Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Büyük Resmin İçinde 28 Şubat(2)

​ 28 Şubat 1997 darbesinin 26. yıldönümünde, Prof. Dr. Bedri Gencer darbenin öncesindeki ve sonrasındaki gelişmeleri üç soruyla analiz etti.
Büyük Resmin İçinde 28 Şubat(2)
02 Mart 2023 12:30:00
​ 28 Şubat 1997 darbesinin 26. yıldönümünde, Prof. Dr. Bedri Gencer darbenin öncesindeki ve sonrasındaki gelişmeleri üç soruyla analiz etti.

Büyük Resmin İçinde 28 Şubat(1)

28 Şubat’ın Miadının Dolması

Genelkurmay’ın irticaî faaliyetleri desteklediği iddiasıyla ambargo için fişlediği firmalar arasında yer alan “Cihad Köfte Salonu” (!), bugün 28 Şubat kara mizahı olarak hatıralarda kaldı. “28 Şubat darbesi” ile “28 Şubat zulmü” tabirleri, bu darbenin hâkim/mahkûm, etkileyen/etkilenen olarak iki tarafına işaret eder. Dolayısıyla sıfır-toplamlı oyun mantığınca bu darbede hâkim-etkileyen tarafın kazancı, mahkûm-etkilenen tarafın kaybı mânâsına gelecektir. Bu kayıptan kasıt, 28 Şubat muhasebesinin asıl konusunu oluşturan Müslüman kimliğin kaybıdır. Müslüman kimliğin kaybı, 28 Şubat darbesinden en çok etkilenen “mürteci” erkekler ve kadınlara, mağdurlar ve mağdurelere göre değişir. 28 Şubat zulmünün Müslümanlarca zâhiren kazanç, bâtınen kayıp olarak görülen ana konusu, tesettürdür.

28 Şubat darbesinin ana gerekçesi, dinine bağlı Müslüman kadın ve erkeklerin kamudaki görünürlüğünün artışıyla kendini gösteren irtica (siyasî İslâm) tehlikesiydi. Zamanla başörtüsü yasağıyla birlikte 28 Şubat bitti; başörtülü kadınların kamudaki görünürlüğü giderek arttı. Ancak bu kez de “Başörtüsü davasını kazandık, tesettür ruhunu yitirdik; Mağdur bacılar gitti, mağrur bayanlar geldi” yorumlarıyla, zâhiren kazancın bâtınen kayıp olduğu kanaatiyle, bu kazancın maliyetinin muhasebesi başladı.

Mahremiyetinden dolayı dinî-içtimaî değişmenin sensörü olduğu için Müslüman kadının tesettürünün yozlaşma muhasebesinin ana konusu olması tabiîydi. Ancak Müslüman kadın tesettürüne bu dikkat, Müslüman erkeğin kimlik kaybının gözden kaçırılmasına yol açtı. 28 Şubat darbesinin ana gerekçesi, toplumsal dindarlaşmanın siyasete yansımasının göstergesi, laikliğe tehdit olarak alınan “mürteci” bürokratların dinî inançlarından dolayı namahrem kadınlarla tokalaşmaktan kaçınmalarıydı. 28 Şubat’ın (1998–2002) Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, “İrtica sürdükçe 28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek” demişti. Her devrin adamı Abant Konsili müftüsünün ibahî fetvalarının verdiği “rahatlamayla” artık namahremle tokalaşma kaygısının, bu kaygıyı koruyan “mürteci” bürokrat haberlerinin kalmaması, bin yıl sürecek denen 28 Şubat’ın çok geçmeden hedefine ulaştığını, gerekçesinin kalmadığını gösteriyordu.

Bu açıdan 2010, 28 Şubat’ın fiilî bitişinin tarihi olarak alınabilirdi. Devrin Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çankaya Köşkü’nde verilen 29 Ekim 2010 tarihli resepsiyonda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül ile tokalaşmaktan kaçınırken Ali Bardakoğlu tokalaşmış, Bardakoğlu, dine uyan bakanla dine uymayan Diyanet İşleri Başkanı manzarası arasındaki çelişkinin sebebini soranlara şu açıklamayı yapmıştı: “Ben, şahsen elini uzatan hanımefendilerin elini sıkmakta bir beis görmüyorum. Tokalaşmanın haram olduğunu bildiren açık bir dinî metin bulunmamaktadır.” Hâlbuki namahremle tokalaşma yasağı, Kur'ân-ı Kerim’deki “Zinaya yaklaşmayın” emri uyarınca açık dinî naslara, sahih hadislere dayandığı için İslâm tarihinde hiçbir Müslüman âlim buna cevaz vermemişti. Dinimizde namahremle tokalaşmanın yeri olmadığına göre, “Ben bunda bir beis görmüyorum” diyene, “Sen hangi dindensin?” diye sormak gerekirdi.

Dolayısıyla toplum alttan kendiliğinden sekülerleştiği için üstten sekülerleştirecek, 28 Şubat’ı sürdürecek yeni darbelere gerek kalmamıştı. Ancak burada mesele, 28 Şubat’ın başardığı sekülerleşmenin Batılı mânâda hakikî bir sekülerleşme olup olmadığıydı. 28 Şubat’ın planını çizen Bernard Lewis gibi Batılılar, Batı’da sekülerleşmenin din ile diyanet arasındaki sınırın ortadan kalkmasıyla sonuçlanan normatif, hakikî bir sekülerleşme olduğunu biliyorlardı. Ancak İslâm dünyasında din ile diyanet, İslâm ile Müslümanlık arasındaki sınırlar ilelebet bakiydi; 28 Şubat’ın başardığı gibi İslâmî sekülerleşme, ancak diyanet-Müslümanlık boyutunda olabilirdi. Dolayısıyla ilahî din olarak asliyetini koruduğu sürece İslâm’a karşı Batılıların-28 Şubatçıların mücadelesi bitmeyecekti.

KAYNAKÇA

Birand, Mehmet Ali (1984) 12 Eylül Saat: 04.00. İstanbul: Karacan.

Bozkurt, Mahmut Esat (1940) Atatürk İhtilâli: Türk İnkılâbı Tarihi Enstitüsü Derslerinden. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Geertz, Clifford (1973) The Interpretation of Cultures: Selected Essays. New York: Basic Books.

Gencer, Bedri (2019) Gelenekten Modernliğe Osmanlı. İstanbul: Ketebe.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin