Başkan Erdoğan: Bize saldırıp Esed zulmüne sustular
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti grup toplantısında konuştu.
Enflasyonla mücadeleye verdiğimiz önemi her fırsatta vurguluyoruz. En büyük baş ağrımız olan enflasyonda da düşüş başladı. Haziranda girdiğimiz dezenflasyon süreci devam ediyor. Aralık ayında yıllık enflasyon Mayıs’taki seviyesine göre 31 puandan fazla geriledi ve yüzde 44,4 olarak gerçekleşti. Mal kalemlerinde enflasyon düşüşü daha belirgin; ancak, hizmetler kısmında atalet yüksek seyrediyor. Dünyada da benzer bir durumun yaşandığını müşahede ediyoruz. Hükümet olarak bu ataleti kıracak müdahalelerde bulunacağız. Enflasyonla mücadeleyi sadece talep yönlü politikalarla değil; gıda ve konut gibi alanlarda arz yönlü tedbirlerle de destekleyeceğiz. Bir süredir üzerinde çalıştığımız sosyal konut projemiz bunlardan biri. Deprem konutları tamamlandıkça, elimiz biraz daha rahatlayacak. 2025 senesinde enflasyon hedeflerimizi tutturma konusunda umutluyuz. Enflasyon düştükçe, alım gücü de artacağı için milletimizin sıkıntıları biraz daha hafifleyecek. Bunun için biraz daha sabredecek, kararlı duruşumuzu bozmayacak ve sonuçta 85 milyon hep beraber kazanacağız.
'Türkiye, emin ve ehil kadroların yönetiminde güven içindedir'
22 yılda küresel krizler dahil, nice zorluğun üstesinden alnımızın akıyla geldik. 2008 krizinde herkes yandık-bittik havasındayken, biz “bu kriz Türkiye’yi teğet geçecek” dedik ve haklı çıktık. Sadece bununla da kalmadık. IMF’ye olan borcun ödenmesinden tek haneli enflasyon oranlarına kadar imkânsız görünen pek çok ekonomik başarıya imza attık. İnşallah aynısını ve çok daha fazlasını yine başaracağız. Milletim kalbini ferah tutsun. Ne yapıyorsak, akılla ve incelikli bir stratejiyle yapıyoruz. Günü kurtarmak için değil, geleceğimizi güvenceye almak için çalışıyoruz.
Türkiye, emin ve ehil kadroların yönetiminde güven içindedir. Türkiye, Cumhur İttifakı’nın mihmandarlığında menzile mutlaka varacaktır. İktidar ve ittifak olarak art niyetin, kötümserliğin, kin ve husumetin bizi yolumuzdan alıkoymasına, inancımızı ve azmimizi sarsmasına izin vermeyeceğiz.
'Suriye halkı 61 yıllık hasretini çektiği özgürlüğe kavuşmuştur'
2024, bölgemizde ve dünyada kritik hadiselerin yaşandığı bir yıl oldu. Komşumuz Suriye’de 61 yıllık Baas zulmünün sona ermesi, geçen seneye damgasını vuran muhteşem ve muazzam bir gelişmeydi. Suriyeli kardeşlerimiz, 13 yıl boyunca kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla, misket bombalarıyla, işkenceyle, açlıkla halkını katleden Esed’den ve Baas rejiminden sonunda kurtulmuştur. Sadece Halep, Şam, Hama, Humus değil, tüm kesimleriyle Suriye halkı 61 yıllık istibdadın ardından hasretini çektiği özgürlüğe kavuşmuştur. Mazlumların tepesine bomba yağarken, bu çatı altında, grup toplantısında “Ne bayır kaldı, ne bucak” diyerek, Esed’in işlediği zulümleri bile kendi hükümetine ve ülkesine fatura edenlerin utancı, işte bu yüzdendir. Suriye meselesinde öyle pervasız, öyle vicdansız, öyle siyaseten ahlak dışı cümleler kurdular ki, bugün konuşmaya yüzleri dahi yok. Hırçınlaşmalarının, seviyeyi daha da düşürmelerinin sebebi, bundandır. Hatalarıyla yüzleşmek yerine, öküz altında buzağı aramaya devam ediyorlar. Samimi bir özeleştiri yapmak yerine hırçınlaşanlara, bugün bazı gerçekleri tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun. Susacak, saklayacak, kaçacak, zoru görünce veya işine gelmeyince topu taca atacak karakterde değiliz, hiçbir zaman da böyle bir tıynette olmadık. Hep dobra dobra konuştuk, harbi olduk, hasbi olduk, sözümüzü muhatabına çekinmeden mertçe söyledik. Bugün de yalanlarla değil, sadece ve sadece hakikatin diliyle konuşacağız.
