Dolar (USD)
34.19
Euro (EUR)
38.19
Gram Altın
2930.89
BIST 100
9744.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Birinci Meclis'in başına neler geldi?

Mustafa Kemal, bütün muhalifleri, 'ebediyyen susacak' şekilde tasfiye eder. Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey'i kendi muhafız alayı komutanı Topal Osman Ağa'ya öldürtür. Sonra da Topal Osman'ın ortadan kaldırılmasına onay verir.
Birinci Meclis'in başına neler geldi?
18 Ağustos 2015 10:28:00
Mustafa Kemal, bütün muhalifleri, 'ebediyyen susacak' şekilde tasfiye eder. Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey'i kendi muhafız alayı komutanı Topal Osman Ağa'ya öldürtür. Sonra da Topal Osman'ın ortadan kaldırılmasına onay verir.

Erdal Şimşek

Tam 95 yıl öncesinin Ankarası...

Hacı Bayram Veli Türbesinin bulunduğu bölgede olağanüstü bir kalabalık var. Bozkırın ortasında kurulmuş bulunan Ankara adlı kasaba, kurulduğundan beri böylesine bir hareketlilik görmemiş.

Günlerden cuma. Anadolu'nun bütün renkleri bütün insan prototipleri bir araya gelmiş: Kalpaklı, sarıklı, üniformalı adamlar Ankara'da, Hacı Bayram-ı Veli Türbesi önünde el açmış dua ediyor.

Kur'an tilavetleri, naatı şerifler, dualar birbirine kenetlenmiş Arş-ı ala'ya yükseliyor. Hiç kimse o gün için dua etmiyor. Bütün dualar istikbal ve istiklal

Çünkü memleketin tamamı işgal altında. Denizleri dahi işgal edilmiş. Balıkçı tekneleri 5 mil açığa çıkamıyor.

İşgal edilen şehirler haçlılar tarafından tar u mar edilmiş namus ayaklar altına alınmış.

Ermeni ve Rum çeteler, insanlıktan çıkmış, bin yıllık komşularını boğazlamakla meşguller. Tüm Müslüman unsurlar, devleti ve milleti ile yaşam savaşı veriyor.

Ak Deniz ve havalisini Fransızlar, Ege'nin bir kısmında İtalyanlar, İzmir'de Yunanlaru2026 İstanbul başta İngilizler, bütün ittifak ülkelerinin askerleriyle dolu. 20 yıldır aralıksız savaşan millet, takatsiz düşmüş. Başkenti bile kuşatılmış.

Ve milletin silahlı çabaları sonucunda Ankara'da kendilerini temsil edecek bir Milli (ulusal) meclis kurulmuştur. Bütün yerel meclisler, bu meclisin sancağı altında toplanmayı kabul etmişler ve yeniden şahlanışa geçmek için ahd etmişlerdir.

MUSTAFA KEMAL'İ ANADOLUYA PADİŞAH VAHİDEDDİN GÖNDERDİ

Bozkırın Ankarasında kurulan bu Milli Meclis, kesinlikle İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ın devamıdır. Buna belki Kemalist gericiler itiraz edebilirler. Onlara hemen şu soruyu sormak lazım: İlk meclis açıldığında gündemi ne idi?

Meclis kayıtları ve o günleri anlatanların yazdıklarına baktığımızda, Millet Meclisi'nin gündemi, İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ın kapandığı gün, gündeminde olan maddelerdir.

Daha Meclis kurulmadan, Sultan Vahideddin Han'ın Anadolu'ya görevli olarak gönderdiği ve bütün paşaların bundan dolayı biat ettiği Mustafa Kemal, açık açım hedeflerinin başında "kurtarmak ve korumak istediği devlette 'memaliki şahanesi tebaa-i mülükaneleri' olan bir padişah" vardı

Ve Ankara'da kurulan Büyük Millet Meclisi, "makam-ı mualla-yı hilafet ve saltanatı ve memalik-i mahrusa-i şahaneyi' (Osmanlı padişahının ülkesini) 'yedi ecanibden tahlis' (yabancıların elinden kurtarmak) ve taarruzatı def maksadı ile bir parlamento toplanıyor"du.

