Cumharbaşkanı ihramlı fotoğraflarını yaktırdı
Cumharbaşkanımız ihramlı fotoğraflarını yaktırdı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN
İLK DEVLETLİ HACILARI
Cumharbaşkanımız ihramlı fotoğraflarını yaktırdı
Osmanlı İmparatorluğu döneminde devleti idare edenlerin Hacca gitmeme geleneğini, Türkiye Cumhuriyeti de uzun yıllar devam ettirir. Ta ki, 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay dönemine kadar. Yasak sancılarının çokça çekildiği yıllarda Cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay, 1968'de Umre'ye gidişiyle bir ezberi bozar. Fakat daha sonraki yıllarda acı bir gerçek ortaya çıkar. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, baskı ve korkunun sonucu olarak Umre görevini ifa ederken çekilen ihramlı fotoğraflarını yaktırmıştır. Bu olay, aynı zamanda memleketimizin nasıl bir dönemden geçtiğinin de fotoğrafıdır aslında.
***
CEM SULTAN'DAN
SONRA HACCA GİDEN
İLK VALİ
II. Bayezid ile taht mücadelesine giren Konya Valisi Cem Sultan büyük bir yenilgiye uğrar ve Konya'yı terk eder. Mısır'da bir müddet misafir edilir. Cem Sultan, Hac dönemi geldiğinde annesi ve hanımını da yanına alarak Hac kafilesine katılır. Hac vazifesini yerine getirerek Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk ve tek Haccını ifa eden şahsiyeti olarak tarihe geçer. Osmanlı Devleti'nin Konya Valisi Cem Sultan'ın yaşadığı ulvu00ee heyecanı, Osmanlı'nın küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti'nin bir başka Konya Valisi yıllar sonra tekrar yaşar. Bu kutlu ibadeti Konya Valiliği dönemde (24 Temmuz 1975 - 2 Mart 1978) gerçekleştiren kişi rahmetli Hazım Oktay Başer'dir. Bu yönüyle Konya Valisi Cem Sultan ve Hazım Oktay Başer'in Haccı; "Tarih tekerrürden ibarettir" sözünü hatırlatmaktadır bizlere.
***
KENAN EVREN'DEN UMRE
SÜRPRİZİ
Türkiye Cumhuriyeti'nin 17. Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren'in ismi anıldığında, genellikle 12 Eylül 1980'de gerçekleştirdiği askeri darbe gelir hemen akıllara. Fakat Kenan Evren'in, Cumhurbaşkanlığı döneminde (7 Kasım 1982-9 Kasım 1989), Cevdet Sunay'ın başlattığı geleneği devam ettirmesi yönünde attığı adım hayli ilginçtir. Gerçekleştirdiği darbeyle milletin yüreğinde büyük yaralar açan Evren, bu dönemde Mekke'ye giderek orada Umre ziyaretini gerçekleştirir. Ve umre görevini ifa eden ikinci Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olur.
***
ÖZAL: "DEVLET LAİK, BEN DEĞİLİM"
Türkiye Cumhuriyeti'nin 46. Hükümeti'nin Başbakanı Turgut Özal, 20 Temmuz 1988 tarihinde Hac görevini yerine getirmek için hazırlıklara başlar. Başbakanlığı döneminde Türkiye'de büyük değişimlerin yolunu açan Özal büyük bir eleştiri bombardımanına tutulur. Bu eleştirilerin ardı arkası kesilmeyince de; "devlet laik, ben değilim" diyerek, Suudi Arabistan Kralı Fahd Bin Abdülaziz'in devetlisi olarak "Kutsal Topraklar"a gider ve Hac farizasını yerine getirir.
//
HACI CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL
Türkiye Cumhuriyeti'nin 11. Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz'in davetlisi olarak, Hac farizasını yerine getirmek üzere hanımı Hayrünnisa Gül ile birlikte 13 Ekim'de Suudi Arabistan'a gitti. Gül'ün resmi görevdeyken bu farizayı yerine getirmesiyle birlikte, devletin zirvesinde bir ilkin altına daha imza atılmış olacak. Cumhurbaşkanı Gül'ün bu ziyareti aynı zamanda kendisine 'ilk defa Hacca giden Cumhurbaşkanı' ünvanını kazandıracak.
***
BİR AYET
"Onda açık alametler ve İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren güvenlik içinde olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkesin o İbadet Evi'ni ziyaret etmesi de Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa, Allah'ın kesinlikle ihtiyacı yoktur. O, bütün alemlerden müstağnidir."
(u00c2Lİ İMRu00c2N, 97)
***
BİR HADİS
İbn-i Ömer raıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre Resu00fblullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İslam dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak."