'Kendisiyle her temasımızda Esed bize reform yapacağını söyledi, ama sözünü hiçbir zaman tutmadı'
Suriye’de ilk barışçıl gösteriler, 15 Mart 2011 tarihinde başladı. Bu gösteriler, son derece meşru gösterilerdi. Suriye halkı, yarım asırdır devam eden baskılara karşı; hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi taleplerini yüksek sesle dile getiriyordu. Bu gösterilerde, Türkiye’nin hiçbir dahli, hiçbir müdahalesi olmadı. Olaylar tamamen kendiliğinden vuku bulmuş, kendi mecrasında gelişmişti.
Hatta, olaylar başladıktan sonra, Sabık Suriye Devlet Başkanı Esed’le birkaç kez görüştüm. Gösterilerin barışçıl olduğunun altını çizdim. Taleplerin dikkate alınması gerektiğini söyledim.
Toplumun beklentisi olan reformların artık daha fazla geciktirilmeden hayata geçirilmesi gerektiğini ifade ettim. Bütün bu görüşmelerimizde, kendisiyle her temasımızda Esed bize reform yapacağını söyledi, ama sözünü hiçbir zaman tutmadı. Göstericilerin seslerine kulak vermek yerine, ordusunu devreye sokarak, olayları şiddetle, kanlı yöntemlerle bastırma yoluna gitti. Kendisiyle o süreçte de görüşmem oldu. Gösterileri şiddetle bastırmanın hem ülke genelinde, hem de İslam coğrafyasında tepkilere neden olacağını yapıcı bir dille Esed’e izah ettim. Gösterilerin önüne geçmenin tek yolunun, vaat edilen reformların yapılması olduğunu tekrar hatırlattım. Fakat Esed, olayları barışçıl yöntemlerle çözmek varken, şiddetin dozunu biraz daha artırdı, katliamlarına hız verdi. Bunun üzerine tam da bizim uyardığımız gibi, küçük çaplı, barışçıl gösteriler, kullanılan orantısız şiddet nedeniyle büyüdü, Suriye geneline yayıldı. Rusya meseleye müdahil oldu. İran meseleye müdahil oldu. PKK, DAEŞ, Şebbiha gibi terör örgütleri meseleye müdahil oldu. Sınırımızın hemen ötesinde başlayan ateş, ülkemizi de tehdit eder boyutta bir yangın dönüştü; Suriye’den ülkemize toplu hareketlilik başladı. Dahası Suriye’de, masum siviller, toplu katliam, kimyasal silah, işkence, tecavüz, zoraki göç gibi insanlık dışı muameleye maruz bırakıldı. Türkiye’nin, olaylar bu raddeye vardıktan sonra hem sınırlarını korumak, hem terör örgütlerine karşı tedbir almak, hem de mazlumlara sahip çıkmak maksadıyla gelişmelere müdahil olması kaçınılmaz hale geldi.
'Kendi devletlerini ve hükümetlerini suçladıkları kadar, Esed’e ve destekçilerine toz kondurmadılar'
Türkiye’nin, yanı başındaki bir ülkeye, tamamen haklı ve meşru gerekçelerle, özellikle de insani sebeplerle müdahil olmasından daha tabii bir şey olamaz. Türkiye’nin hasımları, dışardan Türkiye’nin çabalarını eleştirdiler. Bunların hangi niyetlerle hareket ettiklerini zaten çok iyi biliyorduk. Bizim için asıl şaşırtıcı olan, içerden bazılarının, “Türkiye'nin Suriye'de ne işi var” diyerek, meselenin ciddiyetinden uzak bir şekilde bizi haksızca eleştirmeleriydi. Amerika’nın Suriye’de ne işi var, demediler. Bölgesel aktörlerin Suriye’de ne işi var, demediler. Avrupa’nın, Batının Suriye’de ne işi var, demediler. Terör örgütlerinin, hem de Türkiye için tehdit unsuru olan bölücü terör örgütünün Suriye’de ne işi var, demediler. Sadece Türkiye’yi eleştirdiler, sadece şahsımızı ve hükümetimizi hedef tahtasına koydular. 13 yıl boyunca, bir kez olsun ülkelerinin yanında, Türkiye’nin yanında, mazlumun, mağdurun, Suriyeli muhacirlerin tarafında yer almadılar.
