Büyük projelerin kıymetini bilecek nesil lazım
Bu meseleyi yazmaktan usandığımı düşünen varsa yanılıyor.
Kabul ediyorum, yaklaşık 15 yıldır sesimi yetkililere duyuramamanın verdiği bir
yorgunluk var ancak asla pes etmeyeceğim.
Çünkü bu ülkenin evlatları bize ait olmayan bir eğitim
sistemini hak etmiyor.
“Yerli ve milli” kavramlarını hayatımızın merkezine aldığımız bir
dönemde nedense eğitimi yerli ve milli bir zemine çekemiyor daha da vahimi
mevcut olanı övgüye mazhar buluyoruz.
“İyi de başında “milli” olan bir sistemin nasıl olur da
bizim değerlerimize yaslanmadığını iddia edebiliyorsun” diyenler çıkabilir.
O halde söyleyiniz, milli
eğitim sistemi hangi felsefeye yaslanıyor? Ya da şöyle sorayım, yaslandığı
herhangi bir felsefe var mı?
Bugün Marmaray,
Avrasya, havalimanı ve Kanal İstanbul gibi büyük projelerden önce eğitim
meselesini halletmemiz gerekmiyor muydu?
Malumunuz hükümet yetkililerinin ve siyasetçilerin sıklıkla
yakındığı konulardan birisi de ürettikleri projelerin değerinin bilinmemesidir.
Ürettiğiniz milli projeler, milli eğitim
sisteminin tezgâhından geçenler tarafından takdir edilmiyorsa burada bir
problem yok mu?
Kabul etseniz de etmeseniz de var. Burada çok ciddi bir
problem var.
İşin hazin tarafı bu problem kimseyi rahatsız etmiyor. Ne
medyasının umurunda, ne siyasetçisinin ne de sivil toplum örgütlerinin…
Kendi ülkemizde,
kendi okullarımızda, kendi paramızla çocuklarımızı ülkesine yabancı, kendine
yabancı, kültürüne ve değerlerine uzak yetiştiriyoruz. En önemlisi de onları
tekçi ideolojinin birer kurbanları haline getiriyoruz.
Eğitimin zihniyet olarak, metot ve uygulama olarak bir
önceki çağa hitap etmesi gibi bir yanlışın içerisinden bir türlü çıkamıyoruz.
Ve ne yazık ki buna cesaretimiz de yok!
Bu ülkenin çocuklarına kendi yetenek ve ilgilerini keşfetme
imkânı tanımak yerine belirli kurallar silsilesiyle onlara otoriteye, resmi
ideolojiye itaat etme eğilimi kazandırmaya çalışıyoruz.
Aynı şekilde onların
merakını tetiklemek, sorgulayıcı, analiz yapma kabiliyeti ve bir tercihte
bulunma imkânı tanımak yerine ısrarla belirli bir kalıba sokmak için gayret
sarf ediyoruz.
Oysa Herbert Read’ın
ifadesiyle “Bütün farklı kişilikleri bir kalıba sokmak hem baskı gerektirir hem
de ziyadesiyle zordur.”
Şayet siz okulları boş bırakır ve eğitimi öncelikli gündem
maddesi olmaktan çıkarırsanız birileri de gelir bu boşluğu doldurur.
Örneğin geçenlerde Milat
Gazetesi’nden Özlem Doğan, Tarlabaşı Toplum Merkezi’nde dönen rezaleti gözler
önüne sermişti. Burada Türk, Kürt, Arap ve Roman çocukları eğitim adı
altında eşcinselliğe yönlendiriliyor ve onlara terör örgütü PKK’nın
propagandası yapılıyor.
Küçük erkek çocuklara “büyüyünce
prenses olmak istiyorum” gibi fıtrata aykırı şartlandırmalardan tutun
özgürlük adı altında yapılan PKK propagandasına
varana kadar bir sürü çirkinlikler belirli bir plan-program dahilinde
işleniyor.
Sonra birileri çıkıp YKS öncesi “Katarlı gençlere sınavsız
tıp eğitimi hakkı verildi” yalanını atarak gençleri kışkırtabiliyor.
Anlayacağınız meydanı asla boş bırakmıyorlar.
Demem o ki “Ayasofya’ya namaza götürdüğünüz gençler
üzerinden yola çıkarak ülkede bir gençlik ve nesil problemi yok” demenizle bu
sorunun üstesinden gelemezsiniz.
Köklü, özgün, özgür,
bağımsız bir ülke emeli güden kaliteli, ahlak, vicdan sahibi insanların
yetişmesini arzu ediyorsak eğitimi öncelikle toplumu dizayn etme aracı olmaktan
kurtarmamız gerekmektedir.
Bütün azınlıkları, etnik alt kimlikleri, farklılıkları içine
alan onları eritmeyen özgürlükçü bir eğitim sisteminin artık devreye sokulması
gerekmektedir. Eğitim geçen yüzyıldan kalma, tekçi, ulus devletçi bir
zihniyetle işlev görmemelidir.
Eğitim, bireysel
insan gerçekliği çerçevesinde ele alınması gereken, dolayısıyla aynı zamanda
bir insan hakları meselesidir. Ve elbette bireyin doğuştan getirdiği temel
haklar doğrultusunda özgürleştirici bir işlevi olmalıdır.
Bugün Türkiye’de farklı düşünen, inanan ve yaşayan insanlara
yönelik oluşan önyargının temelinde okulların standart seri üretim yapan birer
fabrikaya dönüşmesi yatmaktadır. İşte buradan özgürlük çıkmaz, sorgulayan,
doğrunun peşinden koşan kaliteli insanlar çıkmaz.