Darbeci Evren Fetva Kurulu’na söz geçirememiş
Süleyman KARAKULLUK
İRFAN Söyler hocamız 35 yıl Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Kurulu’nda görev yaptı. Kurulun şimdilerdeki resmi adı Din İşleri Yüksek Kurulu… Söyler, ilmi hayatını ve başından geçen ilginç olayları geçtiğimiz günlerde AA’nın Ankara Muhabiri Sefa Şahin’e verdiği bir mülakatta anlattı… Çok güzel ve faydalı bir çalışmaydı. Sefa Şahin beye teşekkür ediyorum. Gelin bu söyleşiden bazı bölümleri birlikte okuyalım…
***
Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in hayatını, sade ve akıcı bir dille anlattığı "Peygamberimizin Hayatı" adlı eseriyle tanınan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu emekli üyesi İrfan Yücel, Diyanet'te görev yaptığı 35 yıl boyunca vatandaşların doğru dini bilgiye ulaşabilmesi için büyük emek verdi.
Kastamonu’da doğdu
-Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
-Kastamonu'nun merkeze bağlı Oğul köyünde 22 Haziran 1937'de dünyaya geldim. Annem o köyden Şevket Yücel'in kızı Nesime Hanım. Babam Kastamonu'nun Devrekani ilçesinin Çayırcık köyünde mukim, Şakir Çavuş'un oğlu Ahmet Yücel'dir. Babamın evinde değil annemin evinde yetiştim. Şevket Yücel'in bir kızı olmuş, başka çocuğu yok. Babamı iç güveyisi almışlar. Şevket Yücel medrese mezunu. O dönemde Kastamonu'da muhtevalı iyi bir medrese varmış. Bu medresenin hocaları arasında devrin Şeyhülislam vekili olan Düzceli Muhammed Zahid Kevseri gibi alimler var. Dolayısıyla dedem iyi bir medrese tahsili almış. Çocukluk yıllarımdan itibaren de bana rehberlik etti, dersler verdi."
-İstanbul İmam Hatip Okulundaki eğitim sürecinizi anlatabilir misiniz?"
-İstanbul İmam Hatip Okulu o yıllarda şimdiki fakülteler seviyesindeydi. Fakat o yıllarda Kur'an-ı Kerim dersi, mesleki dersler Arapça, siyer, tefsir, hadis dersleri var. Milli Eğitim Bakanlığı Arap harflerinin okullara girmesini istemiyor. İmam Hatiplerin kurucusu Celal Hoca (Celalettin Ökten), durumu Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'ye aktarıyor. O da son toplantıda “Kur'an-ı Kerim ve Arapça dersleri kendi asli harfleriyle olacaktır” diyor ve konu kapanıyor.
Evren Paşa’nın baskısı
-Din İşleri Yüksek Kurulu'ndaki görev sürecinizi anlatabilir misiniz?"
Kenan Evren başörtüsü aleyhine karar çıkarmak için Din İşleri Yüksek Kuruluna çok baskı yaptı. Biz kurul olarak 'Başörtüsünün İslami bir emir olduğu... Bu iman işi değil ama dinin emridir. Bunun dışında Müslüman başka türlü yapmamalıdır ama yapanlar dinden çıkmazlar. Din hürriyeti varsa, bu konuda baskı yapılması da insan haklarına aykırıdır' şeklinde karar aldık. Kenan Paşa bu kararın değişmesini istedi. Dönemin Diyanet Reisi Tayyar Altıkulaç'a 'Bu kararı değiştirt, Kurul'dan başka bir karar falan al' diye baskı yapıldı. Altıkulaç bu baskıyı “Beni dinlemiyorlar gibi” yaparak savuşturdu. Kenan Evren, İlahiyat Fakülteleri hocalarından bir kurulun karar vermesini istedi, Altıkulaç, 'Vallahi bundan farklı bir şey olmaz. Onlar da bunu söyler' demiş. Kenan Evren 'O zaman yapmayalım’ demiş, vazgeçmişler.
-İslâm dünyasında tekfirci zararlı akımlar diğer İslam ülkelerinde hızla yayılmışken, Türkiye'de yayılamadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
-Türkiye'de sağlam bir altyapı vardı. Osmanlı'nın son dönemlerinde, çöküş dönemlerinde bile bir İslami kültür seviyesi vardı. Meselâ Meşrutiyet yıllarında yazılmış olan kitaplar seviyesinde bugün hâlâ daha üniversitelerde doktora yapılamıyor. Köylerde bile medreseler vardı. Halk dindar olduğu için buralarda çocuklar okuyorlardı, dini kültür vardı. Dolayısıyla bu tür olaylara halk itibar etmedi.
Tekfir etmek zordur
-Son yıllarda sözde cihat fetvalarıyla Müslümanları kaosa, teröre ve şiddet sarmalına sürükleyen, kendinden olmayanları tekfir eden DEAŞ benzeri terör akımları ve bölücü guruplar var. Siz bu ve tahrip edici yapıları nasıl değerlendiriyorsunuz?"
-İslam'da tekfir öyle kolay bir şey değildir. Bir adamın 99 hareketinin 'kafir' olduğu intibası meydana gelse, bir hareketi için “Hayır, kafir değil. Bu ancak Müslüman'a yakışan bir harekettir” denilirse o adam tekfir edilmez. Bu İslam'da bir kaidedir. Bir insan 'şu veya bunu yaptı' diye tekfir edilmez. Öte yandan İslam'da terör yok. Toplum düzenini bozucu bir faaliyeti varsa, bir suç işlemişse o fiili cezalandırılır. Yoksa dini anlayışı sebebiyle insan cezalandırılmaz."
-Ülkemizdeki dini yapılanmayı nasıl buluyorsunuz?
-Türkiye'de Selçuklular ve Osmanlılar döneminde medreseler yaygın olduğu için sağlıklı din öğrenme kanalları açıktı. Dolayısıyla halk, asgari müştereklerde dinin hükümlerine uygun hareket ediyor, dini anlayışı muhafaza ediyor. Diğer İslam ülkelerinde bu gelenek Türkiye kadar sağlam değil. Üstelik Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı var. İslam ülkelerinin çoğunda Diyanet İşleri Başkanlığı gibi yaygın bir teşkilat yok. İslam ülkelerinin hiçbirisinde bizdeki gibi yaygın bir din eğitimi yok.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.