Suriye’de bir milyon insan hayatını kaybederken ses çıkarmadılar. 12 milyon insan, ölüm, işkence, hapis, tecavüz korkusuyla evlerini, yurtlarını terk ederken seslerini çıkarmadılar. Kitlesel kıyımlar yapılırken seslerini çıkarmadılar. Hapishanelerde insanlık dışı işkenceler yapılırken seslerini çıkarmadılar. Bebekler ölürken, çocuklar katledilirken sustular. Vahşete, zulme, katliama, barbarlığa, gaddarlığa yıllarca sessiz kaldılar. Halep’te, Bayırbucak’ta, Hama’da, Humus’ta çocuklar kırılırken, üzülerek söylüyorum, bize saldırdıkları kadar, Esed zalimine ve Baas rejimine laf etmediler. Açın, yazılanlara bakın. Açın, Meclis kürsüsünden söylenenlere bakın.
Yasak savmak kabilinden birkaç eleştirel cümle dışında, yıkımın ve zulmün boyutlarıyla orantılı hiçbir tenkit göremezsiniz. Kendi devletlerini ve hükümetlerini suçladıkları kadar, Suriye’yi kan deryasına çeviren Esed’e ve destekçilerine toz kondurmadılar.
'Türk-Kürt-Arap kardeşliğini bozamayacaksınız'
Bir milyon insan öldü. İslam medeniyetinin göz bebeği şehirler talan edildi. Suriye’nin dört yanından toplu mezarlar fışkırıyor. 13 yıl boyunca tüm bunlar yaşanırken aklınıza gelmeyen vicdanı, merhameti şimdi azılı katillerden hesap sorulurken mi hatırladınız? Biz, sizin ne yapmaya çalıştığınızı biliyoruz, hem de çok iyi biliyoruz. 13 yıl neden sustuğunuzu, şimdi neden konuştuğunuzu çok iyi biliyoruz. Zalim Esed’in katliamlarına neden tepki göstermediğinizi gayet iyi biliyoruz. Dün, bizim değil, hükümetin değil, Cumhur İttifakı’nın değil, Türkiye’nin karşısında konumlandılar. Bugün de yine Türkiye’nin karşısındalar, ülkemizin hasımlarının yanındalar. Dün de ideolojik taassupla hareket ediyorlardı. Bugün de hadiselere ideolojinin penceresinden bakıyorlar.
Dün de iyi niyetli değillerdi, bugün de art niyetli davranıyorlar. Ne yaparsanız yapın, Suriye devrimini üflemekle söndüremeyeceksiniz. Ülkemiz içinde de, o çok arzuladığınız kışkırtmayı yapamayacaksınız. Türkiye-Suriye kardeşliğini, Türk-Kürt-Arap kardeşliğini bozamayacaksınız.
Şer güçlerin çizdiği sosyal fay hatları kaşıyarak, barış içinde bir arada yaşama irademize dinamit koyamayacaksınız. Sizin tuzaklarınıza asla ve asla düşmeyeceğiz.
'Siyaset, Türkiye’nin hak ve hukukunu yüceltmek için yapılır'
Siyaset; akılla, basiret ve ferasetle yapılır. Siyaset, ülkenin ve milletin çıkarlarını merkeze alarak yapılır. Siyaset, Türkiye’nin hak ve hukukunu yüceltmek için yapılır. Siyasetçisi, yazarı, akademisyeni, bürokratı, gazetecisiyle bu yeni dönemde herkesin görevi, ülkemizin Suriye’de istikrarın tesisi için yürüttüğü çabalara katkı sunmaktır. Yüzlerce yıllık kardeşlik bağlarımızın ve 911 kilometrelik sınırımızın olduğu komşu bir ülkeye, biz Batılıların baktığı zaviyeden bakamayız. Kardeşlerimizin yaralarına şifa olmak, bir an önce kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlamak, bizim hem kardeşlik, hem de komşuluk vazifemizdir.
'Suriyelileri kucaklayan bir sistemin inşası için desteğimizi, katkımızı sürdürüyoruz'
Türkiye olarak Suriye’de istikrarın tesisi, geçiş sürecinin tamamlanması, tüm Suriyelileri kucaklayan bir sistemin inşası için desteğimizi, katkımızı sürdürüyoruz. Devrimi müteakiben MİT Başkanımız ve Dışişleri Bakanımız Şam’ı ziyaret etti. Bugün de geçici hükümetin Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı ülkemize bir ziyaret gerçekleştirecekler. Suriye’nin en kısa sürede toparlanması için hem “İnkaz” hükümetiyle hem Arap dünyasıyla hem de uluslararası toplumla işbirliği yapıyoruz. Sadece devlet olarak değil, AK Parti olarak da hemen harekete geçtik.