HACCA GİDEN TEK HANEDAN
Osmanlı tarihinin tartışılan konularının başında "Padişahlar niçin Hacca gitmedi?" gelir. Padişahlar çeşitli sebeplerle Hacca gitmememişler, ancak saçlarını "Kutsal Topraklar"a gönderip oraya gömdürmüşlerdir. Osmanlı hanedanından Hacca giden tek şahsiyet Fatih Sultan Mehmed'in küçük oğlu Cem Sultan'dır. İmparatorluğun sona ermesinden sonra son Osmanlı padişahı Vahdeddin, Hacca gitti. Ancak eşkıya saldırısı sebebiyle Haccını tamamlayamadan, Umre yapıp dönmek zorunda kaldı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, ne ondan önce, ne de sonra Osmanlı hanedanının erkek üyelerinden hiç kimse Hacca gitmedi. İmparatorluğun sona ermesinden sonra son Osmanlı padişahı Vahdeddin, Hacca gitti. Ancak eşkıya saldırısı sebebiyle Haccını tamamlayamadan, Umre yapıp dönmek zorunda kaldı.
CEM SULTAN GÖZYAŞLARIYLA UĞURLANDI
Fatih Sultan Mehmed 1481'de öldüğünde büyük oğlu Şehzade Bayezid, Amasya'dan İstanbul'a gelerek Osmanlı tahtına çıktı. Konya Valisi olan Cem Sultan, babasının ölümünü geç öğrendiğinden hükümdarlık yarışında geç kalmıştı. Durumu kabullenmeyerek İkinci Bayezid ile taht mücadelesine girdi, ancak 20 Haziran 1481'de Yenişehir Ovası'nda meydana gelen savaşı kaybetti. Canını zor kurtaran Cem Sultan, valilik merkezi Konya'ya dönüp, üç gün dinlendikten sonra halkın gözyaşları arasında şehirden ayrıldı. Cem Sultan, kendisini takip eden İkinci Bayezid'in askerlerinden kurtulup, Mısır'da hüküm süren Memlük Devleti'ne sığındı.
***
HACDA HANEDANLARI KADINLAR TEMSİL EDERDİ
Fatih'in oğlu Mısır'da törenlerle karşılandı. Mülteci Osmanlı şehzadesine Mısır'da büyük hürmet gösterilip, şerefine ziyafet verildi. Cem Sultan, bir süre sonra Memlük Sultanı Kayıtbay'dan Hacca gitmek için müsaade istedi. Kayıtbay, şehzadeye Hac için müsaade edince, Cem Sultan yanına annesini ve eşini alarak Hacca giden kafileye katıldı. Cem Sultan, Hacca gittiği için o yılın Hac kafilesi daha ihtişamlı olarak hazırlandı. Mekke ve Medine'yi ziyaret eden Şehzade Cem, Haccını tamamlayarak 1482 Mart'ının başlarında Kahire'ye geri döndü.
Osmanlı padişahlarının niçin Hacca gitmediği yıllardan beri tartışılır. Ancak tarihi bir hadise gözden kaçıyor. Osmanlılardan önceki Türk devletlerinin, yani Gazneli, Karahanlı, Büyük Selçuklu gibi devletleri yöneten hanedanların erkek üyeleri de Hacca gitmemişlerdir. Osmanlılardan önce hükümdar ailelerinin Hacca gitmesi gibi bir gelenek yoktu. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu ile çağdaş Babür, Safevi ve İran Avşar Devletleri'nin hükümdar ailelerinin erkek üyelerini de Hacda göremiyoruz. Osmanlılar'dan önceki Türk devletleri ile Babür Devleti'ni yöneten hanedanların kadın mensuplarından Hacca gidenler olmuştu. Bu durum Osmanlılarda da vardır. Osmanlı hanedanına mensup kadınların bir kısmının Hacca gittikleri bilinmektedir. Osmanlı ve diğer devletlerin hanedanlarını, Hacda bu kadın üyeler temsil ederdi.
***
HACCA GİDİP-GELMEK 19 AY SÜRÜYORDU
19. Yüzyıla kadar Hacca gidip-gelmek, yaklaşık dokuz ay sürüyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim sistemi, bu kadar uzun bir süre merkezden bir hükümdarın ayrı kalmasına müsaade etmemekteydi. 19. Yüzyıldan önce böyle bir yolculuğa çıkan bir padişahın döndüğünde tahtını kaybetmiş olması ihtimali oldukça yüksekti. Ayrıca İran ve Habsburglar gibi iki büyük düşmandan dolayı, padişahların imparatorluğun siyasi merkezinden uzaklaşmaması da gerekiyordu. Ancak 19. Yüzyılın ikinci yarısında ulaşım imkanlarının artmasıyla Hac yolculuğu süresinin kısalmasına ve Osmanlı hükümdarlığının bir sisteme bağlanmış olmasına rağmen padişahların bu dönemde niçin Hacca gitmediği hususu hala bir soru işareti olarak durmaktadır.
