak diye düşünüyorum…
CEM SANCAR KİMDİR?
İstanbul’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ne ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Çeşitli alanlarda çalıştı. Sokakta kitap satıcılığı, sinema-reklam yönetmen yardımcılığı, kamping ve lokanta işletmeciliği gibi birçok meslekle iştigal etti. Gazetecilik yaptı. Kültürel projeler üreticisi ve roman yazarı. İstanbul’da yaşıyor. Halen Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor.
İndiragandi, İstanbul'un geleceğindeki sosyo-kültürel yapıyı; din, adalet, özgürlük, eşitlik gibi konuları edebiyatımızda kolay kolay benzerine rastlanmayan bir üslûpla işleyen mistik kokulu bir roman.
“İstiklâl Caddesi’nde ayrıcalıklı sarışınlar, plâtinler, beyaz tenliler tırım tırım dolanırken, dar sokakların başındaki robocoplar; kara kafalı, esmer, hırpanî ve doğuştan şüpheli olduklarına inanılan insanlara silâhlarını doğrultmuş, ellerini duvara dayatmış arama yapıyor, kimliklerini kontrol ediyorlar, uygun olmayanları geri çeviriyorlardı. Pasaportların, serbest geçiş belgelerini Hindi AŞ dağıtmaktaydı. Şirketin katılımcısı değilsen işin zordu. İstanbul’un her yerine öyle elini kolunu sallayarak giremiyordun. Hele bir de esmersen, karakafaysan, zaten ‘Kafadan’ kaybetmişler sınıfındaydın.”
FOTO: asmali
Bir yanda bitmek bilmeyen bir karakışın ortasında Asmalımescit; bir yanda da dervişmeşrep Neyzen, devrimci Dev Mor, Fedai ve bal kız Balgın’ı izlemekle görevlendirilen alaturka dedektif Kadir Kıymetbilir... Cem Sancar, dehşet verici bir cinayetin gölgesinde İstanbul’un kuytu sokaklarını, terk edilmiş hanlarını, insanlarını, güzelliklerini, kavgalarını, heyecanlarını ve aşklarını anlatıyor. Asmalımescit’te Cinayet, samimi, canlı ve akıcı diliyle edebiyata yeni bir soluk getirdi.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.