Bazı gazetelerin ve İstanbul'daki muhalif çevrelerin iddialarına, bizzat Mustafa Kemal ve çevresi tarafından şu cevap verilir:

Mustafa Kemal ihtilalci değildir, bunu kabul etmiyor."

MİLLETİN GERÇEK MECLİSİ: BİRİNCİ MECLİS Salahiyet-i fevkaladeyle toplanan bu Meclis'i diğerlerinden ayıran pek çok özellik var. Biri; Sivas Kongresi'nde partileşmenin Kurtuluş Savaşı sonrasına bırakılması kararı alındığı için bütün mebusların Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi kabul edilmesi. Başlarda bu kurala uyulsa da zamanla iç politikadaki ihtilaflar su yüzüne çıkıyor. İstiklal, Tesanüt, Halk Zümresi, Yeşil Ordu, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Halk İştirakiyyun (sosyalist) Fırkası gibi 8-10 kişilik grupçuklar oluşuyor önce. Bir tarafta kırmızı kalpaklı bir adam "Ben Bolşevik'im" diye ortaya çıkarken, diğer tarafta sarıklılar, feslileru2026 Ancak asıl ateşli tartışmalar bir yıl kadar sonra yaşanmaya başlıyor.

Meclis, sultanınkiler de dahil bütün yetkileri; yasama, yürütme ve yargıyı kendinde topluyor.

Milletvekilleri orduyu denetlemek üzere cepheye gidiyor, gördüklerini Ankara'da tartışıyor. Ordu komutanına cephede neden öyle değil de böyle davrandın diye hesap sorabiliyorlar. Bunları soranlar asker falan da değil. Bildiğimiz milletvekilleri.

MUSTAFA KEMAL, MECLİSE DİRENİYOR

Kuvvetler birliği gereği Meclis Başkanı Mustafa Kemal, yürütmenin de başı kabul ediliyor. Bakanları ise Meclis belirliyor. İştirakiyyun Fırkası'nın (Osmanlı Komünist Partisi) Genel Sekreteri Tokat Milletvekili Nazım Bey İçişleri, Tesanüt Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Abdülkadir Kemal Öğütçü (yazar Orhan Kemal'in babası) de Adalet Bakanı seçiliyor.

Mustafa Kemal Meclis'in iradesine karşı ilk direnişi gösteriyor ve 'Ben sizinle çalışmam' deyip istifa etmelerini sağlıyor. Aynı sorun tekrar yaşanmasın diye 1920 sonbaharında kabul edilen 'bakanlar meclis başkanının gösterdiği adaylar arasından seçilir' kararı, Mustafa Kemal'e yeni bir yetki kazandırırken ciddi tepkilere de yol açıyor. Bu sorun zamanla temel meselelerden biri halini alıyor.

MECLİS, "DİN-İ MÜBİN İSLAM İÇİN" ÇALIŞIYOR

23 Nisan 1920'de toplanan o gün için sıradan olan ama bugün için çok dikkat çekici olan bir yönü, dine yaptığı vurgu. Hiçbir Osmanlı meclisinde görülmeyenler yaşanıyor 23 Nisan'da.

Meclis 22 Nisan'da açılacakken bir gün erteleniyor; çünkü ertesi gün mübarek cuma. Mustafa Kemal'in talebiyle önce topluca namaz kılınıyor." Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif eşliğinde salavatlarla ulaşılan Meclis, duayla açılıyor.

Mustafa Kemal, bu davranışı ile toplumda kendisi ile ilgili oluşan "gavur paşa" imajını yıkmaya çalışıyor ve halkın direnişini kırıyor. Amacı "Millu00ee mücadeleyi gavurlara karşı İslam mücadelesi gibi sunuyoruz."dan başka bir şey değildir.