19. Yüzyılın ikinci yarısında Sultan Abdülaziz, Avrupa başkentlerine gitmiş, Sultan Reşad da Kosova bölgesine uzun süreli bir geziye çıkmıştı. Ancak bu dönemde padişahların Hacca gitmek gibi bir niyetlerinin olduğu yönünde bir bilgi yoktur.
***
PADİŞAH KENDİ YERİNE VEKİL GÖNDERİRDİ
Osmanlı padişahları Hacca gitmek yerine, kendi yerlerine birden fazla vekil gönderirlerdi. Hanedan mensubu şehzadelerin de denetimden uzak kalacakları ve siyasi bir etkinlik fırsatı bulabilecekleri endişesiyle Hacca gitmelerine izin verilmemişti. Osmanlı hanedanının kadın üyeleri, Osmanlı ailesinin siyasi olarak en az mesele çıkarabilecek temsilcileri olduğundan onların gidişleri bir mesele olmamıştı. Birçok hanedan mensubu kadın Hacca gitmişti. Örneğin 1573'te Hacda Osmanlı hanedanını İkinci Selim'in kızı Şah Sultan temsil etmekteydi.
Padişahlar Hacca gitmezlerdi, ancak kesilmiş saçları götürülürdü. Berberbaşı tarafından padişahın saçları kesilir, gümüş bir leğende yıkandıktan sonra, buhurla tütsülenip, bir çekmeceye konularak, "Su00fbrre"yi götüren kervana verilirdi. Mühürlenmiş çekmece Medine'ye götürülerek, Hz. Peygamber'in ebedi istirahatgahı civarında bir yere gömülürdü. (Erhan Afyoncu)
***
ARAFAT
(CEBEL-İ RAHME)
Arafat Vadisi'nde 70 metre yükseklikteki tepecik. Hz. Adem ile Hz. Havva'nın Cennet'ten çıkarıldıktan sonra buluştukları, Hz. Peygamberimizin Veda Hutbesi'ni irad ettiği mekan. Arafat; haşir meydanının dünyadaki numunesi.
***
Cebel-i Arafat, Arafat Meydanı'nın doğu kıyısındaki dağın adıdır. Arafat, Mekke'nin 21 kilometre doğusunda, Taif dağ yolu üzerinde ova görünüşünde düz bir meydandır. Doğu, kuzey ve güneyindeki dağlar, Arafat Meydanı'nı bir yay gibi kuşatmıştır. Doğudan batıya 6.5 kilometre, kuzeyden güneye de 11-12 kilometre uzunlukta olan Arafat Meydanı'nın tamamı 13.68 km2'dir.
Meydanın kuzeyine doğru küçük bir tepe şeklinde Cebel-i Rahme bulunmaktadır. Halk arasında bazen Cebel-i Rahme, Arafat Dağı ile karıştırılır. Arafat, kelime olarak "bilme, anlama, tanıma" ve "güzel koku" gibi anlamlara gelen bir kökten türemektedir. Ayrıca, Hz. u00c2dem ile Hz. Havva'nın yeryüzüne indikten sonra burada buluşmaları veya Cebrail Aleyhisselam'ın Hz. İbrahim'e Haccın nasıl ve nerelerde yapılacağını öğretirken Arafat'a geldiklerinde ona, "Arefte?" (anladın mı, tamam mı?) diye sorması, onun da "Areftü" (anladım, tanıdım) demesinden dolayı buraya Arafat veya Arefe dendiği değişik kaynaklarda belirtilir.
***
Hz. Peygamberin "Hac Arafat'tır" (Tirmizu00ee, Tefsu00eeru Su00fbre 2/22; Ebu00fb Davud, Menasik, 68; İbn Mace, Menasik, 57) buyurması, buranın önemini gösterir. Arafat, dünyanın her tarafından gelen insanların birbirleriyle görüşüp tanıştıkları, günahları için Allah'tan af diledikleri ve annelerinden doğdukları gün gibi bütün günahlarından temizlendikleri yerdir. "Arafat'ta durmayı (vakfeyi) kaçıran kimse, haccı kaçırmış olur." (Mecmu00fb'u Fetava İbn-i Useymu00een; c: 23, s: 24)
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.