Partimizin İnsan Hakları Başkanlığı’ndan bir ekip, devrimden 9 gün sonra Şam, Halep, Humus, Hama gibi Suriye şehirlerini ziyaret ettiler. Partimizin de desteğinin Suriyeli kardeşlerimizle olduğunu bizzat ifade ettiler. Bu ülkeyi tekrar istikrarsızlığa ve kaosa sürükleme girişimlerine, yeni Suriye yönetimiyle birlikte asla müsaade etmeyeceğiz. İsrail başta olmak üzere Suriye topraklarına ve halkına saldıran güçlerin de, bu mütecaviz eylemlerine bir an önce son vermesi gerekiyor. Aksi takdirde ortaya çıkacak ağır sonuçların herkese etkisi menfi olacaktır.
Öte yandan 15 aydır soykırımın ve katliamların sürdüğü Gazze’de ateşkesin sağlanmasıyla, inşallah tüm bölgede kalıcı barış ve istikrar için önemli bir fırsat doğacaktır. İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerini çok yakından takip ediyor, bir an önce müjdeli haberler almayı ümit ediyoruz. Bir diğer husus da suni etnik gerilim senaryosuyla ülkeyi bölmeye çalışanların da, söylemlerini ve kimlerin hesabına çalıştıklarını gözden geçirme vakti gelmiştir. Çünkü halihazırda Suriye’deki en ciddi sıkıntı, ülke topraklarının neredeyse üçte birini halen işgal altında tutan, YPG terör örgütüdür. Suriye’nin doğal kaynaklarını da gasp eden YPG terör örgütü, şayet kendini feshedip silah bırakmazsa, yaklaşan acı akıbetten kurtulamayacaktır. Biz, Suriye’deki her kesim gibi Kürt kardeşlerimizin de tüm meselelerinin çözümünün takipçiyiz, destekçisiyiz, Kürtlerin güvenliğinin teminatıyız. DEAŞ gibi proje ürünü bahanelere gelince bunların artık ikna edici yanı kalmamıştır. Şayet, Suriye’de ve bölgede DEAŞ tehdidinden gerçekten korkuluyorsa, bu meseleyi çözme iradesine ve kudretine sahip en büyük güç, Türkiye’dir. Herkes bölgeden elini çeksin; biz Suriyeli kardeşlerimizle beraber, DEAŞ’ın da, YPG’nin de, diğer terör örgütlerinin de kafasını kısa sürede ezeriz. Allah’ın izniyle bu yapabilecek kudrete ve kuvvete fazlasıyla sahibiz.
Biz, her aşaması en ince detayına kadar hesaplanmış bu siyaseti yürütürken, CHP tarafında çok farklı bir hava hâkim. Kimin ne dediği, ne yaptığı belli değil. Ya rol çalmanın, ya da mülteci düşmanlığını körüklemenin peşindeler. Suriye devriminin üzerinden 40 gün geçti. Fakat anamuhalefet partisi bu konuda tutarlı, mantıklı, içerisinde bilgi kırıntısı olan tek bir cümle dahi kuramadı. Yaşadığımız kötü tecrübeler bize şunu göstermiştir: Ana muhalefetten, Türkiye’nin dış politikasına anlamlı bir destek beklemek tamamen beyhude bir uğraştır. Biz ne dersek diyelim, ne kadar uğraşırsak uğraşalım; hepsi faydasız. CHP ve şürekâsı her milli meselede yanlış yerde konumlanmayı bir şekilde başarıyorlar.
'Kart oyununun CHP’nin karakterine daha uygun olduğu kanaatindeyim'
Mavi Vatan’dan Libya’ya, Karabağ’ın azatlığından Rusya-Ukrayna savaşına, Gazze mezaliminden Suriye devrimine kadar her konuda çuvalladılar. Her seferinde görüyoruz ki, dış politika gibi bilgi, birikim, vizyon ve ustalık gerektiren bir alan, CHP’nin çapını ziyadesiyle aşıyor. Ülkemizdeki muhalefetin seviyesine son günlerde bir kez daha tanık olduk. “Türkiye’nin ana muhalefet partisini mi, yoksa bir ilkokul müsameresini mi izliyoruz”, halen anlayamadık. Lafa gelince Sayın Özel, “Gazi Mustafa Kemal’in koltuğunda oturuyorum” diyor. Ama bakıyorsunuz, ne bir ciddiyet var, ne ağırbaşlılık var; ne de işgal ettiği makamın kendisine zorunlu kıldığı vakur duruş var. Koltuğunu korumak için bir “atraksiyon” yapması lazım; fakat onu bile doğru-düzgün beceremiyor. Hatırlarsınız bir ara, ülkenin yarısı aydınlıkken “ışıkları kapatalım” dediler. Ancak, bu eylem nispeten bir emek, disiplin, iyi-kötü bir koordinasyon gerektirdiği için sadece 3 gün dayanabildiler.