Mustafa Kemal'in açılışta yaptığı konuşma da hayli ilginçtir: "Biz burada farklı etnik kimliklerden müttehid bir Müslüman kitlesiyiz. Arnavutu, Kürdü, Arabı, Türkü İslam sıfatı ile bir aradayız ve hep beraberiz."

Sivas'ta kabul edilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tüzüğüne göre her İslam vatandaş, cemiyetin tabii üyesi. Başından itibaren müthiş İslamcı ve gayr-i Müslimleri dışlayıcı bir hava var. Bütün bunlar askeru00ee harekat devam ettiği için yapılıyor tabii. Zafer kazanıldığı gün bitiyor bu yaklaşım ve Müslümanlara her türlü baskı uygulanıyor.

MECLİSS'TEN PADİŞAHA BAĞLILIK MEKTUBU

Meclis, hilafet ve saltanatı işgalden kurtarmak maksadıyla toplandığını her fırsatta tekrarlıyor. Mustafa Kemal, 28 Nisan'da Meclis Başkanlık Divanı'nın padişaha çektiği telgrafı mebuslara okuyor: "Millu00ee savunmamızı padişahlık makamına bir ayaklanma gibi göstermek isteyen ve halkı kandırmak için durmadan çalışan hainler var. Milleti birbirine kırdırmak istiyorlar. Oysaki vuran da vurulan da hepsi sizindiru2026 Kalbimiz size bağlılık ve kulluk duygularıyla dolu olduğu halde tahtınızın etrafında her zamandan daha sıkı bir bağla toplanmış bulunuyoruz."

BİRİNCİ MECLİS'DE İKİ GRUP Millu00ee Mücadele konusunda fikir ve eylem birliği olsa da iç politika konuları uzun tartışmalara yol açabiliyor. Mustafa Kemal, 10 Mayıs 1921'de beklenmedik bir adım atarak "Oylar dağılıyor. Bazı oylamaların nasıl sonuçlanacağı belli olmuyor. Kendi fikrime yakın, benimle hareket edecek insanları bir araya getirdim ve Müdafaa-i Hukuk Grubu'nu kurdum." diyor. Birinci Grup'un Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Meclis Grubu olduğu ilan ediliyor. Yalnız bir sorun var. Dışarıda bırakılan 92 kişi de aynı sıfatla seçilmişti.

Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun programı iki maddeden oluşuyor. Misak-ı Millu00ee'yi sağlamak ve 1921 Anayasası çerçevesinde gereken kanunları çıkarmak. Meclis'te bu gayeye itiraz eden yok. Buna rağmen dışarıda bırakılan muhalifler, "İleride tarihçiler tutanakları okuduklarında aramızda Misak-ı Millu00ee'ye ve anayasaya itiraz edenler olduğunu düşünmesin." diyerek tavırlarının zapta geçmesini istiyor.

VE MUSTAFA KEMAL RESEN DİKTATÖR OLUYOR

Muhalefeti şekillendiren temel sorunlardan biri de Mustafa Kemal'e başkumandanlık vesilesiyle özel yetki verilmesidir.

1921 Temmuz ayının sonlarına doğru Yunanlar Sakarya Nehri'nin doğusuna geçiyor. Eskişehir ve Kütahya düşüyor. O günlerde cepheden gelen bir heyet, 'bu işi çözmenin tek çaresi Mustafa Kemal'i başkumandan yapmaktır' diyor." Esasında padişaha ait olan bu sıfat, İstanbul'un tüm yetkilerini devraldığını ilan eden Meclis'in manevi şahsiyetinde temsil ediliyor. Mustafa Kemal, 5 Ağustos'ta Meclis'e teklifi bir şartla kabul edeceğini açıklıyor: "Umumi surette tezahür eden arzu ve talep üzerine başkumandanlığı kabul ediyorum. Bu vazifeyi şahsen deruhte etmekte tahassul edecek fevaidi, azami suretle istihsal edebilmek ve ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami surette tezyid ve ikmal ve sevku idaresini bir kat daha tarsin için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin haiz olduğu salahiyeti meşruayı fiilen istimal etmek şartiyle bu vazifeyi deruhde ediyorum." Özetle Meclis'in sahip olduğu tüm yetkileri tek başına kullanmak şartıyla kabul ediyor teklifi. Üç ay süreyle sözü kanun yerine geçecek, sonra gerekirse süre uzatılacak. Ve böylece Mustafa Kemal "resmen ve kanunen" tüm yetkileri kendi şahsında toplayan "diktatör" oluyor.