Sonra Meclis’te nöbet işine girdiler; onda da CHP elitizminin kurbanı oldular. Şimdi daha orijinal bir eylemle kamuoyunun huzuruna çıktılar. Bu son çıkışlarını, açıkçası, biz de beklemiyorduk. Milletimiz gibi biz de bu orijinal fikir karşısında dumura uğradık. CHP’nin siyaset üretme kabiliyetini böylece bir kez daha görmüş olduk. Öncelikle bu dahiyane fikir için CHP lideri Sayın Özgür Özel başta olmak üzere CHP yönetimini tebrik ediyorum. Halkımızın umutlarını artırdılar; Türk siyasetine yeni bir ufuk kazandırdılar; demokrasimizin gücüne güç kattılar. Çok çaba ve zahmet gerektirmediği için “kart oyununun” CHP’nin karakterine daha uygun olduğu kanaatindeyim. Öncekiler kelebek ömürlü olmuştu; bunu biraz daha devam ettirebilirler. Ama kendilerini bu oyuna fazla kaptırmasınlar. Artık trajedi boyutuna varan bu vahim tablonun takdirini en iyi CHP’li seçmenlerin yaptığına ve yapacağına inanıyorum.
13 yıl boyunca ülkelerinin yanında, mağdurun mazlumun yanında yer almadılar. Kitlesel kıyımlar yapılırken seslerini çıkarmadılar. O cezaevlerini ekranlarda izledik. Bütün bunlar olurken seslerini çıkarmadılar. Bebekler katledilirken bunlar sustu. Barbarlığa yıllarca sessiz kaldılar. Çocuklar kırılırken bize saldırdıkları kadar Esed rejimine la etmediler. Açın yazılanlara bakın, meclis kürsüsünde konuşulanlara bakın. Ne zaman Suriye halkı zafer kazandı, bunların dilinin bağ çözüldü. Utanmak yerine sosyal medyadan sağa sola akıl veriyorlar. 13 yıldır durmadıkları endişeyi son 40 yıldır duyuyorlar. Neymiş Suriye'de katliam varmış. Ne oldu da Suriye'ye dönük radarlarınızı açtınız, zalim dönüp gidince mi aydınlandınız, Baas yıkılınca mı aklınız başınız geldi, soruyorum size bebekler ölürken nerelerdeydiniz. İnsanlar öldürülürken sizler neredeydiniz.
13 yıl neden susup şimdi neden konuştuğunuzu biliyoruz. Türkiye'nin yanında değil karşısında konumlandılar. Ülkemizin hasımlarının yanında konumlandılar. Dün de iyi niyetli değillerdi bugün de art niyetli davranıyorlar. Ne yaparsanız yapın Suriye devrimini üflemekle söndüremeyeceksiniz.
Bölgedeki gelişmelere yapıcı istikamette vaziyet ederken, kendi kronik sorunlarımızı çözme yönünde adımlar atmaktan da geri durmuyoruz. Bilindiği gibi Türkiye’nin 40 yılı geride bırakan bir bölücü terör meselesi bulunuyor. Geçtiğimiz aylarda, bu meseleyi kalıcı şekilde sona erdirme yönünde, Cumhur İttifakı ortağımız Sayın Bahçeli’nin cesur çıkısıyla başlayan bir dizi gelişmeye şahitlik ettik. Gelinen noktada, aziz milletimizin bu konuda “ihtiyatlı bir iyimserlik” içinde olduğunu görmekteyiz. Hükümet olarak, her vakit olduğu gibi bu hususta da, şehitlerimizin aziz hatıralarına, şehit yakınlarımızın ve gazilerimizin hassasiyetlerine asla halel getirmeyecek bir şuurla hareket ediyoruz. Türkiye’nin, insani ve ekonomik olarak çok büyük bedeller ödediği böyle bir sorunu kalıcı biçimde geride bırakması, istisnasız herkesin faydasınadır; ülkemizin hayrınadır.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.