II. GRUP

Muhalefet kabul etmeye yanaşmasa da kanun geçiyor. Kasım ayında sürenin uzatılması gündeme gelince konu kamuoyuna yansıyor. Ama uzatılıyor. Şubat'ta bir kez dahau2026 Muhalefet giderek güçleniyor. Nihayet 1922'nin Mayıs ayında, gizli oturumda talep reddediliyor ve yetki düşüyor. Ertesi gün Mustafa Kemal kürsüde kritik dönemin henüz sona ermediğini ve teklifin kabul edilmesinin önemini bir kez daha hatırlatıyor. Oylar birbirine çok yakın olsa da üç ay uzatma alıyor. Bu oylamadan sonra Birinci Grup'taki bazı genç ve atak milletvekilleri Selamet-i Umumiye ismiyle daha dar kapsamlı bir oluşuma gidiyor. Atatürk'le yakın temas halindeki milletvekillerinin hedefi, arkadaşlarını yönlendirerek oyların dağılmasını engellemek ve Meclis üstünlüğünü ellerinde tutmak. Peş peşe yaşanan sorunlar ve yeni oluşum muhalefete örgütlenmek dışında yol bırakmıyor. Tüm vekiller Müdafaa-i Hukuk adına seçildiği için Mustafa Kemal'in grubuna birinci, kendilerine ikinci grup deme kararı alıyorlar.

Birinci Meclis'e büyük oranda demokratik vasfını kazandıran İkinci Grup, kişilere dayalı bir yapıya sahip değil. Resmu00ee lideri yok. Ön plana çıkan isimler, Erzurum mebusları Hüseyin Avni (Ulaş-hukukçu) ve Süleyman Necati (Güneri-hukukçu), Kayseri Mebusu Rıfat (Çalıka-hukukçu), Canik Mebusu Emin (Geveci-hukukçu), Sinop Mebusu Hakkı Hami (Ulukan-hukukçu), Mersin Mebusu Selahattin (Köseoğlu-Albay), Sivas Mebusu Kara Vasıf (Karakol-Albay) ve Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey (Binbaşı)u2026

İKİNCİ GRUP MUHALEFETE BAŞLIYOR İkinci Grup, Temmuz 1922'de üç maddelik bir programla kuruluyor. İlk iki madde Birinci Grup'unkiyle aynı. Ayrıca hakimiyet-i milliye esasına aykırı tüm yasaları değiştirmek ilkesini benimsiyorlar. Aykırı buldukları uygulamalar; bakan seçimi, başkumandanlık yetkileri ve Atatürk'ün özel yetki aldıktan sonra yeniden kurduğu ve üyelerini bizzat atadığı İstiklal Mahkemeleri. İkinci Grup kurulduktan sonra hemen kanun teklifi sunmaya başlıyor.

Önce bakanların yetki ve sorumluluklarını düzenleyen bir metin hazırlanıyor. 6 Temmuz'da çoğunluğu sağlayarak kanunu geçiriyorlar. Haziran'da Büyük Taarruz'un planı yapılmış. 26 Ağustos'ta savaş yeniden başlayacak.

Böyle bir ortamda İkinci Grup Meclis'te söz üstünlüğü elde ediyor. 20 Temmuz'da başkumandanlık yetkilerinin tekrar uzatılması gündeme geldiğinde bu kez Mustafa Kemal sürpriz bir çıkışla "Kritik ortam ortadan kalkmıştır, yetkileri Meclis'e devrediyorumu2026" diyor. Meclis özel yetkileri geri alırken oy birliği ile süresiz olarak başkumandanlık unvanı takdim ediyor kendisine. Yetkilerin herhangi bir tartışmaya mahal vermeden iade edilmesi, Meclis'te yumuşak bir döneme girildiğine işaret ediyor. Oysa aynı dönem başka kaynaklardan okunduğunda ortamın hiç de süt liman olmadığı ortaya çıkıyoru2026

Doğu Cephesi Komutanı ve Edirne Mebusu Kazım Karabekir günlüğüne 10 Temmuz 1922'de şu notu düşüyor: "Mustafa Kemal Paşa'dan şifre geldi. Hülasası: Vekiller heyeti meclis azasından intihap olunmalı ekseriyetle kabul edildiğinden vekiller istifa ettiler. Gerek bu kanunun kabulü ve gerekse başkumandanlık salahiyeti hakkındaki münakaşa ve yeniliklerden ben de meclis riyaseti ve başkumandanlıktan istifa edeceğim."

Rauf Orbay, anılarında muhalefetin tavrının yetkilerin tek elde toplanmasından kaynaklandığını şöyle anlatıyor:

"Muhaliflerin başında görünen Hüseyin Avni, (Çolak) Selahattin ve bilhassa Kara Vasıf Beyler, benim de, Mustafa Kemal Paşa'nın da arkadaşlarımızdı. Bunların başlıca muhalefetleri; 'devlet ve hüku00fbmet işlerinin meclis murakebesinden sıyrılarak, tek elden idare edilmeğe doğru gittiği' kanaatlerinden doğup, bunu önlemeğe matuf görünüyordu. u2026 Bilhassa Mustafa Kemal Paşa'nın hem Meclis hem hüku00fbmet başkanı ve aynı zamanda başkumandan olarak bütün yetkileri elinde toplamış olmasından endişe ettiklerini gizlemiyorlardı."

Ali Fuat Cebesoy da İkinci Grup'un, Meclis reisinin diktatörlüğe doğru gittiğinden şüphe ettiğini naklediyor. İkinci Grup ,temel mesele haline gelen üç sorunu çözdükten sonra Meclis kapanana kadar çok uyumlu davranıyor. Ancak resmu00ee tarih; aslında tam demokratik olan bu dönemi, hilafetçilerle cumhuriyetçiler arasındaki mücadele biçiminde kodlayıp geleceğe taşıyor.

VE MUHALİFLER TEK TEK TASFİYE EDİLİYOR, ÖLDÜRÜLÜYOR

Mustafa Kemal, henüz 40 yaşında iken padişahlardan krallardan ve tiranlardan daha çok yetkileri kendinde topluyor.

Buna da Milletin temsilcisi olan milletvekilleri itiraz ediyor. Tabi bu itiraz edilenlerin hepsi hapisle ölümle. sürgünlerle cezalandırılıp tasfiye ediliyor.

Başta eski İttihat Terakki'nin kadrolarından generaller, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Refet Bele, Kurduğu istihbarat teşkilatı ile işgalcilere kök söktüren Kara Kemal'den Kara Vasıf'a kadar eski İttihatçıların hepsi Mustafa Kemal'in rakibi. Çünkü onlar diktatörlüğü karşı duruş sergileyen insanlar.

Mustafa Kemal, bütün muhalifleri, "ebediyyen susacak" şekilde tasfiye eder.

Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey'i kendi muhafız alayı komutanı Topal Osman Ağa'ya öldürtür. Sonra da Topal Osmanın ortadan kaldırılmasına onay verir. Ve akabinde de Hıyaneti Vataniyye Kanunu'nu çıkartarak Türkiye'yi tam bir diktatörlük rejimine evirdi. Bu rejim kamunun baskıları sonucu 1950'de iktidarın kapısını halka aralamak zorunda kaldı.